26 Haz 2016 10:00 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 21:20

İngiltere ne zaman kendisini AB’ye “Ait” hissetti ki şimdi ayrılsın?..

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar İngiltere’nin referandum sonucu AB’den ayrılma kararını tarihsel perspektiften analiz etti…

Merakla beklenen İngiltere’nin AB referandumu nihayet sonuçlandı. Kamuoyuna duyurulan resmi sonuca göre, yüzde 72 katılımlı referandumda, 17 milyon 410 bin 742 kişi AB'den çıkılması yönünde oy verirken (Yüzde 52), 16 milyon 141 bin 241 seçmen de (Yüzde 48) AB'de kalınması yönünde oy kullandı.

Kararı kimileri sevinçle karşılarken kimileri de üzüntü ile karşıladı. Bu da normal. Çünkü ülkelerin hem kendi içinde hem de Avrupa ülkeleri düzeyinde (Dolayısıyla dünya) AB projesine farklı bakan, beklentileri farklılaşan kesim ve “güç odakları” var. Askına bakılırsa kararın kendisi dahi “halkın tercihi” gibi gözükse de gerçekte bu odakların zorlamasının bir sonucu. Diğer bir deyişle sonuçlar zaten süren “çatlağın” rakamlara yansımasından ibaret. Çatışma çok daha “derin”de ve daha “Global Planlar” kokusu yayıyor. Yakında daha net işaretleri belirir!

Neyse; sonuca bakıp da suyuna tirit yorumlar yapanlara ya da tek kaygıları “Euro düşer” mi tartışması yapanlara gülüyorum. Bir türlü olayın arkasındaki “tarihsel büyük resmi” göremiyorlar. Her şeyi “sathi” değerlendirmekte üstlerine yok.

AB, 2. DÜNYA SAVAŞI KOŞULLARININ YAN ÜRÜNÜDÜR!..

Peki o halde AB gerçekte neyin ve kimin projesiydi? Önce bunu anlamak gerekiyor. (Bunlar sanıyorlar ki birileri “Birleşelim ve kardeşçe yaşayalım” naifliğiyle davrandılar. Böyle safsatalara ancak biz Türkler inanırız!) Oysa koskoca ülkeler basit bir “işbirliği” için bile kolaylıkla bir araya gelmezler. O halde AB hangi “ihtiyaç”tan doğdu ve kimin “iradesi” söz konusuydu? AB, hangi siyasi, ekonomik, askeri ve stratejik güçlerin yönelimiydi? Şimdi bu faktörlere göz atalım…

1) Ekonomik İhtiyaçlar: AB, Yanmış, yıkılmış, harap olmuş Avrupa’nın “Re-animasyon odası” dır. Bunun için öncelikle “ekonomik dayanışma” ve canlanış hedeflenmiştir. Altyapısı ve kurumları kıtasal ölçekte planlanmıştır. AB (Ki, ilk adı “Kömür-Çelik Birliği”, sonra “Ortak Pazar” en sonunda da “Avrupa Birliği” oldu. ), öncelikle “2. Dünya Savaşı” koşullarının bir yan ürünüdür. AB, “Soğuk Savaş’ın istenmeyen ama mecburi sonucu”dur.

2) Stratejik İhtiyaç: 1. ve 2 Dünya Savaşları hep Avrupa ülkeleri arasında patlak vermiştir. Burada yeni bir savaşın da muhtemelen Avrupa ülkeleri arasında çıkacağı tespiti rol oynamıştır. Burada bilhassa Almanya “tehdit ülke” olarak görülmüş ve Almanya’yı cezalandırma, kontrol etme, bir bütün içinde eritme ihtiyacı ön plana çıkmıştır. Avrupa’nın ve dünyanın yeni bir savaşı kaldıramayacağı bunun içinde Almanya’yı yok etmeden ama denetimli şekilde kalkındırarak bir “savaş unsuru” olması engellenmek istenmiştir. Avrupa’yı savaştan uzak tutmanın tek yolunun ise “Birleşmiş Avrupa” fikri olacağı hesap edilmiştir.

