İmamoğlu'ndan Erdoğan'a 'paralel devlet' yanıtı: Biz zaten devletiz!
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, ‘paralel devlet’ tartışmalarına ilişkin ‘Paralel devlet ne demek anlayamıyorum, biz zaten devletin kendisiyiz’ dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP’li belediyelerin düzenlediği yardım kampanyalarının yasaklanması sonrası Erdoğan tarafından ‘dillendirilen paralel devlet’ söylemine yanıt verdi.
Paralel devlet ifadesine anlam veremediğini belirten İBB İmamoğlu, “Paralel devlet ne demek anlayamıyorum, biz zaten devletin kendisiyiz. Yani belediyeler, Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin en uç noktadaki elidir” dedi.
İBB Başkanı İmamoğlu, Independent Türkçe’den Benan Kepsutlu’ya şu yanıtları verdi:
‘CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’DAN HENÜZ YANIT BULMADI’
- İlk olarak 11 Büyükşehir Belediye Başkanı olarak sizleri Türkiye Belediyeler Birliği aracılığıyla Sayın Cumhurbaşkanı'ndan ve Bakanlar Kurulu'nun katılımıyla düzenlenecek bir toplantı talebinize dair soru sormak istiyorum: Var mı bir gelişme, bir yanıt geldi mi Sayın Cumhurbaşkanı'ndan?
Henüz gelmedi. Kaldı ki bizim talebimiz yanlış anlaşılmasın, cumhurbaşkanlığı makamından değil, bizim talebimiz öncelikle bunun Türkiye Belediyeler Birliği tarafından Cumhurbaşkanımıza sunulması ve böyle bir toplantının talep edilmesi yönündeydi ve yazıyı biz Belediyeler Birliği'ne yazdık.
Çünkü bahsettiğimiz konular, önerilerimiz tümü de şuandaki yerelin bütün yönetimlerin büyük sıkıntılar ile alakalı Türkiye'de yerel yönetimlerin de en büyük organizasyonu Türkiye Belediyeler Birliği.
Her ne kadar son dönem uygulamalar ve ortaya koydukları performanstan üst seviyede şikayetçi olan birisi olmakla beraber bu konuda sorumluluk almalarını talep ettik yazılı ilettik.
Yönetiminde olan Büyükçekmece Belediye Başkanı Sayın Hasan Akgün tarafından sözlü iletilmesini talep ettik.
Yine Sayın Fatma Şahin’e. kendileriyle görüştüler, hatta yanılmıyorsam bugün Güney'deki bazı belediye başkanlarımız tekrardan Sayın Fatma Şahin’e taleplerimiz iletecekler.
Belediyeler Birliği'nin alacağı rol ortaya atacakları adım ve umuyorum ki böyle bir şey kabul olur, aksi takdirde yerel yönetim mekanizmalarını büyük sıkıntıya sokacak bir süreci yaşıyoruz şu anda.
"Atatürk Havalimanı bölgesinde yapılan hastane, büyük bir ihanet projesine dönüştü"
- Siz Atatürk Havaalanı bölgesinde olmasını önerirken havaalanına yakın bir bölge seçildi. Ve ulaşım sorununa dikkat çektiniz buradan bak şimdi hafta başında hastanelerin ilk görüntüleri yayınlanmaya başlandı. Yolun yaralandığı belirtildi, dolayısıyla dile getirmiş olduğunuz sorun çözülmüş oldu mu?
Şunu ifade edeyim, benim en başta dile getirmiş olduğum sahra hastanesiyle ilgili Atatürk Havalimanı önerim orada mevcut binaların değerlendirilmesi yönündeydi.
Yani büyük masraflar yapılmadan kült yapıların hızlıca bir sahra hastanesine dönüşecek potansiyele sahip olduğunu, mekanik altyapısıyla havalandırmaları ile birçok konuda hazır olduklarını dile getirerek, böyle bir öneride bulunmuştuk.
Hatırlarsanız, önce Atatürk Havalimanı sınırları dışındaki bir boş arsada inşaata başlandı, “Ne yapıyorsunuz” diye tepki gösterdik bir televizyon kanalında, öğleden sonra şantiye durdurdular.
2 gün sonra haydi bu taraftaki büyük o iş makinelerini aldılar, o sahil yolunun üstünde takur tukur, takur tukur geçirerek Atatürk Havalimanı sınırları içinde geçirdiler ve iki tane koca pisti yok ederek bir sahra hastanesi inşaatına başladılar. Sıfır tasarım, sıfır ön düşünce üretmek; yani burada başta sonra buraya getir…
Bir de burası sahil yolu iki gidiş iki gelişi olan bir sahil yolu, yani ulaşım açısından böyle bir sahra hastanesine olmayacak bir yerden bahsediyoruz aslında.
