17 Mayıs 2011 12:33
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:21
İNTERNETİN 31 MART VAKASI, GERİCİ AYAKLANMA! AKİF BEKİ'DEN FİLTRELİ EYLEM İÇİN ŞOK YORUM!
Radikal yazarı Akif Beki "İnternetime Dokunma" sloganı ile pazar günü meydanlara çıkan kalabalıkları çileden çıkartacak...
’Tam bağımsız internet’ palavrası
Taksim’de yürüyen sanal isyankârlar, eylemin adına ‘İnternet baharı’ diyor. Bana göre ‘İnternetin 31 Mart Vakası’dır. Gerici bir ayaklanma yani.
“Din elden gidiyor” diyerek Meşrutiyet rejimine karşı ayaklanan Taksim’deki ‘Avcı Taburu’ndan farklarını göremiyorum. Bunlar da “İnternet elden gidiyor” yaygarasıyla filtre rejimine karşı çıkıyorlar. Sureta biri özgürlükçülüğe, diğeri sansüre karşı. Ama özleri aynı, ikisi de istemezükçü, ikisi de yenilikçiliğe düşman.
Aslında itirazlarının neye olduğunu, tam olarak neyi istemediklerini bilmiyorlar.
Malum, internet güvenliği için kullanıcılara 4 ayrı filtre seçeneği sunuluyor. Bilişim Teknolojileri ve İletişim Kurulu BTK’nın düzenlediği opsiyonel bir hizmet. Kullanımı, talep ve rızaya bağlı. Filtre seçeneklerinden yararlanıp yararlanmamak kullanıcıların keyfine kalmış, mecburiyet yok. Fakat bizim istemezükçü romantiklere bakarsanız, kıyamet sebebi.
Sansürün ne manaya geldiğini mi karıştırıyorlar, inanmam.
İnternet yayıncılığına herhangi bir denetim ve düzenleme getirilmesini mi istemiyorlar, belirsiz.
Özgürlük talebi bir kılıf bence, sansür karşıtlığı bir bahane. İnternete filtre onlar için şahane bir gerekçe. Amaç, seçime giden memlekette yasakçılık marazası çıkarmak.
Opsiyonel filtreler, internet güvenliğini tek merkezin kontrolüne vermiyor bir kere. Onun yerine, güvenlik anlayışını kişiselleştiriyor. Güvenliğin de özgürlüğün de sınırlarını kişilerin takdirine bırakıyor. Kullanıcıya daha çok tercih özgürlüğü, daha fazla serbestlik sağlıyor. Daha fazla seçenek, daha fazla özgürlük demek. Bunun farkında mı değiller, sanmıyorum.
Cinsellik ve şiddet dahil her türlü içeriğe limitsiz erişim hakkı isteyenler kadar, belli içerikleri zinhar kendi ekranında görmek istemeyenlerin de hak ve hürriyetleri yok mu? Var ama ırgalamıyor bizim sanal anarşistleri.
Kendi özgürlük anlayışlarını dayatıyorlar herkese. Kimse muzır bildiği içeriklerden sakınamasın, böyle bir imkân ve fırsat kimseye verilmesin demenin neresi sansürle mücadeledir, neresi özgürlük istemek?
Sırtlarını özgürlükçülüğe dayayıp, güya sansüre karşı kutsal cihat bayrağını dalgalandırıyorlar. Özgürlük mücahidi değil, olsa olsa sanal anarşist olabilirler.
Yeni tür bir ulusalcılığa vuruyorlar işi, internet ulusalcılığına. ‘Tam bağımsız internet’ sloganlarıyla galeyana getiriyorlar milleti. Sorsanız, kendileri de bilmiyor ne dediklerini.
Filtre üzerinden kişisel tercihe dayalı erişim kısıtlamalarına karşı olsalar sadece, iyiydi yine de. Mahkeme kararı veya idari yetkiyle internette her türlü karartma uygulamasına da baş kaldırıyorlar. İllegal yatak odası görüntüleri, kirli şantaj kasetleri, çocuk pornosu dahil, hiçbir içeriğe erişim engellenemezmiş.
Yasanın tarif ettiği katalog suçlar arasında, Atatürk’e karşı işlenen suçlar da yer alıyor. YouTube, bu maddeden kapatıldı mesela. Maddeyi 2007’de o listeye sokturan ise CHP’ydi. Ne hikmetse sanal romantizm dalgası yükseltmediler o zaman.
Şimdi kalkmış, CHP ile kol kola ‘İnternetime dokunma’ kampanyası yürütüyorlar. İnternet yoluyla suç işlemek serbest, her türlü müstekrehliğe maruz kalmak da mecburi olsun demeye getiriyorlar.
İfrat ile tefrit arasında, bir uçtan öbürüne savrulmadan da konuşabilirdik bu meseleyi.
Ama internet ulusalcılığı baş gösterdi aramızda. Tam bağımsız, kanunsuz ve denetimsiz, başıboş bir sanal mecra için savaşa çağırıyor bizi.
Öyleyse, inadına dokunun internetime lütfen. Dokunun ki, vicdansızların polisi kendi vicdanları olmasın. Masumların korunması, kimsenin vicdanına kalmasın, onun için dokunun!
Vur-kaç kalleşliğine, korkakların gölgelerine meydan kalmaması için ve başka bir sürü sebep için daha internetime dokunun lütfen!
