27 Şub 2017 08:49
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:31
İbrahim Karagül sordu: Aslında kim rahatsız? Karargah mı Aydın Doğan mı?
Doğan Grubu için "28 Şubat'tan bu yana hiç değişmediler, hiçbir zaman değişmeyecekler" iddiasında bulunan İbrahim Karagül, "Bu yüzden tehlike hala orada duruyor!" dedi.
Yeni Şafak gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, "Kim
rahatsız? Karargah mı, Aydın Doğan mı, yoksa millet mi?" diye
sordu...
Hürriyet'in manşetinin aslında bir tür "muhtıra özlemi" olduğunu belirten Karagül, "...hala böyle cümleler kurabiliyor oluşları, son dört yıldır ardı ardına gelen çokuluslu müdahalelerin ön hazırlıklarını andırmaktadır" ifadelerini kullandı.
Doğan Grubu için "28 Şubat'tan bu yana hiç değişmediler, hiçbir zaman değişmeyecekler" diyen Karagül, "Bu yüzden tehlike hala orada duruyor!" uyarısı yaptı.
İşte İbrahim Karagül'ün bugünkü yazısı...
KİM RAHATSIZ?...
Hürriyet gazetesinin Cumartesi günü “Karargah Rahatsız"başlığı ile verdiği mesaj, biraz ürkekçe, biraz korkakça görünse de aslında bir tür muhtıra özleminin, vesayet umudunun hala devam ettiğinin kanıtıdır.
Son derece tehlikeli, öfke uyandıran bu sinsice girişimin, 16 Nisan referandumundan hemen önce ortaya çıkması dikkat çekicidir. Özellikle 15 Temmuz gibi bir acıdan, o aşağılık işgal ve iç savaş girişiminden sonra hala böyle cümleler kurabiliyor oluşları, son dört yıldır ardı ardına gelen çokuluslu müdahalelerin ön hazırlıklarını andırmaktadır.
Bu ürkek, utangaç mesaj kime veriliyor?
Türkiye'de hala millete karşı, milletin iradesine ve kararlarına karşı, eski geleneklerin bazı çevrelerde devam ettiğinin, imtiyazlı dar iktidar alanlarının korunması için çareler düşünüldüğünün, bir takım hesaplar yapıldığının, bu hesapların bu tür başlıklarla hissettirildiğinin, belli çevrelere utangaç mesajlar verildiğinin, umut pompalandığının göstergesidir.
Bugüne kadar hemen her demokrasi dışı girişimi alkışlayan bu çevrelerin, AK Parti iktidara geldiği günden bu yana içeriden ve dışarıdan gelen müdahalelerin hepsine açık ya da örtülü destek verdiği artık bir kamuoyu kanaatidir. 28 Şubat'ta hükümet yıkan Aydın Doğan ve içinde bulunduğu iktidar çevresi, yine Doğan grubu yayınları üzerinden 7 Haziran seçimlerinde de böyle bir iç politik dizayngirişiminin ana üssü olmuştu.
Doğan'ın Demirtaş projesi, Türkiye'nin çektiği sıkıntılar
“Karargah Rahatsız" başlığını görür görmez, 7 Haziran öncesi HDP ve Selahattin Demirtaş üzerinden yürüttükleri, AK Parti'yi tek başına iktidar olamayacak hale getirmeyi amaçlayan ve başarılı da oldukları o proje geldi aklıma. Türkiye'yi büyük sıkıntıya sokan 7 Haziran sonrası siyasi belirsizlik tamamen Doğan grubu üzerinden servis edilmişti.
HDP'ye destek, PKK'nın da Güneydoğu'daki hareket alanını genişletmiş, kampanya AB ülkelerinin desteğiyle yürütülmüştü. Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'ye karşı oluşturulan terör koridoru da bu kampanya ile aynı projeydi. Güneydoğu'da teröre karşı verilen ağır mücadele ve hemen arkasında başlatılan Fırat Kalkanı harekatıyla projeler kesintiye uğratılabildi.
Bunun hesabını hiç vermediler
Ama söz konusu projelerin pazarlamasını yapanlara hiçbir şekilde bu konuda sorular sorulmadı. Ekranlarda Demirtaş'a bağlama çaldırıp liderlik pazarlamaları yapan bu grup, söz konusu kampanyadan beslenen terörün ülkemize ödettiği bedelin, aldığı canların hesabını hiç vermedi. 15 Temmuz saldırısını canlarıyla ödeyenler gibi, terörle mücadele edenler de bu projelerin bedelini Güneydoğu'da, El Bab'da canlarıyla ödediler.