Toplu ulaşım imkanı neredeyse en düşük alanlardan birisi. Bizim sahil yolundan geçer, attığımız yok, dolayısıyla bizim istediğimiz veya tarif dediğimiz düzenin tamamen dışında ve Atatürk Havalimanı gibi ismiyle varlığıyla hala bu şehir için bir nimet olan yarınlarda nane yapılacağına dair de oturup ortak akılla bir şey karar verilmeden böyle bir hamleyle ne yapmak istediklerini bence yapanların bile bilmediği büyük bir ihanet projesine dönüştü.
- Sayın Cumhurbaşkanı kalıcı iki hastane olacağına vurgu yapıyor, bu anlamda…
Kalıcı sahra hastanesi diye bir kavram, tabii çok fazla ben bu tip bir alana girmek istemiyorum, varsayalım ki kalıcı olması düşünülüyor, Atatürk Havalimanı içerisinde ya da hemen yanı başında özellikle bu Dünya Ticaret Merkezi diye tanımladığımız alanın civarında, şu an o sahra hastanelerine yapıldığı kadar araziyi hiçbir piste zarar vermeksizin kurulmasıyla ilgili ben hemen yarın gün içerisinde kendilerine öneride bulunabilirim.
Dolayısıyla orada başka bir niyet var, ama okuyamadım. Üzüntülüyüm, ülkem adına, şehrimiz adına Atatürk Havalimanı’nın o iki pistinin durup dururken tahrip edilmesi adına, yanlış bir iş yapılması adına, sahra hastanesi hepimizin isteğiydi çok doğru ama yanlış bir yerde, yanlış bir biçimde yapılması adına çok çok üzüntülüyüm.
- Pekala, şimdi siz bu süreçte bu konuyla mücadele sürecinde dünyanın farklı bölgelerindeki büyükşehir belediye başkanlarıyla da irtibat halindesiniz. İBB Başkanı olarak çalışmasına çok özendiğiniz ya da İstanbul’dan “Evet, bu ülkenin bu şehri daha iyi çalıştı” dediğiniz bir belediye var mı?
Ülkeler arası bir kıyaslama için erken ve gerçekten bir kısım göreceli kavramlar üzerinden yorum yapmak gibi olabilir.
Ama elbet bunu zaman daha net gösterecek bu kıyaslamalar olacak, her zaman ifade ettiğim bir şeyi burada bir kez daha ifade edeyim, özellikle sağlık çalışanlarımızın tıp insanlarımızın, çok doğru bir hizmet metodu ve çok doğru bir yöntem uyguladıklarını görüyorum. ve defalarca bu anlamda hem Sağlık Bakanı’na hem sağlık çalışanlarına teşekkür ettiğimi ve yenilemek istediğimi de belirtmek isterim.
Ama şehirler arasında bir kıyas yaptığınızda ya da öncü tedbirler yada şehirlerin hükümetleri ile olan iletişim ve diyalog açısından pozitif ortamları gördüğümde elbette etkilendiğim ve doğru olduğunu gördüğüm bir takım diyalogları dinledik, karşılıklı sohbet etti ki bunlardan bir tanesi Güney Kore’nin başkenti Seul.
Çok değerli işbirliği işler yaptılar; hem teknolojiyi kullanmak, hem şeffaflık hem bu sürecin içerisinde toplumsal bilinci yaygınlaştırmak, hem de oradaki belediyenin hükümetle işbirliği yaparak yereldeki birçok hizmeti kendilerinin yürütmesi noktasında.
Bir başkası ise disipline toplumun disipline edilmesi ve sürece dair çok olumlu bir yöntemle en az vaka ve ölüm sayısına ulaşmaları ve de aynı zamanda yüksek sayıda testte ulaşılmış olması açısından Berlin'i de değerli bir yerel yönetim mekanizması olarak belirtmek isterim.
‘PARALEL DEVLET NE DEMEK ANLAYAMIYORUM; BİZ ZATEN DEVLETİN KENDİSİYİZ’
- Bir diğer konuda yardım kampanyaları, bağış kampanyalarıyla ilgili İçişleri Bakanlığının size açtığı soruşturma. Bu konuyla paralel olarak bir soru sormak istiyorum. Bir, soruşturmanın gidişatını, ikincisi bir başka röportajınızda dediniz ki “Biz Sayın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile 40 dakikaya yakın telefonda nezaket çerçevesinde konuştuk, ancak kameralar önünde herhalde üslup değişti” Şimdi genelde bu böyle mi, bütün siyasetçiler için soruyorum, sadece Sayın İçişleri Bakanı için değil… Siyasetçiler kendi aralarında ılımlı ve nezaket sınırında, ama kamuoyunda, kameralar karşısında kadar karşısında böyle değiştiriyorlar mı?
