18 Eki 2015 11:12
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:57
İnternet aleminin Acun Ilıcalı'sı: Cem Yılmaz sosyal medyadan uzak dursun!
Hürriyet gazetesi yazarı İzzet Çapa, İletişim Uzmanı Tuğrul Yılmaz ile sosyal medya ve iletişim üzerine bir röportaj gerçekleştirdi.
İletişim Uzmanı Tuğrul Yılmaz, Hürriyet gazetesi yazarı İzzet Çapa'ya verdiği röportajda ünlülerin sosyal medya kullanımlarına değindi. Yılmaz Gülben Ergen'in ev halini olduğu gibi yansıttığını söylerken Cem Yılmaz'ı da topa tuttu.
İşte o röportaj:
Artık nefretimizi de, sevgimizi de, mutluluğumuzu da sosyal medyada yaşar olduk!
Başlarda hepimizi bizi insan kılacağını sandığımız bu icatlar, tam aksine yeni akım bir sahteciliği de beraberinde getirdi. Hatta meşhur organik sıfatı, takipçilerin önüne bile eklendi. Parayla like'lar alındı, egolar parlatıldı. Ee tabii bu da "dumanı üstünde" bir sektör yarattı. Çakma çanta takan insanlardan, çakma popili karakterlere doğru ilerlediğimiz bu meşakkatli yolda, o "Sen burada yenisin galiba?" diyebilecek bilgelikte biri... Bu hafta sosyal medyanın altını üstüne getiren adam Tuğrul Yılmaz ile Repost, RT, Fav'lar içinde kalan yanlarımızı konuştuk.Buyrun sizin de bu Trending Topic'te bir tuzunuz olsun!
*"Burada sosyal medya benden sorulur" gibi bir havan var. Bakalım bu sohbette de sesin, klavyenden gelenler kadar güçlü çıkacak mı?
Takip edeni takip ederim abi (kahkahalar).
*"Ey güzel Allah'ım, yaratıyorsun bari takip et"ten geldiğimiz noktalara bak! Neyse anlat haydi, kimsin sen?
Yakındoğu Üniversitesi'nden mezun olmuş bir iletişimciyim. Zamanında Çınar Oskay'ın babası, rahmetli Profesör Ünsal Bey'in asistanıydım. Hiç unutmuyorum, 300 kişiye bir konuşma yapıyordu. Ben de diğerlerinden kendimi sıyırmak için kalkıp birkaç cümle ettim. "Çıkışta yanıma gel" dedi ve o andan itibaren asistanlığını yapmaya başladım. Gerçekten çok şey öğrendim kendisinden!
İLETİŞİM P...VENKLİKTİR SEN DE ÇOK İYİ P...VENKSİN
*Ee öyle bir koca çınarın altında durmak bile ferahlatır insanı, bırak birlikte çalışmayı!
Tabii ki! Bir de birbirimize benzeyen, ortak yanlarımız vardı. İkimizin de kalabalıklar içinde hissettiğimiz yalnızlık sayesinde çok iyi dost olduk. Hatta öyle ki, kızları Gölge ve Defne ile oğlu Çınar'ı ne kadar sevdiğini, onlardan çok bana söylemiş olabilir (gülüyor). Bu meslekle ilgili öğrettiği ilk şey; "İletişim p...venkliktir, sen de çok iyi bir p...venksin" oldu...
*Dilinin kemiği yoktu galiba Ünsal Hoca'nın...
İnanılmaz esprili bir adamdı. Bir gün okulun bahçesinde ağaç altında oturan kızlara yaklaşıp "Bu ne ağacı?" diye sordu. Kızlar "elma, armut" falan gibi bir şeyler geveleyince, Ünsal Hoca dönüp "Kızım kimin altına yattığınızı bilmek zorundasınız. Bu elma değil, karabiber ağacı" diye cevabı yapıştırdı. Başka bir gün de Kıbrıs'ta eski model Mercedes kullanan taksi şoförüne "Anlat bakalım bu arabanın motorunun özelliklerini" dedi. Adam önce hık mık etti, ama verecek bir cevap bulamayınca hocadan efsane bir kapak yedi; "Bu Mercedes'in 1974'te ürettiği özel bir motor.Evlat unutma" dedi, "Üzerine bindiğin şeyi tanımak zorundasın!" (kahkahalar)...
*Umarım bu süre zarfında sen de üzerine bindiklerini ve altında kaldıklarını öğrenmişsindir...
Öğrenmenin sınırı yok (gülüyor). Bu arada Ünsal Hoca'mın cenazesi, yıllar sonra evimin sadece 500 metre ilerisine geldi. Hayat işte! Okul bittikten sonra da bir sırt çantasıyla geldiğim İstanbul'da, kendimi bir televizyon kanalında çalışırken buldum.
*Herkes gibi senin de bir "Küçük Emrah" hikayen mevcut maşallah!
(Gülüyor) TV8, FOX ve ATV'de 50'ye yakın program yapıp, sayısız ünlüyle çalıştım. Her ne kadar işime bağlı bir adam olsam da haksızlığa gelememem çok kez işten kovulmama neden oldu.
ZAMANINDA BİZİ KOVANLAR PEŞİMİZDE KOŞMAYA BAŞLADILAR
*"Dobralıkta Seda Sayan'ı bile sollarım" diyorsun yani...
Sosyal ve cana yakın biri dersek daha iyi olur sanki (gülüyor). Bir kanalda görevliyken program müdürü
"Tuğrul'cuğum yemek yemeyi bile unutacak kadar çok çalışıyorsun. Benim yemek kartımı al, istediğin gibi kullan" dedi. Aynı kadın, iki gün sonra "Biz seninle çalışmamaya karar verdik" deyip kapıyı gösterdi. İşte bu kadar acımasız bir sektörün parçasıydım. Artık televizyondan bana ekmek çıkmayacağını çakozlayınca, kendi işimi kurmaya karar verdim. Bizi işten çıkaran medyacıların, çalışmak için bize geleceği bir meslek ürettik. Anlayacağın zamanında bizi kovanlar, peşimizde koşmaya başladılar.
*Anladım, sen de intikamı soğuk tüketmeyi tercih edenlerdensin...
Derdim asla intikam almak değildi ama sürekli bir yerlerden kovulmak da canıma tak etmişti. İşten atılmasaydım şu an en fazla bir kanal çalışanıydım, oysa şimdi çok şükür ki TV yöneticilerinden daha fazla para kazanıyorum.Twitter'ın yeni yeni popüler olduğu günlerde bunu televizyona nasıl entegre edebilirim diye düşünüp, Amerika'da konuyla ilgili yazılmış makaleleri okudum. Oradaki bilgilerle güzel bir dosya hazırlayıp, yapım şirketleriyle görüşmeler yaptım.
*O zamanlar biz Twitter'a entegre miydik ki, televizyonu da işin içine katmak istedin?
Ne diyorsun yahu, eskiden bu Twitter hep dutluktu (kahkahalar). Şaka bir yana 2008'de Ahmet Hakan, Gani Müjde,Erdil Yaşaroğlu, Birol Güven gibi 35 isimle aramızda tweet'leşiyorduk. Daha da fenası "Ben tweet atıyorum" dediğimde insanlar "O ne ki?" deyip, aptal aptal yüzüme bakarlardı. Dizilerin sosyal medya işlerini üstlenmek için yapımcılarla görüşürken, Gold Film'in sahibi Faruk Turgut "Sen bu işe çok inanmışsın. Hadi gel yapalım şu projeyi" dedi. İşte benim hikayemin bu bölümü de böylece başlamış oldu.
