'İNTİHAL' YAPAN SAHTEKÂR! TARAF'IN ESKİ VE YENİ YAZARI KAPIŞTI!
Erdal Güven ve Ceren Kenar Taraf gazetesinin biri eski biri yeni yazarı. İntihal iddiası iki yazarı birbirine düşürdü.
Taraf gazetesinin eski ve yeni yazarları intihal iddiası yüzünden
kapıştı.
Taraf yazarı Erdal Güven, kendi köşesindeki yazısının intihal
olduğunu ileri süren gazetesinin eski yazarı Ceren Kenar’a
"‘İntihal’ arzuhalimdir" başlığıyla yazıyla yanıt verdi.
İşte o yazısında Güven’in anlattıkları:
"Bu köşede, geçen çarşamba günü, “İç savaşlar nasıl sona erer?”
başlığıyla bir yazım çıktı.
Yazı şöyle başlıyordu:
“Suriye’deki iç savaş nasıl sona erdirilebilir?
Cenevre’de önümüzdeki ay başlaması beklenen görüşmelerde yanıtı
aranacak soru bu.
Peki, bugüne kadarki iç savaşlardan elde edilen veriler ne
diyor?
Birileri üşenmemiş, son 70 yılda çıkan iç savaşların nasıl sona
erdiğini araştırmış.”
Şimdi... Koyu renge aldığım iki cümleden sonra, sözkonusu
araştırmalardan elde edilen verileri aktarmamdan başka bir şey
beklenebilir mi?
Nitekim yazının sonraki satırlarında tam da o verileri, bahsi geçen
araştırmalara ilişkin olarakpoliticalviolence.org sitesinde
yayınlanmış bir makaleden ve birebir denebilecek biçimde
aktardım.
Makale, Barbara F. Walter isimli bir akademisyen tarafından
yazılmıştı. Hem başkalarının hem de kendisinin sayfalar dolusu
akademik yazı ve kitaplarına göndermeler vardı makalede. Öte yandan
bir gazete yazısına temel oluşturmak için fazlasıyla yeterli bir
özetti makalenin kendisi.
Yazımı Suriye’deki iç savaşa ve Türkiye’nin Suriye politikasına
ilişkin kendi görüşlerimi de ekleyip noktaladım.
Gazetede yayımlandığı çarşamba günü, her zaman yaptığım gibi,
yazımı sabah saatlerinde bloguma da (erdalguven.wordpress.com)
koydum. Koyarken, “Birileri üşenmemiş son 70 yılda çıkan iç
savaşların nasıl sona erdiğini araştırmış” cümlesinden, alıntı
yaptığım politicalviolence.orgsitesindeki yazıya link de verdim.
Dileyen tıklayıp makalenin orijinalini, makaledeki referans
metinleri de okuyabilsin diye. Ve yazımı o hâliyle Twitter
üzerinden paylaştım.
Akşam saatlerinde Twitter mesaisindeyken, medyadan tanıdığım Ceren
Kenar’ın, önce yazımın ‘aynen çeviri’, sonra da ‘intihal’ olduğunu
iddia eden tweetlerine rastladım.
Twitter malum; Kenar’ın tweetleri, işi hakarete vardıran
takipçileri bir yana, az da olsa kaydadeğer kimi isimler tarafından
da retweet edildi.
Bunun üzerine oturup “Zorunlu ve ‘intihal’li bir açıklama” diye
Kenar’ın iddiasına cevap veren, üç beş paragraflık bir yazı yazdım.
Kişisel algılamadığım, kötü niyet aramadığım için Kenar’ın ya da
sözkonusu tweetleri paylaşan kimi kaydadeğer takipçilerinin adını
anmaya gerek duymadım. Sadece, ‘intihal’in ağır bir suçlama
olduğunu, yukarıda da özetlediğim gibi, yazımın neden ‘intihal’
sayılamayacağını anlattım.