Açıkçası nasıl üslup değiştirilir ben bilmiyorum; hayatımın hiçbir evresinde böyle bir tarzım olmadı. Ama sizinle bu söyleşi yaparken ya da röportaj yaparken ama sahada yürürken sağından solundan kameralar da çekiyor olabilir o esnada…
Ama bir makam sahibi bakan olabilir yada başka bir makam olabilir, konuşurken, inanın üslubumda bir değişiklik yoktur böyle bilerek yaptığım bir tarz değil bu kendi kişiliğimle alakalı…
Dolayısıyla benim kendimle ilgili yorumum ama orada yaşadığımız bir vaka üzerine yorum yapmıştım özellikle bir saate yakın sohbetimizde konuştuğumuz birçok konu vardı ki tartıştığımız konulardan birisi bu bağış konusuydu.
Bu konuları konuştuğumuzun hemen o gecesi bizi paralel bir devlet yaptılar… Yani tarif etmekte de zorlanıyorum, biz ileri oturttuklarını anlayamadım…
- Sizin nezdinizde bu anlamda paralel devlet ne demek?
Evet, yani işte ben onu anlayamıyorum, biz zaten devletin kendisiyiz. yani belediyeler, Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin en uç noktadaki elidir.
Ve yerel yönetimler bu anlamda hayata dokunan ve gerçekten kanunda yazdığının da ötesinde çözüm üreten mekanizmalardır bunun partisi de yoktur, Benan Hanım, abcd partisi ya da dönemi de yoktur hep böyle olmuştur.
Belediye başkanına bakış, belediye bakış en hızlı ulaşılabilen kişiler olmaları bu açıdan bizi paralel devlet ya biz devletiz.
Bunları anlattık, bunları konuştuk ama bir gün sonra pardon, yani bağışları konuştuk; yanlış olduğunu ve seni hemen o gece bizi bu şekilde suçlaması neredeyse terörle yan yana koyacak şekilde tarifler olmalar beni üzmüştü. Onun için bu ifadede bulundum.
Soruşturmalara gelince e tabii soruşturmalarda ifadelerimiz alındı. Biz gerekçelerimizi kanuna uygun bir işlem yaptığımızı ifade ettik. Bu konuda raporlarımızı verdik.
Bundan sonra bakanlığın vereceği kararla ne olup olmayacağına bakacağız. Henüz bize soruşturmanın devamı yönünde ya da atılacak adım yönünde bir netice ulaşmadı.
- Bakanlar Kurulu toplantısı var, Bakanlar Kurulu toplantısında gündeme alınan konulardan bir tanesi de bu süreçte 65 yaş üstüne sokağa çıkmak konusunda esneklik tanınacağı yönünde. 65 yaş üstündekiler için İstanbul bazında sizin önerileriniz nedir, nasıl rahatlatılabilir bu insanlar? Ben sizin önerilerinizi merak ediyorum…
Belli zaman dilimlerinde 65 yaş üstü vatandaşlarımızın hareket edebilmeleri ve belli boş alanlardan parklardan ya da yürüyüş noktalarından faydalanmalarını sağlayabilmek adına belli saat dilimlerinin bu yaş üstü vatandaşlarımıza ayrılabileceğini, bize özellikle bir Bilim Danışma Kurulumuz var, İstanbul’da oradan da gelen bir yorumla ulaştı; farklı yerlerden de bunlar bize yazıldı çizildi.
Açıkçası bir pandemi kurulu bu esnada yapılmış olsaydı dile getirmeyi düşünüyordum. Ama henüz bir pandemi kurulu yapılmadı, yaklaşık en son yapılanı bir 10 gün, hatta iki hafta kadar önce yapıldı.
Dolayısıyla Bakanlar Kurulu'ndan ne çıkar bilmiyorum, ama şu bir gerçek; gerçekten 65 yaş üstü insanlarımızın da harekete ihtiyacı var, belli saatleri onlara ayırabiliriz.
Hatta bu konuda yürüme mesafesindeki noktalarda keşke bu sokağa çıkma yasağı esnasında bile bu tür yürüyüş alanlarında sosyal mesafeyi koruyarak ve maskelerin tekrar o insanlara sağlanmasıyla beraber hareket etmelerini sağlamak, spor yapmalarını sağlamak, onları vücut sağlığı açısından beden sağlığı açısından değerli olduğunu düşünüyorum. Bu kanaatteyim ama Bakanlar Kurulu ne karar verir ona bakmamız lazım.
‘DEPREM PLANIMIZ VAR’
-Bu konuda iyi haberlerin gelebileceğini de söylemişti Sayın İbrahim Kalın. Şimdi, tabii şu günlerde çok fazla konuşulmuyor ama uzmanlar da uyarmaya devam ediyorlar. Malum İstanbul depremiyle ilgili… Bu gibi salgınlar devam edecek gibi görünüyor, şimdi yeni dünyadan bahsediyoruz, korona da öyle çok kolay kolay, en azından bir aşı bulunana kadar bitmeyecek. Allah korusun eğer uzmanların uyardığı gibi olası bir depremle karşı karşıya kalırsa İstanbul buna hazırlıklı mı? Bunun için bir planınız var mı?
