İddianame: 'Hrant Dink, Ergenekon operasyonunu başlatmak için öldürüldü!'
Hrant Dink davasında hazırlanan iddianame cinayetin kan donduran detaylarını ortaya çıkardı.
Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin hazırlanıp, İstanbul 14. Ağır
Ceza Mahkemesi'ne gönderilen iddianame, Trabzon-Ankara-İstanbul
üçgeninde devletin derin dehlizlerinde cinayetin nasıl adım adım
geliştiğini anlatıyor. Emniyet İstihbarat Dairesi'nde oluşturulan
yasa dışı C-5 Bürosu, gizlenen bilgiler, imha edilen deliller,
sahte belgeler... Ankara'da istihbaratın merkezinde oturup da
Dink'in öldürülmesini bekleyen üst düzey polis müdürleri...
İddianameye göre, Hrant Dink cinayeti bir "araç suçtu" ve amaç da
Ergenekon ve Balyoz operasyonlarını başlatarak emniyetteki hakim
yapı olmaktı. İddianameye göre, 26 şüpheli de yasa dışı silahlı
"Fetullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması"nın yönetici
ve üyeleriydi.
CNN Türk'te yeralan habere göre Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Gökalp Kökçü'nün hazırladığı ve eski
emniyet yetkililerinin de sanıkları arasında yer aldığı iddianame
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Savcı Kökçü'nün
iddianamesi, daha önce birinde yaptığı eksikliğin UYAP sisteminin
işleyişine, bir diğerinde de yönelttiği suçlamalarla kamu görevlisi
sanıklar arasında bağlantı kuramaması nedeniyle Başsavcılığa
takılmış, iade edilmişti. Başsavcılık bu kez onayladı ve Kökçü'nün
hazırladığı iddianame dün mahkemeye kavuştu.
Terör ve örgütlü suçlara bakan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin
15 gün içinde, bazıları "silahlı örgüt kurmak ve yönetmekle"
suçlanan 26 şüpheli hakkında hazırlanan 168 sayfalık iddianamenin
kabulü ya da reddine karar vermesi gerekiyor.
İddianamede suçlananlar arasında yer alan emniyet görevlileri
Muhittin Zenit, Özkan Mumcu, Ercan Demir, Ramazan Akyürek ve Ali
Fuat Yılmazer, Hrant Dink cinayetiyle ilgili kamu görevlilerinin
"ihmal" ile suçlandığı soruşturma kapsamında tutuklu bulunuyor.
İddianamede Hrant Dink suikastının sorumlusu olarak, "silahlı terör
örgütü" olarak nitelenen "Fetullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet
Yapılanması" gösterildi. Şüphelilerin de Hrant Dink'in mutlak
surette öldürüleceğini, yapılan hazırlıklardan tetikçinin ismine
(Ogün Samast) kadar her şeyi bilmelerine rağmen, suçun
gerçekleşmesini bekledikleri ileri sürüldü. Hatta İddianamede
AİHM'in Dink ailesinin başvurusuyla verdiği "yaşam hakkı ihlali"
kararına da değinildi.
Görev ve konumları gereği Dink'in öldürüleceğini bilen bazı
şüphelilerin de örgütün üyesi olmadıkları ancak, cinayeti işleyecek
örgüte operasyon yapmayarak, Dink'i korumaya almayarak örgüte
yardımda bulundukları belirtildi.
İddianamede cinayetin öncesi ve sonrasına ilişkin de atmosferden
şüphelilerin konumlarına, birbirleriyle ilişkilerine, yargılamayı
yapan mahkemenin kontrol altına alınmasına dönük çabalara kadar
yaşananlar anlatıldı. Şüphelilere yöneltilen suçlamalar arasında
bunların yanı sıra, örgüt yönetici ve üyeliğinin ötesinde
tasarlayarak kasten cinayetten, cinayete yardıma, ihmali davranışa,
resmi belgelerin yok edilmesi, gizlenmesine, resmi belgede
sahteciliğe kadar bir dizi suçlamaya yer verildi.
Ve bu suçların cinayet öncesinde Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü,
İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat
Daire Başkanlığı'nın bilgisi dahilinde olduğuna...
