06 Tem 2022 00:11 Son Güncelleme: 06 Tem 2022 00:16

İmamoğlu’ndan Dışişleri’nin o kararına sert tepki: Çürümüşlük

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, belediyelerin yabancı temsilcilerle yapacağı görüşmelerin Dışişleri Bakanlığı’nın iznine bağlanmasına tepki göstererek “Bu hamlelerin merkezi idarenin toplum nezdindeki çürümüşlüğünü göstermek dışında anlamı yoktur” dedi.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul Vizyon 2050 Strateji Belgesi'ni Florya'daki İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Özlem Türeci-Uğur Şahin Kampüsü'nde kamuoyuna tanıttı.

Önceki dönemde belediye başkanlarına tahsis edilen villaların, yeni yönetim tarafından halkın kullanımına açılarak dönüştürüldüğü İPA Özlem Türeci-Uğur Şahin Kampüsü'nün resmi açılışı da bu etkinlikle gerçekleştirildi.

Etkinliğe; CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, eski İBB Başkanları Nurettin Sözen ve Ali Müfit Gürtuna, milletvekilleri, belediye başkanları, meclis üyelerinin aralarında bulunduğu çok sayıda davetli katıldı. İmamoğlu Vizyon 2050 Strateji Belgesi'nin binlerce insanın fikri, emeği ve katkısı ile veriye dayalı analizler doğrultusunda oluştuğunu belirterek “geleceğin reçetesi” olarak nitelediği belgenin ana hatlarını anlattı.

2. YÜZYIL VURGUSU

İmamoğlu “İstanbul eşitsizliğe karşı adaletin kentidir. Çünkü İstanbul'un gelecek için bir planı var. Çünkü İstanbul'un bu plana inanan insanları var. Vizyon 2050 Belgesi, eğer bir arada olabilir ve bu ortak geleceğe sahip çıkabilirsek, İstanbul'dan Türkiye'ye ve tüm dünyaya seslenen, adil, eşit, özgür ve refah içerisinde bir yaşamın nasıl mümkün olabileceğinin manifestosudur. Bu yolculukta Cumhuriyetimizi demokrasi ve kalkınma ile 2. yüzyıla taşırken İstanbulumuzun rolünü tanımlayan güçlü bir yol haritasıdır” dedi.

“BAŞKA BİR İSTANBUL HAYALİMİZ VAR”

İstanbul 2050 Vizyonu'nun, “Başka bir İstanbul hayalimiz var” diyerek çıktıkları yolda İstanbul'un ruhunu yeniden yaşatmak için hazırladıkları bir rehber olduğunu dile getiren İmamoğlu “İstanbul Vizyon 2050 Belgesi; küresel, ulusal, bölgesel ve kentsel ölçekte bugünde izleri görülen ancak geleceğin dünyasının şekillendireceği 5 temel kriz alanına bir meydan okuma programıdır: Yönetişim ve demokrasi, ekonomi ve kalkınma, ekoloji ve çevre, ulaşım ve altyapı, toplumsal refah ve adalet. Bu belge, bu ana başlıklarda yaşanabilecek krizleri öngörmekte, eşitsizliği temel bir mesele olarak ele almakta ve İstanbul'un gücü, tarihi, birikimi ve insanına güvenen bir gelecek planı ortaya koymaktadır” dedi.

“İSTANBUL'UN ÖNÜNDEKİ EN ÖNEMLİ ENGEL”

“Şimdi sözlerime; diğer krizlerden de kaynaklı sıkışma ve tıkanmaları işaret ederken, her düzeyde adalet ve demokrasi süreçlerini tahrip eden, demokratik kurum ve kurulları askıya alan bugünün yönetim anlayışına ve alışkanlıklarına yönelik en büyük meydan okumayla devam etmek istiyorum” diyen İmamoğlu şöyle devam etti:

Bugün Türkiye'nin içinden geçtiği demokrasi, hukuk ve yönetim krizi; geleceğin İstanbul'unun önündeki en önemli engeli teşkil etmektedir. Başta İBB olmak üzere yönetim mercilerinin, karar alma organlarının gerçek anlamda katılımcı hale gelmesi ve kentin ana bileşenlerinin etkin biçimde paydaş haline getirilmesi hedeflerimizin başındadır.

Aslında yönetim vizyonumuzun özünü, yaklaşımımızı İstanbul Planlama Ajansı'nın kendisi; İstanbul'umuzun yönetimindeki bilime, akla, katılıma dayanan fikri dönüşüm ve ona eşlik eden mekânsal dönüşüm özetliyor.

Bünyesindeki 2050 Ofisi, İstanbul İstatistik Ofisi, Kamusal Tasarım Ofisi, Sosyal Politikalar Ofisi ve İPA Enstitü ile İPA, İstanbul için çalışan ve üreten, kentin farklı kesimlerini ortak hedefler doğrultusunda bir araya getiren bir ekosistemdir.

“BEN YAPTIM OLDU DİYEMEYECEKLER”

Bu adımlarımız, geleceğin İstanbul'unda artık tek bir şeyin değişmez olduğunu kesinleştirmiştir. Artık İstanbul'da her kim göreve gelirse gelsin, ‘Ben yaptım oldu' asla ve asla diyemeyecektir. O anlayış miadını doldurmuştur.