MAHSUN KIRMIZIGÜL'E FİLM VE DİZİ TANITIMI İÇİN BİNA GİYDİRME DÖNEMİNİN BİTTİĞİNİ SÖYLEDİM
*Onu bunu geç de senin için kız istemeye gitsek, "Oğlunuz ne iş yapıyor?" deseler ne cevap vereceğiz?
İyi etkileşimde bulunur, hashtag açar, herkesin ağzını kapar, çok iyi RT atar, yanında da Fav yapar!
*Zaten artık hashtag açamayana kız vermiyorlar. Şimdi sen bizim diziyi izleyin diye tweet mi atıyorsun?
Mahsun Kırmızıgül'le karşılaştığımız bir gün, film ya da dizi tanıtımları için binaları giydirme döneminin bittiğini söyleyip, yeni dünyanın sosyal medya üzerine kurulu olduğunu anlattım. Önceleri pek aklına yatmasa da, konuştukça iş aklına yattı ve birlikte çalışmaya başladık. Çünkü insanlar, başkalarının sosyal medyada önerdikleri film ya da dizileri izlemeye daha meraklılar. Fazla mütevazı olmayayım, bizim de katkımız oldu ki hâlâ beraber çalışmaya devam ediyor. Türkiye'de dizilere hashtag olayını getiren adam benim! Bu zamana kadar da 45 dizinin sosyal medyasını üstlendik.
*İş yapmayacağını düşündüğün bir filmin tanıtımını üstlenir misin?
Tabii ki üstlenirim, ben parama bakarım. Sonuçta ticaret bu!
*Nedir bu işin günahı?
Bir filme gişede destek olmak ve tanıtımını yapmak için 20 ila 50 bin TL talep ediyoruz. Sonuçta canımızı dişimize takarak çalışıyoruz. Şu anda yönettiğimiz 300400 tane sosyal medya hesabı var.
*Sen şimdi sosyal medyanın reytinglere etkisi olduğunu da iddia edersin...
Olmaz olur mu hiç! Türkiye sosyal medya kullanımında dünyada ilk 10'da. Müslüman ülkeler arasında 2, Avrupa'da 3'üncü sıradayız. İnsanların yüzde 85'i televizyon izlerken Facebook, Twitter ve Instagram'a giriyorlar. Toplum olarak meraklı olduğumuz için sosyal ağları hemen benimsedik. Açık konuşmak gerekirse işin altında dedikodu alışkanlığımız yatıyor.
*Desene o zaman memlekette herkes sosyal medyacı...
Şu an, bu işi eline yüzüne bulaştırmadan yapan 23 kişi var. Diğerleri halktan uzak. Sen sokakta selfie çubuğu satan adamın kim olduğunu, nasıl bir psikolojide yaşadığını, hayattan neler beklediğini ya da beklemediğini bilmiyorsan bu işi yapamazsın. O yüzden de düzenlenen sosyal medya konferanslarının hiçbirine gitmiyorum. Zaten niye gideyim ki? Amerika'nın en ünlü medyacısını getiriyorlar ama adamın bırak burada yaşananları, İstanbul'dan bile haberi yok. Ne öğretecek ki o bize?
GÜLBEN ERGEN, EV HAYATINI INSTAGRAM'A BİREBİR YANSITIYOR
*"Sosyal medyayı elalemden öğrenecek değiliz" diyorsun! O yüzden mi fenomenlerin çoğu halk adamı?
Ülkede birçok gazeteci yazar bu fenomenleri küçümsüyor ama aralarında doktor, öğretmen, devletin üst
kademelerinde yönetici, hatta orduda subay olanlar bile var. Anlayacağın, onlar halkın ta kendisi, efendi ve ahlaklı insanlar. O yüzden de çok seviliyorlar. Sanatçılar arasında da böyle tipler var. Mesela Gülben Ergen yaşadıklarını net bir şekilde halka aktarabiliyor...
*Nereden biliyorsun, beş çayına mı gittin kadının evine?
Aynen öyle! Bir gün televizyon programının pazarlama toplantısı için görüşmeye gittiğimizde gördüğüm sahne, evdeki halini bire bir Instagram'a yansıttığıydı. Bak ama, Cem Yılmaz için aynı şeyi söyleyemem. Bir yandan Tarkan gibi yaşayıp işine geldiği zaman televizyon programlarına çıkacaksın, öte yandan da Twitter'da yazdığın Nasreddin Hoca fıkralarıyla insanları güldürmeye çalışacaksın. Kusura bakmasın ama Twitter'da yazdıklarına hiç gülmüyorum!
*Yahu adamın işi bu zaten...
İyi güzel de sosyal medya onun işi değil ki, ayrıca yazdıkları hiç de komik değil. Cem'in yakın arkadaşı olsam "Twitter'dan uzak dur karşiiim" derdim! Ama milletin sosyal medyayla sınavını anlatan, çok güzel iki saatlik bir standup yazdım. Kafama eserse, oyunu soyadaşıma veririm belki.
*Çaktırmadan paketi de sattın...
Hiç acımam, satarım! Bir gün Cem Yılmaz'ın abisi mi, yeğeni miydi tam hatırlamıyorum; bana Twitter'dan mesaj atıp "Cem'in nick'iyle iş yapıyorsun" diye kendince ayar çekti. Yahu ben 2008'de "TGRLYLMZ" adıyla o mecraya girmişim, Cem ise buralarda daha dünkü çocuk... Buna alıntı yaptın demek biraz abes. Soyadı Kanunu'nun kabul edildiği yıllarda, henüz soyadına karar veremeyen kalabalık bir topluluğun bulunduğu yere giden Atatürk "Bu kadar insanın işini neden halletmiyorsunuz?" diye görevlilere çıkışınca memurlardan biri "Maalesef henüz hiçbiri karar veremedi Paşam" demiş.
Bunun üzerine Mustafa Kemal "O zaman kararsızların hepsinin soyadı Yılmaz olsun" emrini vermiş. Bunun gerçek bir hikaye olduğu rivayet olunur. Bana da Yılmaz soyadlı bir milletvekili anlatmıştı. Memlekette aynı soyadını taşıyan bu kadar çok insan varsa, benim suçum ne? Ayrıca Yılmaz soyadının patentini mi almış ki, posta koyuyor (gülüyor)?
*Türkiye'de etkileşimi en yüksek hesap kimin?
Çilek Kokusu'nun yıldızı Demet Özdemir'in hesabı ve fanları gerçekten müthiş.
*Her durumu kendine yontmayı iyi mi biliyorsun, yoksa bana mı öyle geldi?
İnan hiç düşündüğün gibi biri değilim ama galiba sosyal medya tesadüfleri seviyor. Ofise pizza sipariş ettiğimiz bir gün, paket servis geç kalınca "falanca pizza yalan dünya" diye açtığımız hashtag, binlerce kullanıcıdan gelen yüzlerce fotoğraf ve tweet'le yarım saatte TT oldu. Rakiplerinin karalama kampanyası yaptığını zanneden firmanın Türkiye Genel Müdürü hemen bizi aradı. Adama aç kaldığımız için delirip isyan ettiğimizi anlattım. Bu hadiseyle sosyal medyanın gücünü fark ettiler ve bizimle çalışmaya başladılar.
