15 Kas 2007 16:08 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:51

"İLKELERİM VAR DEMEM...PATRONUMA KÜFRETTİRMEM"!..SERDAR TURGUT'LA MEDYADAN SİYASETE ÇOK ÖZEL RÖPORTAJ!..

Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut, MediaCat dergisinde medya, siyaset ve sosyal yaşantısıyla ilgili soruları dobra dobra cevaplandırdı...

Son günlerde iyice alevlenen tekel tartışması, gazeteci-patron ilişkisinin ince çizgisi, gündemi meşgul eden mahalle baskısı, Malezya olur muyuz olmaz mıyız?' sorularına çok açık cevaplar veren Serdar Turgut, bazı kesimlerin kaygılarına yönelik olarak "Bugün giydirmeye çalıştıkları kadınlar beş yıl sonra mini etekleriyle ortalıkta dolaşacaklar, kimse korkmasın" diyor.

Medyada sular durulmuyor. Bir taraftan grupların birbiriyle savaşları diğer taraftan grup patronlarının kendi çalışanlarıyla gerilip kopan ilişkileri 'gazeteci olmanın ve doğruları yazmanın bedeli ve sorumluluğuyla' ilgili düşündürüyor çoğu basın mensubunu.

Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut, çoğu meslektaşının aksine ilkelerinden taviz vermemek veya 'patronu dinlememek' konusunda daha gerçekçi bir yaklaşım sergiliyor.

Söz AKP hükümetine geldiğinde ise yaratılan gündemin gerçekleri kesinlikle yansıtmadığını ve aslında korkulacak hiçbir şey olmadığını söylüyor.

> Sizce Türkiye medyasında yakın bir tekelleşme tehlikesi var mı?
> Var tabii ki. Tekel zaten var. Ama artacağını düşünüyorum. Şu an tekel durumunda olan grup Sabah ve ATV'yi de almak istiyor. Öyle olursa felaket olur.

> Bizi ne bekler o zaman?
> Türkiye'de şu durum çok tehlikeli: Bir, Doğan Grubu var. Bağımsız yayın grubu olarak ise bir tek Çukurova Grubu kaldı. Onun dışında da küçük gazeteler var ve onların yaşama şansı zaten yok. Biz bile zor yaşıyoruz. Çünkü tekel, yayınlardaki fazlalık değil reklam pastasından alınan büyük payla gerçekleşiyor. Doğan Grubu gücünden ve hak ettiğinden çok daha yüksek oranda reklam alıyor. Bu haksızlık. Bunun düzelmesi lazım.

> Bu böyle devam ederse neyi daha çok kaybederiz?
> Bu demokrasi için tehlike tabii ki. Düşüncenin patron ve adamları tarafından yönlendirilmesi kötü bir şey.

> Emin Çölaşan'ın Hürriyet' ten ayrılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
> Emin Çölaşan sadece patronuyla değil, Türkiye halkının da bir bölümünü karşısına alarak bir kavga yaptı. Halkın diğer kısmını da kendi arkasına aldı. O zaman bazı şeyleri göze alacaktır.

Köse yazarları belli bir gruptan diğerine transfer olduktan sonra birden bire eski gruplarına karşı atağa geçip yanlar yazmaya başlıyorlar. Çalışırken yapmıyorlar bunu. Bu dürüst bir yaklaşım mı? Benim bugün bir köşe yazısı yazıp, Karamehmet'e hakaret dolu sözler sarf etmem mümkün mil? Böyle bir şey düşünülemez.


> Fakat bu halkı kandırmak olmuyor mu biraz?
> Halk ilk önce kendi çalıştığı işyerinde kendi patronunu eleştirsin, sonra gelip bize ders versin. Bakalım hayat nasıl gidiyor? Burada neden sürekli gazeteciler eleştiriliyor anlamıyorum. Gazetecinin de kendine ait bir hayatı, ailesi, çocuğu, geleceğe dair korkuları var.

'Köşe yazarları patrona küfür eden yazılar yazdıysa yayımlatmam onları. Hayat böyle arkadaş, ne yapayım yani? Bu Hürriyette de böyledir. Zamanında ben de yazdım, yayımlanmadı'

> Büyük bir kitleye hitap etmek böyle bir sorumluluğu beraberinde getirmiyor mu?
> Yazıda bunu açıkça söylüyorsam veya diyorsam ki 'Benden yazılarımda şunları beklemeyin veya ben şu kısıtlar altında yazarım', o zaman bu dürüstlük olmuyor mu? Bazıları kalkıp kahramanlığa soyunuyor. 'Ben patron dinlemem, ben ilkelerimden taviz vermem' diyenler yalan söylüyor. Yapılan bir yanlış varsa bu yanlış yayında düzeltilmez. Telefon var. Açar söylersin.

> Akşam Gazetesi ke