İkbal Gürpınar "Bilim-Kurgu" yazsa daha mı iyi olur?
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, İkbal Gürpınar’ın “Fettullah Gülen öldürüldü ve klonlandı” şeklindeki yaklaşımının sakıncalı sonuçlarını değerlendirdi…
Aslında İkbal Gürpınar’la ya da ondan dolayı biriyle ilgili yazı
yazmak aklımın köşesinden dahi geçmezdi. Fakat şu hayatta neyin,
nelere “vesile olacağı” hiç belli değil. Çünkü benzeri konular
benim için “magazin” düzeyde sayılabilecek meselelerdi. Örneğin son
zamanlarda eski eşiyle boşanması ve kavgaları ile ön plana
çıkmıştı. Kendisinin yaptığı TV programları da ilgi alanıma giren
konular değildi. Bütün bunlar beni ilgilendirmiyordu. Hayatında
mutlu ve mesleki alanda başarılı olmasını dilerim elbette o
başka…
Lakin iş daha “ciddi” sayılabilecek noktalara gelince olay
başkalaşıyordu. Bu anlamda siyasi ya da entelektüel bir “ağırlığı”
da yoktu. (Meselâ bir Alev Alatlı değildi kendisi) Bunları
kendisini küçümsemek için değil bir “durum saptaması” veya
“kıyaslama” yapmak için söylüyorum. (İkbal Hanım’la kişisel bir
meselem de yok. Tanımam, etmem bile.) Yoksa herkes ne istiyorsa onu
yapar elbette…
Nitekim bu bağlamda İkbal Gürpınar’ın son söylediği bazı sözler
ister istemez dikkatimi çekti. Gürpınar, Fethullah Gülen’le ilgili
Yeni AKİT Gazetesi’ne verdiği röportajda “Fethullah Gülen’in
öldürülüp yerine benzerinin klonlandığını düşünüyorum. Çünkü
Amerika böyle bir teknolojik güce sahip. İnsanlar geçmişte
böylesine aşkla bağlandıkları birinin şimdilerde böyle işler
yapabileceğine inanmıyor. Açıkçası ben de öyle düşünüyorum.
Dolayısıyla böyle bir şey olabileceğini düşünüyorum."
demekteydi.
ARTIK ŞİRAZESİNDEN ÇIKAN TUHAF YORUMLAR!..
İşte bu sözler beni üç açıdan ilgilendiriyordu. Birincisi; son
zamanlarda sağda da solda da birtakım medyatik isimlerin her
söyledikleri -ne dediğine bakılmaksızın- hemen ciddiye alınıyor ve
manşetlere çekiliyordu. Kimse bunları akıl-mantık süzgecinden
geçirmeden –tarafına göre- neredeyse “mutlak doğru” kabul ediyordu.
Üstelik bunlar birikimi ve entelektüel seviyesi yetersiz kişilerce
dillendiriliyordu çoğu kez. Ne dediği, mantıksal tutarlılığı, vb
değil nasıl ve kime dediği, “sansasyon” içerip içermediği ile ön
plana çıkıyordu. Herkes her aklına eseni rahatlıkla bir “iddia”
düzeyinde dile getirebiliyordu!..
İkincisi; son dönemde Cemaat-AKP kapışması inanılmaz boyutlar
kazandığı için bilhassa “Yandaş” diye adlandırılan medyada bu
kesime ve bizzat Gülen’in şahsına yönelik olur olmadık her laf
söylenir olmuş, her tür “yakıştırma” mubah sayılır hale gelmişti.
Böylesi bir psikoloji malum tarz kavgalarda belli ölçüde
“anlaşılır” olsa da artık iyice abes benzetmelere kadar
vardırılmıştı iş.
Üçüncüsü; her tür “saçmalama” bir tür ”meşruluk” kazanırken bunlar
sanki bir tür “komplo teorisi” muamelesi görür olmuştu. Oysa
sıradan bir “kahvehane muhabbeti” ya da “kadınlar günü” dedikodusu
düzeyindeki laflardan bırakın herhangi bir “teori” çıkmasını tam
tersi şu veya bu şekilde “teorisizleşmeye” hizmet ediyorlardı.
(Beni en çok ilgilendiren ve karşı çıktığım yanı da burası zaten)
Dahası bu gibi yaklaşımlar komplo teorisi muamelesi gördükleri,
zannedildikleri oranda aslında ciddi argümanlarla bezeli “komplo
teorileri” nin de prestiji sarsılıyordu. İşte İkbal Hanımefendi’nin
son söyledikleri de bence bu kategoride. İler tutar hiçbir yanı
yok!
İKBAL GÜRPINAR’A NOBEL BİLİM ÖDÜLÜ VERİLMELİ!
Neymiş efendim; “Fethullah Gülen’in öldürülüp yerine benzerinin
klonlandığını düşünüyor”muş. Dahası neymiş; “Çünkü Amerika böyle
bir teknolojik güce sahip” miş. Hani “Buyur buradan yak!..” derler
ya o cinsten. İnsan ne diyeceğini şaşırıyor…
Burada benim açımdan konu gerçekte Fethullah Gülen bile değil
aslında. Ancak “vesile” teşkil edebilir. Amacım Fethullah Gülen’i
ne övmek ne de yermek. (Aldık mı başımıza belayı!… Şimdi kimi
“Damgalayıcılar” beni de “FETÖ’cü” olmakla suçlarlar mı acaba?
Benim “Kimseci” olmadığımı, dahası neye karşı olup olmadığımı dünya
alem biliyor ama belli mi olur? ) Garipsediğim bir yaklaşıma alınan
tepkisel “Tavır” denmesi daha doğru olur.
