29 Oca 2012 12:05 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:17

İZLEYENLER BİZİ RÖNTGENLEDİKLERİNİ SANIYOR! EFSANE DİZİNİN YILDIZLARI KONUŞTU!

Turkmax'dan Star TV'ye transfer olan komedi dizisi 1 Kadın 1 Erkek'in başarılı oyuncuları Demet Evgar ve Emre Karayel başarının formülünü Ayşe Arman'a anlattı.

Turkmax’ta kendi halinde başlayan bir dizi, ufak ufak, önce kendini kabul ettirmeye, sonra fısıltı gazetesine manşet olmaya ve derken insanların izlemekten en hoşlandığı komedi dizilerinden biri haline gelmeye başladı ve bu sürecin sonunda bir de baktık ki, ’1 Kadın, 1 Erkek’ almış başını gitmiş, efsane olmuş, efsane!
Sonuç: Artık o da Star TV’de amansız reyting yarışının içinde! Başarı tabii ki takım işi. Ekibin iyi değilse, ne kadar fedakârane olursa olsun bireysel hamlelerin sonu hüsran. Biliyoruz, örneklerini çok görüyoruz. Evet, sonuçtan belli ki, bu dizinin tüm ekibi iyi... Ama oyuncuları da çok iyi: Demet Evgar ve Emre Karayel. İki tiyatro kökenli oyuncu. İki tiyatro aşığı, iki tiyatro tutsağı. Varsa yoksa tiyatro. Ve herkes onların ne kadar başarılı oyuncu olduğunu konuşuyor. Sadece iyi oyuncular mı? Aynı zamanda çok iyi insanlar, ikisi de. Ve çok uyumlular. Ve komikler. Sadece dizide değil, sette de. Hem eğleniyorlar hem sevdikleri işi yapıyorlar. Onlar işlerini severek yapıyor, izleyici de onların dizisini seviyor! İşte başarının formülü!

Durup dururken, az kişinin seyrettiği kanallardan birinde, oynadığınız diziyi efsane haline getirdiniz... Nasıl başardınız?

DEMET: Formatı duyar duymaz “Budur!” dedim, “İşte beklediğim iş!” İlk görüşte aşk!

EMRE: Ben de çok heyecanlandım, dizi tutar mı tutmaz mı o kadar emin değildim ama bildiğim tek şey Demet’le birlikte iyi bir iş çıkaracağımızdı. Kendisini daha önce izlemiştim, şahane bir komedi enerjisi olduğunun farkındaydım.

DEMET: Bizim memlekette 90 dakikalık dizi merakı var, varsa yoksa uzun dizi. Hep daha önce başkalarının yürüdüğü yollardan gitmeyi seviyoruz. Farklı bir format için de biraz cesaret yeterli oysa. Bizimki öyle bir örnek. İş iyiyse tutar, tutuyor, tuttu. Aslına bakarsanız, ikili komedi hiç de zannedildiği kadar kolay bir şey değil. Emre’yle enerjimiz denk düştü Allah’tan! İkimiz de bu işten heyecan duyduğumuz için tuttu, ikimiz de diziyi çekerken eğlendiğimiz için tuttu! Biz eğlenince seyirci de eğlendi çünkü. Tabii bir de röntgencilik etkisi var, gizli kamera yüzünden: Sanki kamera yokmuş gibi... İzleyenler bizi röntgenliyor hissine kapılıyorlar. Dizinin tutmasında bu da önemli bir faktör bence.

’1 Erkek, 1 Kadın’ın orijinali Fransız... Sizinki bire bir çeviri mi, adaptasyon mu?

DEMET: Başlangıçta adaptasyondu. Oradaki vaftiz töreni burada sünnet töreni oluyordu mesela...

EMRE: Ama artık tamamen özgün. Kendi senaryolarımızı çekiyoruz...

Bir metin var mı, yoksa doğaçlama mı takılıyorsunuz?

