İtirafçı kedicik şok gerçeği anlattı! Kedicikler neden birbirine benziyor?
Adnan Oktar ve grubuna yönelik soruşturma kapsamında tutuklanan ve etkin pişmanlıktan faydalandıktan sonra tahliye edilen Ayça Pars, 30 yıl kaldığı grupta yaşadıklarını anlattı
Adnan Oktar ve grubuna yönelik soruşturma kapsamında tutuklandıktan
sonra tahliye edilen ve örgüt içinde 30 yıl kalan Ayça Pars,
"Cezaevine girdikten sonra özgür oldum diyebilirim. 30 yıl sonra
gelen bir özgürlük. Fiziksel olarak da kafa olarak da vicdanen de
özgür oldum, çünkü vicdanımız baskı altındaydı. Söylenen şekilde
düşünme, Kur'an-ı Kerim'i söylenen şekilde yorumlamak zorundaydık."
dedi.
Adnan Oktar grubunda 30 yıl yer alan Ayça Pars, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturma kapsamında tutuklandı. Etkin
pişmanlıktan faydalanarak çeşitli beyanlarda bulunduktan sonra
geçen hafta tahliye edilen Pars, örgüte nasıl girdiğini, neler
yaşadığını ve cezaevinde geçirdiği zamanı AA muhabirine
anlattı.
Pars, 17 yaşında kolejde okuyan arkadaşlarıyla yazlıkta kalırken
dini bilgiler anlatan ve o zaman "Adnancılar" olarak isimlendirilen
bazı insanlarla tanıştığını belirterek, bir süre sonra Ortaköy'deki
eve götürülerek Adnan Oktar'la tanıştırıldıklarını
söyledi.
Çevrelerindeki kendilerine benzeyen insanların da dinle
ilgilendiklerini görünce onlara güvendiklerini ifade eden Pars,
şöyle devam etti:
"Yaşadığımız çevreden dolayı dinden biraz uzaktık. Ben dinimi
öğrenmek, yaşamak istiyordum ama çevremde hiç kimse yoktu. Bir
baktım burada böyle bir çevre var ben de inancımı bunlarla yaşamak
istedim, hem çevremden kopmamış olup hem de dinimi yaşamak
istiyordum."
Dini konuları o zamanlarda çok merak ettiğini dile getiren Pars,
"Yavaş yavaş, aşama aşama bu sistemin içine dahil oldum. Boğaziçi
Üniversitesi matematik bölümünü kazanmıştım. Oradayken de o
insanlar okula geliyordu. Sonra küçük küçük gruplara ayırdılar, biz
de o gruplara dahil edilerek sürekli toplantılar yapılıyordu. O
toplantılarda dini konular konuşuluyordu, ayetler ezberleniyordu."
diye konuştu.
"HERKESİ TEK TEK SEÇEREK GRUPLARA
AYIRDI"
Pars, bu şekilde Adnan Oktar grubuna dahil olduğunu belirterek,
"Okuldan mezun olduktan sonra mesleğimi yapmadım. Onların
içindeyken ilk başta kitap çalışması için kütüphanelere girerek
çeviri ve derlemeler yapıyorduk. Bu gruptakilerin, bir süre sonra
çok kişiyle tanıştıkları gerekçesiyle evden dışarı çıkmaları,
ailelerle görüşmeleri yasaklandı. Herkesi bu şekilde dış dünyadan
kopartacak örgüt hiyerarşisinde yer alacak şekilde
görevlendiriyorlardı." ifadelerini
kullandı.
"Örgüt, 1990'ların ortalarından itibaren hiyerarşik bir yapıya
büründü. O zaman birinci gruba 'tebliğ grubu' denildi. Bunlar,
güzel kızlar ve ailesi etkin kişilerden oluşuyordu." diyen Pars,
Oktar'ın hiyerarşik yapı içinde herkesle görüşmediğini, "birinci
grup" içinden seçtiği imamlar üzerinden diğer gruplara etki etmeye
çalıştığını söyledi.
Pars, Oktar'ın herkesi tek tek seçerek gruplara ayırdığını, sonra
da sadece 30-40 kişilik birinci grubun içindekilerle görüşmeye
başladığını dile getirerek, örgüt içinde bir dönem toplu
ayrılmaların yaşandığını, Oktar'ın ayrılan kişileri "münafık"
olarak tanımladığını aktardı.