Elbette ki bir planımız var biliyorsunuz şu Şehircilik Bakanlığı ile bir toplantı yapmıştık en son ve kendilerine bir öneride bulunmuştuk.
Yani bu deprem meselesinin tek başına bir hüküm ete bile yok edilemeyecek bir mesele olduğunu, bu işin toplumsal bir seferberliğe dönüşmesi gerektiğini; hele hele konu İstanbul ise Türkiye'nin ekonomisinin moralinin motivasyonun ana merkez ise bu tür konuları elbirliğiyle aşabiliriz ortak akılla aşabiliriz ve burada bağımsız bir heyetin oluşması gerektiğini ifade etmiştim.
Bir Deprem Konseyi kurulmasını dile getirmiştim; Sayın Bakan da o dönemde açıklamasına bunu katarak bir komisyon kurulacağı yönünde bir adım atmıştı ve beyanda bulunmuştu.
Bu konseyin kurulmasını bekliyoruz. Hatta o toplantının hemen bir iki hafta sonrasında kendilerine bir mektup yazdım. Yani önerimizin nasıl bir şablonla kurulması gerektiğini, kendileri Deprem Konseyi demedi, Deprem Komisyonu dedi ama fark etmez.
Anlamı şu bizde: Deprem Konseyi içerisinde ki bizim şu anda İstanbul Depremi'nin bir eylem planı var, ne yapmamız gerektiği var, mutlaka bakanlığın da vardır. Bunları bütünleştirmemiz gerektiği, topyekûn ama bunun içine iş insanları katılmalı, sağlık ekipleri katılmalı yani mesela İstanbul Ticaret Odası, İstanbul Sanayi Odası, TÜSIAD’ı, MÜSIAD’ herkes elini taşın altına koymalı.
Hatta bu konseyin bir üst yönetim olmalı, çok bağımsız bir dille sıfır siyaset, yani günü geldiğinde belediyeye haddini bildirecek seviyede kendisini yetkili hissetmeli. Ya da bir başka kuruma…
Çünkü gerçekten mühim bir meseleden bahsediyoruz, İstanbul depremi belki de Türkiye'nin en fazla etkilenecek unsurlardan bir tanesi. Bunun tedbirini almak hepimizin boynunun borcu.
Yılların biriktirdiği sorunlar var önümüzde, büyük bir seferberlikle gerçekten 5-10 yıl içerisinde çok yol alabiliriz öncelik haline getirebilirsek.
Bu manada bu konseyi önemsiyorum. Elimizdeki yol ve yöntemleri birleştirdiğimiz takdirde… Hatta bir örnek vereyim; rahmetli Işıkara'yı hatırlarsınız yani İstanbul’da, daha doğrusu Düzce ve Yalova depremleri yaşandığında, rahmetli Işıkara sanki böyle bir konseyin başındaki bir kişi gibi her söylediği dikkate alınır, devletin her kurumu da o yönde, o akla inanırdı.
Çünkü onunda başında bulunduğu merkez, depremin bilimsel merkeziydi ve orda bir heyet vardı. Muhtemelen onları temsil eden cümleler kuruyordu bilimsel cümleler…
Tam da öyle bir bağımsız heyetin, bir konseyinin İstanbul’da çok faydalı olacağını ve herkesi içine katacağını; bankacılık sektör içine katılmalı, mutlaka ciddi bir fona ve bir ekonomik yönetimine ihtiyacımız var, bütün yapmak istediklerimiz başarmak adına.
Bu önerilerimizi bakanımıza ilettik, ama sonrasında ekstra bir adım henüz önümüze gelmedi.
‘BUGÜN VİRÜS VAR DİYE DEPREMİ ASLA UNUTMAYIZ’
- Ben aslında şu açıdan soruyorum, şimdi malum salgın döneminde diyoruz ki “evden dışarı çıkmayın” o zaman yine salgın devam ederken böyle bir şey yaşanırsa o zaman da “evlere girmeyin” olacak… Buna hazırlıklı mısınız?
Aslında muazzam, çok değerli, çok önemli bir uyarıda bulunuyorsunuz yani biz şu an gerçekten büyük bir sıkıntıyla bir virüsle uğraşıyoruz ama depremin de ne zaman geleceğini bilmiyoruz, dolayısıyla yüzde yüz haklısınız.
Hani vardır ya en acil konular; asla durdurulmaması ve yönetilmesi gereken konular… İşte bunlardan birisi de İstanbul’un deprem meselesidir, bu manada biz çalışmalarımızı yürütüyoruz.
Dönem dönem bazı bakanlıklara yazılar yazıyoruz. Örneğin işte diyoruz ki Turizm Bakanlığı'na “Şu anda bu konu çok önemli değil”, ama mesela Şehircilik Bakanı’na da diyoruz ki “İşte şu anda bu konu çok önemli” aynen Belediyeler Birliği’ne yazdığımız gibi, yani belediyelerin varlığını sürdürmesi, bütün Türkiye'yi bütün belediyelerin niçin çünkü işte deprem sorunuyla biz ilgileniyoruz.