DEMET: Hikâyenin temel kurgusu sağlam ve komik değilse eğer, istediğiniz kadar başarılı doğaçlama yapın, saçma sapan bir şey çıkar ortaya. Anlaşılması gereken şu: Doğaçlama yapabilmeniz için öncelikle çok iyi bir metin lazım. Metin yazarlarımız çok iyi, espriler müthiş. Biz de önce mevcut teksti oynuyoruz, bitince doğaçlama takılıyoruz. Bu da yönetmenimiz Müge Turalı’nın bize tanıdığı bir özgürlük. Bu sayede biz de rolümüzün içine daha çok girebildik.

EMRE: Bazen Demet’in aklına bir şey geliyor, bazen benim. Bazen de oynarken o anda çıkıveriyor.

Dizinizin diğer ülkelerdeki versiyonlarından farkı?

DEMET: Oynadığım kadın, Fransız kadına göre daha dışa dönük, daha sıcak, daha samimi... Ama ikisinin de dertleri aşağı yukarı aynı. Meselenin özü bu, dünyadaki bütün kadınların ve erkeklerin dertleri temelde aynı. Sadece kültürel farklılıklar var.

EMRE: Fransız’ın maçosuyla bizim maçomuz da bir bakıma farklı tabii. Ama yine de kadın-erkek ilişkileri söz konusu olduğunda onların çektiği sıkıntıları bire bir biz de çekiyoruz.

’1 Erkek 1 Kadın’da insanlar sizce nelere bayılıyor?

EMRE: Basit şeylere. Hayatın içindeki basit şeylere. Zeynep’in Ozan’a "öküz", "salak" demesine bayılıyorlar mesela...

DEMET: ODTÜ’ye gittik. Tam 4 bin kişi vardı salonda. Biri çıktı dedi ki: “Lütfen bir ‘salak’ der misiniz?” Kıyamet koptu. O kadar insan gülmeye başladı. Ozan karakterinin körü körüne öküzlük yapmasını seviyorlar. Muhtemelen onda kendilerini buluyorlar!

EMRE: Bir bakıyorsun, bizi izleyen iki çift... Biri 20’lerindeyse diğeri en az 60’larında. Aralarında acayip yaş farkı var ama her iki çift de bakıp bakıp “Ay tıpkı bizim gibi!” diyebiliyor...

İkinizin de oyunculuğunuza aldığınız övgüler acayip... Dizinin başarısındaki sır bu mu?

DEMET: Sır, ekibin takım halinde başarısında. İyi bir metin gelmezse mesela, oyuncunun yapabileceği de bir yere kadar... Dizi, tiyatro gibi değil, bir ay üzerinde çalışamıyorsunuz. Metin o anda geliyor, o anda çekiliyor...

EMRE: Bu başarıda yönetmenin de, kameramanın da, set ekibinin de, herkesin payı var. Demet’le ben herkesin katkısını hayata geçiren ikiliyiz sadece.

KAVGA ETMİYORSA SENİ UMURSAMIYORDUR

Bu dizi Türk halkına neyi anlatmaya çalışıyor?

DEMET: Ne ben tek bir kadını oynuyorum ne de Emre tek bir erkeği. İlişkilerimizde hepimiz değişiyoruz. Bütün marifet, maharet karşındaki insanı dengeleyebilmek. Teyzem, halam, babaannem dizideki erkekte kendi eşlerini görüyor. Oysa hepsi kişiliği farklı erkeklerle evli. Birbirine hiç benzemeyen insanlar. Bir yer geliyor, prototip davranışlar sergiliyoruz. Pardon ya, ben ilişki uzmanı falan değilim...

EMRE: Ya bir de o var, başımızda. Bazen bizi, Haydar Dümen konumuna sokuyorlar. Sanki biz, ilişkileri iyileştirebiliriz. “Sevgililer Günü’nde sevgilime ne alayım abi?” Yahu, ben nereden bileyim! Her ilişkinin aritmetiği kendi içinde. İki kişinin arasında ne yaşandığını o iki kişiden başka kimse bilemez. Bu işler ukalalığa gelmez. Biz sadece millete, “Bakın çok salak kavgalar yapıyorsunuz! Gecenin sonunda, isteseniz de istemeseniz de, sevişeceksiniz arkadaşım!” diyoruz.

