İlker Başbuğ Sabah'a konuştu; Evet bize kumpas kurdular!
Silivri Cezaevinde Sabah'a konuşan Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, "Gizli tanıklarla, ayarlanmış hâkimlerle kumpas kuruldu. Amaç orduyu tasfiye etmekti." dedi.
Başbakan Erdoğan'ın danışmanı Yalçın Akdoğan'ın "Ordumuza kumpas
kurdular" sözlerinin ardından bir kumpas açıklaması da Başbuğ'dan
geldi.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Silivri Cezaevi'nde Sabah'a
son günlerdeki tartışma konularıyla ilgili çarpıcı açıklamalar
yaptı. Başbakan Erdoğan ile danışmanı Yalçın Akdoğan'ın "Orduya
kumpas kuruldu" iddialarını değerlendiren Başbuğ, "Evet, gizli
tanıklarla, ayarlanmış hâkim ve savcılarla bize kumpas kuruldu"
dedi. Hükümeti devirmeye kalkışmak suçundan müebbet hapse
çarptırılan İlker Başbuğ, askeri müdahalelere karşı olduğunu
belirterek, "Çünkü askeri müdahaleler Türkiye'ye zarar vermiş, hiç
bir şey kazandırmamıştır" diye konuştu.
Çeşitli isimlerle anılan darbe davalarında yargılanan ya da hüküm
giyen Silahlı Kuvvetler mensuplarına iftira atıldığını ifade eden
Başbuğ, "Amaç, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde geniş çaplı bir tasfiye
yapmaktı ama başaramadılar" dedi. İşte emekli Orgeneral Başbuğ'un
Mehmet Barlas ve Şaban Arslan'a yaptığı o çarpıcı açıklamalar:
"DOĞRULARI SÖYLEDİĞİM KANITLANDI"
14 Nisan 2009'daki konuşmamda, "Cemaatler, sosyal gruplaşmaya,
ekonomik olarak güç kazanıp sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye
çalışıyorlar" dedim. Din çok yüksek bir değer. Din siyaset ekonomi
konusu yeni değil. Önlemek çok zor. Bu sorunları, güçlü bir
burjuvazi ve orta sınıfımız olmadığı için kolay aşamıyoruz. 2009
bizim için çok kritik bir yıldı. Genelkurmay başkanıyım, Silahlı
Kuvvetler'le ilgili çok önemli projelerim var. Ancak çoğunu
yapamadım. Yaptığım konuşmalarda doğruları söylediğim, bugün
gelinen noktada daha iyi anlaşılıyor.
"İMZA TAKLİT EDİLMİŞ"
Kumpası soruyorsunuz. Evet, gizli tanıklarla, ayarlanmış hâkim ve
savcılarla kumpas kuruldu bize… Bana niye bunu açıklamadınız diye
soruyorsunuz. Hâlâ kimse tam olarak açıklayamıyor ki bugün bile.
Kesinlikle kumpas kuruldu. Aksini söylemek, eşyanın tabiatına
aykırı. Somut olaylarla gidelim… Erzincan olayı örneğin... Savcı
kim; İlhan Cihaner. 2007'de bir soruşturma açıyor. Odakta İsmailağa
cemaati var. 2 Şubat'ta 26 kişi gözaltına alınıyor, 9'u
tutuklanıyor. Sonra soruşturmanın çerçevesi genişletiliyor. Gülen
cemaati işin içine katılıyor. Sonra Kayseri'deki olayla
birleştiriliyor soruşturma. Kayseri'de, Hava Kuvvetleri
Komutanlığı'nda sahte bir emrin yazılması var. İmza taklit edilmiş.
İşin içinde 3 astsubay, 5 sivil var. Dijital veriler hazırlamışlar,
karargâhın bilgisayarlarına yerleştirmişler. Astsubaylardan biri,
"Ben Işık Evlerindenim" demiş. Konu cemaate doğru yönelince,
Erzurum'daki savcılığa intikal etti. Ancak bütün araştırmalara,
soruşturmalara rağmen olayda adı geçen bu 5 sivil bir türlü
bulunamadı. Bahsi geçen askeri personelin tamamı ise
tutuklandı.
"PARMAK İZİ OLAN 14 KİŞİ KİM?"
25-26 Haziran… Meclis'ten gece yarısı, 20 dakikada yasa çıkıyor.
Kayseri'deki 5 sivili kurtarmak için. Bu yasayla, sivillerin askeri
mahkemelerde yargılanmasının önüne geçiliyor. Genelkurmay'dan görüş
alınmadan... Milli Savunma Bakanı'nın haberi yok. Askerler kendi
alanlarında bile suç işleseler sivil mahkemelerde yargılanacaklar.
