Irak'ın İşgali Gerçekleşirken Hangi Kalemler Neyi Savundu?
Tarihin olduğu kadar bireylerin yaşamında da “ironik” durumlar vardır. Hatta bazen bunlar iç içe geçer. Her nedense geçtiğimiz günlerde yakalandığı gırtlak kanseri hastalığına yenilen, 62 yaşındaki, İngiliz kökenli, ABD vatandaşı, Vanity Fair Dergisi yazarı Christopher Hitchens’ın ölüm haberini duyduğumda bunu bir kere daha düşündüm. Düşünmeme sebep olan ise Hitchens’ın “Sol” bir aydın olarak tanınması ve aynı zamanda sıkı bir “İşgal yandaşı” oluşuydu. (Daha öncede 1982’deki İngiltere’nin Falkland’ı işgalini savunmuştu.) Ki, hemen beraberinde “İslamo-Fobik” yanları da mevcuttu. Bundan daha “ironik” ne olabilirdi ki zaten?
Kaderin garip cilvesine bakın ki Hitchens tam da ABD’nin Irak’tan “resmen” çekilmeye başladığı günlerde ölüvermişti. (Biliyorum, Hitchens aynı zamanda sıkı bir “Ateist” ve “Din karşıtı” idi. O yüzden kendi ölümünde “İlahi İroni” aramazdı herhalde. Ancak ben gene de öyle bir yan buldum yahut bulmak istedim!) “ABD’nin en saygın düşünce adamları arasında yer aldığı” söylenen Hitchens son dönemlerinde bu “saygınlığı”ndan epey şey yitirmiş, hatta entelektüel çevrelerden bir anlamda “aforoz” edilmişti. Çünkü Hitchens işgale ve Bush’a verdiği destekle Neo-Con ekipteki yoldaşlarını bile sollamıştı.
DÜNYA DEVRİMİ YAPAMADIK KARŞI-DEVRİMİ YAPALIM BARİ!
Neo-Con ekip dedikte aslında bu durum Amerikan sol aydınları için hiç “istisna” bir yaklaşım sayılamazdı. Hatta “işgalin teorisi”ni yapanlar arasında, yeni-muhafazakâr kadro içinde özellikle Amerikan Troçkist geleneğinden gelen isimlere rastlamak mümkündü. Bunlar en hızlı bir şekilde ABD’nin askeri yöntemler ve işgaller yoluyla “Demokrasi ihracı” politikasını desteklemişler hatta bizzat oluşturmuşlardı. “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi”nin arka planında onlar vardı. Neo-Con hareketin “entelektüel çekirdeği”ni eski Amerikan Troçkistleri oluşturuyordu. (Troçkistler “Dünya Devrimi” yapamayınca bari “Dünya Karşı-Devrimi Yapalım” dediler herhalde!) Böylelikle “tarihin seyri”ni “emperyalizm lokomotifi”ni kullanarak değiştirmeyi düşünmüşlerdi belki de. (11’nci Tez’in çarpıtılmışı hesapta yani!) Nitekim Christopher Hitchens’ında “Eski bir Troçkist” olduğu düşünülürse taşlar daha bir yerine oturuyor sanırım!
Biliyorum, bizim aşina olduğumuz “sol kültür”e hayli aykırı bir durum bu ama adamlar ciddi olarak düşünmüşler ve yapmışlardı. (Rahmetli İrfan Ülkü’nün bu konuda çok ilginç bir kitabı vardır. İlgi Yayınları’ndan 2006’da çıkan “Troçkist İmparatorluk” başlıklı 240 sayfalık bu kitapta “Troçkist tezler”le “Neo-Con tezler” arasındaki paralellikler çok enteresan şekilde anlatılmış bulunuyor. Meraklısı bulup okuyabilir.) Ki, bazı yorumcular bu durumu Amerikan Troçkistlerinin “Yahudi kökleri” ile ilişkilendiriyorlardı. Nedense bizim basınımızın “Dış Haberler Servisleri” işin bu yönlerini pek merak etmezler!
İster istemez bu durum bana “Bizde de böylesi bir durum var mı?” şeklinde çağrışım yaptırdı. Acaba hangi kalemler savaşa doğrudan veya dolaylı destek vermişlerdi? Şimdi ABD’nin çekilişi hakkında ne söylüyorlardı? Elbette ki ABD’deki siyasal saflaşmalar hatta tanımların “tıpkısı”nı burada bulmak mümkün değildi. Özellikle de “Troçkist” diye tanımlanan akım (Troçki gibi büyük bir entelektüel dehanın kişiliğini ayrı tutarak ve yerli Troçkistleri tenzih ederek söylüyorum) bizde nedense pek gelişmemişti. Ancak benzeri bir tavrı bir kısmı “Eski Maoist” şimdinin “yeni liberal” eski solcularında bulmak mümkündü. Fakat burada ABD’deki gibi “birebir”lik aramak hataydı. Gene de Türk Yeni-Muhafazakârlığına atılan eski solcu “entelektüel destek” ilginç bir kesişim noktasıydı.
