04 Ağu 2010 08:02
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:31
''İKİSİ DE GAZETECİ... PEKİ FARKLARI NE?''
Milliyet yazarı Sedat Ergin ile Habertürk yazarı Amberin Zaman arasındaki fark ne?
İkisi de gazeteci... Peki farkları ne?
Şimdi paylaşacağım bu satırlar dünkü Habertürk gazetesinde yayınlandı. Müthiş bir pompalama, parlatılma çabasının ardından ’nedense’ transfer ettikleri Amberin Zaman isimli yazarları Balyoz iddianamesine ilişkin bir yazı kaleme almaya kalkışmış. Şu itirafla başlıyor: ’Binlerce sayfalık dosya dağı karşısında onları teker teker okumak gibi bir çabam olmadı.’
Kastettiği Balyoz iddianamesi... Yanlış anlamadınız: Tarihi önem taşıyan bu dava hakkında görüş bildirecek ama bu davanın iddianamesini okumayacak.
Bu cümlenin bir gazeteci için ne kadar ayıp ve utanç verici olduğunun farkında olmadan, aynı pişkin edayla devam ediyor:
’Bu davalarla ilgili teknik analizler yapabilmek için insanın tüm işini gücünü bırakıp sadece bu konuyla ilgilenmesi lazım. Her konuda ahkam kesmek zorunda kalan köşe yazarları böyle lükse sahip değil.’
Yazıyı ben bir kez daha ’Gerçekten doğru mu anladım’ diye okudum.
’Tüm işini gücünü bırakıp’ ne demek? İşimiz bu değil mi? ’Dersini çalışmak’ köşe yazarının zorunluluğu değil mi?
Bu satırların sahibi sadece Türk basınının bir çarpıklığı değil, yurtdışının saygın yayın organlarına da kendisini gazeteci olarak pazarlamış biri... Merak ediyorum, yabancı editörleri bu yazıyı görseler ne düşünürler?
Yazı burada bitmiyor tabii ki. Devamı daha da vahim.
Balyoz hakkında görüş bildirecek ama belgeleri okumaya vakti yok, o da ne yapmış dersiniz?
O da açmış Taraf’ın tartışmalı muhabirine, bazı sorular sormuş, onun anlattığı kadarıyla yorum yazmış.
Kulaktan dolma bilgilerle!
Kulaktan dolma bilgilerle öğrendiği bir davanın tekniğine ilişkin itirazları dillendiriyor: Ergenekon sanıklarına bakan avukatın söylediklerine yanıt veriyor...
Kendini bilmezlik mi, cüret mi, cahil cesareti mi... Adını siz koyun...
Dün Balyoz iddianamesine ilişkin bir de Hürriyet gazetesinde bir yazı yayımlandı. Daha doğrusu dün köşede Balyoz iddianamesi üzerine bir yazı dizisi başladı...
Sedat Ergin, bu yazı dizisine kalkışmadan önce titizlikle bütün iddianameyi okumuş. Diğer iddianameleri de okuduğu için karşılaştırma imkanı bulmuş... Dil yanlışlarına, bu iddianamede özel hayata daha saygılı davranıldığına, Taraf’ın ortaya attığı gazetecilik listesine savcıların itibar etmediğine değiniyor.
Sedat Ergin’in kusursuz gazeteciliği ve ayrıntılara hakim gözü önümüzdeki günlerde bu yazı dizisini daha da ilginç kılacaktır.
Ne ilginç... İkisi de gazeteci... Biri ’Vaktim yok, okuyamam o yüzden kulaktan dolma bana yeter’ diyor... Haftada altı gün köşe yazan diğeri ise ’bütün işi gücü bırakıp’ bütün iddianameleri okuyor, notlar çıkarıyor ve okurlarına aktarıyor... Gazetecilik yapıyor...
Dün bir kişi acaba Amberin Zaman’ın bu büyük gafının üzerine atlayacak mı diye bekledim; kimseden ses çıkmadı, demek ki normal sayılıyor artık böyle tuhaflıklar.
Amberin Zaman’ın yazısı çok simgesel. Türkiye’deki çarpık bir gazetecilik anlayışını, kabul görmeye başlayan tehlikeli bir zihniyetin özeti çünkü: Taraf gazeteciliği budur... Kulaktan dolma bilgilerin üzerine atlamak, ayrıntılara hakim olmamak, her söyleneni doğru zannetmek, kendi kurduğunuz hayal dünyasının üzerine teoriler inşa etmek, çıkarımlar yapmak, dezenformasyona alet olmak ve kamuoyunu yanıltmak...
Bu tür gazetecilik cep telefonuyla helikopter düşmesini manşete çıkartır işte... Bu tür şaibeli gazetecilik yapıldığı için de ’Neden kimse bizim haberlerimizi görmüyor’ diye dövünür durursunuz.
Çünkü inandırıcı değilsiniz, doğru yazmıyorsunuz, dersinizi çalışmıyorsunuz... Bir de bunu itiraf ediyorlar ya, pişkinliği aklım almıyor!
Balyoz iddianamesi, Ergenekon sürecindeki diğer iddianameler gibi türlü çarpıklıklarla, çelişkilerle dolu. Şöyle bir karıştırınca bile sayfalarından haber fışkırıyor...
Çetin Doğan’ın kızı ve damadıyla Dursun Çiçek’in oğlu blog’larında titiz bir haberci edasıyla kendi davalarındaki çarpıklıklara dikkat çekiyorlar. Gazetecilerin yapması gerekeni kendileri yapıyor ve zihni bulandırılan kamuoyuna çok önemli bir görev yapıyorlar.