İstanbul, bir yandan 16 milyonu aşan nüfusu, ekonomik- sosyal ve siyasal değeri itibariyle, daha geniş yetkilere sahip ve daha etkin kaynakları kullanan bir yasal mevzuatı hak etmekte. Ne yazık ki bu alanda yaratılan boşluklar, keyfi yetki gaspları nedeniyle önemli sorunlar yaşamaktadır.

“YEREL YÖNETİM REFORMU HAYATA GEÇİRİLMELİ”

İstanbul'a yaşatılan yetki ve kaynak zorluğunun bedelini sadece İstanbul'un değil tüm Türkiye'nin ödediğini vurgulayan İmamoğlu “Bu çerçevede merkezi ve yerel yönetim dengesini yeniden kuracak, yerelliği güçlendirecek bir reformu; yerel yönetimlerin de aktif katılımıyla sağlamak göreviyle karşı karşıya olduğumuz açıktır. İstanbul'u, Türkiye'nin diğer kentlerini ve dolayısıyla tüm Türkiye'yi yükseltecek, demokratikleştirecek, yerel yönetimlerle merkezi hükümet arasındaki iş birliğini verimli ve çözüm odaklı bir yere taşıyacak kapsamlı bir ‘Yerel Yönetim Reformu' zaman kaybedilmeden hayata geçirilmelidir” diye konuştu.

BÜYÜKELÇİ TEPKİSİ: ÇÜRÜMÜŞLÜK

Belediye başkanlarının; büyükelçi, konsolos gibi yabancı temsilcilerle görüşmelerinin Dışişleri Bakanlığı iznine bağlanması yönündeki karara da değinen İmamoğlu “Bu hamlelerin sadece merkezi idarenin toplum nezdindeki çürümüşlüğünü göstermek dışında anlamı yoktur” diye tepki gösterdi.

“İSTANBUL EKONOMİSİ DEMEK…”

İmamoğlu “İstanbul ekonomisi demek, Türkiye ekonomisinin kalbi demektir. Ancak İstanbul yıllardır süren yanlış ekonomi politikaları ve aynı zamanda iklim krizinin getirdiği tehditler; kronikleşen yoksulluk, gelir adaletsizliği ve işsizlik gibi ekonomik krizler karşısında ivedi çözümler beklemektedir” dedi.

“BİR AVUÇ İNSANIN ZENGİNLEŞMESİ UĞRUNA…”

İmamoğlu şöyle devam etti:

Çok değil daha 2 yıl önce, 2020 yılının başında dolar kuru kaç liraydı hatırlayabiliyor musunuz? Söyleyeyim; 5.9 lira. Şimdi? 20 liraya dayandı. İnsan hayret içerisinde kalıyor değil mi? Ekonomi nasıl bu kadar kötü yönetilebilir diye.

Peki bunun İstanbul'a etkisi nedir? İstanbul'un 2020 yılındaki döviz kurlarına göre 230 milyar dolarlık gayri safi yurt içi hasılası vardı. Aradan geçen sürede üretim gücü artsa da merkezi idarenin kötü ekonomi yönetimi, para politikaları ve israfa dayalı düzeni yüzünden bu rakam 89 milyar dolara kadar gerilemiştir.

Dolayısıyla İstanbul, ekonomik güç göstergeleri açısından dünya kentleri arasında irtifa kaybetmiştir. Tercih edilen para politikaları doğrultusunda enflasyonun patlamasıyla, bir avuç insanın zenginleşmesi uğruna tüm Türkiye'de ve tabii ki İstanbul'da halkımızın hayatı katlanılamaz pahalılık ile karşı karşıya kalmıştır.

“BU VAHİM TABLO DEĞİŞECEK”

Fakat şunu söylemeliyim ki, bu vahim tablo elbette İstanbul'da olduğu gibi Türkiye'de de çok yakın zamanda gerçekleşecek köklü ve heyecan verici iktidar değişimi ile çok hızlı iyileştirilecektir. İstanbul'da hedefimiz çok açık ve nettir.

2050 Vizyonumuz ve Türkiye'de değişen iktidarın yürüteceği doğru ekonomi ve kalkınma politikaları çerçevesinde İstanbul Metropoliten Bölgesi, Doğu Marmara ve Batı Marmara'daki, özellikle Tekirdağ ve Kocaeli Alt Bölgeleri ile geliştireceği ekonomik ve mekânsal bütünsellik içerisinde; yaratacağı 600 milyar dolarlık milli hasıla ile dünyanın ilk 10 sıralaması içerisinde yerini alacaktır.

“GENÇ VE KADIN GİRİŞİMCİLERİ DESTEKLEYECEĞİZ”

İmamoğlu'nun sunumundan satır başları şöyle:

Bizler, hep birlikte, 16 milyonun ortak çabası ile İstanbul'u yenilikçi ve yaratıcı girişimler için cazibe merkezi haline getireceğiz. Öncelikle genç ve kadın girişimcilerimizi destekleyeceğiz.

