07 Ağu 2011 09:53 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:39

İSMET BERKAN, ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN SORDUĞU SORUYA NASIL YANIT VERDİ?

Hürriyet yazarları İsmet Berkan ile Ertuğrul Özkök arasındaki polemik bugün de sürdü. Berkan Özkök'ün sorduğu soruya nasıl cevap verdi?

Hürriyet yazarı İsmet Berkan, Ertuğrul Özkök’e böyle yanıt verdi...

Ben de sorayım: Birlikte mi yaşayacağız yan yana mı, ayrı ayrı mı?


TELEFONDA da aynı şeyi söyledim Ertuğrul Özkök’e: Bence faydalı bir tartışma yapıyoruz.
Irkçılığa, ayrımcılığa uğrayan, asimile edilmek istenen toplumsal gruplara pozitif ayrımcılık yapılması, adıyla söyleyelim, Kürt sorunun nihai çözümü için Kürtlere pozitif ayrımcılık uygulanması konusunu konuşuyoruz. Ben savunuyorum, Özkök itiraz ediyor.
Özkök dün köşesinden sormuş, ‘Peki ya Yozgatlı gariban ne olacak?’ diye.
Bu soruyla ilgili düşüncelerimi ayrıca yazdım.
Özkök, dünkü yazısında Kürtlerin çoğunlukta olduğu illerde ‘Kürt sorunu’ olmadığını, bu sorunun Kürtlerin göç ettiği bölgelerde yaşandığını da öne sürüyor.
Galiba ‘Kürt sorunu’ndan anladığımız farklı. Ben yine de anlayışların ortasını bulmaya çalışayım ve bir soru sorayım:
Eğer amacımız ve hedefimiz, Türkiye’de silahlı çatışmasız bir toplumsal barışa ulaşmaksa, gelecekle ilgili Türk-Kürt tasavvurumuz ne olmalıdır? Türklerle Kürtler bir arada mı yaşamalıdır, yan yana mı, yoksa ayrı ayrı mı?
Bu üç kategori birbirinden bir hayli farklı kategoriler, unutmayın.
Bir arada yaşayacaksak, birbirimizin varolma hakkına saygılı olarak, geçmişin hataları konusunda karşılıklı olarak özür dilemesini bilerek ve açıkçası çoğunluk olan grubun eski ayrıcalıklarının bir bölümünden ya vazgeçmesi ya da bunları paylaşmayı öğrenmesiyle başarabiliriz bunu.
Benim tercihim bir arada yaşamak.
Yan yana yaşayacaksak, bunun Kürtler ile toplumun geri kalanı arasında kalıcı hasarlar bırakacak bir çözüm olacağını unutmamalıyız.
Evet belki Kürtler kendi ‘özerk’ bölgelerinde geçmişe göre daha mutlu olabilecekler ama bu mutluluk çok büyük toplumsal maliyetler pahasına ve belki Batıdan Doğuya doğru tersine bir zorunlu göç dalgasını yaşamak pahasına olacağı için bu formülün uzun süreli bir denge yaratacağını düşünmeyenlerdenim.
PKK bu formülü zorluyor; yegane çıkar yol olarak bunu gösteriyor. Örgütün siyasi kanadı önce kendince bir ‘kurucu kongre’ oluşturdu, sonra da bu ‘kongre’ aracılığıyla ‘demokratik özerklik’i ilan etti bile.
Üçüncü tercih ayrı ayrı yaşamak. Zaten adından belli ne olduğu. Bana soracak olursanız ikinci yol, zaman içinde kaçınılmaz biçimde ayrı yaşamaya varacak bir kapıyı açmak demektir. Ne Kürt halkının ne de Türk halkının çıkarına olduğunu düşündüğüm bir yol bu.
Eğer, hem ‘birlikte yaşayalım’ diyor hem de ‘her şey geçmişte olduğu gibi devam etsin’ diye düşünüyorsak, Kürtlerin çoğunluğunu, ‘Birlikte olmuyor yan yana yaşayalım’ fikrini desteklerken bulabiliriz; şimdilik böyle bir durum yok ama şimdilik.
‘Yan yana veya ayrı ayrı da yaşayabiliriz, sorun yok’ diyenlerdenseniz, tartışmayı başka bir boyuta çekmekte fayda var o zaman.

Yozgatlı gariban ile Yüksekovalı zenginin durumu

ERTUĞRUL Özkök, temel bir soru sormuş: ‘Yozgatlı gariban ne olacak?’
Bu zor bir soru. Çünkü, toplumların tamamını ilgilendiren, kollektif haklarla ilgili konuları bireylere indirgediğinizde bu tür sorular hemen ortaya çıkar. Çünkü toplum düzeyinde mutlak eşitlik, bırakın mutlak eşitliği mutlak fırsat eşitliği diye bir şey bile yoktur.
Bir toplum olarak Kürtler uzun yıllardır eziliyor, inkar ediliyor, asimile ediliyor olabilirler ama bu, Kürt toplumunun içinden ayrıcalıklı bireyler çıkmasına, hem kültürünü dilini bihakkın yaşarken hem de başarılı olmuş tekil Kürtler olmasına engel olmadı.
‘Yozgatlı gariban birey’ dün de vardı, bugün de, yarın da olacak. Siyaset o bireyler için yapılması gereken bir şey. Özellikle eşitlik konusuna önem vermesi gereken sol siyaset.
Ama unutmayın, meseleye bireylerden değil de biraz daha uzak mesafeden baktığınızda, üniversiteye girme hakkı kazanan Yozgatlıların sayısının Şırnaklılardan fazla olduğunu görmek şaşırtıcı olmaz.
Kürt sorunu gibi bir konuyu bireyler üzerinden değil, toplumlar üzerinden yürütmeliyiz bence.

Meselenin bir de konuşmaya korktuğumuz boyutu var: Irkçılık

BU yazılarla ilgili aldığım tepkilerden de net biçimde gözüküyor, ben dahil hepimizin içinde bulunduğuna inandığım ırkçılık hemen hortlayıveriyor.
Koca bir toplumsal grup olarak Kürtleri topyekün aşağılayan, onları küçük gören söylemler.
Sanmayın ki ırkçılık sadece Türk tarafında var. Elbette tersi de geçerli, Türklere karşı ırkçı nefret besleyen Kürtlerden de ‘destek’ mesajları alıyorum ve hiç mutlu olmuyorum.
Özünde ayrımcılık bulunan bir sorunun ırkçılık hiç içermemesi hayal dahi edilemez elbette. O yüzden, bence ‘Bizde ırkçılık olmaz, 80 yılda tek bir Kürdün kapısına bile işaret konmadı’ demek kafamızı kuma gömmek olur.
Irkçılık konusuyla özel olarak ilgilenmeli, özel olarak önlemler almalıyız. Ama önce böyle bir sorunumuz olduğunu kabullenmeliyiz.