Sokaktaki temizlik ile biz ilgileniyoruz suyla biz ilgilendiğimiz gaz dağıtımıyla biz ilgileniyoruz, bu hayati meselelerini sekteye uğratılmaması adına bir yerel yönetim teşvik süreci açıklanmalı.
Şu anda yerel yönetimlere dokunan, katkı sunan gerçekten henüz hiçbir şey açıklanmadı, bu manada ortaya konacak politikalar bizim depremle ilgili seferberliği bizi de destekleyecek.
Kesinlikle haklısınız, bugün virüs var diye depremi asla unutmayız, unutamayız ve unutturmayız da onu söyleyeyim.
‘KORONA SONRASINDA İBB BÜNYESİNDE EVDEN ÇALIŞMAYA DEVAM EDEN BİRİMLER OLABİLİR’
- Şimdi yeni dünya denilen süreçte, yeni yaşam şekilleri, yeni çalışma tarzları okumaya başladı. Hepimize pek çoğumuz evden çalışıyoruz; ben de bu röportajı sizinle kendi evimden yapıyorum… Yine bu süre zarfında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi içerisinde gördüğünüz, “Bu departmanda bu birimde evden çalışılarak devam edilebilir” dediğiniz bir alan var mı? İstanbul Büyükşehir'in dediği, içerisinde bir değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz?
Aslında çok önemli adımlar atıyoruz, yirmiyi aşkın konuda bir strateji hazırlığımız var. Mayıs ayı içinde bütün bunların derlenip, toparlanıp ve öngörülerimizin tartışıldığı bir toplantı yapacağız.
Yani, sadece insan kaynaklarının yönetimi konusunda değil, inanın park bahçelerin bundan sonra nasıl bakılması gerektiğine varıncaya kadar; yolların biçimine, mesela Belediyeler Birliği'ne yazdığımız yazıda da var toplu taşıma ben ona mesela şuan Türkiye'nin ve dünyanın en fazla üzerinde çalıştığı konulardan birisi şehirlerdeki toplu taşıma.
Yani kağıda yazmak kolay işte 50 tane vatandaşın işte bir otobüse bilmesi, “koltuk sayısının yarısı kadar bilecek”, bir de “koltuk sayısının yarısı kadar ayakta olacak” bunu demek kolay ama uygulamak zor, maliyetini karşılamak zor.
Bu bakımdan her şeyin yeniden tasarlandığı, düzenlendiği ekonomik, sosyolojik her alanda bu ortamda elbette ki çalışma koşulları ile ilgili insan kaynakları yönetimiyle ilgili de hazırlıklarımız var ve gerçekten evden yapılması muhtemel birçok alanda şu anda hazırlıklarını yapıyorlar, bize sunulacak ve bunlar biz vatandaşlarımızla paylaşacağız, hatta öneriler isteyeceğiz.
Bir başka konu; biz mesela 153 Çağrı Merkezi'mizi birçok hizmetini evden yürütüyoruz şu anda; yani arkadaşlarımız evden işlerini yapıyorlar. Bu yapılabilir, zaten dünyada bu çağrı merkezleri böyle yönetilebiliyor.
Bir başka örnek. Mesela psikolojik danışma hatlarımızın ki hizmet verdiğimiz, psikologlarımız da görüşen insan sayısı insan sayısı 10 bini aştı. Psikologlarımız yine evlerinden hizmet vermeye devam edebiliyor.
Bu bakımdan, biz de yeni dönem çalışma koşulları ve insan kaynakları yönetim şeklimize dönüp ciddi yorumlar yapıyoruz, bunları da kamuoyuyla paylaşacağız.
‘TOPLU TAŞIMADA ARAÇLARINI AZALTMADIK, AKSİNE ARTTIRDIK’
- Ufak çaplı değişiklikler olabilir o zaman. Ayrıca toplu taşımaya siz de değindiniz, toplu taşıma ile ilgili özellikle sosyal medyada İstanbulluların bazı yorumları ve eleştirileri vardı, otobüslerin ya da metroların gün içerisindeki sayılarının azalmasıyla ilgili… Hatta çok sayıda eleştiri vardı. Biz daha sonrasında sizlerden bu konuyla ilgili bir açıklama duyamadık neden azaltıldı ve bunun bir gerekçesi vardır elbet bunla ilgili ne söyleyeceksiniz?
Benan Hanım, azaltmayı bırakın, biz belli dönemlerde bu pandemi sürecinin belli dönemlerinde normal zamandan daha fazla sefer sayısına ulaştığımız günlerimiz bile oldu.
Biz yüzde 90’a yakın yüzde 93'e yakın hatta metrolarda bu şehir hatların da yüzde 97'ye yakın azalmanın olduğu yerlerde biz yüzde 20-25 civarında azaltmalar yaptık.