Çünkü onlar, hem içeride hem dışarıda Türkiye'yi savundular, iki bölgede de ülkemize yöneltilen o çokuluslu projelerle mücadele ettiler. Doğan grubu, bu tür ulusal meselelerde hep başka bir senaryonun içerideki pazarlamacısı olmuştur.
Ulusal güvenlik meselesi
Bu yüzden daha o günlerde onların iş tutuş tarzının “ulusal güvenlik meselesi" olduğunu yazdım. 28 Şubat'ta oynadıkları kirli rolü, aldıkları iç politikayı dizayn etme ihalesini birçokları hatırlamıyor olabilir. Ancak 2003 yılından bu yana sivilleşmeye, demokratikleşmeye, millet iradesine karşı hep başka senaryoların içinde yer aldılar, hep vesayet oraklarının temsilcileri oldular, hep çokuluslu müdahalelerin yanında yer aldılar. İçerideki imtiyazlı iktidaralanlarını korumak için ülkeyi yakacak adımlar atmaktan çekinmediler. Çokuluslu vesayetin içerideki uzantıları olmaya talip oldular çünkü.
Erdoğan'ı tasfiye etmek, AK Parti'yi bitirmek için
AK Parti iktidarını devreden çıkarma, başlatılan büyük dönüşümü sabote etme, Erdoğan'ı tasfiye etme yolunda hiç tereddüt etmediler, her girişimde bir şekilde rol aldılar. Bu uğurda ABD'den gelen, AB başkentlerinden gelen senaryolara talip oldular. Bu uğurda FETÖ'ye de, HDP'ye de destek verdiler. Erdoğan'ın ve AK Parti'nin, milleti arkasına alarak başlattığı büyük dönüşüme karşı oluşturulan cephelerin tam merkezinde yer aldılar.
Kısa bir yakın tarih özeti yapan herkes, bu grubun köklü dönüşüme ayarlı bütün çabaların karşısında durduğunu, Türkiye'nin yüzyıllık mücadelesine karşı içeriden ve dışarıdan servis edilen her projede yer aldığını görecektir. Erdoğan'ın ve AK Parti'nin milleti arkasına alan tarih yürüyüşüne karşı oluşturulan içerideki ana cephe olduğunu görecektir.
Kimse bu kuru tehditleri yutmaz
15 Temmuz'da gösterdikleri tavır belki iyimser bir hava oluşturdu. Bir sempati dalgası oluştursa da bu başlık, hala aynı yerde durduklarına işaret ediyor. O gecenin bilinmeyenleri çok fazla. Kim neyi, ne kadar biliyordu. Kim hangi şartlarda ne tür pozisyonlar aldı, bunu zaman gösterecek. Şahsen ben bu konularda uzun vadeli düşünürüm, hangi çevrenin hangi iktidar alanı üzerinde durduğunu esas alırım. 15 Temmuz öncesi, yaklaşan tehlikenin algılanamamasının nedeni işte bu bakışı ihmal etmektir.
“Karargah Rahatsız" başlığı, Türkiye kamuoyunun ezici bir çoğunluğunda çok ciddi rahatsızlık oluşturdu. Korkuya değil, öfkeye neden oldu. 15 Temmuz direnişinden sonra, kendilerini tankların önüne atanlardan sonra, günlerce meydanlarda nöbet tutanların, ülkeyi bekleyenlerin gözlerinde öyle bir korku yok artık. Kurşunlar karşısında bir adım gerilemeyenlerin, bu üstü örtülü tehditleri yutmayacağı ortadadır. Kimse yanlış bir hesaba girmesin, kimse bu tür beklentilere girmesin, hayaller kurmasın.
Tehlike hala orada duruyor!
Açık oynamaktan korkanlar, sinsi ve örtülü mesajlarla, imalarla birilerine gözdağı vermeye girişmesin. Cumhurbaşkanlığı Sistemi referandumundan hemen önce, Hürriyet gazetesinde yer alan bu başlığı biz, Doğan Grubu'nun darbeler tarihiile birlikte değerlendiririz. Herkes öyle yapıyor.
