24 Mar 2010 09:27 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:11

"İNŞALLAH FIRÇA YEMEM!.." ZÜLFÜ LİVANELİ'NİN VEDA'SINA GİDEN AHMET KEKEÇ NEDEN KORKTU?

Star Gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, Veda filmiyle ilgili gözlemlerini aktardığı köşesinde söze, "İnşaallah fırça yemem" diyerek başladı.

İnşaallah fırça yemem

Değerli besteci, şarkıcı, romancı, sinemacı Zülfü Livaneli’yi, en son, bir televizyon kanalında, filmini beğenmeyenleri gıyabında fırçalarken izlemiş ve biraz ürkmüştüm.

Tam da, “Veda” filmi hakkında yazmayı kuruyordum.

Filmi görmemiştim...

İzlemeden yazmak ayıp olur diye, yeni bir “Şahmaran” felaketiyle karşılaşma tehlikesini göze alarak karşıma çıkan ilk sinema salonundan içeri girdim. Filmi gördüm, gerekli dersi çıkardım ve pişman olup çıktım.

Bu sinemacı milleti “gişe” meselesini çok önemser...

Daha doğrusu, filmi hakkında olumsuz söz söyleyenlere, “gişemi kırıyor” diyerek içten içe diş biler.

Hayır, içten içe değil... Açıkça diş biler... İcabında fırçalar, icabında patronuna şikâyet eder, icabında “Türk sanatçısının sinema çabasını baltalamakla” suçlar, icabında “Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı” ilan eder.

Bu tamamen “suçlayıcı”nın sütüne ve düzeyine kalmış bir durum.

Bu yaştan sonra Livaneli’den azar işitecek halim yok...

Bekledim ki film eskisin, belli bir gişe başarısına ulaşsın, zarar limitini doldursun, öyle yükleneyim... Bir sürü yaftadan sonra, bir de “sanat düşmanı” yaftasıyla dolaşamam... Hele, mesaimi Livaneli’ye laf yetiştirtmeye hiç harcayamam... İşim var gücüm var.

Değerli yönetmen Livaneli, filmini izleyenlerin gözyaşları içinde salondan ayrıldıklarını söylüyor. Salih Bozok’un tanıklığından yola çıktığına bakılırsa, öncelikle “ağlatmayı” hedef almış.

Ben ağlamadım.

Gülmedim de.

Öyle boş boş perdeye baktım.

Livaneli’nin didaktik Atatürk’üyle, bugüne kadar izlediğimiz didaktik Atatürkler arasında hiçbir fark yok... Hakkını teslim edelim, bazı pırıltılı sahneler, kaydedilmiş güzel görüntü

ler, sinema sanatının imkânlarını hatırlatan hoş çerçeveler var ama, ortada “Ahan da farklı ve şahane bir Atatürk filmi, böylesi ilk kez yapılıyor” dedirtecek bir film yok.
Hatta, hiç film yok.

Livaneli’nin didaktik laf kesmeleri ve “duygulandıran adam” tavrı sinemamızı kurtaracaksa, hiç kurtarmasın daha iyi...

Gişesine mani olmayalım yine de... Gidin görün, neden bu ülkede doğru dürüst Atatürk filmi çekilmediğini bir kez de yerinde müşahede edin.

Livaneli ağlatıyor...

Turgut Özakman’ın “Dersimiz Atatürk” filmi ise öğretiyor...

Hamdi Alkan’ın yönettiği “Dersimiz Atatürk” filminin senaryosu Özakman’a ait. Daha doğrusu film, Özakman’ın bugüne kadar Atatürk hakkında yazdıklarının bir hasılası...

Halit Ergenç’e Atatürk rolü vermişler.

Bence olmamış.

Halit iyi oyuncu, lafımız yok da, kaşlarını çatıp “çakmak çakmak” bakması yok mu; resmen koparıyor...

Söylemesi ayıptır, iki film de, Can Dündar’ın “Mustafa” belgeseline cevap olarak tasarlanmış... Denilebilirse, Dündar’ın Kemalist retoriğini beğenmeyenler, kendi Kemalist retoriklerini beyaz perdeye aktarmışlar.

Fırça yemeyeceksem, söyleyeyim:

İkisi de sakil duruyor...

Bu ülkede “Kemalizm’in erdemleri” hakkında söylenmedik söz, yazılmadık kitap, çekilmedik film, sahneye konulmadık oyun kaldı mı?

Sırf çerçeveleri ve kadrajları iyi diye, neden Livaneli ve Özakman’ın Kemalizm propagandalarına zaman ve para harcayacağız?

Dersiniz Atatürk olmasın...

Dersiniz iyi film yapmak olsun artık...