11 Eyl 2011 14:15 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:47

İÇİMİZDEKİ KATİLLER! STAR YAZARI ALTAN KARDEŞLERE SAYDIRDI!

Star yazarı Elif Çakır, biri yeni diğeri eski gazetesinin başyazarı olan Ahmet Altan ile Mehmet Altan'ı topa tuttu.

İçimizdeki katiller (!)

Mavi Marmara gemisinin kelebek etkisi neredeyse tüm dünyayı etkisi altına almışken, bizim ülkemizdeki bazı aklı evvel siyasetçilerin, sözüm ona entelektüellerin nasibine de yan etkisi düşmüş olmalı ki, o şuursuzluk içerisinde bir o yana bir bu yana savrulup duruyorlar.

Nereye savrulduklarının farkında bile değiller...

Konuşmaların içeriği “içimizdeki katiller” boyutuna geldiğinden, “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” fehvasınca bunlar hakkında birkaç kelam etmezsek, şuursuzluklarının farkına varamayacaklar diye düşünüyorum.

İnsani bir hatırlatmayı görev addediyorum kendime...

Ben şaşırma, hayrete düşme duygularını kaybetmemiş birisiyim, hiçbir şeye şaşırmayanların, herkesten her şeyi bekleyenlerin aksine.

Ne söylendiğinden ziyade kimin ne söylediğidir önemli olan...

Benim için Ahmet Altan’ın ne söylediği önemlidir, iki kez okurum dört kez düşünürüm üzerinde...

Beni ikinci kez şaşırttığını söylemem gerekiyor. İlki, “bugüne kadar yaptığınız hizmetler için teşekkür ederim sayın Başbakan ancak oyumu size vermeyeceğim” seslenişiydi; ikincisi de, 800 aktivistiyle birlikte Gazze’ye uygulanan ambargoyu bir daha gündemlerinden çıkmamak üzere tüm dünyanın gözüne sokan Mavi Marmara hakkındaki sözleri...

Tam tamına on beş ay geçti Mavi Marmara gemisinin uluslararası sularda maruz kaldığı vahşet üzerinden. Mavi Marmara gemisinde dokuz şehit verildi ancak dokuzyüzlerce can hayat buldu o dokuz şehidin kanı üzerinden... Şehitlerin kanı söylemini “edebiyat” olarak görenlere inat, evet, şehitlerin kanının bereketine inanırız. Bu kana susamışlık demek değildir, kan dökmekten çok kanımızı vermeyi düşünürüz. Fakat bütün insanlık ile münasebetlerimizde Habil’in tavrını seçmişizdir. Hani Kabil onu öldürmeye geldiğinde “Andolsun ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan da, beni seni öldürmek için sana el uzatacak değilim. Alemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım” demişti. İşte Mavi Marmara’dakiler de birer Habil’di, Kabil’e (İsrail) karşı...

Önceki akşam Tarafsız Bölge’de Mavi Marmara konusu konuşulurken telefonla katılan Mavi Marmara aktivistlerinden Mehmet Yıldırım -ki üst güvertede İsrail askerleri ile yaşanan arbedede yer almış birisi-, yaşananları güzel bir şekilde dile getirdi.

“Evet, İsrail komandoları etrafımızda helikopterlerle botlarla dolaşırken, arkadaşlarla bir toplantı yaptık. Bizim tek bir İsrail askerine zarar vermememiz, öldürmemiz gerektiğini konuştuk. Çünkü tek bir İsrail askerine zarar gelirse, öldürülürse bunun bir terör eylemi olacağını, kendi insani yardım amacımızla birlikte, Filistin davasına da zarar vereceğimizi düşündük. Ama, uluslararası sularda, İsrail komandolarını gemiye indirmemeye de kararlıydık. Hatta ilk inen İsrail askerlerini birkaç sopa darbesiyle yere indirdik, silahını aldık. İsrail askeri beni dizimden vurdu, yere düştüm. Ayağıyla kafama bastı, kıpırdasam kafama da sıkacaktı. Oldukça itidalli hareket ettik.” Bu bir Habil tavrı değil de nedir, “içimizdeki katiller” bunlar mıdır, sorarım size!.. Mavi Marmara, yıllarca yapılamayanı yapması bakımından “imkanın sınırını görmek için imkansızın sınırını denemek lazım” diyen Fatih Sultan Mehmet’in gemileri karadan yürütülmesi emrine benziyor. İsrail’in bir terörist devlet olduğunu, Filistin halkına yapılan zulmün abartı olmadığını gösterdi, yetmiyor mu?

İsrail’in yıllardır bölgedeki terörist faaliyetlerine, MOSSAD’ın dünyanın her yerinde hiç çekinmeden yaptığı suikastlere sesini çıkarmayanların, “Mavi Marmara gitmeseydi” diye başlayan sözleri entelektüel gevezelikten başka bir anlam ifade etmiyor ne yazık ki.

Hukuk tanımayan İsrail “şımarık oğlan” olmasaydı, Mavi Marmara da gitmezdi elbette...

Elif Çakır/Star