Bu başlıktan sonra Doğan grubunun medya üzerinden nasıl bir iktidar gücü kullandığı, bunu ne amaçlarla yaptığı, eline fırsat geçerse, azıcık sırtı sıvazlanırsa neler yapabileceği bir kez daha düşünülür umarım. 28 Şubat'tan bu yana hiç değişmediler, hiçbir zaman değişmeyecekler.
Bu yüzden tehlike hala orada duruyor!
Hürriyet'in manşetinin aslında bir tür "muhtıra özlemi" olduğunu belirten Karagül, "...hala böyle cümleler kurabiliyor oluşları, son dört yıldır ardı ardına gelen çokuluslu müdahalelerin ön hazırlıklarını andırmaktadır" ifadelerini kullandı.
Doğan Grubu için "28 Şubat'tan bu yana hiç değişmediler, hiçbir zaman değişmeyecekler" diyen Karagül, "Bu yüzden tehlike hala orada duruyor!" uyarısı yaptı.
İşte İbrahim Karagül'ün bugünkü yazısı...
KİM RAHATSIZ?...
Hürriyet gazetesinin Cumartesi günü “Karargah Rahatsız"başlığı ile verdiği mesaj, biraz ürkekçe, biraz korkakça görünse de aslında bir tür muhtıra özleminin, vesayet umudunun hala devam ettiğinin kanıtıdır.
Son derece tehlikeli, öfke uyandıran bu sinsice girişimin, 16 Nisan referandumundan hemen önce ortaya çıkması dikkat çekicidir. Özellikle 15 Temmuz gibi bir acıdan, o aşağılık işgal ve iç savaş girişiminden sonra hala böyle cümleler kurabiliyor oluşları, son dört yıldır ardı ardına gelen çokuluslu müdahalelerin ön hazırlıklarını andırmaktadır.
Bu ürkek, utangaç mesaj kime veriliyor?
Türkiye'de hala millete karşı, milletin iradesine ve kararlarına karşı, eski geleneklerin bazı çevrelerde devam ettiğinin, imtiyazlı dar iktidar alanlarının korunması için çareler düşünüldüğünün, bir takım hesaplar yapıldığının, bu hesapların bu tür başlıklarla hissettirildiğinin, belli çevrelere utangaç mesajlar verildiğinin, umut pompalandığının göstergesidir.
Bugüne kadar hemen her demokrasi dışı girişimi alkışlayan bu çevrelerin, AK Parti iktidara geldiği günden bu yana içeriden ve dışarıdan gelen müdahalelerin hepsine açık ya da örtülü destek verdiği artık bir kamuoyu kanaatidir. 28 Şubat'ta hükümet yıkan Aydın Doğan ve içinde bulunduğu iktidar çevresi, yine Doğan grubu yayınları üzerinden 7 Haziran seçimlerinde de böyle bir iç politik dizayngirişiminin ana üssü olmuştu.
Doğan'ın Demirtaş projesi, Türkiye'nin çektiği sıkıntılar
“Karargah Rahatsız" başlığını görür görmez, 7 Haziran öncesi HDP ve Selahattin Demirtaş üzerinden yürüttükleri, AK Parti'yi tek başına iktidar olamayacak hale getirmeyi amaçlayan ve başarılı da oldukları o proje geldi aklıma. Türkiye'yi büyük sıkıntıya sokan 7 Haziran sonrası siyasi belirsizlik tamamen Doğan grubu üzerinden servis edilmişti.
HDP'ye destek, PKK'nın da Güneydoğu'daki hareket alanını genişletmiş, kampanya AB ülkelerinin desteğiyle yürütülmüştü. Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'ye karşı oluşturulan terör koridoru da bu kampanya ile aynı projeydi. Güneydoğu'da teröre karşı verilen ağır mücadele ve hemen arkasında başlatılan Fırat Kalkanı harekatıyla projeler kesintiye uğratılabildi.
Bunun hesabını hiç vermediler
Ama söz konusu projelerin pazarlamasını yapanlara hiçbir şekilde bu konuda sorular sorulmadı. Ekranlarda Demirtaş'a bağlama çaldırıp liderlik pazarlamaları yapan bu grup, söz konusu kampanyadan beslenen terörün ülkemize ödettiği bedelin, aldığı canların hesabını hiç vermedi. 15 Temmuz saldırısını canlarıyla ödeyenler gibi, terörle mücadele edenler de bu projelerin bedelini Güneydoğu'da, El Bab'da canlarıyla ödediler.
