"İSLAM'A HAKARET DEĞİL MİZAHA İHANET!.." YENİ ŞAFAK YAZARINDAN İLGİNÇ TESPİTLER!..
Ebleh editörü, başörtülü spikeri ve Allah'ından bezmiş muhabiriyle "dinciler" haber bülteni sunuyor.
Ebleh editörü, başörtülü spikeri ve Allah'ından bezmiş muhabiriyle "dinciler" haber bülteni sunuyor.
"Olacak O Kadar" adlı programda arz-ı endam eden skecin kabataslak özeti bu.
Yani...
"Bu skeç İslam'a hakaret mi ediyor?" gibi korkunç bir soruya muhatap olacak bir şey yok.
Mizah?
Hak getire...
İroni?
Zihin dünyalarında "dinci" tesmiye ettikleri kesimleri belki "yaralamak" istemişler, ama, onu da becerememişler.
Sonuç itibariyle mizahla da ironiyle de alakasız "acınası" bir şey çıkmış ortaya.
Lakin...
Ne malum skecin İslam karşıtlığıyla zerre miskali alakası var, ne de Levent Kırca'nın böyle bir "niyeti!"
Lûtfen yapmayın!
Durduk yere "Vurun Kahpeye" heyulası oluşturmayın.
Ayrıca...
"Onlar yapınca oluyor da, biz yapınca mı olmuyor?.." demeyin sakın!
"Onlar" dediklerinizin yaptığını yaparsanız, nihayetinde "onların" çirkefliğine meşruiyet kazandırırsınız.
Hiçbir haksızlık, hakkaniyetten sapma hakkını doğurmaz.
Söz konusu skeçle aranızda "formel" bir ilişki kurmuş olabilirsiniz.
Ama...
"Din sahibi" olmanın mesuliyeti, gerektiğinde kendini dinine "kalkan" yapmaktır, dini kendine "kalkan" yapmak değil.
Kendisine yapılan saldırıyı dine yapılan saldırı şeklinde değerlendiren insanın hali de, "Allah'ın ayetlerini az bir dünya menfaati karşılığında sattılar" şeklinde "Kur'an"ın aşağıladığı insanların halini çağrıştırır, muttakileri değil.
Siyah beyazlı yıllardan, yani, TRT'deki "Oyun Treni"nden itibaren Levent Kırca'nın yaptığı hemen her şeyi izledim: skeçlerini, oyunlarını, filmlerini...
Şimdiye değin İslam'a hakaret eden hiçbir işini görmedim.
Ama mizaha ihanet etti.
Zaten kendisini "var eden" mizaha ihanet ettiğinden dolayı yine bu köşede kıyasıya eleştirmiştim onu.
Maksadım: Tuttuğu yolun yol olmadığını dilim döndüğünce anlatmaktı.
Levent Kırca'nın AK Parti'ye ve destekçilerine karşı muhalefet yapmak istediği besbelli.
Bunu o kadar istiyor ki, "mizahı" unutuyor!
Halbuki, sadece "mizah"ı denese, doğal olarak muhalefet de etmiş olacak.
Mizahı beceremediği için de, Cemal Süraya'nın "Ekranın büyük aptalı" nitelendirmesini hatırlatmaktan öteye geçemiyor.
Ah keşke doğru dürüst mizah yapabilse; iktidara, otoriteye adamakıllı "çaksa" da, biz de gülsek!
Nerdeee...
Ergenekon'a ilk mektep müsameresi tadında destek vermeyi iktidarı eleştirmek zannediyor!
Belli ki yazar kadrosu çok zayıf.
Yaşar Arak yahut sevgili dostum Müfit Can Saçıntı gibi usta kalemler yok aralarında.
Yine de, bunca yılın Levent Kırca'sı, kendini bu kadar iptizale uğratan skeçlere geçit vermemeliydi.
Gelgelelim, Ertuğrul Bey'ciğimin sitayişle bahsettiği günümüz mizah dergilerimizin durumu da pek iç acıcı değil.
Mizahı lümpenleştirmeleri bir yana da, "vesayet rejimi"ne bakışlarında gram ilerleme yok.
Dün, 28 Şubat sürecinde, post modern darbenin mağdurlarını "haftanın lâlesi" ilan ediyorlardı.
Bugün de Ergenekon'u arkalıyorlar.
Takdir edersiniz ki; dünyanın başka hiçbir ülkesinde darbeciyi değil de darbe mağdurunu aşağılayan "mizah" olmaz.
Yazık ki yazık, Yılmaz Özdil'i veya Bekir Coşkun'u bile aşmış değiller.
Dünün "Olacak O Kadar Televizyonu" Oğuz Aral'ın "Gırgır"ının ete kemiğe bürünmüş haliydi; bugünün "Olacak O Kadar"ı günümüz mizah dergilerinin.
"Gırgır" milyona varan tirajıyla hepimizi güldürüyordu; her geçen gün eriyen tirajlarıyla günümüz mizah dergileri ise Ertuğrul Bey'ciğimi.
Yine de sağ olsunlar:
Onlar onu güldürüyor; biz de ona gülüyoruz işte.
Salih Tuna/Yeni Şafak