03 Eyl 2013 18:14
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:37
İRFAN DEĞİRMENCİ'DEN ANA HABER SUNUCULARINA SERT ELEŞTİRİ!
Kanal D'de sabah haberlerini sunan İrfan Değirmenci, ana haber bültenini sunan meslektaşlarını eleştirdi..
Kanal D seyircisi yeni sezonda da güne İrfan Değirmenci’yle
başlıyor. Değirmenci, hafta içi her sabah 06.45-09.00 saatleri
arasında yayınlanan “Günaydın” programında yeni günün sıcak
gelişmelerini, gölgede kalanları, Türkiye ve dünyadan öne çıkan
haberleri dikkat çekici yorumlarıyla seyircisiyle paylaşıyor.
Bu, “İrfan Değirmenci ile Günaydın”ın kaçıncı sezonu ?
- Aslında sekizinci yılımız. Ama Kanal D’de dördüncü sezonumuz olacak. Kesintisiz sekiz yıl sabah programı yapan başka bir isim yok galiba.
Bu kadar yıldır haber programı yapıyorsunuz, peki her istediğinizi yayınlayabiliyor musunuz ?
- Türkiye’de haber yapmak her geçen gün daha zor hale geliyor. Ama sabah haberi özelinde kazandığımız tecrübe, bizim işimizi biraz kolaylaştırıyor.
Gezi Parkı olayları sürecinde siz de bir sınavdan geçtiniz aslında...?
- Evet, biz bunu bir vicdan, bir insanlık sınavı olarak düşünüyoruz ve bitmedi, hâlâ devam ediyor. Artık daha dikkatli bir seyirci var karşımızda. Dolayısıyla bu sezon da ciddi bir sınav olacak herkes için.
NE YALAN SÖYLEYEYİM RAKİBİMİZ YOK
Bu sezonki rakiplerinizi nasıl buluyorsunuz ?
- Hiçbir zaman “Rakiplerimiz kimler olacak” diye yola çıkmadık ama ben aynı saat diliminde bize benzemeye çalışan işler, gördüm. Bu sene de muhtemelen yine öyle olacak. Artık bütün kanallar o saat diliminin öneminin farkına vardı ve aşağı yukarı hepsi o saatte haber yayınlıyor. Burada önemli olan, özgün olmak. Biz de taklit edildiğimize göre, özgün olan biziz. Umarım bu sezon yayına başlayacaklardan en azından bir tanesi kendisi gibi olur da bir basamak öne çıkar. Biz de “Çok şükür artık rekabet edebileceğimiz bir isim var” deriz.
“Rakibimiz yok” diyorsunuz...?
- Ne yalan söyleyeyim yok. Sekiz sene içerisinde şunu da öğrendik; hep bir kader çizgisi var. Ve sizin farklılığınız, çabanız bazı şeyler için yeterli olmuyor. Doğru zamanda, doğru yerde olmak gerekiyor. Bu sene için de doğru zaman sabah ve doğru yer Kanal D... Bunu seyirci de hissedecektir.
İnsan sekiz yıl bu işi yaptıktan sonra farklı bir iş arayışına girmiyor mu ?
- Bizimki öyle bir iş ki, her yeni gün yeni bir hikâye yazılıyor. Hikâyelerin kahramanları sürekli değişiyor. Haber koşuşturmacası içerisinde “Bu rutinden sıkıldım” deme lüksünüz ve şansınız yok. Çünkü her gece işyerine geldiğimizde önümüzde bambaşka kahramanlar oluyor. Ve bu, her güne yeni bir heyecan demek. Biz bu işin heyecanını kaybettiğimizde zaten her şey biter. Bizim kaderimiz seyirciyle gün doğumuyla kesişiyor. Bu şimdilik böyle devam edecek gibi gözüküyor.
İşiniz gereği yıllardır gece çalışıp gündüz uyuyorsunuz, hayatı tersten yaşıyorsunuz. Çok zor ve yorucu bir tempo bu, değil mi ?
- Öyle... Fiziksel anlamda herkesten ters yaşamak, sezon sonunda bizde çeşitli hastalıklar olarak patlıyor. Ekipte geçen sezonun sonunda neredeyse hastalanmayan yoktu. Ama bu da böyle delice bir tutku galiba... Arada kendimizi yenilememiz için iki aydan fazla bir zamanımız oldu. Bu iki ay boyunca kendimizi dinledik, o enerji iyi geldi. Şimdi yeni eğitim öğretim yılına başlayan öğrenciler gibi, yeni bir enerjiyle sezona hazırız.
“İlk üç sezon ergen gibiydik, şimdi biraz büyüdük” diyor musunuz ?