O bakımdan biz bu beyanları verdik aslında, belki kaçırmış olabilirsiniz; ama şunu ifade edelim: İstanbul Büyükşehir Belediyesi tüm fedakarlığıyla toplu taşıma konusunda gerçekten duyarlı bir sistem yönetimine imza atmıştır.
Hatta biz alınan bir hırsızlar kararı vardı, bu kararın eksik olduğunu, yanlış olduğunu yürütülemez olduğunu ifade ettik ve akabinde bunu sayın valimiz sağ olsun bunu önemsedi davet etti ve bir bilim kurulu kurulması konusunda öneride bulundu.
Hatta bizim önerdiğimiz mesai düzenlemesiyle ilgili bazı kararlar almasına vesile oldu o Bilim Kurulu. Örnek olarak söylüyorum, çünkü yürütülebilir bir şey değil.
Bir başka bir şey söyleyeyim size, mesela bu iki günlük sokağa çıkma yasağı uygulaması yapılmadan önce bizim normal pazartesi yolcu sayımız 900 bine düşmüştü, ilk iki günlük uygulama yapıldı; bu hemen ilk pazartesi sokağa çıkma sayımız 1 milyon 100 bine ulaştı.
Son iki günlük, daha doğrusu 23 Nisan'la birleştirilen sokağa çıkma yasağından sonra neredeyse 1 milyon 200 bine ulaştı.
Dolayısıyla bu bakımdan insanların sokağa çıkma arzuların büyüdüğü bu tür kısa dönemli sokağa çıkma yasakları sonrasındaki aksiyon ve sahaya gitme arzusu bizi dönem dönem zor durumda bıraktı; ama özellikle belli kurumlardaki mesai düzenlemeleri bir nebze rahatlatmıştır.
Dünyanın her yerinde bu sorun devam etmektedir. Bunun en iyi sınavlarını sıralarından birini veren biziz tabii. Kasıtlı, bilinçli bir kısım, yani farklı amaçlarla, farklı görüntülerle, hatta bazı görüntülerin kasıtlı hazırlanarak ortaya konmasıyla…
‘TEHLİKE GELİYOR’ DEDİK
- Neden?
Her şeyi politikaya siyasete alet etmek… Bakın ben size bir şey söyleyeyim, 3 aydır bu süreçle uğraşıyoruz yaklaşık olarak, yani biz 20 Şubat itibariyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak ilk biz başlattık tanıtımlara başlattık; “Tehlike geliyor” dedik. “Korona nedir, nasıl tedbirler olacağız?” metrolarımıza, her yere, billbordlarımıza astık; her yerde tanıtımlara bir borçları astık.
O tarihten bugüne hiçbir mevzuyu siyasi bir mesele haline getirmek için çözüm için çaba sarf ettik, hala da ediyoruz.
O dönemde biz bu uyarıları yaptığımızda bize aynı bu kışkırtmayı yapan kişiler şunu yazmışlardı, yani “Toplu ulaşımı başaramıyorsunuz” diye yazan insanlar, o dönemde şunu yazmışlardı; “Niye insanları boşuna galeyana getiriyorsunuz? Niçin insanları kışkırtıyorsunuz?” diye bizi suçlayan yazılar yazmışlardı. Halbuki ne kadar önce davrandığımızı sonradan herkes anladı gördü.
Ne yazık ki bu tür ortamları bir siyasi mesele yapma cahilliği, akıl tutulması içerisinde olan insanlar var, ben onları gülerek takip ediyorum. Bazen de dua ediyorum onlara Ramazan ayında Allah akıl versin diyorum, başka bir şey demiyorum.
‘MURAT ONGUN İSTİFA ETMEDİ YA DA GÖREV YERİ DEĞİŞTİRİLMEDİ’
- Peki, bir diğer sorum da Sayın Murat Ongun’la ilgili… İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin sözcüsü aynı zamanda sizin basın danışmanınız. Bu konu geçtiğimiz haftalarda çok fazla ve tartışıldı. Pek çok haber çıktı, “Murat Ongun istifa etti” diye… Bir diğer çıkan haber “Ekrem İmamoğlu görevden aldı” ya da “görev yerini değiştirdi” şeklinde. Ben sizinle bu röportaj için evet Murat Bey’i aradım ve organizasyonu kendisi yaptı. Fakat niye böyle bir haber çıktı, yani durup dururken mi çıktı, bu işin aslı astarı nedir, anlatır mısınız?
Aslında o kadar kasıtlı bir akılla süreci yönetiyorlar ki kendi yaptıkları daha önceki haberlerle ters düşen, çelişen bir kafayla hareket eden insanların ortaya koydukları bir tez bu.
Murat Ongun’la ilgili, göreve yeni başladığımız dönemde ilk yapılan haber şuydu, “Vay 3 tane şirkette yönetici görevi verildi. Şu kadar maaş aldı.”