DEMET: Hop, orada dur bakalım! Yeri gelir, kavganı da edersin çatır çatır, ne var? Yıllardır hiç kavga etmediğini söyleyen çiftler var, bana çok sakat geliyor. “Sen benim için yoksun” demek gibi bir şey... “Ne yapsan bana koymaz!”... Olmaz; zehrini akıtmak iyidir!

EMRE: Al sana, kadın-erkek farkı! Kadınlar böyle. Çoğu kavga etmeden bir ilişkinin iyi olabileceğine inanmıyor. Olur bence, ne var! “Kavga etmiyorsa, seni umursamıyordur” diye bir şey yok.

DEMET: Kavga bir ölçüye kadar ilişkinin sağlıklı olduğunun göstergesi, bence öyle!

EMRE: Tamam Demetçiğim, sen öyle yaşa ilişkini, benim tercihim kavgasız gürültüsüz yaşamak.

DEMET: Ne halin varsa gör! (kahkahalar)

Bu diziden ders aldınız mı hiç?

EMRE: Ya bazen, erkek milletinin tuhaf ve sert çıkışları oluyor. Bana saçma gelmeye başladı artık.

Artık daha iyi bir sevgili misiniz yani...

EMRE: Yok canım, o kadar da uzun boylu değil. Kadınla erkek tamamen iki farklı yaratık. Kadınların beklentileri de hiç bitmiyor. Kadını mutlu etmek gerçekten zor.

Bu olduğunuz oyuncular haline gelebilmek için çok zorlandınız mı?

EMRE: Türkiye’de oyunculuğa verilen değerin beklediğim gibi olmadığını gördüm. Bu ülkede bir şeyleri başarabilmek için mesleğinizde iyi olmanız yetmiyor...

Peki başka ne gerekiyor?

EMRE: Ohoooo, bir sürü şey. Önce şans, çevre, ilişkiler... İyi bir ekip... Bu diziden önce neredeyse mesleği bırakacak noktaya gelmiştim. Bakıyorsun, her şey hep aynı. Aynen tekrarlanıyor her şey. Tesadüfen bir yerde kötü adam mı oynadın misal, devamlı kötü adam rolleri gelmeye başlıyor sana, hep aynı adamı oynamayı dayatıyorlar. O zaman sen de yaptığın işten keyif alamaz hale geliyorsun.

DEMET: Benim derdim tiyatro. Esas mesleğim bu. Hayatta da, oyunculukta da, bana iyi gelen, beni besleyen tiyatro. Marilyn Monroe’nun bir lafı var, çok severim: “Ne şöhreti ne de parayı takarım. Taktığım şey, mükemmel olmak!” Ben de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum işte. İşimi yapıyorum ve mutluyum. Üstelik şanslıyım da, kafamın yatmadığı projede yer almama lüksüm var. Şu anda da çok güzel bir ekiple birlikteyim. Daha önce de annem ve babam en büyük desteğimdi.

AKŞAM ÇIKACAKSAK BERABER GİDİYORUZ

Nasıl bir aile?

DEMET: Manisa’da çok geniş ve eğlenceli bir aile. Uzun süre tek çocuktum, kardeşimle aramızda epey yaş farkı var. Annem ve babam üniversitede okurken doğmuşum, birçok şeyi birlikte yaşadık. Kendimi arkadaşları gibi hissediyorum. Taşrada büyümenin getirdiği pozitif şeylerin hepsini yaşadım.

Oyunculuk aşkı nasıl başladı?