Özgürlük-güvenlik dengesini bozmayın yeter ki. Hem güvenli hem de özgür bir internet mümkün. İkisi için de dokunabildiğiniz yere kadar dokunun!
Akif Beki/Radikal
Taksim’de yürüyen sanal isyankârlar, eylemin adına ‘İnternet baharı’ diyor. Bana göre ‘İnternetin 31 Mart Vakası’dır. Gerici bir ayaklanma yani.
“Din elden gidiyor” diyerek Meşrutiyet rejimine karşı ayaklanan Taksim’deki ‘Avcı Taburu’ndan farklarını göremiyorum. Bunlar da “İnternet elden gidiyor” yaygarasıyla filtre rejimine karşı çıkıyorlar. Sureta biri özgürlükçülüğe, diğeri sansüre karşı. Ama özleri aynı, ikisi de istemezükçü, ikisi de yenilikçiliğe düşman.
Aslında itirazlarının neye olduğunu, tam olarak neyi istemediklerini bilmiyorlar.
Malum, internet güvenliği için kullanıcılara 4 ayrı filtre seçeneği sunuluyor. Bilişim Teknolojileri ve İletişim Kurulu BTK’nın düzenlediği opsiyonel bir hizmet. Kullanımı, talep ve rızaya bağlı. Filtre seçeneklerinden yararlanıp yararlanmamak kullanıcıların keyfine kalmış, mecburiyet yok. Fakat bizim istemezükçü romantiklere bakarsanız, kıyamet sebebi.
Sansürün ne manaya geldiğini mi karıştırıyorlar, inanmam.
İnternet yayıncılığına herhangi bir denetim ve düzenleme getirilmesini mi istemiyorlar, belirsiz.
Özgürlük talebi bir kılıf bence, sansür karşıtlığı bir bahane. İnternete filtre onlar için şahane bir gerekçe. Amaç, seçime giden memlekette yasakçılık marazası çıkarmak.
Opsiyonel filtreler, internet güvenliğini tek merkezin kontrolüne vermiyor bir kere. Onun yerine, güvenlik anlayışını kişiselleştiriyor. Güvenliğin de özgürlüğün de sınırlarını kişilerin takdirine bırakıyor. Kullanıcıya daha çok tercih özgürlüğü, daha fazla serbestlik sağlıyor. Daha fazla seçenek, daha fazla özgürlük demek. Bunun farkında mı değiller, sanmıyorum.
Cinsellik ve şiddet dahil her türlü içeriğe limitsiz erişim hakkı isteyenler kadar, belli içerikleri zinhar kendi ekranında görmek istemeyenlerin de hak ve hürriyetleri yok mu? Var ama ırgalamıyor bizim sanal anarşistleri.
Kendi özgürlük anlayışlarını dayatıyorlar herkese. Kimse muzır bildiği içeriklerden sakınamasın, böyle bir imkân ve fırsat kimseye verilmesin demenin neresi sansürle mücadeledir, neresi özgürlük istemek?
Sırtlarını özgürlükçülüğe dayayıp, güya sansüre karşı kutsal cihat bayrağını dalgalandırıyorlar. Özgürlük mücahidi değil, olsa olsa sanal anarşist olabilirler.
Yeni tür bir ulusalcılığa vuruyorlar işi, internet ulusalcılığına. ‘Tam bağımsız internet’ sloganlarıyla galeyana getiriyorlar milleti. Sorsanız, kendileri de bilmiyor ne dediklerini.
Filtre üzerinden kişisel tercihe dayalı erişim kısıtlamalarına karşı olsalar sadece, iyiydi yine de. Mahkeme kararı veya idari yetkiyle internette her türlü karartma uygulamasına da baş kaldırıyorlar. İllegal yatak odası görüntüleri, kirli şantaj kasetleri, çocuk pornosu dahil, hiçbir içeriğe erişim engellenemezmiş.
Yasanın tarif ettiği katalog suçlar arasında, Atatürk’e karşı işlenen suçlar da yer alıyor. YouTube, bu maddeden kapatıldı mesela. Maddeyi 2007’de o listeye sokturan ise CHP’ydi. Ne hikmetse sanal romantizm dalgası yükseltmediler o zaman.
Şimdi kalkmış, CHP ile kol kola ‘İnternetime dokunma’ kampanyası yürütüyorlar. İnternet yoluyla suç işlemek serbest, her türlü müstekrehliğe maruz kalmak da mecburi olsun demeye getiriyorlar.
İfrat ile tefrit arasında, bir uçtan öbürüne savrulmadan da konuşabilirdik bu meseleyi.
Ama internet ulusalcılığı baş gösterdi aramızda. Tam bağımsız, kanunsuz ve denetimsiz, başıboş bir sanal mecra için savaşa çağırıyor bizi.
Öyleyse, inadına dokunun internetime lütfen. Dokunun ki, vicdansızların polisi kendi vicdanları olmasın. Masumların korunması, kimsenin vicdanına kalmasın, onun için dokunun!
Vur-kaç kalleşliğine, korkakların gölgelerine meydan kalmaması için ve başka bir sürü sebep için daha internetime dokunun lütfen!
Özgürlük-güvenlik dengesini bozmayın yeter ki. Hem güvenli hem de özgür bir internet mümkün. İkisi için de dokunabildiğiniz yere kadar dokunun!
Akif Beki/Radikal