Oktar'ın bu kişilerle irtibat kurulmasını yasakladığını anlatan
Pars, "Bunlara karşı sosyal medyada itibarsızlaştırma, hakaret
etme, alay etme, hukuki olarak onları zor duruma düşürecek suç
isnatları yapıldı. Hukukun açıkları kullanılıyor. Örgütten
ayrıldıkları zaman gidebilecek bir kapıları olmasın diye özellikle
erkek üyelerinin ailelerini iflasa sürükleyecek yöntemler izlendi."
dedi.
Pars, hiyerarşik yapı içinde "münafıklar", "imamlar" gibi gruplar
yaratıldığını belirterek, Oktar'ın da kendisini en büyük imam yani
"Ulu'l emir" pozisyonuna getirdiğine işaret
etti.
Örgütün bir üyesine suç işlettiğini veya suça karışmış birisiyle
görüştürüp bu kişiyi kendisine bağladığını ifade ederek Pars, bu
tarz yaptırımlarla insanların başlarına geleceklerden korktukları
için örgütten ayrılamadıklarını
belirtti.
"30 YIL SONRA GELEN BİR
ÖZGÜRLÜK"
Pars, kendisinin de daha önce ayrılmak istediğini ancak başına
geleceklerden korktuğunu vurgulayarak, "Ben de şimdi açıklıyorum
ama devletimizin kararlılığına inandığım için rahatlıkla
konuşuyorum. Şu anda da bana sosyal medyadan saldırıyorlar ama
vicdanen ben bunu yapıyorum." dedi.
"Cezaevine girdikten sonra özgür oldum" diyen Pars, "30 yıl sonra
gelen bir özgürlük. fiziksel olarak da kafa olarak da vicdanen de
özgür oldum, çünkü vicdanımız baskı altındaydı, söylenen şekilde
düşünme, Kur'an-ı Kerim'i söylenen şekilde yorumlamak zorundaydık.
Şu anda vicdanen ve iradi olarak özgür olduğumu söyleyebilirim."
görüşünü dile getirdi.
"KADINLARIN TEK BAŞINA ÇIKMALARI
YASAKTI"
Kısıklı'daki bir örgüt evinde kaldığını, uzun süre Kandilli'deki
evde de bulunduğunu söyleyen Pars, "Biz kadınlar bir AVM'ye ya da
hastaneye tek başına çıkamazdık, yanımızda sürekli bir şahidin
olması gerekiyordu. Ailenizle annenizle görüşürken bile yanınızda o
şahitle gitmemiz gerekiyordu." diye
konuştu.
Pars, birçok ailenin kızlarını kurtarmak için girişimde bulunduğunu
ancak Oktar'ın onları örgüt içinde tutmak için sahte evlilik gibi
çeşitli yöntemler kullandığını belirterek, birçok kızın örgüt
içinde hiç görüşmediği erkeklerle sahte olarak kağıt üzerinde
evlendirilerek örgüte bağlı hale getirildiğini
savundu.
"OKTAR KADINLARA ŞİDDET
UYGULUYORDU"
Kurallara uymayan kadınlara yönelik çeşitli yaptırımların
uygulandığına vurgu yapan Pars, "Oktar çok şiddet uyguluyordu.
Dayaklar, küçümseme, hakaret, yerde süründürme, köpek taklidi
yaptırma gibi cezalar veriyordu. Erkeklere gücü yetmediği için bunu
kadın üyelere yapıyordu. Bazı kadınları, saçlarını dibinden keserek
küçük düşürüyordu. Elleriyle saçını yoluyordu, yediği yemeği
kafasından aşağı döküyordu. Bunun gibi çok feci şiddet
uyguluyordu." ifadelerini kullandı.
"GÖREVİM, ONUN HATALARINI KAMUFLE
ETMEKTİ"
Pars, gruba ait A9 kanalında rejiden sorumlu olduğunu ifade ederek,
şunları kaydetti:
"Oktar'ın canlı yayınlarını çekiyordum. Orada her şey Adnan
Oktar'ın kontrolündeydi, hangi dakikada kimin gireceğini, canı
istediğinde ara verip başlatıyordu. Biz onun dediklerinin sorunsuz
olarak akışını sağlıyorduk. Çekim açılarını kendisi belirliyordu.
Tabletlere bakar, oradan da bütün bilgileri okurdu ama kendisi
hiçbir konuda bilgi sahibi değildir. Küçük yaşlardaki kadın üyeleri
televizyonlarda göstermek istemezdi. Görevim, onun hatalarını
kamufle etmekti."
"DİNDAR KESİMİ 'MÜŞRİK' OLARAK
TANIMLIYORDU"
Oktar'ın dindar olan kesimi "müşrik" olarak tanımladığını belirten
Pars, "Kendisini en doğru yolda bulunan kişi olarak savunuyordu.