8 Nisan 2009'da, İrtica Eylem Planı diye, fotokopi bir belge
sundular mahkemeye biliyorsunuz. Türkiye'nin gündemine oturdu. Ben
"Kâğıt parçası" diyorum, aman Allahım, kıyametler kopuyor. Fotokopi
çünkü, kâğıt parçası değil mi? İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı,
"Bu belge kim tarafından hazırlandı" diye soruyor, yetkisizlik
kararı alıyor, Ankara Başsavcılığı'na yazı yazıyor. Bakırköy
Başsavcılığı "Belgeyi kim basına sızdırdı" diye soruşturma açıyor.
İhbar mektupları ortaya çıkıyor. Mektubu yazan bir subay...
Zekeriya Öz (Savcı) belgeyi Adli Tıp'a veriyor. 3.5 ay sonra rapor
geliyor. "Islak imza" diyor. Islak imza madem, kâğıdın üzerinde 14
kişinin parmak izi var, bir tek ıslak imzanın sahibi Dursun
Çiçek'in parmak izi yok. O kadar ısrar edildi ama o 14 kişinin
kimler olduğu araştırılmadı.
"ASIL AMAÇ TSK'YI TASFİYE ETMEKTİ"
Asıl niyetleri, Erzincan'da startı verilen, Kayseri'yle
birleştirilen bu planı çok geniş bir alana yayarak, TSK'nın bütün
birimlerinde komple bir tasfiye yapmaktı. Bunu iki nedenden
yapamadılar. Biri dosyayı Yargıtay'ın devralması, diğeri de
Saldıray Berk'in ifade vermeye gitmemesidir. Geç kaldıkları için
geri adım atmak zorunda kaldılar. Bundan bir şey çıkaramayınca bu
sefer, internet andıcı diye bir şey çıkardılar. 'irtica.org'
sitesini kapatan benim. 4 aydır güncelleme yapılmamış. O siteden,
AK Parti'nin kapatılma davasına belge sağlandığı iddiası var.
Halbuki o davaya bu siteden sadece bir tane haber girmiş.
Yurtdışındayım… Kara Kuvvetleri Komutanım Işık Koşaner beni arıyor.
İrtica ile Mücadele Mücadele Yasası kapsamında soruşturma açılması
konusunu bana haber veriyor. Ahlaksız herifler... Bu görüşmemizi,
terör örgütü faaliyeti olarak lanse ediyorlar. Neymiş, müzedeki
denizaltı gemisine bomba yerleştirilmiş. Patlatılacakmış, çocuklar
öldürülecekmiş. Hangi subay, kim böyle vahşice bir şey yapabilir
ki?..
"ARINÇ'A SUİKASTLA SUÇLANACAKTIM"
Kozmik Oda'ya girmelerine izin vermek, hayatımda verdiğim en doğru
karardır. 19 Aralık 2009'da bir ihbar geliyor. İhbar Amerika'dan,
Ankara Terörle Mücadele Şubesi'nin özel telefon numarasına
yapılıyor. İhbarı yapan, 06 BE 9712 ve 06 LJY 48 plakalı araçların
içindeki kişilerin Arınç'a suikast düzenleyebileceğini belirtiyor.
Kozmik Oda'da, Bülent Arınç'a suikast delilleri arayacaklar.
Başbakan'la görüştüm, "Bırakın arasınlar" dedi. 31 Aralık günü
arama yapıldı. Kozmik Oda'da çok önemli şeyler çıktığını da
sanmayın. Kozmik Oda'ya giriş izni vermeseydim, beni Arınç'a
suikast azmettiricisi bile yapabilirlerdi. Türk Silahlı Kuvvetleri
töhmet altında kalacaktı. Hurşit Tolon Malatya'ya konferans için
gittiği gün, orada Zirve Yayınevi'nde vahşice cinayetler işleniyor.
Burada da bir gizli tanık var. Silahlı Kuvvetler'den atılmış,
ahlaksız bir uzman çavuş. Onun suçlamaları... Bunlar ne kadar ağır
iftiralar. Bizi buraya, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne nefret ve
intikam duyguları içinde olanlar getirdi. Meclis İnsan Hakları
Komisyonu'ndan geldiler, onlara da söyledim. 7 Şubat 2012 (MİT'e
baskın) ve 17 Aralık 2013… Bu konuda iki önemli kırılma noktası
var. Bu iki olay olmasaydı, bu konu buralara kadar gelmezdi
(Paralel yapı bu kadar deşifre olmazdı demek istiyor).