Medya
23 Eki 2010 09:36 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:44

İSMET BERKAN HÜRRİYET'TEKİ YAZILARINA BAŞLADI! İLK YAZISI NE OLDU?

Radikal'in 10 yıl genel yayın yönetmenliğini yaptıktan sonra Hürriyet'te yazmaya başlayan Berkan, ilk yazısında ne yazdı?

İyimser olmaktan başka çaremiz var mı?


HAYATTA kötümser olmaktan, müzmin muhalif olmaktan daha kolay bir tutum düşünemiyorum.

Bozuk saatin bile günde iki kez doğru zamanı göstermesi örneğindeki gibi, zaman zaman kötümserler haklı çıkabilirler ama çoğu zaman haksızdırlar.
Ben babamdan daha iyi bir hayat yaşıyorum, umuyorum ki, oğlum ve kızım da benden daha iyi bir hayat yaşayacaklar.
Türkiye’nin bugünü, iktidarda kim olursa olsun, her zaman dününden daha iyi olmuştur. Yarını da, hiç kuşkunuz olmasın bugünden daha iyi olacak.
Kendinize ve ailenize bir bakın, bu söylediğimi göreceksiniz.
Kötümserliğin kötü tarafı, bize son tahlilde ’Ört ki ölem’ dedirtmesindedir.
’Cumhuriyet elden gidiyor’ dediğinizde, ’Ormanlar elden gidiyor’ dediğinizde, ’Memleket elden gidiyor’ dediğinizde, aslında ’Ört ki ölem’ demiş olursunuz. Gerçekten de, yapacak bir şey kalmadıysa, ölelim o zaman.
Oysa bu doğru değil. Ne meseleler ’Memleket elden gidiyor’ keskinliğinde ne de umut tükenebilir.
Anlatabildim sanırım. Bu köşenin sloganı budur: İyimserlikten başka çaremiz yoktur.

Yargı bağımsız mıydı ki şimdi bağımlı oldu?

MAALESEF Türkiye’de hep önümüze konan iki kötü seçenekten daha az kötü olanını seçmeye zorlanıyoruz.
Yargıda yaşanan da budur.
Daha önceki HSYK bağımsızdı, şimdi seçilenin bağımlı olacağı söyleniyor.
Acaba bu ne kadar doğru?
Yargıçlar Türkiye’ye uzaydan gelmiyorlar. Bu ülkenin okullarında okuyor, bu ülkenin hukuk fakültelerinden öyle en parlak derecelerle de değil orta sıralarda derecelerle mezun olup kürsüye oturuyorlar. Ve bir biçimde ülkenin genel eğilimleriyle, devlet memurlarının genel zihniyet dünyasıyla da paralellik sergiliyorlar. Doğal olarak.
Bu ülkede adında ’adalet’ kelimesi bulunan onca siyasi partinin kurulmasının, bunlardan iki tanesinin de defalarca tek başına iktidar olmasının nedeni üzerinde düşünmeden yargı bağımsızlığı hakkında kafa yormak bana çok da anlamlı gelmiyor.
Bağımsız, ideolojik at gözlükleri yerine evrensel insan haklarının penceresinden bakan, kutsal saydığı devletini korumak yerine bireylerin hak ve özgürlüklerini genişletmeyi görev sayan bir yargımız zaten yoktu. Hâlâ daha da yok.
Sanki yargımız mükemmelmiş gibi davranıp şimdi onun kaybedilmekte olduğu duygusunu yaratmak ne kadar doğrudur, bilemedim.
Geçen haftaki seçimde 12 bine yakın ilk derece mahkemesi yargıç ve savcısı oy kullandı.
Deniyor ki, ’Bakanlık baskı yaptı, kendi listesini seçtirdi.’
Bir an için bu sözün doğru olduğunu varsayalım. O zaman zaten ilk derece mahkemelerini kolayca kontrol eden bir bakanlık, bir iktidar var. Madem öyleydi, neden referandum gibi zahmetli ve riskli bir yola gitti iktidar? Ak Parti, zaten elinde tuttuğu yargıyı bir daha neden ’ele geçirmek’ istesin ki?
Kaldı ki, yargı bağımsızlığı sadece HSYK’nın kompozisyonundan ibaret bir şey değildir; yargı bağımsızlığını sağlayan en temel şey, yargıç teminatıdır ve o teminat yerinde duruyor.
Ancak yine de hatırlatayım: Yargıç denen bireye yakından bakmazsanız kağıt üzerinde şık duran bu ilkelerin çok da fazla bir önemi yok.
Yargıçlarımız uzaydan gelmiyor, onlar da bu tarlanın mahsulü. Hepimiz gibi.

Taha Akyol, Tarhan Erdem ve Adalet Bakanı yanılıyor!

HATIRLAYIN, Ak Parti 12 Eylül referandumunda kabul edilen Anayasa değişikliğini ilk önerdiğinde, HSYK ve Anayasa Mahkemesi için yapılacak seçimlerde her seçmenin adaylardan sadece birine oy vermesini öngörmüştü.
Daha sonra Anayasa Mahkemesi bu seçim yöntemini demokrasiye aykırı buldu, seçmenlerin her aday için ayrı ayrı oy verebildiği bir düzene geçildi, son seçimde de bu yöntem uygulandı.
Şimdi, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Milliyet yazarı Taha Akyol ve Radikal yazarı Tarhan Erdem, ilk yöntemin uygulanmasının daha iyi sonuç vereceğini söylüyor, bakan daha da ileri gidip ’O yöntem iptal ettirilmeseydi YARSAV temsilcileri de seçilirdi’ diyor. Tarhan Erdem, mevcut seçim yönteminin listeler yarattığını öne sürüyor.
Bence yanılıyorlar.
Her seçmenin tek bir adaya oy vermesi yöntemi örgütlü azınlıkların işine yarayacak bir yöntemdir, liste esas o zaman gerekecektir. (Matematiksel ispatını da
yapardım ama burada yerim yok.)
Zaten Ak Parti’nin bu yöntemi baştan önermesinin nedeni de, YARSAV zihniyetinin yargıda hakim olduğunu düşünmesiydi, bu yöntem sayesinde geri kalan azınlık da adaylarını seçtirebilecekti.
Ama seçim sonunda esas azınlığın YARSAV ve zihniyeti olduğu ortaya çıkınca, galiba Ak Parti ve Adalet Bakanlığı da duruma şaşırdı; şimdi alicenaplık yapıp ’Öbür sistem olsaydı YARSAV’cılar da seçilirdi’ diyorlar.

İsmet Berkan/Hürriyet