*O zaman bu illet, istendiğinde kötü emellere de alet edilebilir...
Evet, art niyetli de kullanılabiliyor. Özellikle en tasvip etmediğim şey, bazı ünlüler de dahil olmak üzere birçok insanın hesaplarının ahlaksızca çalınması. Çalınan bu hesapların isimlerini değiştirip markalara 4050 bin TL civarında bir fiyata satıyorlar. Onları satın alan marka yöneticileri de, reklamcılar da; en az çalanlar kadar ahlaksız.Gün geliyor bakıyorsun ki, piyasaya yeni sürülen bir içecek markasının 250 bin takipçisi olmuş. Adama sormazlarmı, daha markayı yeni yarattın, bu kadar aktif bir hesaba nasıl sahipsin diye?
*Gerçekten de nereden bulup alıyorlar?
Geçenlerde bizim hesaplardan biri Bahçelievler'de bir lise öğrencisinin havuzunda çıktı mesela.
*Bu işin de mi havuz medyası var yani?
Tabii, birinin havuzuna düştün mü yandın. Sadece bu 1516 yaşındaki çocukların işi de değil ha, Antalya'da oto galerici bir adam var mesela, ne alakaysa! Galerinin üzerinde ofis kurup laptopları açmışlar; kendi işlerine göre sosyal medyadan daha çok para kazandıkları için milletin hesaplarına salça oluyorlar.
*Bu havuz probleminin mağdurlarından biri de Melih Gökçek'ti, değil mi?
Gece yarısı ağlamaklı bir sesle ekibinden biri beni arayıp "Başkanın hesabı çalındı; onu geri aldık aldık yoksa hepimiz ayvayı yedik" dedi. Tabii ben de balıklama atlayıp "buluruz" demedim. Sonradan iş çözüldü zaten.Twitter'da bir hesap ne kadar aktifse çalınma ihtimali o kadar kuvvetlidir. Özellikle Gezi sürecinde hem sağ, hem de soldan hacker grupları kuruldu; bunların hepsi ideolojik oluşumlar ve amaçları karşı tarafın hesaplarını ele geçirmekti.
*Aktif her hesap çalınabilir mi?
Eğer Twitter'ına gelen linki tıklıyorsa, geçmiş olsun! Mesela diyelim ki sen restoranları takip ediyorsan, bununla ilgili bir link yolluyorlar sana. Ona tıkladığın an hesabın ele geçirilmiş oluyor.
*Hacker'ları uzakta aramaya gerek yok, onlar birer Brütüs yani?
Aynen öyle. İstedikleri kişinin hesabını, istedikleri an ele geçirebilirler. O yüzden bana kimse sosyal medyada güvenlikten bahsetmesin.
*Müşterilerin arasında politikacılar da var mı?
AK Parti, CHP ve MHP'den birçok kez teklif aldım. Hatta bir parti, 5 bin TL maaş karşılığında dijital
pazarlamasının başına geçmemi önerdi. Kendi işimi yaptığımı ve Ankara'yı hiç sevmediğimi söyleyip reddettim.Zaten ben o parayı yaptığım işten fersah fersah çıkarıyorum, niye siyasete bulaşayım ki?
ARTIK SHERLOCK HOLMES'LAR BİLE TWITTER'DA DOLAŞIYOR
*Peki politika, sosyal medyanın içine nasıl bu kadar girdi? Mesela seçimlerde bunun bir etkisi olacak mı sence?
Hiç sanmıyorum, daha bugüne kadar "Şu partinin attığı tweet'ten çok etkilendim, gidip onlara oy vereceğim" diyeni duymadım. Ama partilerin önceleri manav ve bakkaldan oluşan, sonraları biraz daha internete hakim kişilerden yarattıkları güçlü troll gruplar var. Bunun nedeni de, sanılanın aksine para kazanmak değil, partilere yakın TV kanallarından iş koparmak. Yaptıkları şey ise resmen rabarba!
*Az önce sosyal medyada türlü türlü ahlaksızlıklar döndüğünü söyledin, bugüne kadar sen hiç ahlaksız
teklif aldın mı?
Aldım ama öyle senin tahmin ettiğin gibi değil (gülüyor). Mesela geçenlerde beni Kadıköy'den bir dedektif aradı."Birinin peşindeyiz, onun tüm sosyal medya hesaplarının takibini yaptırmak istiyoruz" dedi. Artık Sherlock Holmes'lar bile Twitter'da dolaşıyor anlayacağın (gülüyor). Karısının sosyal medyada açtığı fake hesabı takip ettirmek isteyen işadamlarından, "acaba sevgilim beni aldatıyor mudur" diyen beyaz yakalılara kadar çok geniş yelpazede müşteri kitleleri var.
*Sen de Sherlock Holmes ayağına yatıp, gammazcılığa soyunmuş olabilir misin?
Çok şükür kimseyi gammazlamadım bugüne kadar! Çalışanlarının hangi konuyla ilgili ne rapor yazdığını bilmek isteyen şirketlere hizmet verdiğim de oldu, ancak kimsenin işsiz kalmasına sebep olmadım.
*Sosyal medya içimizde yıllardır uyuyan "vatandaş gazeteci canavarı"nın gözlerini mi açtı?
Tabii ki gazeteciliğin nasıl yapılacağı konusunda ahkam kesmek bana düşmez. Ama Bebek'te gördüğü ünlünün fotoğrafını paylaşanlar da, onların kendi hayranlarından başkası değil. Adam, dizisini izleyip şarkılarını dinlediği için,izin almadan özel hayatını sosyal medyada paylaşmayı kendinde hak görüyor. Yani ünlülerin "gizli" fotoğrafları,kendilerini çok sevenler tarafından paylaşılıyor.
*Destursuz mu yaşıyoruz?
Aynen öyle. Başkalarının özel alanlarına bir yere kadar girebileceğimiz kuralını unutmuş durumdayız. Mesela Twitter'da yarattığımız "ünlüleri öldürmek" de bu hadsizliğin başka bir boyutu. Delinin biri Twitter'a taş atıyor,memleket bir anda yasa boğuluyor. Amacı da "Haberi ilk ben verdim, gördünüz mü?" diye ispatlama manyaklığı...Bu adam hasta değildir de nedir? Bütün bunlar kale alınmama psikolojisinin eserleri! Hayatta annesi, babası, eşi,dostu tarafından ciddiye alınmamış birinin, sosyal medyada ünlülerle yazışınca haleti ruhiyesi daha da içinden çıkılmaz hale geliyor. Zaten tek amacı da ondan bir cevap alabilmek. Starlara tavsiyem özellikle tanımadığı kişilerle yazışmamaları. Çünkü polemik, polemiği doğuruyor.
KAN ARANIYOR İLANI İÇİN ARADIM, ADAM BENDEN 1000 LİRA İSTEDİ
*"Dikkat, kavga çıkabilir!" diyorsun yani...
