İngiltere ne zaman kendisini AB’ye “Ait” hissetti ki şimdi ayrılsın?..
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar İngiltere’nin referandum sonucu AB’den ayrılma kararını tarihsel perspektiften analiz etti…
Merakla beklenen İngiltere’nin AB referandumu nihayet sonuçlandı.
Kamuoyuna duyurulan resmi sonuca göre, yüzde 72 katılımlı
referandumda, 17 milyon 410 bin 742 kişi AB'den çıkılması yönünde
oy verirken (Yüzde 52), 16 milyon 141 bin 241 seçmen de (Yüzde 48)
AB'de kalınması yönünde oy kullandı.
Kararı kimileri sevinçle karşılarken kimileri de üzüntü ile
karşıladı. Bu da normal. Çünkü ülkelerin hem kendi içinde hem de
Avrupa ülkeleri düzeyinde (Dolayısıyla dünya) AB projesine farklı
bakan, beklentileri farklılaşan kesim ve “güç odakları” var. Askına
bakılırsa kararın kendisi dahi “halkın tercihi” gibi gözükse de
gerçekte bu odakların zorlamasının bir sonucu. Diğer bir deyişle
sonuçlar zaten süren “çatlağın” rakamlara yansımasından ibaret.
Çatışma çok daha “derin”de ve daha “Global Planlar” kokusu yayıyor.
Yakında daha net işaretleri belirir!
Neyse; sonuca bakıp da suyuna tirit yorumlar yapanlara ya da tek
kaygıları “Euro düşer” mi tartışması yapanlara gülüyorum. Bir türlü
olayın arkasındaki “tarihsel büyük resmi” göremiyorlar. Her şeyi
“sathi” değerlendirmekte üstlerine yok.
AB, 2. DÜNYA SAVAŞI KOŞULLARININ YAN
ÜRÜNÜDÜR!..
Peki o halde AB gerçekte neyin ve kimin projesiydi? Önce bunu
anlamak gerekiyor. (Bunlar sanıyorlar ki birileri “Birleşelim ve
kardeşçe yaşayalım” naifliğiyle davrandılar. Böyle safsatalara
ancak biz Türkler inanırız!) Oysa koskoca ülkeler basit bir
“işbirliği” için bile kolaylıkla bir araya gelmezler. O halde AB
hangi “ihtiyaç”tan doğdu ve kimin “iradesi” söz konusuydu? AB,
hangi siyasi, ekonomik, askeri ve stratejik güçlerin yönelimiydi?
Şimdi bu faktörlere göz atalım…
1) Ekonomik İhtiyaçlar: AB, Yanmış, yıkılmış,
harap olmuş Avrupa’nın “Re-animasyon odası” dır. Bunun için
öncelikle “ekonomik dayanışma” ve canlanış hedeflenmiştir.
Altyapısı ve kurumları kıtasal ölçekte planlanmıştır. AB (Ki, ilk
adı “Kömür-Çelik Birliği”, sonra “Ortak Pazar” en sonunda da
“Avrupa Birliği” oldu. ), öncelikle “2. Dünya Savaşı” koşullarının
bir yan ürünüdür. AB, “Soğuk Savaş’ın istenmeyen ama mecburi
sonucu”dur.
2) Stratejik İhtiyaç: 1. ve 2 Dünya Savaşları hep
Avrupa ülkeleri arasında patlak vermiştir. Burada yeni bir savaşın
da muhtemelen Avrupa ülkeleri arasında çıkacağı tespiti rol
oynamıştır. Burada bilhassa Almanya “tehdit ülke” olarak görülmüş
ve Almanya’yı cezalandırma, kontrol etme, bir bütün içinde eritme
ihtiyacı ön plana çıkmıştır. Avrupa’nın ve dünyanın yeni bir savaşı
kaldıramayacağı bunun içinde Almanya’yı yok etmeden ama denetimli
şekilde kalkındırarak bir “savaş unsuru” olması engellenmek
istenmiştir. Avrupa’yı savaştan uzak tutmanın tek yolunun ise
“Birleşmiş Avrupa” fikri olacağı hesap edilmiştir.
