İdris Naim Şahin'den flaş iddia; Kasetler Başbakanlıkta üretiliyor!
İçişleri eski Bakanı ve Ordu Bağımsız Milletvekili İdris Naim Şahin, Bugün Televizyon kanalında katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin BUGÜN TV'ye önemli açıklamalarda bulundu
Şahin'in konuşmasından satırbaşları ;
Referandumu'ndan sonra alışılmışın dışında politika izlendi
Başbakan ile bizim birlikteliğimiz 3 aşamada özetlemek mümkün çocukluk döneminden, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde birlikte mesai dönemi üçüncüsü ise AKP'nin kuruluşunda 25 Aralık'a kadar devam eden dönem.
Arkadaşlıktan istifa dilekçesi değil bu. Çünkü AKP tüzel kişili bir ilke ile yola çıkan bir iş dolayısıyla parti ilişkisi ve parti sorumluluğu şartlara göre devamı gerektiren bir sorumluluktur. Şu an benim hakkımda söylediği dil seçimin verdiği ortamın getirdiği bir dil.
Bu dilekçe ayrılış dilekçesi 25 Aralık tarihinde kaleme alınmış bir dilekçe değil. Bu kararın benim açımdan geride bıraktığımız döneme ilişkin önemli bir süreci vardı. Türkiye'yi 2002 den aldık 2012'ye getirdik . Ama 2010 Referandumu'ndan sonraki dönemde alışılmışın dışında AKP ilkeleriyle, hatta yazılı programıyla çokta uyuşmayan, zaman zaman deneme kabul edilen özü itibariyle çok önemli olan Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren politikaların izlendiğini gördüm. Bakan olduğum dönemde kendi anlayışımdan müdahale edilmediği sürece hükumet sorumluluğudur. Ben ülke hassasiyetini korumaya çalıştım esasa yönelik hata yapmamaya çalıştık. Uygulamaya yönelik hata yaptıysak özür dileriz. Ustalık diye başlanan dönem çıraklık dönemine dönüştü. Bana göre bu şekilde bir sınıflandırma da çok doğru değil.
Suriye konusu dar bir kadronun aldığı karar
Biz parti devleti değiliz. Yada partide bir kısımım egemenliğini sürdürmesi için yapılanan bir kadro değildik.
Suriye konusu dar bir kadronun aldığı karardı. Dar kadro kendisine göre denemeler yapıp bu ülke de uygulamaya çalışmıştır.
Oligarşik kadro. Parti grup ve meclis. Burada kastedilen taşra yönetimi değildir. Türkiye'de 2009 yılında yürürlüğe konan Kürt ve demokratik açılımı diye isimlendirilen düşünce hayata geçirilmeye çalışıldı.. Bunun öncesin de var tabi ama biz sonradan anlıyoruz. Bu proje bana göre doğru bir proje değil. 77 milyona doğru bana göre değil diye düşünmüyorum. Sadece bana göre değil Ak parti tabanın eleştiren bir proje oldu bu konu çok önemlidir.
Partide istişare edilmedi sadece duyurusu yapıldı böyle bir şey yapılmaya kalkınca size sorulmuyor böyle bir şey yapılmış dendiğinde dur bakalım hayır olur sonu diyorsunuz beklemek zorundasınız sonucunu gördük ki milli birlik ve kardeşliği açılımı dendiği gibi gitmedi. Hedeflenen gerçekleşmedi.
17 Aralık'ta savcı ve polis reddedilmiştir adına da senaryo denmiştir
17 Aralık şudur 16 aralık sabahı yada öyle vakti herhangi bir kişiye şirkete memura veya esnafa bir ifadeye çağırmaya işlemi ne ise 17 Aralık tarihine gelinceye kadar yürüyen yargı faaliyeti ne ise olan ve gürültü koparılan hadisede budur. İçinde bazı bakan arkadaşlarının oğullarının da kendilerinin de ismini geçtiği suç olduğu kabul edilen olaylara yönelik yargı sürecinden ibaret.
Komplo ise senaryo ise ispatlanır o zaman. Gidilir bunun senaryo olduğu mahkemede açıklanır. 17 Aralıkta hem arkadaşlarım hem kabinede birlikte olduğum arkadaşlarım olmaları neticesi ile duyduğum üzüntüyü belirtmek isterim bu memlekette ve herhangi bir yerde hukuk davalarının kişilerin her hangi bir terörle mücadele mahkemesinde açma hakkı vardır. Konu ceza davaları ise mahkemesi açma hakkı yoktur. Burada savcı polis reddedilmiştir adına da senaryo denmiştir. Mahiyeti itibarıyla ciddi bir soruşturmadır. Daha sonra ortaya çıkan 25 Aralık sürecinde ve onunla bağlantılı bazı kişileri kapsadığından Başbakan da olmak üzere tepki verildi . Herkes yargı önünde eşit olmalı. Biz yüzde 58 anayasa değişikliği ile sağladık .Biz bu anayasa eşitliğinin üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğünü sağlamak için yapıyorduk. Ama burada maalesef gücü olanın hukuku ile normal vatandaşın hukuku başka olduğunu görüldü.