Türkiye'de kavgasız post yok ki, hemen her yorumda bir gider yapılıyor. Twitter'ın yarattığı çok değişik bir ikilem var: Bu işten ekmek de yiyebilirsin, kullandığın için işinden de kovulabilirsin. O yüzden paylaşımda bulunurken çok dikkatli olunması gerekir. Gezi döneminde sadece ünlü bir haber kanalından, düşüncelerini paylaştıkları için 38 kişi çıkarıldı. Gazetecilerin üzerindeki baskıya kısmen alıştık ama iş dışında şahsi fikirlerini beyan ettiği için insanların cezalandırılması akıl tutulmasından başka bir şey değil.
*Tamam öyle diyorsun da, bir de fikri yokken zikri olanlar var...
Biz zaten her konuda uzmanız! Twitter'da bir şeyi bilmiyorum diyen adama daha rastlamadım. Konu ne olursa olsun sor, hemen bir cevap alırsın. Ülkede yaşayanların çoğu siyasetçi, sporcu, televizyoncu, doktor... Ahkam kesmekte üstümüze yok.
*Galiba block'lamada da bir dünya markayız değil mi?
Aynen öyle (gülüyor). Ben küfür etmediği sürece kimseyi block'lamıyorum. Ama işin içine siyaset girince karşı fikirleri ortadan kaldırma isteğiyle hiç düşünmeden "engelle" tuşuna basıyorlar. Aa bir de sosyal sorumluluk hadisesi var, insanlar Twitter'ı, Facebook'u çıkarı için kullanmayı alışkanlık haline getirdi.
*Nasıl yani?
Başıma gelen bir olayı anlatayım da dinle... Şişli'de bir hastaneye yakın oturuyorum. Kan arandığını duyunca, gidip bağış yapmak istedim. Paylaşılan numarayı aradığımda "Abi kan bulundu ama hastane masrafları için 1000 TL'ye ihtiyacımız var. Acil'in önüne getirebilir misiniz?" dedi. Konuyu araştırınca adamın, hasta kızına kan bulma ayağına yatıp para toplayan bir dolandırıcı olduğu ortaya çıktı.
*O yüzden "her önüne geleni RT'leme" mi diyorsun?
Tabii ki... Çünkü bu, insanların iyi niyetlerini kötüye kullanmaktan başka bir şey değil. O yüzden bir yardım yapılacağı zaman konunun teyit edilmesi, hatta doğruluğundan emin olunması şart! Kimsenin üçkâğıtçılığına ortak olmak istemem. Tanımadığımız, güvenmediğimiz ilanları RT yapmayalım.
*Kaş yapayım derken göz çıkarmamak lazım...
Tam da üzerine bastın. Gayrettepe'deki Bilişim Suçları bölümü bu konuda kendini çok geliştirdi. Şüphe
duyduğunuz ya da doğru olmadığını öğrendiğiniz bir ilan hakkında anında şikayetçi olabilirsiniz.
CEMAL SÜREYA YAŞASAYDI SOSYAL MEDYAYI GÖRDÜKTEN SONRA ŞAİRLİĞİ BIRAKIRDI
*Instagram çıktı, Twitter'ın pabucu dama mı atıldı?
Instagram'ın kullanıcı sayısı dünyada 400 milyonu aşıp, inanılmaz bir pazar payına ulaştı! Haklısın, Twitter'ın etkileşimini düşürdü ama öldürdüğünü de söyleyemeyiz. Link paylaşımı gibi birkaç beklenen özellik eklenirse, işte o zaman Twitter'ın esamesi bile okunmaz. Tüm kullanıcılar bir anda Instagram'a kayar!
*Twitter'daki özlü sözler virüsü, Instagram'a da bulaştı değil mi?
Aslında Instagram'ın çıkış amacı; manzara, yemek ve doğa fotoğrafları paylaşmak. Ama tabii bunu yaparken biz Türkler'in depresyona girebileceğini unutmuşlar (gülüyor). Milletçe bunalım takılmayı sevdiğimiz için, dediğin gibi işin rengi değişti. Yediğimiz yemekler, gezdiğimiz yerler, içtiklerimiz keyif vermemeye başladı. Çünkü ufak ufak tepkiler geldi. "Ne güzel bir yere geldim, tavsiye ederim" paylaşımlarının altı "Acımız var, saygı duyun. Biraz vicdan" gibi haklı söylemlerle doldu. Bu acı da bizi şairliğe, özlü söz paylaşmaya sevk etti. Yemin ediyorum Cemal Süreya yaşasaydı, sosyal medyayı gördükten sonra şairliği bırakırdı (kahkahalar).
*İyi de insanlar da haklı değil mi sence?
Kesinlikle öyle! Deprem, terör saldırısı gibi toplumun tamamını ilgilendiren konular hepimizin ortak acısıdır. Bu tür hadiselerde eğlence, keyif, yemek fotoğrafı paylaşanların önce insanlığını sorgularım zaten ben. Ortada kişisel bir acı varsa kusura bakma bizi ilgilendirmez ama komün bir durum yaşanıyorsa vicdanla hareket etmeye mecburuz.Bir şey paylaşmadan önce diğer insanların neler paylaştığına dikkat etmemiz gerekiyor.
*Yoksa linç kaçınılmaz mı diyorsun?
Tweet atmadan diğer tweet'leri okumak, nabız yoklamak lazım. Sosyal medyada linç edilmek bir kültür halini gelmeye başladı. Zaten ünlü isimler bu tür konularda fazlasıyla arada kaldıkları için profesyonel destek alıyorlar.
*Böyle durumlarda, nasıl bir reçete yazarsın gelene doktor bey?
Bir kere her şeyden önce destek almak için gelen kişiyi iyi tanıyıp, sosyal medyada o ismi nasıl temsil edeceğini bilmek gerekiyor. Toplumsal dinamiklere, hangi paylaşımın nereye girilmesi gerektiğine bakılması lazım. Tabii en çok dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de; "Ülkede acı yaşanıyor, neden tepki vermiyorsunuz?" gazına da gelmemek!
*Görünen o ki "sahteciliğin" henüz ulaşamadığı tek sosyal medya aracı YouTube...
Maalesef onu da kaybettik abi (gülüyor). Sence daha bir hafta önce yüklenmiş yurdum sanatçısının klibinin 78 milyon izlenmesinin imkanı var mı? O rakamların çoğu, kabartma tozu dökülmüş hali! Bir kere şunu düşün abi, Twitter CEO'su Jack'in 3 milyon takipçisinin olduğu bir ortamda, bir Türk ünlüsü 14 milyon kişiye ulaşmış! Gerisini sen anla artık.
*Sosyal medyayı sallayacak yeni bir hain planın var mı?
Olmaz olur mu (kahkahalar)? Yakın zamanda bir kanal açıp, çok farklı isimlerle değişik TV formatlarını
YouTube'da yapacağız.
*Oo hedef büyük, internet aleminin Acun Ilıcalı'sı olacaksın yani!
Allah söyletti herhalde abi (kahkahalar). O benim her zaman örnek aldığım biri! Bu arada sosyal medyayla alakalı kitabım şu anda baskıda. İçinde Kurban Bayramı'nda "Senin için ölürüz dediler" notuyla 20 inekle selfie çeken Bayrampaşalı kasaptan, ilk sahte parayı basan yurdum insanının torununun para basma makinesini çektiği videoya kadar 100'e yakın "Sosyal Medya Bizi Delirtti mi" hikayesi var. Bir de Türkiye'nin ilk sosyal medya cafe'sini açmak istiyorum. Bize ortak olsana!