UTANGAÇ SAVAŞ YANDAŞLIĞI!
Tabii ki bizim gibi “ABD karşıtlığı”nın tavan yaptığı, üstelik Müslüman olan ülkelerde açıktan bir “İşgal savunusu” yapmak mümkün değildi ve olmadı da zaten. Bunun yerini daha “utangaç” ifadeler almıştı. Bu gibi bakışlar daha ziyade “Türkiye’nin ulusal çıkarları”, “Stratejik ortaklık”, “Müttefiklerle arayı bozmamak”, “Pasif değil aktif siyaset gütmek”, “Siyasi ve askeri zorunluluklar”, “ABD nasıl olsa Irak’ı işgal edecek bizde pay kapmaya bakalım”, “Türkiye’yi olayda söz sahibi yapmak”, “Türkiye’nin büyük kayıplara uğramasını engellemek”, “Eli kanlı diktatörün devrilişine seyirci kalmamak”, vb mealinde söylemlere yedirilerek savunulmuştu. Bu tarz yazılar özellikle 1 Mart tezkeresi öncesi yoğunlaşmış ve hatta sonradan açıkça yalan olduğu itiraf edilecek olan “biyolojik-kimyasal silahlar” argümanına bile sığınılmıştı.
İşte ben tam Christopher Hitchens dolayısıyla bunları düşünürken aradığım cevabı www.sol.org.tr sitesinde buldum. Sol.org gerçekten ilginç bir karşılaştırma yapmıştı. “Bir Zamanlar Çok Soğukkanlıydılar” başlığıyla verilen haberde basının kimi kalemlerinin o gün yazdıklarıyla bugün yazdıkları karşılaştırmalı olarak kıyaslanmıştı. (Buraya almıyorum. Hem yazıyı uzatacak hem de orijinal halini bozacak. İsteyen girip söz konusu sitedeki http://haber.sol.org.tr/medya/bir-zamanlar-cok-sogukkanliydilar-haberi-49526 adresten bakabilir.) Bunlar arasında Fikret Bila, Cengiz Çandar, Ertuğrul Özkök, İsmet Berkan ve Fatih Altaylı sayılıyordu. Hiç şüphesiz ayrıntılı bir arşiv taramasıyla daha başka isimlere de ulaşmak mümkündü.
Kıyaslamaya göre bu gibi kalemler dün Irak işgal edilirken “soğukkanlı değerlendirme” yapma adına savaş arayışlarına “ideolojik destek” atmışlardı. İşgali muhtelif gerekçelerle meşrulaştırmaya çalışırlarken, “Savaşa Hayır”ı bir “demagoji” olarak niteleyip “Türkiye’nin ABD ile işbirliği” içine girmesinin zeminini şu veya bu biçimde gerekçelendirmişlerdi.
Fakat asıl ilginç olan şuydu ki, gene aynı kalemlerden bazıları şimdi de ABD’nin Irak’tan çekilişini büyük bir sevinçle karşılıyorlardı. Ayrıca Irak’ın darmadağın edilmesinden, işgalin korkunç sonuçlarından, yüz binlerce ölüden, etnik ve mezhepsel kaostan, Irak halkının fakirleşmesinden, “Amerika’nın kurtarıcı misyonu”ndan ve “demokrasi getirme” palavralarından, vb duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlardı. Sanki dün bunları görebilmek için kâhin olmaya gerek varmış gibi. Jetonları şimdi düşmüş demek ki!
Evet, ABD Irak’tan çekildi. (Hedeflerine ulaşarak tabii ki! Arkasında yüz binlerce ölü, harap olmuş kentler bırakarak ve petrol çıkarlarını garantiye alarak elbette! Bu yüzden çekilişi “ABD’nin batışı” ya da “kaybedişi” olarak göremiyorum. O Vietnam’daydı. Bu ise çok şekli. İşbirlikçi bir rejim var. Irak halkı işgalcileri topraklarından topyekûn kovamadı ne yazık ki. ) Ancak basında aynı “işgalci mantık” değişmiyor. Yerlerine habire yenileri geliyor. Bazıları dün Libya, bugün Suriye konusunda aynı nakaratı söylüyor. Hepside işgalleri, yıkımları meşrulaştırıcı Washington merkezli “gerekçeler” üretiyor. Türkiye’yi olaya “monte” etmenin yollarını arıyor. “Büyük Osmanlı” hayalleri “Büyük Ortadoğu”ya endeksli olarak o yüzden şişiriliyor.
Ne dersiniz bu gibiler bir beş, on yıl sonrada “Arap Baharı”nın “fiyaskoları”nı, “Lümpen demokrasi”lerini ve yaratacağı kaosu görüp, yeni “özeleştiriler” (Siz “günah çıkarma” anlayın!) verebilirler mi?
Bunun sinyalleri daha şimdiden mevcut…
Atilla AKAR / 20.11.2011
[email protected]