Halbuki bizim iştiraklerimizde sadece görev aldığınız tek bir yerden maaş alabiliyorsunuz, bir başka noktada eğer görevli iseniz yine yönetim kurulunda maaş alamıyorsunuz.
O dönemde de bunu yapmamızın sebebi şu idi, çok hızlıca şirket yönetim kurullarına isim verdik bazen yakın çevremizdeki bir arkadaşı iki üç noktada gösterdik.
Çünkü hatırlarsanız, şirketlerden önceki dönemi siyasi temsilcileri istifa etmişti, hemen o hafta isimleri bildirmemiz gerekiyordu ve bildirdik.
Yani biz Murat Ongun’a üç şirkette birden görev vermedik aslında sadece oraya isim verme mecburiyetimizin gereğini yapmıştık.
Dolayısıyla şimdi de şirket yönetim kurulları yapıldı, normale dönüş sağlanıyor ve bir şirkette görevi var, o da Medya AŞ’de yönetim kurulu başkanlığı görevi var.
Dolayısıyla burada biz görevden almadık Murat Ongun’u; sadece gerçekten görevi olan yerde görevini yerine getiriyor.
- Kendisinin de istifası söz konusu olmadı, doğru mudur?
Tabii tabii öyle bir şey yok. Görevine devam ediyor Medya AŞ’de.
‘SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDUM’
- İletişim Daire Başkanı Fahrettin Altun’un Üsküdar’daki evinin fotoğraflarının çekilmesi üzerine Kaftancıoğlu ifadeye çağırıldı.. Kaftancıoğlu ile görüştünüz mü bu konuyu, aranızda nasıl bir diyalog geçti?
Biz Sayın Kaftancıoğlu'yla sürekli görüşüyoruz, ama bu konularda ama başka konularda olsun. neticede İstanbul’da benim partimin il başkanı.
Tabii bu yaşanan olaylar gerçekten trajik; nasıl bir yargı süreci ki böyle tıkır tıkır tıkır bazı şeyler hemen hızlıca işletiliyor, uygulanıyor…
Ben suç duyurusunda bulundum mesela bir otobüs fotoğraflarını yayan, kasıtlı yayan iki kişiyle ilgili; hatta buradan duyuruda yaptım basın üzerinden “Lütfen, bu tür kasıtlı insanların, kasıtlı haber yapan insanlarla işlemini hızlandırın” diye.
Hala bize bir dönüş sağlanmadı, ifadelerini aldılar mı, almadılar mı, onu da bilmiyoruz. Mesela sosyal medyayı kullanan bir trol hesabı şeklinde kullanan kişiyle ilgili de hala bulundu mu bulunmadı mı, onu da bilmiyoruz. Yani ya da benimle ilgili bir tehditte bulunan bir vatandaşın…
- Neden tehditte bulunmuştu?
Bilmiyoruz, kim olduğunu da bilmiyoruz, araştırılıyor. Benim haberim dahi yoktu, internet sitesine düşünce haberim oldu.
Avukatıma sordum, “Biz de takip ediyoruz, 15 gün oldu hala cevap bekliyoruz” dedi, gazeteye, internet sitesine düştükten 3 saat sonra pat diye bulundu.
Bunu niye söylüyorum, yani ne rahatsız etti sizi? Olabilir, siyaseten insanlar yanlış bir şey takip edebilir, ilçe başkanı gidip uzaktan -ki orada detaylar var zaten girmeyeceğim o işlere.
Kaldı ki bize sordular, biz de cevap verdik. Bize bu ihbar geldiğinde ekibimiz oraya gitti, orada yanlış yaptıklarını -evin oradaki temsilcisi kimse, ben detaylarla ilgilenmem- yanlış yaptıklarını kabul ettiler.
Kendilerinin yıkacağını da ifade ettiler. Bizim arkadaşlarımız da gerekeni yapıp geri geldiler.
Şimdi hani Büyükşehir Belediyesi'nin bu tutumun olduğu yerde, yani böyle bir fırtına kopartmak “Efendim niçin haber yaptınız?”, niçin haber yaptınız diyen gazetecilere, sizlere bu hamleler ya da hemen bunun siyasi arkalığında ilçe başkanına, il başkanına müdahaleler, yani çifte standart diyemeyeceğim, bir tarafa büyük işlere bile müdahale konusunda ne kadar yavaş kalırken, böyle bir fındık kabuğunun içini doldurmayacak meselelerde fırtına koparan aklı, adaletli olmaya, hukuka uygun davranmaya ve hukuka müdahale etmemeye elbette davet ediyorum.