*Oğlum Ada vapurlarındaki satıcılara benziyorsun... Ünsal Hoca'nın koyduğu teşhis doğruymuş sana.
İşte o röportaj:
Artık nefretimizi de, sevgimizi de, mutluluğumuzu da sosyal medyada yaşar olduk!
Başlarda hepimizi bizi insan kılacağını sandığımız bu icatlar, tam aksine yeni akım bir sahteciliği de beraberinde getirdi. Hatta meşhur organik sıfatı, takipçilerin önüne bile eklendi. Parayla like'lar alındı, egolar parlatıldı. Ee tabii bu da "dumanı üstünde" bir sektör yarattı. Çakma çanta takan insanlardan, çakma popili karakterlere doğru ilerlediğimiz bu meşakkatli yolda, o "Sen burada yenisin galiba?" diyebilecek bilgelikte biri... Bu hafta sosyal medyanın altını üstüne getiren adam Tuğrul Yılmaz ile Repost, RT, Fav'lar içinde kalan yanlarımızı konuştuk.Buyrun sizin de bu Trending Topic'te bir tuzunuz olsun!
*"Burada sosyal medya benden sorulur" gibi bir havan var. Bakalım bu sohbette de sesin, klavyenden gelenler kadar güçlü çıkacak mı?
Takip edeni takip ederim abi (kahkahalar).
*"Ey güzel Allah'ım, yaratıyorsun bari takip et"ten geldiğimiz noktalara bak! Neyse anlat haydi, kimsin sen?
Yakındoğu Üniversitesi'nden mezun olmuş bir iletişimciyim. Zamanında Çınar Oskay'ın babası, rahmetli Profesör Ünsal Bey'in asistanıydım. Hiç unutmuyorum, 300 kişiye bir konuşma yapıyordu. Ben de diğerlerinden kendimi sıyırmak için kalkıp birkaç cümle ettim. "Çıkışta yanıma gel" dedi ve o andan itibaren asistanlığını yapmaya başladım. Gerçekten çok şey öğrendim kendisinden!
İLETİŞİM P...VENKLİKTİR SEN DE ÇOK İYİ P...VENKSİN
*Ee öyle bir koca çınarın altında durmak bile ferahlatır insanı, bırak birlikte çalışmayı!
Tabii ki! Bir de birbirimize benzeyen, ortak yanlarımız vardı. İkimizin de kalabalıklar içinde hissettiğimiz yalnızlık sayesinde çok iyi dost olduk. Hatta öyle ki, kızları Gölge ve Defne ile oğlu Çınar'ı ne kadar sevdiğini, onlardan çok bana söylemiş olabilir (gülüyor). Bu meslekle ilgili öğrettiği ilk şey; "İletişim p...venkliktir, sen de çok iyi bir p...venksin" oldu...
*Dilinin kemiği yoktu galiba Ünsal Hoca'nın...
İnanılmaz esprili bir adamdı. Bir gün okulun bahçesinde ağaç altında oturan kızlara yaklaşıp "Bu ne ağacı?" diye sordu. Kızlar "elma, armut" falan gibi bir şeyler geveleyince, Ünsal Hoca dönüp "Kızım kimin altına yattığınızı bilmek zorundasınız. Bu elma değil, karabiber ağacı" diye cevabı yapıştırdı. Başka bir gün de Kıbrıs'ta eski model Mercedes kullanan taksi şoförüne "Anlat bakalım bu arabanın motorunun özelliklerini" dedi. Adam önce hık mık etti, ama verecek bir cevap bulamayınca hocadan efsane bir kapak yedi; "Bu Mercedes'in 1974'te ürettiği özel bir motor.Evlat unutma" dedi, "Üzerine bindiğin şeyi tanımak zorundasın!" (kahkahalar)...
*Umarım bu süre zarfında sen de üzerine bindiklerini ve altında kaldıklarını öğrenmişsindir...
Öğrenmenin sınırı yok (gülüyor). Bu arada Ünsal Hoca'mın cenazesi, yıllar sonra evimin sadece 500 metre ilerisine geldi. Hayat işte! Okul bittikten sonra da bir sırt çantasıyla geldiğim İstanbul'da, kendimi bir televizyon kanalında çalışırken buldum.
*Herkes gibi senin de bir "Küçük Emrah" hikayen mevcut maşallah!
(Gülüyor) TV8, FOX ve ATV'de 50'ye yakın program yapıp, sayısız ünlüyle çalıştım. Her ne kadar işime bağlı bir adam olsam da haksızlığa gelememem çok kez işten kovulmama neden oldu.
ZAMANINDA BİZİ KOVANLAR PEŞİMİZDE KOŞMAYA BAŞLADILAR
*"Dobralıkta Seda Sayan'ı bile sollarım" diyorsun yani...
Sosyal ve cana yakın biri dersek daha iyi olur sanki (gülüyor). Bir kanalda görevliyken program müdürü
"Tuğrul'cuğum yemek yemeyi bile unutacak kadar çok çalışıyorsun. Benim yemek kartımı al, istediğin gibi kullan" dedi. Aynı kadın, iki gün sonra "Biz seninle çalışmamaya karar verdik" deyip kapıyı gösterdi. İşte bu kadar acımasız bir sektörün parçasıydım. Artık televizyondan bana ekmek çıkmayacağını çakozlayınca, kendi işimi kurmaya karar verdim. Bizi işten çıkaran medyacıların, çalışmak için bize geleceği bir meslek ürettik. Anlayacağın zamanında bizi kovanlar, peşimizde koşmaya başladılar.
*Anladım, sen de intikamı soğuk tüketmeyi tercih edenlerdensin...
Derdim asla intikam almak değildi ama sürekli bir yerlerden kovulmak da canıma tak etmişti. İşten atılmasaydım şu an en fazla bir kanal çalışanıydım, oysa şimdi çok şükür ki TV yöneticilerinden daha fazla para kazanıyorum.Twitter'ın yeni yeni popüler olduğu günlerde bunu televizyona nasıl entegre edebilirim diye düşünüp, Amerika'da konuyla ilgili yazılmış makaleleri okudum. Oradaki bilgilerle güzel bir dosya hazırlayıp, yapım şirketleriyle görüşmeler yaptım.
*O zamanlar biz Twitter'a entegre miydik ki, televizyonu da işin içine katmak istedin?
Ne diyorsun yahu, eskiden bu Twitter hep dutluktu (kahkahalar). Şaka bir yana 2008'de Ahmet Hakan, Gani Müjde,Erdil Yaşaroğlu, Birol Güven gibi 35 isimle aramızda tweet'leşiyorduk. Daha da fenası "Ben tweet atıyorum" dediğimde insanlar "O ne ki?" deyip, aptal aptal yüzüme bakarlardı. Dizilerin sosyal medya işlerini üstlenmek için yapımcılarla görüşürken, Gold Film'in sahibi Faruk Turgut "Sen bu işe çok inanmışsın. Hadi gel yapalım şu projeyi" dedi. İşte benim hikayemin bu bölümü de böylece başlamış oldu.