Ayrıca şu cümleyi ekledim. “Özeleştiri olarak da şunu söyleyeyim:
‘İntihal’ suçlamasıyla karşı karşıya kalınca düşündüm ki keşke
gazete yazısında da parantez içinde orijinal yazının linkini
verseymişim. O da benim hatam olmuş, okurlardan özür dilerim.”
Bu açıklamamı da bloguma koyup Twitter üzerinden paylaştım.
Yeri gelmişken, “Peki bugüne kadarki iç savaşlardan elde edilen
veriler ne diyor? Birileri üşenmemiş son 70 yılda çıkan iç
savaşların nasıl sona erdiğini araştırmış” dedikten sonra
aktardığım verilere dayalı bir yazının ‘intihal’ diye algılanacağı
aklımın ucundan bile geçmediği için yaptığım bu hatadan dolayı
okurlardan bir kez de bu köşeden özür diliyorum.
Devamla, Kenar’ın tweetini paylaşan kaydadeğer isimlerden bazıları,
örneğin Furkan Torlak, açıklamamı da retweet etti.
İki gün boyunca en azından bu kadarını, Kenar’dan ve diğer
kaydadeğer isimlerden de bekledim. Beklentim boşa çıktı. Hatta,
Kenar, beni gayet iyi tanıyan saygın bir gazetecinin (adını böyle
bir polemiğe karıştırmak istemediğim için yazmıyorum) uyarı
tweetlerine rağmen görüşünde ısrar etti.
Bunun üzerine, cuma günü Kenar’a ve kaydadeğer tek tük isimden
Yıldıray Oğur’a birer e-mail yazdım. Beklentimi aktardım.
Oğur, hemen yanıt yazdı. Bloguma koyduğum açıklamadan, mailimi
alınca haberdar olduğunu belirterek başladığı yanıtını, “Kusura
bakmayın” diyerek bitirmişti. Oğur ve aynı dakikalarda, ilk
‘intihal’ retweetini fark etmediğim Melih Altınok da (fark etsem
kaydadeğer biri olarak ona da bir e-mail yazardım) açıklamamı
retweet etti.
‘İntihal’ suçlamasının müellifi Kenar ise okuduğunuz bu yazıyı
gazeteye gönderdiğim dün saat 18:00 sularına kadar ne blogumdaki
açıklamamı paylaştı, ne de mailime yanıt yazdı.
Sadede geleyim: ‘İntihal’, fikrî sahtekârlıktır. Birini, uluorta ve
haksız yere ‘intihal’le suçlamanın tarifini ise herkes kendi
yapsın.
Kenar tüm yazdıklarıma rağmen hâlâ ‘aynen çeviri’ ya da ‘intihal’
yaptığımı düşünebilir. Açıklamamı paylaşmadığına, e-mailimi
yanıtsız bıraktığına ve en önemlisi o tweetleri hâlâ silmediğine
göre muhtemel ki öyle düşünüyor. Kendisi bilir.
Ancak bilinmesi gereken ikisi mühim, biri ehem üç şey daha var:
İlki, ‘aynen çeviri’ olan bir yazıda, orijinal yazıda olmayan,
hatta ‘aynen çeviri’ denen yazının üçte birini kaplayan bir bölüm
olmaz.
İkincisi, ‘intihal’ yapan sahtekâr, gazete yazısında başka
‘birileri’nden, ‘elde edilmiş veriler’den ya da ‘bir araştırma’dan
söz etmez; yazısının blog versiyonunda ‘intihal’ yaptığı öne
sürülen makalenin linkini verip kendi kendini ihbar etmez.
Ve üçüncüsü, ‘aynen çeviri’yle, ‘intihal’le suçladığınız bir
kişinin cevabi açıklamasını görmezden gelmek, beklentisini
aktardığı e-mailini yanıtsız bırakmak eğer elde olmayan nedenlerden
kaynaklanmıyorsa ne asgari nezakete, ne entelektüel terbiyeye ne de
liberal ahlaka sığar.
Gazeteciliğin temel ilkesi de gerçeğe sadakattir, hataya değil.