- (Gülüyor) Gerçekten öyle... İlk üç sezon farklı formatlar denedik. Bir ara şarkıcı konuk ağırladığımız bile oluyordu. Şimdi yeni başlayacak bazı arkadaşların röportajlarını okuyorum, “Bugüne kadar denenmemişi yapacağız, içinde magazin olacak, şarkısı, sohbeti olacak” falan diyorlar. Tamam ama yapıldı bunlar. Daha evvel yaptık. Ve seyirci o saat diliminde neyi görmek ister, öğrendik. Şimdi o tecrübeyle herkesin görmek istediği şekilde ekranda olacağız.
Ve tabii sivri dilinizle...?
- Bu sivri dil mi İnsanları eleştirmenin türlü yöntemleri var. Bir kör gözüne parmağım eleştirmek var, bir incitmek var, bir de “Haksız olduğunu düşünüyorum, sana katılmıyorum” demek ve bunun nedenini açıklamak var. Tabii biraz da işin içine mizah katmak var. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Yani kimseyi incitmeden doğru bulmadığımız şeyleri anlatıyoruz. Ha bunun adına sivri dillilik deniyorsa, varsın desinler...
BİRAND’IN KAYBI TÜRKİYE’DE TV HABERCİLİĞİNİ ETKİLEDİ
Mehmet Ali Birand’ın kaybı, haber merkezinizi nasıl etkiledi ?
- Sadece Kanal D haber merkezini değil, Türkiye’de TV haberciliğini etkiledi. Hâlâ herkes “Rahmetli yaşasaydı bugün şuradan yayın yapardı” ya da “Rahmetli yaşasaydı bugün o soruyu değil, şu soruyu sorardı” diyor. Bu da Birand öğretisinin hâlâ çok canlı olduğunu gösteriyor. Türkiye’de TV haberciliğinin son 25 yılına damga vurmuş bir ismin bir sene içinde unutulması söz konusu değil... Artık Ali Kırca ve Uğur Dündar da ekranlarda yok. Bu üçlüden sonra insanların “Bu akşam ana haber bize ne anlatacak” diye merakla açtığı bir ana haber kalmadı. Artık birbirine çok benzeyen haber bültenleri var. Fakat meslektaşlarımın kendilerini sorgulaması, “Birand bunu nasıl yapardı Biz neyi eksik yapıyoruz ” diye sormaları gerekiyor.
ÖNCELİĞİMİZ TÜRKİYE
Bu sezonu savaş haberleriyle açacaksınız sanırım...?
- Etrafımızdaki gelişmeler o kadar hızlandı ki ve o gelişmeler Türkiye’yi o kadar çok ilgilendiriyor ki... Ama biz yine kendi meselelerimizi ya da dünyada olan olayların bizi ilgilendiren taraflarını ön planda tutacağız. Önceliğimiz elbette Türkiye olacak.
Bu, “İrfan Değirmenci ile Günaydın”ın kaçıncı sezonu ?
- Aslında sekizinci yılımız. Ama Kanal D’de dördüncü sezonumuz olacak. Kesintisiz sekiz yıl sabah programı yapan başka bir isim yok galiba.
Bu kadar yıldır haber programı yapıyorsunuz, peki her istediğinizi yayınlayabiliyor musunuz ?
- Türkiye’de haber yapmak her geçen gün daha zor hale geliyor. Ama sabah haberi özelinde kazandığımız tecrübe, bizim işimizi biraz kolaylaştırıyor.
Gezi Parkı olayları sürecinde siz de bir sınavdan geçtiniz aslında...?
- Evet, biz bunu bir vicdan, bir insanlık sınavı olarak düşünüyoruz ve bitmedi, hâlâ devam ediyor. Artık daha dikkatli bir seyirci var karşımızda. Dolayısıyla bu sezon da ciddi bir sınav olacak herkes için.
NE YALAN SÖYLEYEYİM RAKİBİMİZ YOK
Bu sezonki rakiplerinizi nasıl buluyorsunuz ?
- Hiçbir zaman “Rakiplerimiz kimler olacak” diye yola çıkmadık ama ben aynı saat diliminde bize benzemeye çalışan işler, gördüm. Bu sene de muhtemelen yine öyle olacak. Artık bütün kanallar o saat diliminin öneminin farkına vardı ve aşağı yukarı hepsi o saatte haber yayınlıyor. Burada önemli olan, özgün olmak. Biz de taklit edildiğimize göre, özgün olan biziz. Umarım bu sezon yayına başlayacaklardan en azından bir tanesi kendisi gibi olur da bir basamak öne çıkar. Biz de “Çok şükür artık rekabet edebileceğimiz bir isim var” deriz.
“Rakibimiz yok” diyorsunuz...?