MAHSUN KIRMIZIGÜL'E FİLM VE DİZİ TANITIMI İÇİN BİNA GİYDİRME DÖNEMİNİN BİTTİĞİNİ SÖYLEDİM
*Onu bunu geç de senin için kız istemeye gitsek, "Oğlunuz ne iş yapıyor?" deseler ne cevap vereceğiz?
İyi etkileşimde bulunur, hashtag açar, herkesin ağzını kapar, çok iyi RT atar, yanında da Fav yapar!
*Zaten artık hashtag açamayana kız vermiyorlar. Şimdi sen bizim diziyi izleyin diye tweet mi atıyorsun?
Mahsun Kırmızıgül'le karşılaştığımız bir gün, film ya da dizi tanıtımları için binaları giydirme döneminin bittiğini söyleyip, yeni dünyanın sosyal medya üzerine kurulu olduğunu anlattım. Önceleri pek aklına yatmasa da, konuştukça iş aklına yattı ve birlikte çalışmaya başladık. Çünkü insanlar, başkalarının sosyal medyada önerdikleri film ya da dizileri izlemeye daha meraklılar. Fazla mütevazı olmayayım, bizim de katkımız oldu ki hâlâ beraber çalışmaya devam ediyor. Türkiye'de dizilere hashtag olayını getiren adam benim! Bu zamana kadar da 45 dizinin sosyal medyasını üstlendik.
*İş yapmayacağını düşündüğün bir filmin tanıtımını üstlenir misin?
Tabii ki üstlenirim, ben parama bakarım. Sonuçta ticaret bu!
*Nedir bu işin günahı?
Bir filme gişede destek olmak ve tanıtımını yapmak için 20 ila 50 bin TL talep ediyoruz. Sonuçta canımızı dişimize takarak çalışıyoruz. Şu anda yönettiğimiz 300400 tane sosyal medya hesabı var.
*Sen şimdi sosyal medyanın reytinglere etkisi olduğunu da iddia edersin...
Olmaz olur mu hiç! Türkiye sosyal medya kullanımında dünyada ilk 10'da. Müslüman ülkeler arasında 2, Avrupa'da 3'üncü sıradayız. İnsanların yüzde 85'i televizyon izlerken Facebook, Twitter ve Instagram'a giriyorlar. Toplum olarak meraklı olduğumuz için sosyal ağları hemen benimsedik. Açık konuşmak gerekirse işin altında dedikodu alışkanlığımız yatıyor.
*Desene o zaman memlekette herkes sosyal medyacı...
Şu an, bu işi eline yüzüne bulaştırmadan yapan 23 kişi var. Diğerleri halktan uzak. Sen sokakta selfie çubuğu satan adamın kim olduğunu, nasıl bir psikolojide yaşadığını, hayattan neler beklediğini ya da beklemediğini bilmiyorsan bu işi yapamazsın. O yüzden de düzenlenen sosyal medya konferanslarının hiçbirine gitmiyorum. Zaten niye gideyim ki? Amerika'nın en ünlü medyacısını getiriyorlar ama adamın bırak burada yaşananları, İstanbul'dan bile haberi yok. Ne öğretecek ki o bize?
GÜLBEN ERGEN, EV HAYATINI INSTAGRAM'A BİREBİR YANSITIYOR
*"Sosyal medyayı elalemden öğrenecek değiliz" diyorsun! O yüzden mi fenomenlerin çoğu halk adamı?
Ülkede birçok gazeteci yazar bu fenomenleri küçümsüyor ama aralarında doktor, öğretmen, devletin üst
kademelerinde yönetici, hatta orduda subay olanlar bile var. Anlayacağın, onlar halkın ta kendisi, efendi ve ahlaklı insanlar. O yüzden de çok seviliyorlar. Sanatçılar arasında da böyle tipler var. Mesela Gülben Ergen yaşadıklarını net bir şekilde halka aktarabiliyor...
*Nereden biliyorsun, beş çayına mı gittin kadının evine?
Aynen öyle! Bir gün televizyon programının pazarlama toplantısı için görüşmeye gittiğimizde gördüğüm sahne, evdeki halini bire bir Instagram'a yansıttığıydı. Bak ama, Cem Yılmaz için aynı şeyi söyleyemem. Bir yandan Tarkan gibi yaşayıp işine geldiği zaman televizyon programlarına çıkacaksın, öte yandan da Twitter'da yazdığın Nasreddin Hoca fıkralarıyla insanları güldürmeye çalışacaksın. Kusura bakmasın ama Twitter'da yazdıklarına hiç gülmüyorum!
*Yahu adamın işi bu zaten...
İyi güzel de sosyal medya onun işi değil ki, ayrıca yazdıkları hiç de komik değil. Cem'in yakın arkadaşı olsam "Twitter'dan uzak dur karşiiim" derdim! Ama milletin sosyal medyayla sınavını anlatan, çok güzel iki saatlik bir standup yazdım. Kafama eserse, oyunu soyadaşıma veririm belki.
*Çaktırmadan paketi de sattın...
Hiç acımam, satarım! Bir gün Cem Yılmaz'ın abisi mi, yeğeni miydi tam hatırlamıyorum; bana Twitter'dan mesaj atıp "Cem'in nick'iyle iş yapıyorsun" diye kendince ayar çekti. Yahu ben 2008'de "TGRLYLMZ" adıyla o mecraya girmişim, Cem ise buralarda daha dünkü çocuk... Buna alıntı yaptın demek biraz abes. Soyadı Kanunu'nun kabul edildiği yıllarda, henüz soyadına karar veremeyen kalabalık bir topluluğun bulunduğu yere giden Atatürk "Bu kadar insanın işini neden halletmiyorsunuz?" diye görevlilere çıkışınca memurlardan biri "Maalesef henüz hiçbiri karar veremedi Paşam" demiş.
Bunun üzerine Mustafa Kemal "O zaman kararsızların hepsinin soyadı Yılmaz olsun" emrini vermiş. Bunun gerçek bir hikaye olduğu rivayet olunur. Bana da Yılmaz soyadlı bir milletvekili anlatmıştı. Memlekette aynı soyadını taşıyan bu kadar çok insan varsa, benim suçum ne? Ayrıca Yılmaz soyadının patentini mi almış ki, posta koyuyor (gülüyor)?
*Türkiye'de etkileşimi en yüksek hesap kimin?
Çilek Kokusu'nun yıldızı Demet Özdemir'in hesabı ve fanları gerçekten müthiş.
*Her durumu kendine yontmayı iyi mi biliyorsun, yoksa bana mı öyle geldi?
İnan hiç düşündüğün gibi biri değilim ama galiba sosyal medya tesadüfleri seviyor. Ofise pizza sipariş ettiğimiz bir gün, paket servis geç kalınca "falanca pizza yalan dünya" diye açtığımız hashtag, binlerce kullanıcıdan gelen yüzlerce fotoğraf ve tweet'le yarım saatte TT oldu. Rakiplerinin karalama kampanyası yaptığını zanneden firmanın Türkiye Genel Müdürü hemen bizi aradı. Adama aç kaldığımız için delirip isyan ettiğimizi anlattım. Bu hadiseyle sosyal medyanın gücünü fark ettiler ve bizimle çalışmaya başladılar.
*O zaman bu illet, istendiğinde kötü emellere de alet edilebilir...
