İlber Ortaylı'dan 15 Temmuz yorumu: 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül'den daha dehşetengizdi
"Darbeler niye oluyor sorusuna herkesin düşünüp çare araması gerekir"
Tarih profesörü İlber Ortaylı, 15 Temmuz darbe girişimiyle olarak "Darbe girişimi gecesi maalesef ne 27 Mayıs 1960, ne 12 Mart 1971, ne de 12 Eylül 1980 olaylarına benzemeyecek şekilde dehşetengizdi" dedi. Prof. Ortaylı, "Lütfen bu gecenin etkisiyle asker düşmanlığına gidilmesin. Bu grup bizim bildiğimiz ordu değildir. Nihayet bir yurdun savunması asayişin de ötesinde bir mekanizma ve birikim ister. Ordunun iç terfi düzeni orduya ait bir olaydı" diye konuştu.
İlber Ortaylı'nın Hürriyet'te yayımlanan yazısı şöyle:
15 Temmuz gecesi saat 22.00 civarında Türkiye ani bir hareketle çalkalandı. Bu darbe alışıldığı üzere sabaha karşı değil hafta sonu gecesinin en hareketli anında cereyan ediyordu. Köprüler kapatılmıştı. İçten bir ihbar nedeniyle darbe planının çözüleceği anlaşıldığından acele davranmışlardı. Her halükârda John Kerry'nin "Parlak olmayan bir planlama" diyeceği kadar perişanlık söz konusuydu...
Darbeci grubun bir enaniyet içinde olduğu anlaşılıyor; karizmaları ve kerametleri kendilerinden menkul, herkes onlardan aşağı ve herkes onlara tabi olmak zorunda. Kapalı grupların en büyük çelişkisi, kendilerini beğenirken etraftakilerin nefretinin başladığını görememeleridir. Örgütlenmenin getirdiği başarılar kısa zamanda bir iç tıkanmaya dönüştü. Darbe girişimi gecesi Cumhurbaşkanı’nın Hande Fırat aracılığıyla verdiği demeçten sonra köprüye yönelenlerle köprüyü kesenler arasında büyük bir çatışma oldu ve burada halka ateş açıldı, malum. Bu darbe teşebbüsünde en hazin olaylardan biri köprüye yığılan ve sözde tatbikat diye yanıltılan askerler (erat) ve gene sözde tatbikat diye Çengelköy’e yönlendirilen Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerdir. Bu kesimden masum olanların derhal tespit edilmesi gerekir.
Kritik dönemde başarılı gazetecilik
Darbe girişimlerini tespit edip Cumhurbaşkanı ve hükümeti haberdar etmekle görevli makamların görevlerini yerine getiremediği bizzat Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın demecinden anlaşılıyor. Her halükârda darbenin önlenmesinde 1’inci Ordu Komutanı Ümit Dündar Paşa’nın etkin olduğu açık. Darbe gecesi çok etkin bir habercilik örneği Doğan TV Ankara Temsilcisi Hande Fırat’tır. Türkiye’de her zaman böyle kritik gazeteciliği başarıyla tamamlayanlar çıkıyor. Demek ki basının bugünkü olumsuz görünümü kaçınılmaz bir gelişme değil. Kuraldışı nitelikli elemanlar ortaya çıkabiliyor.