3) Askeri ihtiyaç: 2. Dünya Savaşı sonrası dünya paylaşılmıştır. ABD ve SSCB karşı karşıya gelmemek için bir noktada frene basmak ve uzlaşmak zorunda kalmışlardır. Bölünmüş Almanya, Berlin Duvarı ile NATO ve Varşova Paktları manzarası adı altında iki süper güç “Atom bombası” tehditleri içinde sınırları çizmişlerdir. Doğu Avrupa Sovyet nüfuzuna Batı Avrupa ise ABD nüfuzuna bırakılmıştır. Avrupa’nın ABD şemsiyesi altında “korunması” ihtiyacı hasıl olmuştur. Bunun içinde Avrupa’ya bir “bütün” olarak bakılması gerekmiştir.

4) Kültürel Faktörler: Bunun için Avrupa’nın aslında aynı dine mensup (Hıristiyanlık) toplumlar bütünü olduğu mesajı işlenmiş, siyaseten ilk anda anti-komünist içerikteki “Hıristiyan-Demokratlar”ın ellerine teslim edilmiştir.

AB, AVRUPA’NIN KENDİ PROJESİ DEĞİLDİR!..

Bu açıdan bakıldığında AB aslında bir “Avrupa Projesi” değildir. Avrupa halklarının kendi tercihi ile alınmış bir karar değildir. Zaten 2. Dünya Savaşı’ndan yanmış, yıkılmış olarak çıkan Avrupa’nın buna ne gücü ne de direnebileceği fazla imkânı vardır. AB projesi başka “merkezler”de çizilmiştir.

Kendisinin yeniden toparlanması için bu güçlere muhtaç kalan ve bir tür “işgale” uğrayan Avrupa’da –çok cılız sesler dışında- buna fazla itiraz eden çıkamadı. Proje allanıp pullanıp Avrupa halklarına “gelecekleri” olarak yutturuldu.

Peki o halde bunun arkasındaki güç kimdi? Çok açıktır ki bunun arkasındaki güç ilk başlarda ABD idi. O esnalar savaştan galip çıkan müttefiklerin liderliğine soyunan ABD, “Birleşik Avrupa” idealinin destekçisi konumuna geldi. Bu sayede hem Avrupa’yı kontrolü altında tutacak hem de muhtemel bir Sovyet saldırısı durumunda “Cephe kıta” olarak elinde tutacaktı. (Bunun için NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanlığı Karargâhı Belçika-Brüksel yakınındaki Mons’a yerleşti. Bunun için ilk Gladyo türü örgütlenmeler Avrupa’da oluşturuldu.) AB, tuhaf ve çelişik gibi gelse de aslında bir “Atlantik ötesi” projeydi. Gerçekte Avrupa’yı denetlemenin bir “aracı” olarak düşünüldü. Ancak “Soğuk savaş” dünyasında bir “mantığı” vardı ve boşuna değildi. Yoksa hiçbir “Süper Güç” kendi eliyle rakip “Yeni bir Süper-Güç” yaratmak istemezdi.

ATLANTİK’İN “TRUVA ATI” İNGİLTERE!..

Burada İngiltere’ye de “Özel bir rol” düşüyordu. Her iki dünya savaşında da Almanya ile başı derde giren İngiltere için önemli olan Almanya’nın başına bir daha bela olmamasıydı. Bunun için bir anlamda varlığını borçlu olduğu ABD-CIA projesini canla başla destekler göründü. Aslında bir ada-ülke olarak kendisini Kıta Avrupa’sına ait görmeyen İngiltere, AB’ye hep “bitişik” durdu ama “yapışık” olmadı. İngiltere hiçbir zaman kendisini AB’ye ait hissetmedi. Sadece dönemin konjonktürü gereği destekler(miş) gibi yaptı. Zaten AB’ye ihtiyacı da yoktu.

İngiltere AB içinde bir tür “Virüs programı” bir tür “Truva atı” gibi davrandı. AB’nin İngiltere ve Atlantik çıkarlarına aykırı bir seyir izlememesi için “Kontrolör” görevi üstlendi. Denebilir ki İngiltere’nin niyeti başlangıçtan beri hiçbir zaman AB içinde yer almak olmadı. Yalnızca öyle bir “görüntü” vermek işine geldi. O yüzden şimdiki sonuca şaşıranlara şaşırmak gerek önce!

DEĞİŞEN NE OLDU?