Evet, art niyetli de kullanılabiliyor. Özellikle en tasvip etmediğim şey, bazı ünlüler de dahil olmak üzere birçok insanın hesaplarının ahlaksızca çalınması. Çalınan bu hesapların isimlerini değiştirip markalara 4050 bin TL civarında bir fiyata satıyorlar. Onları satın alan marka yöneticileri de, reklamcılar da; en az çalanlar kadar ahlaksız.Gün geliyor bakıyorsun ki, piyasaya yeni sürülen bir içecek markasının 250 bin takipçisi olmuş. Adama sormazlarmı, daha markayı yeni yarattın, bu kadar aktif bir hesaba nasıl sahipsin diye?
*Gerçekten de nereden bulup alıyorlar?
Geçenlerde bizim hesaplardan biri Bahçelievler'de bir lise öğrencisinin havuzunda çıktı mesela.
*Bu işin de mi havuz medyası var yani?
Tabii, birinin havuzuna düştün mü yandın. Sadece bu 1516 yaşındaki çocukların işi de değil ha, Antalya'da oto galerici bir adam var mesela, ne alakaysa! Galerinin üzerinde ofis kurup laptopları açmışlar; kendi işlerine göre sosyal medyadan daha çok para kazandıkları için milletin hesaplarına salça oluyorlar.
*Bu havuz probleminin mağdurlarından biri de Melih Gökçek'ti, değil mi?
Gece yarısı ağlamaklı bir sesle ekibinden biri beni arayıp "Başkanın hesabı çalındı; onu geri aldık aldık yoksa hepimiz ayvayı yedik" dedi. Tabii ben de balıklama atlayıp "buluruz" demedim. Sonradan iş çözüldü zaten.Twitter'da bir hesap ne kadar aktifse çalınma ihtimali o kadar kuvvetlidir. Özellikle Gezi sürecinde hem sağ, hem de soldan hacker grupları kuruldu; bunların hepsi ideolojik oluşumlar ve amaçları karşı tarafın hesaplarını ele geçirmekti.
*Aktif her hesap çalınabilir mi?
Eğer Twitter'ına gelen linki tıklıyorsa, geçmiş olsun! Mesela diyelim ki sen restoranları takip ediyorsan, bununla ilgili bir link yolluyorlar sana. Ona tıkladığın an hesabın ele geçirilmiş oluyor.
*Hacker'ları uzakta aramaya gerek yok, onlar birer Brütüs yani?
Aynen öyle. İstedikleri kişinin hesabını, istedikleri an ele geçirebilirler. O yüzden bana kimse sosyal medyada güvenlikten bahsetmesin.
*Müşterilerin arasında politikacılar da var mı?
AK Parti, CHP ve MHP'den birçok kez teklif aldım. Hatta bir parti, 5 bin TL maaş karşılığında dijital
pazarlamasının başına geçmemi önerdi. Kendi işimi yaptığımı ve Ankara'yı hiç sevmediğimi söyleyip reddettim.Zaten ben o parayı yaptığım işten fersah fersah çıkarıyorum, niye siyasete bulaşayım ki?
ARTIK SHERLOCK HOLMES'LAR BİLE TWITTER'DA DOLAŞIYOR
*Peki politika, sosyal medyanın içine nasıl bu kadar girdi? Mesela seçimlerde bunun bir etkisi olacak mı sence?
Hiç sanmıyorum, daha bugüne kadar "Şu partinin attığı tweet'ten çok etkilendim, gidip onlara oy vereceğim" diyeni duymadım. Ama partilerin önceleri manav ve bakkaldan oluşan, sonraları biraz daha internete hakim kişilerden yarattıkları güçlü troll gruplar var. Bunun nedeni de, sanılanın aksine para kazanmak değil, partilere yakın TV kanallarından iş koparmak. Yaptıkları şey ise resmen rabarba!
*Az önce sosyal medyada türlü türlü ahlaksızlıklar döndüğünü söyledin, bugüne kadar sen hiç ahlaksız
teklif aldın mı?
Aldım ama öyle senin tahmin ettiğin gibi değil (gülüyor). Mesela geçenlerde beni Kadıköy'den bir dedektif aradı."Birinin peşindeyiz, onun tüm sosyal medya hesaplarının takibini yaptırmak istiyoruz" dedi. Artık Sherlock Holmes'lar bile Twitter'da dolaşıyor anlayacağın (gülüyor). Karısının sosyal medyada açtığı fake hesabı takip ettirmek isteyen işadamlarından, "acaba sevgilim beni aldatıyor mudur" diyen beyaz yakalılara kadar çok geniş yelpazede müşteri kitleleri var.
*Sen de Sherlock Holmes ayağına yatıp, gammazcılığa soyunmuş olabilir misin?
Çok şükür kimseyi gammazlamadım bugüne kadar! Çalışanlarının hangi konuyla ilgili ne rapor yazdığını bilmek isteyen şirketlere hizmet verdiğim de oldu, ancak kimsenin işsiz kalmasına sebep olmadım.
*Sosyal medya içimizde yıllardır uyuyan "vatandaş gazeteci canavarı"nın gözlerini mi açtı?
Tabii ki gazeteciliğin nasıl yapılacağı konusunda ahkam kesmek bana düşmez. Ama Bebek'te gördüğü ünlünün fotoğrafını paylaşanlar da, onların kendi hayranlarından başkası değil. Adam, dizisini izleyip şarkılarını dinlediği için,izin almadan özel hayatını sosyal medyada paylaşmayı kendinde hak görüyor. Yani ünlülerin "gizli" fotoğrafları,kendilerini çok sevenler tarafından paylaşılıyor.
*Destursuz mu yaşıyoruz?
Aynen öyle. Başkalarının özel alanlarına bir yere kadar girebileceğimiz kuralını unutmuş durumdayız. Mesela Twitter'da yarattığımız "ünlüleri öldürmek" de bu hadsizliğin başka bir boyutu. Delinin biri Twitter'a taş atıyor,memleket bir anda yasa boğuluyor. Amacı da "Haberi ilk ben verdim, gördünüz mü?" diye ispatlama manyaklığı...Bu adam hasta değildir de nedir? Bütün bunlar kale alınmama psikolojisinin eserleri! Hayatta annesi, babası, eşi,dostu tarafından ciddiye alınmamış birinin, sosyal medyada ünlülerle yazışınca haleti ruhiyesi daha da içinden çıkılmaz hale geliyor. Zaten tek amacı da ondan bir cevap alabilmek. Starlara tavsiyem özellikle tanımadığı kişilerle yazışmamaları. Çünkü polemik, polemiği doğuruyor.
KAN ARANIYOR İLANI İÇİN ARADIM, ADAM BENDEN 1000 LİRA İSTEDİ
*"Dikkat, kavga çıkabilir!" diyorsun yani...
Türkiye'de kavgasız post yok ki, hemen her yorumda bir gider yapılıyor. Twitter'ın yarattığı çok değişik bir ikilem var: Bu işten ekmek de yiyebilirsin, kullandığın için işinden de kovulabilirsin. O yüzden paylaşımda bulunurken çok dikkatli olunması gerekir. Gezi döneminde sadece ünlü bir haber kanalından, düşüncelerini paylaştıkları için 38 kişi çıkarıldı. Gazetecilerin üzerindeki baskıya kısmen alıştık ama iş dışında şahsi fikirlerini beyan ettiği için insanların cezalandırılması akıl tutulmasından başka bir şey değil.
