"İzin verin geleyim, ülkemde öleyim" diyen kanser hastası köşe yazarına uyarı: Sakın gelme, tutuklarız!
Yeni Hayat yazarı: Emir büyük yerdendi; vefanın bittiği yerdendi...
Yeni Hayat yazarı Nazif Apak, terör örgütü üyeliği suçlamasıyla
yargılanan ve yurt dışında bulunan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı
Başkanı ve Akil İnsanlar Heyeti İç Anadolu Bölgesi üyesi olan
kanser hastası Cemal Uşak'ın avukatları aracılığıyla "İzin verin
geleyim, ülkemde öleyim" mesajını gönderdiğini, ancak yetkili
kişilerin "Sakın gelme, tutuklarız, son nefesini zindanlarda
verirsin" cevabını verdiğini yazdı.
Uşak'ın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la imam hatip yıllarında
sınıf arkadaşı olduğunu hatırlatan Apak, "Emir büyük yerdendi.
Vefanın bittiği yerdendi; yani dostluğun nefrete esir düştüğü
yerden, hukukun askıya alındığı yerden, zulmün adalet postuna
büründüğü yerdendi. Acı bir tebessümle karşıladı Cemal Bey o
amansız zulmü" ifadesini kullandı.
Apak'ın Yeni Hayat'ta "Ülkemde öleyim -Gelirsen tutuklarız"
başlığıyla yayımlanan (14 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
Çocuk yaşta hafızlık yapmış biri o. Bursa İnegöl’de başlayan Kur’an
yolculuğu İstanbul’da devam etmiş. Tayyip Erdoğan’la yolları burada
kesişmiş.
İmam Hatip’te beraber aynı sınıfta okumuşlar. Erdoğan siyaset
yolunu seçmiş kendine; o ise Risale-i Nur’u tanımış, Üstat
Bediüzzaman’ın açtığı şehrahtan yürümüş.
Sonraki yıllarda da hep görüşmüşler. Nasıl görüşmesinler ki!
Çocukları, Bilal’in arkadaşı, ailece tanışıyorlar. Birkaç sene önce
‘çözüm süreci’ denip bir güzergâh çizildiğinde Erdoğan’ın aklına
geliyor ‘Onu da akil insanlar arasına alalım.’ diyor. Hakikaten
akil adam. Sadece akil değil, abid, zahid, mazbut bir insan.
Erdoğan ona çoğu kez ‘Ağabey’ derdi bir zamanlar. Her girdiği
meclise dostluk taşıyan, huzur bahşeden bilge bir kişi o.
Cemal Uşak’tan bahsettiğimi bu ülkenin insan sarrafları hemen
anlamıştır. Hemen her kesimin bildiği, tanıdığı, sempati duyduğu
birisi Cemal Uşak. Ne var ki o (diğer pek çok insan gibi) terör
örgütü üyesi olmakla suçlanıyor. Hayatında bir kerecik olsun
insanları incitmemiş bir aydına ‘terörist’ yaftasını vurmaya cüret
ettiler. Toplumsal barış ve kültürlerarası diyaloga ömrünü feda
etmiş bir kişiye/kişilere terörist diyenler, ya terörizmin anlamını
bilmiyor; yahut yalan makinesi haline getirdikleri medya ve hukuk
mekanizmasını acımasızca, gaddarca kullanıyor.
Cemal Uşak, birkaç seneden beri kanserle mücadele ediyor. Bu acı
haber ilk duyulduğunda herkes telefona sarıldı; kimi hastaneye
koştu, kimi mesaj gönderdi. O, ‘İman tevhidi, tevhit teslimi,
teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni (iki cihan mutluluğunu)
gerektirir’ diyen Üstad’ından almıştı hikmet dersini ve hastalığa
da ölüme de hazırdı. Kendisini teselli etmek için arayanları hep o
teselli etti. Her zamanki sıcak sesi, uhuvvet dolu yaklaşımı
dostlarına moral kaynağı oldu.
Bilal de aradı ‘Cemal abi’sini. Üzüntü dolu sesinde mazinin saygı
dolu hatıraları vardı. Onu bir tek eski sınıf arkadaşı aramadı.
Dersane krizi çıktığında ‘Cemal Abi, Cemaat ile aramızdaki
münasebetleri düzeltelim.’ diyen kişi, artık ‘Cemaat’e yapılan
iftiraları kamuoyu önünde dile getiriyor, nefret dolu sözlerle koca
bir kitlenin tamamını imha etmeye yönelik hukuksuz işlemleri
alkışlıyordu.
O öfke ve öfkenin yol açtığı haksızlıktan Cemal Abi de payını
almıştı. Kanserle boğuşurken ‘geçmiş olsun’ demeyi çok görmek bir
yana; Cemal Bey hakkında dava açılmıştı. İleri düzeyde kanser
hastası haline gelen ve sürekli tedavi mecburiyeti altında bulunan
o güzel insan hakkında ‘terör örgütü üyeliği’ suçlaması ile
yakalama kararı çıkartıldı. Bir şaki gibi takip edilmeye, adreslere
baskın yapılmaya başlandı.
Ve gün geliyor, gözyaşları içinde ülkesini terk ediyordu. Tedavisi
yarım kalmış, kemoterapi esnasında zayıflamış, bağışıklık sistemi
çökecek hale gelmişti. Dosyasında ele avuca gelen bir şey yoktu;
tıpkı diğer dosyalar gibi. Somut bir suç da bulunmuyordu; tıpkı
binlerce insanın başına geldiği gibi. Kin ve nefret hukuku esir
almış, zulüm adalet külahını başına takmıştı.
Cemal Bey’in yurt dışına çıkmasını ‘kaçtı’ diye ağzına sakız
yapanlar oldu; halbuki herkes biliyordu ki sağcısından solcusuna,
dindarından dinsizine kadar bu ülkenin gerçek hikayesi sürgün
aydınlar tarihidir.
Gurbette hastalık ilerledikçe daüssıla dayanılmaz bir hal aldı
Cemal Bey için. Haber gönderdi avukatlarıyla. Ziyaretler yapıldı,
avukatlar aracılığıyla. Cemal Bey’in şu mesajı iletildi herkese:
‘İzin verin geleyim, ülkemde öleyim.’ Etkili yetkili kişiler ‘Sakın
gelme, tutuklarız, son nefesini zindanlarda verirsin.’ dediler.
Emir büyük yerdendi. Vefanın bittiği yerdendi; yani dostluğun
nefrete esir düştüğü yerden, hukukun askıya alındığı yerden, zulmün
adalet postuna büründüğü yerdendi. Acı bir tebessümle karşıladı
Cemal Bey o amansız zulmü…
Asla unutulmasın ki bir gün bu ülkenin gaddarlık-mekkarlık tarihi
yazılacak. ‘Cemal Abi’ o tarihin unutulmaz sayfalarından birinde
yerini alacak. Ve bugünün mağrurları o gün utancından ne yapacağını
bilemeyecek…