3) Askeri ihtiyaç: 2. Dünya Savaşı sonrası dünya
paylaşılmıştır. ABD ve SSCB karşı karşıya gelmemek için bir noktada
frene basmak ve uzlaşmak zorunda kalmışlardır. Bölünmüş Almanya,
Berlin Duvarı ile NATO ve Varşova Paktları manzarası adı altında
iki süper güç “Atom bombası” tehditleri içinde sınırları
çizmişlerdir. Doğu Avrupa Sovyet nüfuzuna Batı Avrupa ise ABD
nüfuzuna bırakılmıştır. Avrupa’nın ABD şemsiyesi altında
“korunması” ihtiyacı hasıl olmuştur. Bunun içinde Avrupa’ya bir
“bütün” olarak bakılması gerekmiştir.
4) Kültürel Faktörler: Bunun için Avrupa’nın
aslında aynı dine mensup (Hıristiyanlık) toplumlar bütünü olduğu
mesajı işlenmiş, siyaseten ilk anda anti-komünist içerikteki
“Hıristiyan-Demokratlar”ın ellerine teslim edilmiştir.
AB, AVRUPA’NIN KENDİ PROJESİ DEĞİLDİR!..
Bu açıdan bakıldığında AB aslında bir “Avrupa Projesi” değildir.
Avrupa halklarının kendi tercihi ile alınmış bir karar değildir.
Zaten 2. Dünya Savaşı’ndan yanmış, yıkılmış olarak çıkan Avrupa’nın
buna ne gücü ne de direnebileceği fazla imkânı vardır. AB projesi
başka “merkezler”de çizilmiştir.
Kendisinin yeniden toparlanması için bu güçlere muhtaç kalan ve bir
tür “işgale” uğrayan Avrupa’da –çok cılız sesler dışında- buna
fazla itiraz eden çıkamadı. Proje allanıp pullanıp Avrupa
halklarına “gelecekleri” olarak yutturuldu.
Peki o halde bunun arkasındaki güç kimdi? Çok açıktır ki bunun
arkasındaki güç ilk başlarda ABD idi. O esnalar savaştan galip
çıkan müttefiklerin liderliğine soyunan ABD, “Birleşik Avrupa”
idealinin destekçisi konumuna geldi. Bu sayede hem Avrupa’yı
kontrolü altında tutacak hem de muhtemel bir Sovyet saldırısı
durumunda “Cephe kıta” olarak elinde tutacaktı. (Bunun için NATO
Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanlığı Karargâhı
Belçika-Brüksel yakınındaki Mons’a yerleşti. Bunun için ilk Gladyo
türü örgütlenmeler Avrupa’da oluşturuldu.) AB, tuhaf ve çelişik
gibi gelse de aslında bir “Atlantik ötesi” projeydi. Gerçekte
Avrupa’yı denetlemenin bir “aracı” olarak düşünüldü. Ancak “Soğuk
savaş” dünyasında bir “mantığı” vardı ve boşuna değildi. Yoksa
hiçbir “Süper Güç” kendi eliyle rakip “Yeni bir Süper-Güç” yaratmak
istemezdi.
ATLANTİK’İN “TRUVA ATI” İNGİLTERE!..
Burada İngiltere’ye de “Özel bir rol” düşüyordu. Her iki dünya
savaşında da Almanya ile başı derde giren İngiltere için önemli
olan Almanya’nın başına bir daha bela olmamasıydı. Bunun için bir
anlamda varlığını borçlu olduğu ABD-CIA projesini canla başla
destekler göründü. Aslında bir ada-ülke olarak kendisini Kıta
Avrupa’sına ait görmeyen İngiltere, AB’ye hep “bitişik” durdu ama
“yapışık” olmadı. İngiltere hiçbir zaman kendisini AB’ye ait
hissetmedi. Sadece dönemin konjonktürü gereği destekler(miş) gibi
yaptı. Zaten AB’ye ihtiyacı da yoktu.
İngiltere AB içinde bir tür “Virüs programı” bir tür “Truva atı”
gibi davrandı. AB’nin İngiltere ve Atlantik çıkarlarına aykırı bir
seyir izlememesi için “Kontrolör” görevi üstlendi. Denebilir ki
İngiltere’nin niyeti başlangıçtan beri hiçbir zaman AB içinde yer
almak olmadı. Yalnızca öyle bir “görüntü” vermek işine geldi. O
yüzden şimdiki sonuca şaşıranlara şaşırmak gerek önce!
DEĞİŞEN NE OLDU?
Peki ne değişti de böyle oldu acaba? Öncelikle bu AB
rahatsızlığının sadece İngiltere’de değil hemen tüm Avrupa
ülkelerinde şu veya bu ölçüde yaygın olduğunu hatırlayalım. Bu
noktaya bir günde gelinmedi. 90’lardan itibaren adım adım gelişti.
