"İYİ DE NE OLACAK BAŞBAKAN ÇOK KIZARSA; YAKALAYIP BACAKLARINI MI KIRACAK?"
"Malum gazetelerden biri Başbakan Erdoğan'ı padişah kavuğuyla resmedince, kimi internet siteleri anında coştu!"
Başbakan sizin bacaklarınızı kıracak!
Malum gazetelerden biri Başbakan Erdoğan'ı padişah kavuğuyla resmedince, kimi internet siteleri anında coştu:
"Başbakan çok kızacak!"
İyi de, ne olacak Başbakan çok kızarsa; yakalayıp bacaklarını mı kıracak?
Çok çok şekvacı olur.
Yani, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi gider mahkemeye başvurur.
Kazanır yahut kaybeder; mahkemenin bileceği iş.
İmdi, "Şinasi milleti" diyecek ki, sıradan vatandaşla Başbakan bir mi?
Bir değil kardeşim, bir değil.
Kendisine "din bezirgânı, yobaz, hırsız" diye hakaret edilen sıradan bir vatandaş davacı olursa kazanır.
Başbakan kazanamadı ama!
Tuncay Özkan'ın, "Din bezirgânı, yobaz, hırsız..." şeklindeki hakaretini, Yargıtay eleştiri kapsamında değerlendirip suç saymadı. (Bir daha böyle saçma sapan genellemelerle tepemi attırma Şinasi.)
Ayrıca...
Başbakan'ın padişah kavuğuyla resmedilmeyi ciddiye alacağını sanmam.
Daha evvel aynı gazete, aynı şekilde resmedip, "Padişahım çok yaşa" ifadesiyle ön sayfasını büsbütün doldurmuştu.
Ondan evvel de Ertuğrul Beyciğim aynı teraneyi okumuştu.
Hayır yani, bu mavalın nesini ciddiye alacak!
"Kızlarım başını örttüğü için Türkiye'de okuyamadı..." gibi sözleri yüzünden Anayasa Mahkemesi'nin "Tez vurun kellesini" fermanından kıl payı yırtan bir padişah olur mu?
Bu nasıl padişah fantezisidir Allah aşkına?
Gerçi son günlerde "Muhteşem Yüzyıl" adlı dizi film vesilesiyle padişah "fantezileri" eşcinselinden şarapçısına kadar bayağı bir "genişledi."
Mesela, İlber Ortaylı hocamız Kanuni'nin şarap içtiğini söylüyor.
Buna mukabil Mustafa Armağan kardeşimiz dünkü yazısında, Kanuni'nin ağzına içki sürmediğini, takva sahibi bir mümin olduğunu oldukça sağlam mesnetlere dayandırıyor.
Bence haklı.
Haklı ama "Padişahlar içki içmez!" yollu bir genellemeyi gerektirmez bu.
Zira...
Halil İnalcık hocamız da "2. Murat" sırf içkiye düşkün olduğundan tahtı bırakmak zorunda kaldı diyor.
Uzun lafın kısası: padişah şarap içmez diye bir kural yok.
İçeni de var içmeyeni de. "Şanlı tarih" diye diye tarihi kutsallaştırmanın alemi yok.
Hulasa...
Meseleyi padişahlara toz kondurmayanlarla, müthiş bir iştiyakla her melaneti yapıştırmaya çalışanların kıskacından kurtarmak gerek.
Bu nasıl bir kıskaçtır?
Kılıçdaroğlu'na "Muhteşem Yüzyıl" hakkında görüşünü soruyorlar: Desteklese "Vay padişah düşmanı!" diyecekler; karşı çıksa, sanat - özgürlük düşmanı.
Ne desin biçare?
"Arkadaşlar izleyip değerlendirecek..." kıvamında kokmaz bulaşmaz bir cevapla geçiştirmek zorunda kaldı.
Kimi muhafazakarların kimi padişahların şarap içtiği iddiasına tepki koymaları anlaşılır bir şey. (Kimi diyoruz, yani genelleme yapmıyoruz Şinasi.)
Benim anlamadığım şu:
Şarap içen padişahlardan bahsedince bu muhteremlerin akılları tavana vuruyor da, kardeş katleden padişahlar söz konusu edilince neden vurmuyor?
Akılları tavana vurmadığı şurdan belli ki, şappadak "tevil" getirmeye koyuluyorlar.
Bırakın 40 dereden su getirmeyi; "kardeş katli" nihayetinde bir vaka mı, değil mi, onu söyleyin.
Kardeş katlinin yanında şarap içmek nedir ki!
Diyeceksiniz ki senin derdin ne?
Şu:
Bu tarz marazi "duyarlıklar" günümüzde de ön planda.
İçki konusunda maşallah herkes çok duyarlı, da, Müslüman yalan söylemez deniyor; gırla gidiyor. (Kadın erkek ilişkilerinde de çok hassastılar. "Muhafazakarların sekreterlerle imtihanı dönemi"nde bir formül mü buldular, bilmiyorum; ama eskisi gibi duyarlı olmadıkları besbelli.)
Gıybet, Müslüman kardeşinin etini yemek gibidir, deniyor; toplu ceset yeme ayinleri düzenleniyor.
Hırsızlığın her çeşidi haram deniyor...
Söyletmeyin lan beni. (Hadi oğlum Şinasi sen de "genellemelerini" al git buradan.)
Salih TUNA / YENİ ŞAFAK