*Tamam öyle diyorsun da, bir de fikri yokken zikri olanlar var...
Biz zaten her konuda uzmanız! Twitter'da bir şeyi bilmiyorum diyen adama daha rastlamadım. Konu ne olursa olsun sor, hemen bir cevap alırsın. Ülkede yaşayanların çoğu siyasetçi, sporcu, televizyoncu, doktor... Ahkam kesmekte üstümüze yok.
*Galiba block'lamada da bir dünya markayız değil mi?
Aynen öyle (gülüyor). Ben küfür etmediği sürece kimseyi block'lamıyorum. Ama işin içine siyaset girince karşı fikirleri ortadan kaldırma isteğiyle hiç düşünmeden "engelle" tuşuna basıyorlar. Aa bir de sosyal sorumluluk hadisesi var, insanlar Twitter'ı, Facebook'u çıkarı için kullanmayı alışkanlık haline getirdi.
*Nasıl yani?
Başıma gelen bir olayı anlatayım da dinle... Şişli'de bir hastaneye yakın oturuyorum. Kan arandığını duyunca, gidip bağış yapmak istedim. Paylaşılan numarayı aradığımda "Abi kan bulundu ama hastane masrafları için 1000 TL'ye ihtiyacımız var. Acil'in önüne getirebilir misiniz?" dedi. Konuyu araştırınca adamın, hasta kızına kan bulma ayağına yatıp para toplayan bir dolandırıcı olduğu ortaya çıktı.
*O yüzden "her önüne geleni RT'leme" mi diyorsun?
Tabii ki... Çünkü bu, insanların iyi niyetlerini kötüye kullanmaktan başka bir şey değil. O yüzden bir yardım yapılacağı zaman konunun teyit edilmesi, hatta doğruluğundan emin olunması şart! Kimsenin üçkâğıtçılığına ortak olmak istemem. Tanımadığımız, güvenmediğimiz ilanları RT yapmayalım.
*Kaş yapayım derken göz çıkarmamak lazım...
Tam da üzerine bastın. Gayrettepe'deki Bilişim Suçları bölümü bu konuda kendini çok geliştirdi. Şüphe
duyduğunuz ya da doğru olmadığını öğrendiğiniz bir ilan hakkında anında şikayetçi olabilirsiniz.
CEMAL SÜREYA YAŞASAYDI SOSYAL MEDYAYI GÖRDÜKTEN SONRA ŞAİRLİĞİ BIRAKIRDI
*Instagram çıktı, Twitter'ın pabucu dama mı atıldı?
Instagram'ın kullanıcı sayısı dünyada 400 milyonu aşıp, inanılmaz bir pazar payına ulaştı! Haklısın, Twitter'ın etkileşimini düşürdü ama öldürdüğünü de söyleyemeyiz. Link paylaşımı gibi birkaç beklenen özellik eklenirse, işte o zaman Twitter'ın esamesi bile okunmaz. Tüm kullanıcılar bir anda Instagram'a kayar!
*Twitter'daki özlü sözler virüsü, Instagram'a da bulaştı değil mi?
Aslında Instagram'ın çıkış amacı; manzara, yemek ve doğa fotoğrafları paylaşmak. Ama tabii bunu yaparken biz Türkler'in depresyona girebileceğini unutmuşlar (gülüyor). Milletçe bunalım takılmayı sevdiğimiz için, dediğin gibi işin rengi değişti. Yediğimiz yemekler, gezdiğimiz yerler, içtiklerimiz keyif vermemeye başladı. Çünkü ufak ufak tepkiler geldi. "Ne güzel bir yere geldim, tavsiye ederim" paylaşımlarının altı "Acımız var, saygı duyun. Biraz vicdan" gibi haklı söylemlerle doldu. Bu acı da bizi şairliğe, özlü söz paylaşmaya sevk etti. Yemin ediyorum Cemal Süreya yaşasaydı, sosyal medyayı gördükten sonra şairliği bırakırdı (kahkahalar).
*İyi de insanlar da haklı değil mi sence?
Kesinlikle öyle! Deprem, terör saldırısı gibi toplumun tamamını ilgilendiren konular hepimizin ortak acısıdır. Bu tür hadiselerde eğlence, keyif, yemek fotoğrafı paylaşanların önce insanlığını sorgularım zaten ben. Ortada kişisel bir acı varsa kusura bakma bizi ilgilendirmez ama komün bir durum yaşanıyorsa vicdanla hareket etmeye mecburuz.Bir şey paylaşmadan önce diğer insanların neler paylaştığına dikkat etmemiz gerekiyor.
*Yoksa linç kaçınılmaz mı diyorsun?
Tweet atmadan diğer tweet'leri okumak, nabız yoklamak lazım. Sosyal medyada linç edilmek bir kültür halini gelmeye başladı. Zaten ünlü isimler bu tür konularda fazlasıyla arada kaldıkları için profesyonel destek alıyorlar.
*Böyle durumlarda, nasıl bir reçete yazarsın gelene doktor bey?
Bir kere her şeyden önce destek almak için gelen kişiyi iyi tanıyıp, sosyal medyada o ismi nasıl temsil edeceğini bilmek gerekiyor. Toplumsal dinamiklere, hangi paylaşımın nereye girilmesi gerektiğine bakılması lazım. Tabii en çok dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de; "Ülkede acı yaşanıyor, neden tepki vermiyorsunuz?" gazına da gelmemek!
*Görünen o ki "sahteciliğin" henüz ulaşamadığı tek sosyal medya aracı YouTube...
Maalesef onu da kaybettik abi (gülüyor). Sence daha bir hafta önce yüklenmiş yurdum sanatçısının klibinin 78 milyon izlenmesinin imkanı var mı? O rakamların çoğu, kabartma tozu dökülmüş hali! Bir kere şunu düşün abi, Twitter CEO'su Jack'in 3 milyon takipçisinin olduğu bir ortamda, bir Türk ünlüsü 14 milyon kişiye ulaşmış! Gerisini sen anla artık.
*Sosyal medyayı sallayacak yeni bir hain planın var mı?
Olmaz olur mu (kahkahalar)? Yakın zamanda bir kanal açıp, çok farklı isimlerle değişik TV formatlarını
YouTube'da yapacağız.
*Oo hedef büyük, internet aleminin Acun Ilıcalı'sı olacaksın yani!
Allah söyletti herhalde abi (kahkahalar). O benim her zaman örnek aldığım biri! Bu arada sosyal medyayla alakalı kitabım şu anda baskıda. İçinde Kurban Bayramı'nda "Senin için ölürüz dediler" notuyla 20 inekle selfie çeken Bayrampaşalı kasaptan, ilk sahte parayı basan yurdum insanının torununun para basma makinesini çektiği videoya kadar 100'e yakın "Sosyal Medya Bizi Delirtti mi" hikayesi var. Bir de Türkiye'nin ilk sosyal medya cafe'sini açmak istiyorum. Bize ortak olsana!
*Oğlum Ada vapurlarındaki satıcılara benziyorsun... Ünsal Hoca'nın koyduğu teşhis doğruymuş sana.