- Orada sitenin Kaftancıoğlu'nun “Saha çalışması olduğu için açıklama yapmayacağım” ifadesi aslında dikkat çekmişti. Ne tür bir saha çalışması diye merak edildi ve bu konular üzerinde aslında bir başka tartışma da açıldı…
Yani o tabii Sayın Kaftancıoğlu'nun belki cevap vermesi gereken bir husus; ama benim dağarcığımda size aktarabileceğim ve tavsiyede bulunabileceğim hususlar bunlar.
SALGİNLA İLGİLİ HER ŞEY BİTMEDİ
- Önümüz bayram malum... İstanbul’u nasıl bir bayram bekliyor? Bayrama dair evde de kalacak olsak ne gibi hazırlıklar yaptı? Bir de bu normalleşme sürecinde İstanbullu buna hazır mı?
Tabii biliyorsunuz, 23 Nisan’ı kutlayamadık istediğimiz gibi; ama yine de coşkumuzu hissettik, İstiklal Marşı’mızı okuduk, aynı şeyi 19 Mayıs’ta yaşamak istiyoruz ve bir sahada bayramı yaşayamaz, yaşatamazsak da ruhumuzda ve işimiz de bunu hissederek yaşamak istiyoruz.
İstanbul’un 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı’mızı; İstanbul’un Fetih yıldönümü var 29 Mayıs'ta.. Dolayısıyla mutlak o gün de İstanbullularla süreci paylaşacağımız kıymetli bir ortam sağlayacağımıza anlarımız olacak.
Tabii arada bir de Ramazan Bayramımız var. Bayramda geleneksel buluşmalar, bayramlaşmalar kucaklaşmalar vardır; ama ben her ne kadar veriler iyi gidiyor olsa da yani en azından şu anki veriler bizi morallendiriyor olsa da, bu kadar kısa süre dese sanki her şey bitmiş normalleşmiş gibi insanlar zihinlerin de bunu geçiriyor olabilir; asla.
Yani ben, bu bayramın bile insanların evde kaldığını, toplu bir araya gelmediklerini, birbirlerini görüntülü aradıklarını, telefon hal hatır sorduklarını, sorduklarını, hediyelere ve debi ulaştırmaları gereken varsa annelerine, babalarına, kapıdan teslim ettikleri bir ortamın yaşanması gerektiğine inanıyorum.
Çünkü dünyanın hiçbir yerinde hiçbir ülkenin, varsayalım ki bugün her şey normale dönüştü ki bu konuda net bir şekilde “düşüşe geçtik, her şey çok güzel” demeden; deseler de dünyanın hiçbir yerinde 15- 20 gün sonra hayatın normalleştiği bir merkez görmüyoruz, bilmiyoruz.
O bakımdan çok dikkatli olmamız lazım. Ben bu bayramların yüksek seviyede tedbirli ve yine kendini izole eden hatta bir nevi, sokağa çıkma yasağı varmış gibi mümkün olduğu kadar evinde tutan anlayışla hem 19 Mayıs'ı hem Ramazan Bayramı’nı geçirmelerini diliyorum.
Biz onları yalnız bırakmayacağız bazı uygulamalarımızla…
- Neler yapacaksınız?
Küçücük bir şekilde, 23 Nisan'da yaptığımız gibi, bayramda da hem sanatla hem sanatçılarla hem farklı söyleşilerle, hem Ramazan Bayramı’nı hissettiren, coşkusunu hissettiren, moral veren hem de 19 Mayıs'ta aynı şekilde İstiklal Marşı’mızı okuduğumuz, maaşlarımız da buluştuğumuz, söyleşilerle, bilgimizi ve dağarcığımızı genişlettiğimiz uygulamalarla insanlarımıza güzel mesajlar vereceğimiz buluşmalar sağlayacağız.
BERABER HAREKET ETME ÇAĞRISI
- Çok teşekkür ediyorum. Sizin eklemek istediğiniz, ilave etmek istediğiniz başka bir konu var mı?
Çok teşekkür ederim, güzel bir söyleşi oldu. Umuyorum, bir an önce hepimiz, sağlıklı kalarak salgın sürecini atlatırız.
Ve akabinde yeni dünya düzeninin yazıldığı bir döneme en akılcı metotlarla hazırlık yaparız; çok önemli bu konu.
Bu bağlamda sorumluluğumuz çok değerli. “Bu salgının şu ilk sürecini atlattık, her şey bitti” asla olmayacak; turizm yeniden yorumlanacak, ekonomi yeniden yorumlanacak, sanat, kültür bile yeniden yorumlanacak; habercilik, iletişim, birtakım hizmetler, öncelikler yeniden yorumlanacak.
O bakımdan bütün bu süreçleri en uygun biçimde ortak akılla, dayanışma içinde bir arada; hükümeti belediyesi ayrımı yok; hükümeti muhalefeti yok, bir arada…
O bakımdan böyle bir dönemi hayal ediyorum. Bu noktada üzerine görev düşen mesuliyet sahibi tüm yetkilileri de bu çağrıları yapmaya ve bu buluşmaları sağlamaya da davet ediyorum.