Bölgesel girişimcilik ekosistemlerinde bugün 18. sırada olan İstanbul'u, 2050 yılında ilk 3'e, küresel girişimcilik ekosistemleri içerisinde 66. olduğumuz konumu ise ilk 15'in içerisine taşıyacağız.

2050 yılına geldiğimizde İstanbul'daki işsizlik oranını yüzde 5 ortalamasına çekmek ve kadınların iş gücüne katılım oranını yüzde 70'nin üzerine çıkarmak vazgeçilmez hedeflerimizdir.

2050 yılına gelindiğinde İstanbul, kentsel yayılmayı durduran ‘Kuzey Yaşam Koridoru' ve bugünden başlayarak etap etap İstanbul'a kazandırdığımız ‘Yaşam Vadileri' ile kıyı-vadi-orman alanlarının birbirleriyle bütünleşmesini sağlarken, tüm İstanbulluları da doğal yaşamla buluşturacak bir kent kimliğine kavuşacaktır.

Sadece yaşam vadileri ile bile mevcut aktif yeşil alan oranında yüzde 100 artış sağlayacağız. Kişi başına düşen aktif yeşil alanı 15 metrekarenin üstüne çıkaracağız.

Şu an İstanbul'un yüzde 45'i orman alanı. Mutlak koruma hedefi ile 2050 yılına kadar orman alanlarımızdan hiç kayıp vermeyeceğiz.

İstanbul'daki ekilebilir tarım alanlarının 3'te birinde bugün ekim yapılmıyor, teşvikler sayesinde 2050 yılında tarım alanlarımızın yüzde 100'nün kullanılmasını ve tümünde verimin artırılmasını sağlayacağız.

“İSTANBULLU KİRA FİYATLARINI KARŞILAYAMIYOR”

İstanbul'da artık insanlarımız kira fiyatlarını karşılayamaz hale gelmiştir, artan inşaat maliyetleri yüzünden ihtiyaca yönelik konut üretilemez durumdadır. Kentsel dönüşüm, şayet bu hızla giderse İstanbul'un depreme dayanıklı hale gelmesi için 100 yılı aşkın bir süreyi daha beklememiz gerekecek. Böyle bir süremizin olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz.

Depremin İstanbul için bir numaralı tehdit olduğu ortada. Tüm bunlar yaşanırken, gerçek ihtiyacı karşılamayacak nitelikte ve bölgelerde yeni yerler imara açılmaya devam ediyor.

İstanbullular yaşayacak ev bulamazken, kullanılmayan, boş tutulan konut sayısı günden güne çoğalıyor.

Peki bu belirsizlik karşısında çaresiz miyiz? Çözüm var. 2050 yılına doğru adım adım ilerlerken, depreme dayanıklı, herkes için yaşanabilir barınma alanları sunan, erişilebilir mekanları birlikte üreteceğiz.

KANAL İSTANBUL VURGUSU

Bu inşa sürecini kentin doğru ve ilkeli gelişmesini teşvik eden bir mekansal yaklaşımla ele alacak; enerji verimliliği ve doğal yaşamın korunmasını ön planda tutacağız. Yani başkaları gibi bu şehri alabora edecek “Kanal İstanbul” diyerek, milyarlarca lirayı boşa harcayarak, tarım alanlarını, su havzalarını, orman alanlarını yok ederek, bir avuç insan için lüks konutlar üretmeyeceğiz. Biz halkımızın gerçek sorunlarını görüyoruz.

Öncelikle ‘İstanbul Konut Ofisi'nin kurumsal yapılandırmasını tamamlayarak hızla ilçeler bazında veriye dayalı, gerçek ihtiyaca yönelik bir konut politikasını hayata geçireceğiz.

Sonrasında ise ‘Deprem Yenileme Fonu' oluşturularak, Konut Ofisi ile ortaklaşa çalışacak şekilde riskli binaların bir an önce dönüşümünün sağlanacağı finansman olanakları geliştirilecektir. Bu sayede yaklaşık 500 bin olan riskli bina sayısını sıfıra indireceğiz.

‘Kiralık Sosyal Konut' üretilmesiyle konuta erişim sorunu yaşayanlara yönelik yaşamaya elverişli ve uygun koşullarda konut sunumunun sağlanması, hedeflerimiz arasındadır.

Toplam konut stoku içerisinde sosyal konut ve sosyal kiralık konut oranında yüzde 25'i yakalamayı hedefliyoruz.

Toplu taşıma sistemleri içinde en hızlı ve konforlu yolculuk imkânı sunan raylı sistemler, tüm toplu taşıma türleri içinde yüzde 24,6'lık kullanım oranına sahiptir. Raylı sistemler ağımızı 2050 yılında yüzde 50'ye çıkaracağız.

Özellikle ‘Hız-Ray' projemizin hayata geçmesiyle birlikte, İstanbul doğu-batı ekseninde, hızlı, konforlu bir ulaşım ağına kavuşacaktır. 12 ilçeyi içerecek biçimde ve 62 km'lik bir aksta hızlı, konforlu, güvenilir toplu taşıma sistemi geliştirilmiş olacaktır.