İçeridekilere de bunu telkin etmeye çalışıyordu."
dedi.
Ayça Pars, Oktar'ın mehdilik iddialarına da değinerek, "Mehdi
'mehdiyim' demez, kendisi açıkça bunu söylemiyordu. Mehdilikle
ilgili olarak Şii hadisler taranırdı. Farsça tercümanlar
tutuluyordu ve gelen hadislerin kendisine uyanlarını alıp
diğerlerini yok hükmünde sayıyordu. Kendisine uyanları da, hadis
birkaç sıfatı söylerken o birini alıyordu, uymayanları çıkarıyordu.
Hadisleri tahrif ediyordu. Sürekli tarih vererek mehdi beklentisini
ayakta tutmaya çalıştı." diye konuştu.
"TALİMATLARI CEZAEVİNE DE
GELİYORDU"
Oktar'ın şu anda da bunu sürdürdüğünü vurgulayan Pars, "Şimdi de
'Çok yakında hepimiz çıkacağız, Adnan Oktar da başa gelecek,
hepimiz bir ülkenin yönetimine getirileceğiz' diyerek hayali bir
dünya içinde yaşıyorlar. Zannediyorlar ki Adnan Oktar'ı içeriden
çıkartıp mehdi olarak başa getirecekler."
dedi.
Pars, cezaevinde koğuşlarda iki kişi kaldığına işaret ederek,
"Avukatlar aracılığıyla bize haber geliyordu. Kişilerin
ailelerinden medet ummaması için herkese para gönderiliyordu.
Koğuşlara televizyon alınıyordu. Herkese ihtiyaçları soruluyordu.
Oktar'dan motivasyonu aktif tutacak haber getiriliyordu sürekli.
Avukatlar aracılığıyla 'Şunu yiyin, şunu yemeyin'e kadar müdahalesi
oluyordu." ifadelerini kullandı.
"OKTAR'IN İSTEDİĞİ BELLİ BİR KADIN MODELİ
VAR"
Oktar'ın tercih ettiği bir kadın modeli olduğunu anlatan Pars, "O
bayanlara çeşitli kozmetik uygulamalar yaptırıyordu. Bazılarının
yüzlerine estetik müdahale yapıldı. Adnan Oktar'ın istediği belli
bir model var, o modele gelene kadar botoks gibi takviyelerle bu
hale getiriliyordu. Diğerlerini yanında tutmuyordu."
dedi.
Ayça Pars, Oktar'a "herkesin aşık olduğu kişi" imajının
verilmeye çalışıldığını dile getirerek, "Bir liste çıkarılıyordu,
Adnan Oktar'la fotoğrafı olmayan kadınların mutlaka fotoğraf
çektirip sosyal medyada paylaşmaları gerekiyordu. Herkesin mutlaka
Adnan Oktar'ı ne kadar sevdiğiyle ilgili bir paylaşım yapması
zorunluydu. Bu paylaşımı yapmayanlara ceza veriliyordu. Ayrılanlar
aleyhine paylaşım yapılması isteniyordu." diye
konuştu.
Dışarıdan görünenle içerideki durumun çok farklı olduğunu belirten
Pars, kendisi gibi düşünen birçok kişinin bulunduğunu, bunların da
örgütle ilgili bildiklerini korkmadan söylemelerini
istedi.
"KADINLARA İMAM NİKAHI
KIYIYORDU"
Pars, Oktar'dan ayrılanların genellikle en yakınındakilerden
oluştuğuna dikkati çekerek, şöyle devam
etti:
"Yapılan sapkınlıkları, Adnan Oktar'ın sapkın felsefesini
görüyorlar ve 'ben burada duramam' diyorlar. Dolayısıyla ne kadar
yakınlaşırsanız o kadar da gitmek istersiniz ama buna cesaret
göstermek zor olsa da bunu yapmak gerekiyor. Çemberin en uzak
halkası hiçbir şey bilmediği için bağlıdır, en yakın halkası ise
çok şey bildiği için gitmek ister ama çok şeyle bağlıdır ona
cesaret edemezler."
Adnan Oktar'ın kendisine bağlı kadınlara imam nikahı kıydığını,
imam nikahı kıymadıklarını da "cariye" olarak aldığını aktaran
Pars, iki şahit tutup 'aldım seni' deyip 1 lira mehir parası
veriyordu. Oradaki bayanların hepsinin bu şekilde Adnan Oktar'la
bir bağlılığı vardır." şeklinde
konuştu.