Peki ne değişti de böyle oldu acaba? Öncelikle bu AB rahatsızlığının sadece İngiltere’de değil hemen tüm Avrupa ülkelerinde şu veya bu ölçüde yaygın olduğunu hatırlayalım. Bu noktaya bir günde gelinmedi. 90’lardan itibaren adım adım gelişti. Birincisi; artık “Soğuk Savaş” dönemi bitmiş Avrupa’yı kendi içinde “dayanışma”ya (?) iten koşullar değişmişti. İkincisi Avrupa ekonomileri kendilerine “yeter” hale gelmişlerdi. Üçüncüsü; yüzlerce yıllık gelenek üzerine oturan devletlerini iptal etmenin mantığını sorgular oldular. Dördüncüsü; dayatmacı “AB yasa ve kuralları”nın kendi bünyelerine uymadığını fark ettiler. Beşincisi; artan “göç” ve “yabancı sorunu”nun kendilerine artık artı yükler bindirdiğini, sosyal huzursuzluklara, doku bozumuna yol açtığını, istihdam ve sosyal devlet politikalarını bozduğunu, taşıyamayacakları yükler bindirdiklerini anladılar. Dolayısıyla soyut bir “insan hakları” çağrısı yapmanın zamanla kendi aleyhlerine döndüğünü gördüler. “Alternaftif bir güç odağı” olmayı da tam başaramadılar. AB, kendileri için bir “ayak bağı” olmaya başladı!..

BİLDERBERG FAKTÖRÜ HESABA KATILMALI

Lakin AB aslında “İki kutuplu dünya” için “Tampon oluşum” olarak tasarlanmıştı. SSCB ve Doğu Bloğu’nun yıkımıyla böylesi iki arada bir derede “Avrupa Bloğu”na da gerek kalmadı. Buna rağmen Avrupa üzerine farklı planlar geliştiren güçler mevcuttu. Bu güçler zamanla farklılaştı ve AB üzerindeki hesapları da değişti. Herkes kendisine göre bir mevzi ve hat oluşturdu. Küresel sermaye kendi tasarımlarına uygun bir dünya için “Ulus-ötesi yapılar” oluşturmaya girişti veya var olan yapıları o yönde zorladı. Literatürde “Derin Dünya Devleti” adı verilen ulus-ötesi yapı, “Tek Dünya Devleti” hedefine uygun olarak “Avrupa Birleşik Devletleri” tasarımını devreye soktu. Bu kurulması planlanan “Dünya Devleti”nin “Avrupa Eyaleti” gibi olacaktı. Anlaşılan şimdi DDD ya planı bozdu, yeni bir hesabı var ya da başkaları da onun planını bozdu. Yakında çıkar kokusu. O da başka bir yazıya…

Tam bu noktada “Bilderberg Oluşumu” ayrıca dikkate değerdir. Derin Dünya Devleti’nin “Avrupa ayağı” ve “Danışma Meclisi” olarak tasarlandı. (Bu anlamda asıl Avrupa Parlamentosu Bilderberg’tir!) Avrupalı ulus devletlerin bir “birlik çatısı” altında eritilmesi planlandı. Avrupalı ulus-yapılar ise sayılan nedenlerle başlangıçta buna direnmediler ama onu çevreleyip, kendi istekleri doğrultusunda yön vermeye çalıştılar. (Bilhassa halen en hızlı taraftar görünen Almanya Derin Devleti, 1. ve 2. Dünya savaşlarında “Almanya liderliğindeki Avrupa” hayalini askeri yollarla gerçekleştiremeyeceğini anladığından beri daha siyasi yolları denemeye başladı. Fransa’da çoğu noktada ayak sürüdü.) Sonunda hemen hepsi süreç içinde bir şekilde anladılar ki, AB gerçekte kendi aleyhlerine sonuçlar yaratmaktaydı. Huzursuzluk bu noktada başladı. AB, aslında Avrupa’nın devletlerinin mezarının kazılmasıydı ve kürek kendi ellerine verilmişti!

Bugün ortaya çıkan tablo aslında –gecikmiş de olsa- aynı “dip dalgası”nın su yüzüne çıkışıydı. İngiltere konumu ve geleneği itibarıyla buna en “müsait” ülkeydi. Bu durum Avrupa üzerine yeni ve güncellenmiş tasarımlar olduğunu akla getirse de sonuç şaşırtıcı değildir. Öyle ya, İngiltere ne zaman kendisini AB’ye tam “Ait” hissetti ki şimdi ayrılsın?..

“Barış, demokrasi, refah” hayalindeki ilk perde şimdilik kapandı. Bakalım diğer perdelerle daha neler izleyeceğiz?..

26.06.2016.

[email protected]