DEMET: Tesadüfen! O zamanlar Manisa’da kütüphane bile yoktu. Biriyle tanıştım, bana amatör tiyatro yapıldığından söz etti. Hemen yazılmak istedim. Haldun Dormen’in ’Kaç Baba Kaç’ adlı oyununu izlettiler. Anadolu lisesinde okuyordum, üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. İşletmeyi kazandım. Babam “Okulunu bitir, mesleğini eline al. Sonra ne istersen yaparsın” dedi. Aileme karşı çıktığım nadir anlardan biriydi. Anlamıştım, tiyatrocu olmak istiyordum. İşletme, vakit kaybı gibi geldi. Konservatuvar sınavlarına girdim, kazandım. İzmir’de de okuyabilirdim ama babam, “Madem bu işi yapacaksın, İstanbul’a git” dedi. İstanbul hiç de zor olmadı benim için. Beni okula kabul edenler de kimdi biliyor musunuz; Haldun Dormen ve Yıldız Kenter.

Emre Karayel’in oyunculuğu nereden?

EMRE: Demet kadar bilinçli değildim. Ben de Anadolu Lisesi mezunuyum. Gazi Üniversitesi İktisat’ı kazandım...

Anne-baba?

EMRE: Babam çiftçi, Adanalıyız. Daha doğrusu Kadirlili. Sabah kalk, babayla tarlaya git. Pamuk toplansın, karpuz toplansın. Kırılsın yensin. İlkokulu bitirir bitirmez, Ankara Atatürk Lisesi’ne yatılı geldim. Geleceğime yön veren, sağ olsun, kapağı benden önce Ankara’ya atan ve ilk 100 içinde tıp fakültesine girmeyi başaran abimdi. Lise hayatım, çok başarılı geçmedi. Gezen tozan, serseri bir adamdım. Kafamda oyunculuğa dair bir şey de yoktu. İktisada başladıktan sonra, biraz para kazanabilmek umuduyla dublaj sınavına girdim, ı-ıhh, beceremedim. Oradan tiyatro ve dublaj kursuna çağırdılar. Gideyim bari, diye gittim. Minicik bir gösteri için sahneye çıktım. Aa bir de ne göreyim, deli gibi alkışlıyorlar. Kendimi bir iyi hissettim, bir iyi hissettim... Tamamdır, dedim; benim yerim sahne. Onun üzerine Bilkent’e girdim, tiyatro okudum.

İstanbul macerası?

EMRE: Benimki zor oldu. Ankara farklı bir şehir, daha çok tiyatro endeksli. Orada fazla dizi mizi çekilmez. Her gün yolda ünlü insan da göremezsiniz. Burada dizilerde oynamaya başladıktan sonra, aaa bir fark ettim ki, insanlar bana bakıyor. Biraz yabani bir adamım, sosyal fobi oluştu. Sonra alışıyorsun tabii. Fakat yine de İstanbul zor, başarır gibi oluyorsun, "becerdim" diyorsun, bir bakıyorsun, her şey tersine dönmüş!

Pohpohlanma dönemindesiniz, Bu durum sizi korkutmuyor mu?

DEMET: Yok ya, etrafımdakiler boş yere gaz verenlerden değil. Alimallah, yanlış bir şey yaptığımda tepeme vururlar.

EMRE: Benim korkum başka türlü. Şımarmaktan değil de, bu işin sonrasından korkuyorum. Bir daha böyle keyifli iş olur mu, işte onu bilemiyorum. Ama bu bana özgü bir korku değil. “Olmazsa ne olur?” korkusu benim gibi sosyal güvencesi olmayan her oyuncuda var.

Herhangi başka bir şeye vakit oluyor mu? Nereden, nasıl besleniyorsunuz?

DEMET: Ancak çekim aralarında. Manyak bir tempoyla çalışıyoruz. Bir montaj programı indirdim, yeni eğlencem bu. Çektiğim görüntülere klipler montajlıyorum, kafa dağıtıyorum. Ve tabii ana beslenme kaynağım, tiyatro.

EMRE: Benim de panzehirim tiyatro. Zaten televizyon dizilerinde çok büyük performanslar sergilendiği düşünmüyorum. Bizde “Bu rolü ancak bilmem kim oynar” gibi bir şey yok. Belki ileride Demet’le tiyatro yapacağız, bakalım.