"İstihbarat Dairesi'nde yasa dışı birim: C-5
Bürosu"
İddianamede eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan
Akyürek, İstihbarat Dairesi C Şubesi Müdürü Ali Faut Yılmazer ve
Coşgun Çakar'ın örgütün yöneticisi oldukları ileri sürüldü. Üstelik
bu isimlerin Emniyet İstihbarat Dairesi içinde yasa dışı bir birim
oluşturdukları ve Ergenekon soruşturmasının da bu birim tarafından
hazırlandığı anlatıldı. Buna göre Ali Fuat Yılmazer, C-2 Büro
Amirliği içinde Haziran 2006'da komiser ve komiser yardımcılarından
oluşan ve mevzuat dışı çalışan C-5 Bürosunu kurdu. Bu büroda
Ergenekon'u planladı.
"C-5 Bürosundaki isimler"
İddianamede şüpheliler Yunus Yazar, Yılmaz Angın, Tamer Bülent
Demirel, Osman Gülbel, Ali Poyraz, Hamdi Egbatan, Mehmet Akif
Yılmaz, Serkan
Şahan, Ömer Faruk Kartın, Muhittin Zenit, Mehmet Ayhan, Mehmet
Uçar, Ercan Demir, Özkan Mumcu, Faruk Sarı, Onur Karakaya'nın
"silahlı terör örgütünün üyeleri" olduklarının tespit edildiği öne
sürüldü.
"Bütün kritik davalar C-5'in elinden geçti"
Geçmiş yıllarda yapılan hukuksuzluklarla gündeme gelen ve kamuoyunu
sarsan bazı soruşturmalarla ilgili bu bürodan geçen evrakların
dökümü de iddianamede yer aldı. Buna göre yasa dışı C-5 Bürosu'nun
elinden Dink cinayetiyle ilgili 62, Ergenekon soruşturma ve
davasıyla ilgili 131, Malatya Zirve Yayınevi cinayetiyle ilgili 79,
Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüyle ilgili 69, aşırı sağ faaliyetler,
etnik gerginlikler, milli hassasiyetleri istismar faaliyetleri ve
benzerleriyle ilgili 21 bin 886 olmak üzere toplamda 22 bin 219
adet evrak geçti.
Savcı Gökalp Kökçü, örgütün Hrant Dink cinayetinin şüpheliler
tarafından "bir araç suç" olarak görüldüğünü, amaçlarının ise
Emniyet teşkilatı içinde Fethullah Gülen Cemaatinin yapılanması
olduğunu ileri sürdü.
"Yazışmalar gizlenerek Trabzon ve Ankara aklandı, suç
İstanbul'a yıkıldı"
İddianamede İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği'nin 11 Kasım
2015 tarihli raporuna da yer verildi. İddianamedeki anlatıma göre
rapor, şüpheliler tarafından Dink cinayetinde bütün sorumluluğun
nasıl İstanbul Emniyeti'nin üzerine yıkıldığını anlatıyordu.
Trabzon istihbaratı ve Emniyet İstihbarat Dairesi'nde suçlu
olduklarını gösteren bazı yazışmalar ortadan kaldırılmıştı.
"Müfettiş örgüte yardım etti"
Savcılık bu raporu hazırlayan müfettişler Levent Yarımel, Durmuş
Demirbaş ve Şükrü Yıdız'ın ifadelerine başvurdu. Yarımel'i ve
Demirbaş'ı tanık olarak dinleyen savcılık, Yıldız'ın ifadesini
şüpheli sıfatıyla aldı. Çünkü iddiaya göre Yıldız, "örgüte üye
olmamakla" birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmişti.
İddia buydu.
"Müfettiş, Ali Fuat Yılmazer'in atanmasının önünü
açtı"
Hazırladığı 16 araştırma ve inceleme raporuna iddianamede yer
verilen Mülkiye Başmüfettişi Şükrü Yıldız'ın, Engin Dinç'in,
İstanbul'a Hrant Dink'in öldürüleceğini bildirmesini gizleyerek,
suçun İstanbul'un üzerine yıkılmasında rol aldığı ve Ahmet İlhan
Güler'in yerine, Ali Fuat Yılmazer'in atanmasının önünü açtığı
ileri sürüldü.