Darbe girişimi gecesi maalesef ne 27 Mayıs 1960, ne 12 Mart 1971, ne de 12 Eylül 1980 olaylarına benzemeyecek şekilde dehşetengizdi. Lütfen bu gecenin etkisiyle asker düşmanlığına gidilmesin. Bu grup bizim bildiğimiz ordu değildir. Nihayet bir yurdun savunması asayişin de ötesinde bir mekanizma ve birikim ister. Ordunun iç terfi düzeni orduya ait bir olaydı. Saltanat döneminde bile asker ocağına müdahale bir numaralı asker ve orduların başkumandanı olan padişahla ama gene asker ocağının kendi kurallarıyla giderdi. Maalesef 2007-2013 yıllarında dar bir cemaat grubunun askerlik dışı eğitimle biçimlendirdiği kişi ve grupların terfi ve tayin düzenine karıştığı anlaşılıyor. Bu gibi hareketlere müsamaha edilmemesi gerekir. 1826 yılında yeniçeri ocağına karşı Sultan Mahmud yeni orduyla savaş açtığında cihat bayrağı açtı ve minarelerden sala okundu. Bu son derece ciddi bir olay, ciddi bir davettir. Bu sefer de aynı şey tekrarlandı, lakin hafızaları aşındıracak derecede tekrarlanmaması gerekir. Kanlı darbe girişimi bastırıldı.
Türkiye tarihi yeniçeri ayaklanmalarıyla doludur. Osmanlı saltanatının en güçlü asırlarında olduğu gibi, 19’uncu asır sonuna kadar kapıkulu ayaklanmaları tarihi yönlendirir. İçinde ulufe meselesi ve züyuf akçe (değeri düşürülmüş gümüş sikke) dolayısıyla olanlar da vardır. Devletlûlar arası çatışma ve kışkırtmalardan dolayı çıkanlar da vardır. Payitaht halkının çektiği sıkıntılar ve yeniçerilerin empoze ettiği devletlûların idareye geçirilmesi talepleri bazı ahvalde ilmiye sınıfının desteklemesiyle sokak isyanlarını çıkarır. Çok kanlı bitenleri vardır.
Asker kelle ister, çocuk padişah IV. Murad, 17 yaşından sonra devleti şiddetle yöneterek bu gibi başkaldırıların intikamını aldı. En sonuncusu III. Selim’in ve II. Mahmud’un asırlarındaki reformlarına karşı yeniçerinin isyanlarıdır. 1826 askeri ayaklanmalara son verdi ve 1876’ya kadar da yarım asır hükümet darbesi görmedik. Tanzimat asrının asıl hedefi ve başarısı buydu. Ne yazık ki iktisadi ve mali çöküntü müdahaleyi hızlandırdı ve bu müdahaleler artık modern anlamda “coup d’état” (askeri darbe) biçimine dönüştü. Son asırdaki darbeler beş asırlık ayaklanma geleneğinin çok dışındadır.
1876’dan 1908’e kadar 33 yıllık otoriter yönetimden sonra tekrar bir askeri darbeyle Osmanlı saltanatının gücü İngiltere kraliyetinin bile gerisine düştü. Osmanlı padişahı adeta meşruti bir monarşinin temsilcisi haline geldi. Lakin memleketteki yönetim bir meşrutiyetin gerektirdiği demokrasiye sahip değildi. Gerçi, dönemin meşruti sistemlerinde de (anayasal monarşi), her yerde İngiltere tacının ve parlamentarizminin uyumlu hali söz konusu değildir. Görünüşte Almanya ve Avusturya da meşrutiyetle yönetiliyordu ama Britanya’dan çok uzak durumdaydılar. 1905’ten sonra sözde Rusya’da da meclis vardı ve İran’da da... Darbeler asrı Cumhuriyet’in ilanıyla bitmiştir. Kırk sene sonra bir daha avdet etti. Darbelerin anatomisi ve nedenleri çok tartışılır. Hoş bir siyaset tarzı olmadığı, çok şeyleri götürdüğü gerçektir. Lakin niye oluyor sorusuna herkesin düşünüp çare araması gerekir.
Geçen Pazar Hürriyet internet sitesinde yazdığım gibi benim kalemimden çıkmayan deyiş ve ifadeler sosyal medyada yer aldı. Bunlarla ilgim yok ve sosyal medyayı kullanmıyorum. Sadece etkinlik ve kitaplarla ilgili bilgilerin paylaşıldığı Twitter’da @ilberortayligsu hesabı var. Bu nedenle haberleşme ve yazışma hakkıma saygı gösterilmesini rica ederim.