Sürekli birliktesiniz yani...

DEMET: Evet, evet. Haftanın üç günü çekim yapıyoruz zaten. Diğer günlerde de akşam bir yere çıkacaksak beraber çıkıyoruz. Emre benim babamla da, erkek arkadaşımla da çok iyi arkadaş.

Sevgililer de iyi anlaşıyor öyle mi?

EMRE: Bu konuya girmesek... Biz sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz da...

İKİ TARAF DA BİRBİRİNİ HAYATININ MERKEZİ YAPMAYACAK!

MESELE, ERKEKLERİN İSTEDİKLERİNİ YAPMALARINDA DEĞİL KENDİLERİNE HAK GÖRDÜKLERİNİ SEVGİLİLERİNE YASAKLAMALARINDA

Bu diziden kadın-erkek ilişkilerine dair bir sürü şey öğreniyor musunuz?

DEMET: Emreciğim bu soru sana, adam gibi sevgili ol diyor!

EMRE: İyi de kadınları mutlu etmek zor. Bizim gibi değilsiniz, zırt pırt değişiyorsunuz anam. Moda gibi. Moda nasıl ikide bir değişiyor, kadın da öyle. Her kadın farklı, üstelik kendi içinde değişken, vay anam vay!

DEMET: İlişkiyi çekip götüren de kadın ama...

EMRE: Kadın her zaman, her yerde yanındaki erkeğin bir numarası olmak istiyor.

Senin sevgilin bunlardan mı şikayetçi? “Bana vakit ayırmıyorsun” mu diyor? Nedir?

EMRE: Hediye almak bile mesele aslında.. Bir kadının önüne, pırlanta yüzükler koy, “Seç anam, hangisi istersen alacağım” de, yine mutlu olmaz...

DEMET: Aaa ne alakası var...

EMRE: Olmaz, olmaz. “Emek harcamadın” der, “Sen seçmedin” der, “Bana seçtiriyorsun” der, “Kolaya kaçıyorsun” der... Demez mi?

DEMET: Ama tabii birlikte olduğum insanın nasıl bir yüzük istediğimi bilmesi gerekir.

EMRE: Gördün mü? Ayrıca kadınlar aktivist.

Nasıl yani?

EMRE: Sürekli aktivite istiyor, organizasyon. Bir yere gidelim, bir şey yapalım. Ben de sabit kalmak istiyorum. Evde koltukta oturalım, birbirimizi eğlendirelim, televizyon izleyelim. Sarılıp uyuyalım.

DEMET: Bence iki taraf da birbirini hayatının merkezi yapmayacak. İkisinin de tutkuyla bağlandığı uğraşları olacak. Kadının da erkeğin de kendilerine ait alanları olacak. O da gitsin kendi çevresiyle eğlensin, ben de eğleneyim, sonra bir araya geliriz nasıl olsa...

EMRE: Ama işte her zaman olamıyor ki. Erkeğin onsuz bir şey yapmasına tahammül edemiyor kadınlar. Bu küçücük gibi görünen sorun yüzünden insanların boşanmaya kadar gittiğini biliyorum ben. Maç seyretmek mesela! Erkek arkadaşlarıyla poker oynamak mesela! Halı saha maçı yapmak mesela! Dört arkadaş yurtdışına seyahate gidecek, ama Rusya’ya... Kadın buna asla izin vermez. Mutlaka arıza çıkarır!

Onu aldatacağını mı düşünür?

EMRE: Evet. Oysa Çehov Akademisi’ni gezmeye gidemez miyiz yani? Neden ille de akıllarına aldatmak geliyor? Giderlerse mutlaka bir halt karıştırırlar diye düşünüyorlar.

DEMET: Mesele, erkeklerin gitmesinde değil, kendilerine hak gördükleri şeyi sevgililerine, karılarına yasaklamalarında.

Senin sevgilin, arkadaşlarımla bir Rusya yapacağım dese, tepkin ne olur?