Birincisi; artık “Soğuk Savaş” dönemi bitmiş Avrupa’yı kendi içinde
“dayanışma”ya (?) iten koşullar değişmişti. İkincisi Avrupa
ekonomileri kendilerine “yeter” hale gelmişlerdi. Üçüncüsü;
yüzlerce yıllık gelenek üzerine oturan devletlerini iptal etmenin
mantığını sorgular oldular. Dördüncüsü; dayatmacı “AB yasa ve
kuralları”nın kendi bünyelerine uymadığını fark ettiler. Beşincisi;
artan “göç” ve “yabancı sorunu”nun kendilerine artık artı yükler
bindirdiğini, sosyal huzursuzluklara, doku bozumuna yol açtığını,
istihdam ve sosyal devlet politikalarını bozduğunu,
taşıyamayacakları yükler bindirdiklerini anladılar. Dolayısıyla
soyut bir “insan hakları” çağrısı yapmanın zamanla kendi
aleyhlerine döndüğünü gördüler. “Alternaftif bir güç odağı” olmayı
da tam başaramadılar. AB, kendileri için bir “ayak bağı” olmaya
başladı!..
BİLDERBERG FAKTÖRÜ HESABA KATILMALI
Lakin AB aslında “İki kutuplu dünya” için “Tampon oluşum” olarak
tasarlanmıştı. SSCB ve Doğu Bloğu’nun yıkımıyla böylesi iki arada
bir derede “Avrupa Bloğu”na da gerek kalmadı. Buna rağmen Avrupa
üzerine farklı planlar geliştiren güçler mevcuttu. Bu güçler
zamanla farklılaştı ve AB üzerindeki hesapları da değişti. Herkes
kendisine göre bir mevzi ve hat oluşturdu. Küresel sermaye kendi
tasarımlarına uygun bir dünya için “Ulus-ötesi yapılar” oluşturmaya
girişti veya var olan yapıları o yönde zorladı. Literatürde “Derin
Dünya Devleti” adı verilen ulus-ötesi yapı, “Tek Dünya Devleti”
hedefine uygun olarak “Avrupa Birleşik Devletleri” tasarımını
devreye soktu. Bu kurulması planlanan “Dünya Devleti”nin “Avrupa
Eyaleti” gibi olacaktı. Anlaşılan şimdi DDD ya planı bozdu, yeni
bir hesabı var ya da başkaları da onun planını bozdu. Yakında çıkar
kokusu. O da başka bir yazıya…
Tam bu noktada “Bilderberg Oluşumu” ayrıca dikkate değerdir. Derin
Dünya Devleti’nin “Avrupa ayağı” ve “Danışma Meclisi” olarak
tasarlandı. (Bu anlamda asıl Avrupa Parlamentosu Bilderberg’tir!)
Avrupalı ulus devletlerin bir “birlik çatısı” altında eritilmesi
planlandı. Avrupalı ulus-yapılar ise sayılan nedenlerle başlangıçta
buna direnmediler ama onu çevreleyip, kendi istekleri doğrultusunda
yön vermeye çalıştılar. (Bilhassa halen en hızlı taraftar görünen
Almanya Derin Devleti, 1. ve 2. Dünya savaşlarında “Almanya
liderliğindeki Avrupa” hayalini askeri yollarla
gerçekleştiremeyeceğini anladığından beri daha siyasi yolları
denemeye başladı. Fransa’da çoğu noktada ayak sürüdü.) Sonunda
hemen hepsi süreç içinde bir şekilde anladılar ki, AB gerçekte
kendi aleyhlerine sonuçlar yaratmaktaydı. Huzursuzluk bu noktada
başladı. AB, aslında Avrupa’nın devletlerinin mezarının
kazılmasıydı ve kürek kendi ellerine verilmişti!
Bugün ortaya çıkan tablo aslında –gecikmiş de olsa- aynı “dip
dalgası”nın su yüzüne çıkışıydı. İngiltere konumu ve geleneği
itibarıyla buna en “müsait” ülkeydi. Bu durum Avrupa üzerine yeni
ve güncellenmiş tasarımlar olduğunu akla getirse de sonuç şaşırtıcı
değildir. Öyle ya, İngiltere ne zaman kendisini AB’ye tam “Ait”
hissetti ki şimdi ayrılsın?..
“Barış, demokrasi, refah” hayalindeki ilk perde şimdilik kapandı.
Bakalım diğer perdelerle daha neler izleyeceğiz?..
26.06.2016.
[email protected]