Basının nasıl döküldüğü ise iki gazetecinin farkında ortaya çıkıveriyor.
Oray EĞİN / AKŞAM
Şimdi paylaşacağım bu satırlar dünkü Habertürk gazetesinde yayınlandı. Müthiş bir pompalama, parlatılma çabasının ardından ’nedense’ transfer ettikleri Amberin Zaman isimli yazarları Balyoz iddianamesine ilişkin bir yazı kaleme almaya kalkışmış. Şu itirafla başlıyor: ’Binlerce sayfalık dosya dağı karşısında onları teker teker okumak gibi bir çabam olmadı.’
Kastettiği Balyoz iddianamesi... Yanlış anlamadınız: Tarihi önem taşıyan bu dava hakkında görüş bildirecek ama bu davanın iddianamesini okumayacak.
Bu cümlenin bir gazeteci için ne kadar ayıp ve utanç verici olduğunun farkında olmadan, aynı pişkin edayla devam ediyor:
’Bu davalarla ilgili teknik analizler yapabilmek için insanın tüm işini gücünü bırakıp sadece bu konuyla ilgilenmesi lazım. Her konuda ahkam kesmek zorunda kalan köşe yazarları böyle lükse sahip değil.’
Yazıyı ben bir kez daha ’Gerçekten doğru mu anladım’ diye okudum.
’Tüm işini gücünü bırakıp’ ne demek? İşimiz bu değil mi? ’Dersini çalışmak’ köşe yazarının zorunluluğu değil mi?
Bu satırların sahibi sadece Türk basınının bir çarpıklığı değil, yurtdışının saygın yayın organlarına da kendisini gazeteci olarak pazarlamış biri... Merak ediyorum, yabancı editörleri bu yazıyı görseler ne düşünürler?
Yazı burada bitmiyor tabii ki. Devamı daha da vahim.
Balyoz hakkında görüş bildirecek ama belgeleri okumaya vakti yok, o da ne yapmış dersiniz?
O da açmış Taraf’ın tartışmalı muhabirine, bazı sorular sormuş, onun anlattığı kadarıyla yorum yazmış.
Kulaktan dolma bilgilerle!
Kulaktan dolma bilgilerle öğrendiği bir davanın tekniğine ilişkin itirazları dillendiriyor: Ergenekon sanıklarına bakan avukatın söylediklerine yanıt veriyor...
Kendini bilmezlik mi, cüret mi, cahil cesareti mi... Adını siz koyun...
Dün Balyoz iddianamesine ilişkin bir de Hürriyet gazetesinde bir yazı yayımlandı. Daha doğrusu dün köşede Balyoz iddianamesi üzerine bir yazı dizisi başladı...
Sedat Ergin, bu yazı dizisine kalkışmadan önce titizlikle bütün iddianameyi okumuş. Diğer iddianameleri de okuduğu için karşılaştırma imkanı bulmuş... Dil yanlışlarına, bu iddianamede özel hayata daha saygılı davranıldığına, Taraf’ın ortaya attığı gazetecilik listesine savcıların itibar etmediğine değiniyor.
Sedat Ergin’in kusursuz gazeteciliği ve ayrıntılara hakim gözü önümüzdeki günlerde bu yazı dizisini daha da ilginç kılacaktır.
Ne ilginç... İkisi de gazeteci... Biri ’Vaktim yok, okuyamam o yüzden kulaktan dolma bana yeter’ diyor... Haftada altı gün köşe yazan diğeri ise ’bütün işi gücü bırakıp’ bütün iddianameleri okuyor, notlar çıkarıyor ve okurlarına aktarıyor... Gazetecilik yapıyor...
Dün bir kişi acaba Amberin Zaman’ın bu büyük gafının üzerine atlayacak mı diye bekledim; kimseden ses çıkmadı, demek ki normal sayılıyor artık böyle tuhaflıklar.
Amberin Zaman’ın yazısı çok simgesel. Türkiye’deki çarpık bir gazetecilik anlayışını, kabul görmeye başlayan tehlikeli bir zihniyetin özeti çünkü: Taraf gazeteciliği budur... Kulaktan dolma bilgilerin üzerine atlamak, ayrıntılara hakim olmamak, her söyleneni doğru zannetmek, kendi kurduğunuz hayal dünyasının üzerine teoriler inşa etmek, çıkarımlar yapmak, dezenformasyona alet olmak ve kamuoyunu yanıltmak...
Bu tür gazetecilik cep telefonuyla helikopter düşmesini manşete çıkartır işte... Bu tür şaibeli gazetecilik yapıldığı için de ’Neden kimse bizim haberlerimizi görmüyor’ diye dövünür durursunuz.
Çünkü inandırıcı değilsiniz, doğru yazmıyorsunuz, dersinizi çalışmıyorsunuz... Bir de bunu itiraf ediyorlar ya, pişkinliği aklım almıyor!
Balyoz iddianamesi, Ergenekon sürecindeki diğer iddianameler gibi türlü çarpıklıklarla, çelişkilerle dolu. Şöyle bir karıştırınca bile sayfalarından haber fışkırıyor...
Çetin Doğan’ın kızı ve damadıyla Dursun Çiçek’in oğlu blog’larında titiz bir haberci edasıyla kendi davalarındaki çarpıklıklara dikkat çekiyorlar. Gazetecilerin yapması gerekeni kendileri yapıyor ve zihni bulandırılan kamuoyuna çok önemli bir görev yapıyorlar.
Basının nasıl döküldüğü ise iki gazetecinin farkında ortaya çıkıveriyor.
Oray EĞİN / AKŞAM