Gerçi bu gibi alanlarda muhtelif vehimlere dayalı çok saçma,
mantıksız teori duydum ama bu hakikaten ödüllük doğrusu. Kendisi
“bilim-kurgu” yazmaya başlasa iyi olur. Lakin çok saygı duyduğum
bir alan olan bilim kurgu önce “bilim” ve mantık ister. Kurgu sonra
gelir. Buradakine ise kurgu değil resmen “Atmasyon” denir. Çünkü
bilim-kurgu yapmak da bir yetenek meselesidir. Neyse; biraz
zorlarsa belki o da olur. Denemesini tavsiye ederim. Belli ki
“potansiyel” var!..
Gürpınar şöyle deseydi -ciddiye almasam bile- anlamaya çalışırdım;
“Gülen öldü, cemaat yerine bir benzerini yerleştirdi. Gülen rolü
oynuyor.” Fakat öyle demiyor. Gayet iddialı bir şekilde “Fethullah
Gülen’in öldürülüp yerine benzerinin klonlandığını düşünüyorum.” O
zaman işin rengi değişiyor ve biranda “saçma”ya düşüyor. Bu
doğrudan kendi buluşu bir “tez” mi (!), ispatı var mıdır yoksa
kulaktan dolma bir varsayım mı bilmem…
İkbal Gürpınar bu “Klonlama” işlemini fotokopi gibi basit bir şey
zannediyor herhalde. Bir tarafa aslını koyuyorsunuz, anında öte
taraftan sureti çıkıveriyor. Gürpınar’a bu keşfinden ötürü NOBEL
Ödülü verilse yeridir. (Aziz Sancar boşuna aldı demek ki!) Kendisi
farkında mı bilmem ama “Kopya koyun Dolly” olayından bu yana bilim
tarihine büyük katkı yapmış bulunuyor. Ne kadar takdir ve tebrik
etsek azdır!
GÜLEN’İ ÖVÜYOR MU YERİYOR MU ANLAŞILMIYOR!..
Aslında röportajın bütününe baktığımızda Gülen Cemaatine daha önce
yakın duran ve dolayısıyla ilk elden gözlemlere sahip biri olarak
cemaatten “rahatsız” olması için -kendince- yeter neden sıralamış.
(Babasının tehdit edilmesi, bir tüccarın gelip kendisinden zorla
“himmet parası” istendiğini anlatması, hep zengin çocuklarının
okutulması, oyların HDP’ye verilmesi, vb. ) Ancak bu “kopyalama”,
“klonlama” lafları araya girince, getirilip iş buralara bağlanınca
onlarda boşa düşüveriyor. En ciddi eleştiriler bile biranda
anlamsızlaşıyor. İroni gibi sanki…
Bir de dikkatimi çeken şu oldu. Aynı cümlenin devamında “İnsanlar
geçmişte böylesine aşkla bağlandıkları birinin şimdilerde böyle
işler yapabileceğine inanmıyor. Açıkçası ben de öyle düşünüyorum.
Dolayısıyla böyle bir şey olabileceğini düşünüyorum." Burada da bir
çelişki var. Gülen’e dair “Böyle işler yapabileceği”nden tam olarak
ne kastettiğini bilemiyorum. Gülen cemaatinden birilerinin de buna
inanmadığını aktarıyor. Sonra “Açıkçası ben de öyle düşünüyorum.”
diyerek kendisinin de inanmadığını vurguluyor.
Bu tavır Gülen’i yaşananlardan “muaf tutma” çabası mı bilemiyorum.
O durumda kimleri sorumlu tutuyor belli değil. (Amerika’yı sorumlu
tutuyor gibi ama “niçin” sorusu askıda) Anladığım tek şey Gülen’in
“öldürüldüğü” ve “yerine başka benzerinin klonlandığını” söylemesi.
O zaman bütün bunları yapan aslında “başka biri” oluveriyor!
Tekrar vurgulamakta yarar görüyorum; öyle veya böyle benim hiçbir
kesim veya kişiye dair ön kabullerim yok. (Ancak “analizlerim”,
“teorilerim” olabilir.) Ayrıca hiçbir kişi veya kesim de bence
eleştiriler üstü değildir ve olamaz. Ancak bunun içi dolu, tutarlı,
bütün siyasi sonuç ve özünden kopartılmadan yapılması önemli. Bir
de tabii bir olumlu-olumsuz hiçbir şahsiyeti “olduğundan fazla” ya
da “başka” göstermeye hiç gerek yok…
Yoksa her tür “modern hurafe”, enteresan “fantastik yaklaşım”
biranda “büyük gerçek” katına erişiverir ve işin içinden çıkılmaz.
Bu ise durumu iyice “anlaşılmaz” kılmaktan, konuyu “çarpıtmaktan”
başka bir işe yaramaz. Daha sağlıklı değerlendirmelerin de önünü
keser. Gülen Hareketi’nin eleştirilmesi, karşı çıkılması
gerekiyorsa da bu yolla olmaz. Dahası konuyu daha da “sulandırmaya”
hizmet eder…
Yarın öbür gün de bir kimse de çıkıp (Gülen’e veya bir başkasına
dair) “Aslında onu uzaylılar UFO’larına bindirip kaçırdı. Filanca
gezegene götürüp orada mutasyon geçirttiler. Sonra dünyaya geri
getirdiler…”, vb gibi sözler söyleyebilir. Bunun sonu yok ve bu
yolla bir yere varılamaz. Bütün bunlara “ihtiyaç” da yok…
İşte asıl “klonlanma” sından çekinilmesi gereken durum ve zihniyet
bu!..
28.12.2016.
[email protected]