DEMET: Ne mi olur? “Güle güle git” derim. Ama tabii hangi erkeklerle gittiği de önemli. Sabıkalı tiplerle mi gidecek? Ama yine de gitmek isteyene arıza yaratmam. Bir de tabii, “Haftaya ben de İtalya’ya gidiyorum” diyebilirim.

Emre, senin bir itirazın olur mu sevgilin kız arkadaşlarıyla bir yere gitse...

EMRE: Sormaz ki bana. Kadınlar sormaz, “Biz dört kadın alışverişe gidiyoruz” der. O kadar! Kadınlara şunu hatırlatmak isterim, “Bizim de bir hayatımız var, erkek erkeğe geçirdiğimiz anlarımız var. Siz o anlara tecavüz ediyorsunuz! Yapmayın, etmeyin!” Yanlış anlaşılmasın, erkekler sürekli sokaklarda gezsinler demiyorum. Ama sokakta erkek arkadaşlarımla gezme ihtiyacı duyduğumda karşımdaki kadından anlayış göstermesini bekliyorum.

PARA KARŞILIĞI SEKS ALDATMA MIDIR

EMRE: Para karşılığı seks, aldatma mıdır değil midir? Al işte sana derin bir mesele daha... Üniversiteden beri tartışırız. Bize göre aldatma değil. Sonucunda kız arkadaşlarımıza duyduğumuz sevgimizde bir değişme olmuyor ki! Futbol maçı seyretmek neyse, paralı seks de o! Aynı aktivite! Lafta ne kadar inkâr ederlerse etsinler aslında bütün erkekler böyle bakar, bu meseleye!

Peki kadınlara da aynı hak tanınacak mı?

EMRE: Olur mu canım, hiçbir erkek bu hakkı tanımaz.

Nasıl olacak o zaman?

EMRE: Erkek için bunun sevgiyle alakası yok, kadınsa “Senin biriyle böyle bir şey yaşıyor olmanın düşüncesi bile beni çok acıtıyor” diyor.

ÖZGÜRLÜK İSTİYORUM ALDATMAK DEĞİL! TAMAM MI?

Lisede yatılı okudum. Yıllarca bekâr evlerinde yaşadım. Yakışıklı sayılmam. Anlayacağınız, Kıvanç Tatlıtuğ gençliği yaşamadım. Ama mesleğin getirdiği bir beğeni oluyor işte. Kadınlar sadece güzelliğe bakmıyor, başka özellikler de arıyor çünkü. Biz de açığı oradan kapatıyoruz! (Gülüyor) Kadınların benimle ilgilenmesi hoşuma gidiyor tabii. Ama yanlış anlaşılmasın, özgürlük istiyorum demiyorum. İlişkilerde bu laf çok tehlikeli, aldatmak istiyorum demişsin gibi algılanıyor. Oysa ben sadece nefes alabileceğim kendime ait bir yaşam alanı istiyorum. Zaman zaman yalnız kalabilmek istiyorum.

REGL TARİHLERİNİN LİSTESİNİ İSTİYORDUM

İlk yıl dizi setinin yüzde 80’i kadındı. Seviyorum Amazonların arasında olmayı. Rahatsız olmuyorum. Sadece arkadaşlardan regl tarihlerinin listesini istiyordum (Gülüyor)... Ona göre davranabilmek için...

BAZEN UNUTUP DIŞARIDA DA DONLA DOLAŞTIĞIM OLUYOR

Benim ara sıra don şovlarım var. Öyle hızlı bir tempoyla çalışıyoruz ki, bazı sahnelerde sadece iç çamaşırımla oynuyorum. Bazen de donla mıyım, giyinik miyim unutuyorum. Bir gün telefon geldi, ben de dalıp, kulağımda telefon, dışarıda dolaşmaya başladım. Birkaç kadın bana bakıyor, suratlarında bir hayret ifadesi. Anlamadım önce, sonradan fark ettim ki, üzerimde boxer don var. Ne yapabilirim ki, kostümüm öyle!