Çünkü onlar, hem içeride hem dışarıda Türkiye'yi savundular, iki bölgede de ülkemize yöneltilen o çokuluslu projelerle mücadele ettiler. Doğan grubu, bu tür ulusal meselelerde hep başka bir senaryonun içerideki pazarlamacısı olmuştur.
Ulusal güvenlik meselesi
Bu yüzden daha o günlerde onların iş tutuş tarzının “ulusal güvenlik meselesi" olduğunu yazdım. 28 Şubat'ta oynadıkları kirli rolü, aldıkları iç politikayı dizayn etme ihalesini birçokları hatırlamıyor olabilir. Ancak 2003 yılından bu yana sivilleşmeye, demokratikleşmeye, millet iradesine karşı hep başka senaryoların içinde yer aldılar, hep vesayet oraklarının temsilcileri oldular, hep çokuluslu müdahalelerin yanında yer aldılar. İçerideki imtiyazlı iktidaralanlarını korumak için ülkeyi yakacak adımlar atmaktan çekinmediler. Çokuluslu vesayetin içerideki uzantıları olmaya talip oldular çünkü.
Erdoğan'ı tasfiye etmek, AK Parti'yi bitirmek için
AK Parti iktidarını devreden çıkarma, başlatılan büyük dönüşümü sabote etme, Erdoğan'ı tasfiye etme yolunda hiç tereddüt etmediler, her girişimde bir şekilde rol aldılar. Bu uğurda ABD'den gelen, AB başkentlerinden gelen senaryolara talip oldular. Bu uğurda FETÖ'ye de, HDP'ye de destek verdiler. Erdoğan'ın ve AK Parti'nin, milleti arkasına alarak başlattığı büyük dönüşüme karşı oluşturulan cephelerin tam merkezinde yer aldılar.
Kısa bir yakın tarih özeti yapan herkes, bu grubun köklü dönüşüme ayarlı bütün çabaların karşısında durduğunu, Türkiye'nin yüzyıllık mücadelesine karşı içeriden ve dışarıdan servis edilen her projede yer aldığını görecektir. Erdoğan'ın ve AK Parti'nin milleti arkasına alan tarih yürüyüşüne karşı oluşturulan içerideki ana cephe olduğunu görecektir.
Kimse bu kuru tehditleri yutmaz
15 Temmuz'da gösterdikleri tavır belki iyimser bir hava oluşturdu. Bir sempati dalgası oluştursa da bu başlık, hala aynı yerde durduklarına işaret ediyor. O gecenin bilinmeyenleri çok fazla. Kim neyi, ne kadar biliyordu. Kim hangi şartlarda ne tür pozisyonlar aldı, bunu zaman gösterecek. Şahsen ben bu konularda uzun vadeli düşünürüm, hangi çevrenin hangi iktidar alanı üzerinde durduğunu esas alırım. 15 Temmuz öncesi, yaklaşan tehlikenin algılanamamasının nedeni işte bu bakışı ihmal etmektir.
“Karargah Rahatsız" başlığı, Türkiye kamuoyunun ezici bir çoğunluğunda çok ciddi rahatsızlık oluşturdu. Korkuya değil, öfkeye neden oldu. 15 Temmuz direnişinden sonra, kendilerini tankların önüne atanlardan sonra, günlerce meydanlarda nöbet tutanların, ülkeyi bekleyenlerin gözlerinde öyle bir korku yok artık. Kurşunlar karşısında bir adım gerilemeyenlerin, bu üstü örtülü tehditleri yutmayacağı ortadadır. Kimse yanlış bir hesaba girmesin, kimse bu tür beklentilere girmesin, hayaller kurmasın.
Tehlike hala orada duruyor!
Açık oynamaktan korkanlar, sinsi ve örtülü mesajlarla, imalarla birilerine gözdağı vermeye girişmesin. Cumhurbaşkanlığı Sistemi referandumundan hemen önce, Hürriyet gazetesinde yer alan bu başlığı biz, Doğan Grubu'nun darbeler tarihiile birlikte değerlendiririz. Herkes öyle yapıyor.
Bu başlıktan sonra Doğan grubunun medya üzerinden nasıl bir iktidar gücü kullandığı, bunu ne amaçlarla yaptığı, eline fırsat geçerse, azıcık sırtı sıvazlanırsa neler yapabileceği bir kez daha düşünülür umarım. 28 Şubat'tan bu yana hiç değişmediler, hiçbir zaman değişmeyecekler.
Bu yüzden tehlike hala orada duruyor!