HUZUR DEĞİL HATALAR SOKAĞI!
ATV'nin merakla beklenen dizisi Huzur Sokağı oldukça sönük bir başlangıç yaptı. İlk bölümün sıkıntılarını Murat Tolga Şen'in kaleminden okuyun.
Okan Bayülgen ne diyor; hayat sokakta, sokağa çık! ATVnin yeni
dizisi Huzur Sokağını kastetmiyordu herhalde çünkü pek onun yaşam
tarifine göre bir sokak değil bu...
Aslında daha çok dizinin misyonundan, sosyal mesajlarından
bahsetmek istiyordum ama en nihayetinde bu bir seyirlik
olduğundan, ilk bölümün seyirci gözüyle değerlendirmesini yapmak en
doğrusu olacak.
Diziyi sesli çekip, sesi uymayanları dublajla yamama hadisesi
bildiğin kulak tırmalıyor. Leyla ile Mecnun gibi dizilerde de bölüm
oyuncularına yapıyorlar bazen çaresizlikten ama burada bildiğin
kargaşa hakim. Ses işçiliği yerlerde sürünürken görüntüler fazla
pastel, sulu boya tadında. Diziyi ATVnin HD yayınında izledim,
bundan kaynaklanabilir mi bilemiyorum? Belki de sorun
makyajlarda!
Müzik kurgusu enteresan... Başı açık kötü karakterlerin
sahnelerinde ya derin bir sessizlik ya da tedirgin edici tınılar
mevcutken kapalı ve huzurlu insanlarımızın olduğu sahnelerde
huşuyla yükselen bir müzikal yerleştirme tercih edilmiş.
Gelelim Bilal (Kutsi) ve Feyza (Selin
Demiratar) karakterinin aşkına... Yoksa Clark Kent ve Lois
Lane mi demeliydim! Feyza ne zaman dara düşse Bilal oracıkta
imdadına yetişiyor. Abartılı bir tesadüfler silsilesi. Ha bir de o
üniversitedeki karşıt görüşlü öğrencilerin kavga sahnesindeki
kepazelik neydi öyle! Lise piyesi mi bu?
Huzur Sokağı sayesinde öğrendiğim şeylerden biri de iftar
sofrasına güneş neredeyse tepedeyken oturmanın şart olduğu! Biz
baba ocağında da, kendi evimizde de 10 bilemedin 15 dakika önce
otururuz bu sofraya ama huzur taşan bir sokakta normal şeyler tabi
bunlar.
Bu dizi de devamlılık hatalarından nasibini alıyor. Feyza
arkadaşlarını da alıp babasının şirketine gittiğinde kot pantolonla
girip mini etekle çıkıyor. Zaten Feyzanın tiplemeden öteye
geçemeyen kankaları Yeşilçam zamanlarında dondurulup bu dizide
çözülmüş gibiler.
Dizide abartısız, özdeşleşme yaratacak kabiliyette bir oyunculuk
bulmak mümkün değil. Kartona çizilmiş gibi tüm karakterler. En çok
da Hakan Eratikin abartılı kötü adam performansından rahatsız
oldum. Engin Koçla, Eray Özbal arasında gidip geliyor.
Geçiniz!
Ne diyelim, ortada bir başarı ya da sansasyon yok. Aslında ben bu
diziye en ağır tepkinin muhafazakar seyirciden geleceğini
düşünüyorum. Onlar kendi yaşam tarzlarını yücelten bir TV olayı
için ekran karşısına geçtiler ancak karşılarında yine kimin eli,
kimin cebinde bir olay örgüsüyle yürüyen baştan savma bir yapım
var. Her zaman gördüğümüz kadar bacak, hiç görmediğimiz kadar
türban
Hepsi bu!
Üzgünüm ama bu basit aşk üçgenleriyle ulusal TVde İslam devrimi
falan yapılamaz, herkes rahat olsun. Romanın tüm söylemi fon
yapılıp naftalinli bir aşk hikayesi öne çekilmiş. 30 yıl önce
terkedilmiş "iddiasına adam tavlama" klişesiyle nereye kadar? İlk
bölümden anladığım tek şey şu oldu; herkes Bilalin peşinde, Bilal
huzurun peşinde! Huzur Sokağından kasıt buysa eğer
ATVye de geçmiş olsun. Bu dizi tutmaz ama romanın fanatiklerinin
ki, onların hepsini sıradan TV izleyicisi sanmayın, ısrarı yüzünden
devam eder. Eder mi acaba?
Twitter.com/murattolga