Sayın Başbakan'ın hayır sever demesi talihsizlik
Hayırsever iş adamı denilen bazı kişilerin tutuklulukları kaldırıldı. Mesela Erzurum'da Pasinler'de bir köylü vatandaşımız komşunun sürüsünden 2 koyun çalsa tutuklanacaktır. Acaba 73 gün sonra bu tutukluluğu kaldırılır mı? Kaldırılmaz mı? yani 2 koyun çalan kişi tutuklanmış mı acaba 73 kişi basit suçlardan tutukluluğuna devam eden var mi yok mu? Ve sayın başbakanın hayır sever demesi talihsizlik. Kendisinin de hak yerini buldu demesi çok şey ifade ediyor. O zaman bu kişilerle ve olaylar ile sayın başbakanın bu kişilerle iletişimi söz konusu diye akla geliyor. Ne yapılmalıydı doğal olarak mahkeme ye gidilmeliydi sürece orada bakılmalıydı . Bu sorunu yeni sorunlar üreterek çözmek mümkün değil savcıyla polisle kavgaya yaparak mevzuat değiştirerek mücadele yapılmaz. Bu bir hukuk tarihin ucube olarak düzenlemedir. Ardından HSYK düzenlemesi dikkat çeken bir düzenlemedir. Böylelikle sorun büyümüş şişmiştir. Halk tabiriyle kokmuştur bu koku gittikçe ağırlaşmıştır.
Benim ayrılış sebebim belediye başkanı adayı olamamam değil
Başbakan istifamı Ordu'da Büyükşehir Belediye Başkanı olmama bağladı ardından da kasete bağladı. Başbakan o gün isim vermedi ama benim olduğu anlaşılan o sözlerinde bir tek doğruyu söyledi oda 45 yıllık beraber olduğumuz bölümleridir. Başbakan benimle alakalı “Genel sekreter yaptım İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemimde. Daha sonra partide kurucu yaptığım. Daha sonra bakan yardımcısı yaptığım sonra da bakan yaptığım” diyor. Burada yaptım ettim diye sıralıyor. Kendisi farkında değil benlik konusunda farkında olmadan adeta özsenmişlik konusunda bir Türkiye var ve sayın Erdoğan var. Sayın başbakan ve diğerleri var. Başbakan burada söyledikleri kısmen doğru genel sekreter yaptığım bölüm doğrudur. Ne Genel Sekreter ne parti kurculuğu nede bakanlık pozisyonları için bir talebim olmadı. bütün bu görevler başbakan tarafından ya teklif edildi yada takdir edildi. Ve ben bakan olduğumu sayın başbakanının CB çıkışanda öğrenmiş oldum onun dışında ne bir talebim var ne görüşmeme var.
Benim istifam da Ordu'ya Belediye Başkanı olamamam değil. Başbakan bunu bile bile meydan da yalan söyledi. Benim Ordu ile alakalı yazılı bir talebim yok sözlü talebim yok. Aksine Ordu halkından gelen yoğun baskılar altında artık acaba isteksiz olmakla yanlış mı yapıyorum diye düşündüğümde arkadaşlarımdan bir tanesi partimizin Orduyla görevli teşkilat görevlilerinden birine benim bu konuda isteğim yok ama bana sorulursa kimin daha iyi olur onu tartışırım dedim. O arkadaş şunu sordu ‘tamam reddediyorsun ama halk seni istiyor.' Bende burada çözüm olarak Başbakan isterse bir emri vaki ile Ordu'ya Büyükşehir Belediye Başkanı adayı sen olacaksın denirse ne yapacaksın dedi. ben de kendisine benim cevabımı başkasıyla paylaşacağım şartıyla şunu dedim böyle bir şeyle karşılaşırsam partimin disiplini gereği buna hayır demeyebilirim dedim. Ama bunu sen Başbakan ile paylaşırsan bunu dememiş oluyorum dedim.
Benim böyle bir talebim yok ama düşünülen isim doğru bir isim değil. Başbakan hep diyor; iddia sahibi iddiasını ispatlamakla sorumludur. Başbakan benim Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı olma konusunda istekli olduğum iddiasını ispatlanmalıdır. İkincisi kendisiyle yaptığım görüşmede bugün aday olan seçilmesi halinde sıkıntı olabilecek kişiyi anlattım. Adayın bir takım yolsuzlukla ilişkisi olan bir kişi olduğunu ve bilgisizlik içinde olan bir kişi olduğunu söyledim. Coğrafi olarak Ordu'yu bütünüyle görememiş bir arkadaşımız. O ili bir bütün olarak görmek yerine parçalı görmeyi düşünen bir arkadaşımız. Ordu da halkı farklı etnik unsurlara mensup kişiler mevcut. Şimdiki aday bunları matematiksel değerlerle ifade etmeye çalışmış ve bu yanlışa düşmüş bir arkadaşımız. Halk nezdinde ilgisiz belediyecilik konusunda geçmişinde idari bir tecrübesi olamaması konusunda bir kişiyi aday yapmış durumdadır. Ama benim ayrılış sebebim bu değildir