- Ne yalan söyleyeyim yok. Sekiz sene içerisinde şunu da öğrendik; hep bir kader çizgisi var. Ve sizin farklılığınız, çabanız bazı şeyler için yeterli olmuyor. Doğru zamanda, doğru yerde olmak gerekiyor. Bu sene için de doğru zaman sabah ve doğru yer Kanal D... Bunu seyirci de hissedecektir.
İnsan sekiz yıl bu işi yaptıktan sonra farklı bir iş arayışına girmiyor mu ?
- Bizimki öyle bir iş ki, her yeni gün yeni bir hikâye yazılıyor. Hikâyelerin kahramanları sürekli değişiyor. Haber koşuşturmacası içerisinde “Bu rutinden sıkıldım” deme lüksünüz ve şansınız yok. Çünkü her gece işyerine geldiğimizde önümüzde bambaşka kahramanlar oluyor. Ve bu, her güne yeni bir heyecan demek. Biz bu işin heyecanını kaybettiğimizde zaten her şey biter. Bizim kaderimiz seyirciyle gün doğumuyla kesişiyor. Bu şimdilik böyle devam edecek gibi gözüküyor.
İşiniz gereği yıllardır gece çalışıp gündüz uyuyorsunuz, hayatı tersten yaşıyorsunuz. Çok zor ve yorucu bir tempo bu, değil mi ?
- Öyle... Fiziksel anlamda herkesten ters yaşamak, sezon sonunda bizde çeşitli hastalıklar olarak patlıyor. Ekipte geçen sezonun sonunda neredeyse hastalanmayan yoktu. Ama bu da böyle delice bir tutku galiba... Arada kendimizi yenilememiz için iki aydan fazla bir zamanımız oldu. Bu iki ay boyunca kendimizi dinledik, o enerji iyi geldi. Şimdi yeni eğitim öğretim yılına başlayan öğrenciler gibi, yeni bir enerjiyle sezona hazırız.
“İlk üç sezon ergen gibiydik, şimdi biraz büyüdük” diyor musunuz ?
- (Gülüyor) Gerçekten öyle... İlk üç sezon farklı formatlar denedik. Bir ara şarkıcı konuk ağırladığımız bile oluyordu. Şimdi yeni başlayacak bazı arkadaşların röportajlarını okuyorum, “Bugüne kadar denenmemişi yapacağız, içinde magazin olacak, şarkısı, sohbeti olacak” falan diyorlar. Tamam ama yapıldı bunlar. Daha evvel yaptık. Ve seyirci o saat diliminde neyi görmek ister, öğrendik. Şimdi o tecrübeyle herkesin görmek istediği şekilde ekranda olacağız.
Ve tabii sivri dilinizle...?
- Bu sivri dil mi İnsanları eleştirmenin türlü yöntemleri var. Bir kör gözüne parmağım eleştirmek var, bir incitmek var, bir de “Haksız olduğunu düşünüyorum, sana katılmıyorum” demek ve bunun nedenini açıklamak var. Tabii biraz da işin içine mizah katmak var. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Yani kimseyi incitmeden doğru bulmadığımız şeyleri anlatıyoruz. Ha bunun adına sivri dillilik deniyorsa, varsın desinler...
BİRAND’IN KAYBI TÜRKİYE’DE TV HABERCİLİĞİNİ ETKİLEDİ
Mehmet Ali Birand’ın kaybı, haber merkezinizi nasıl etkiledi ?
- Sadece Kanal D haber merkezini değil, Türkiye’de TV haberciliğini etkiledi. Hâlâ herkes “Rahmetli yaşasaydı bugün şuradan yayın yapardı” ya da “Rahmetli yaşasaydı bugün o soruyu değil, şu soruyu sorardı” diyor. Bu da Birand öğretisinin hâlâ çok canlı olduğunu gösteriyor. Türkiye’de TV haberciliğinin son 25 yılına damga vurmuş bir ismin bir sene içinde unutulması söz konusu değil... Artık Ali Kırca ve Uğur Dündar da ekranlarda yok. Bu üçlüden sonra insanların “Bu akşam ana haber bize ne anlatacak” diye merakla açtığı bir ana haber kalmadı. Artık birbirine çok benzeyen haber bültenleri var. Fakat meslektaşlarımın kendilerini sorgulaması, “Birand bunu nasıl yapardı Biz neyi eksik yapıyoruz ” diye sormaları gerekiyor.
ÖNCELİĞİMİZ TÜRKİYE
Bu sezonu savaş haberleriyle açacaksınız sanırım...?
- Etrafımızdaki gelişmeler o kadar hızlandı ki ve o gelişmeler Türkiye’yi o kadar çok ilgilendiriyor ki... Ama biz yine kendi meselelerimizi ya da dünyada olan olayların bizi ilgilendiren taraflarını ön planda tutacağız. Önceliğimiz elbette Türkiye olacak.