17 Mayıs 2014 10:21
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:11
Hürriyet'ten Sabah'a yanıt; Gürültü etmeyin, şimdi zamanı değil!
Sabah'ın iddialarına "El insaf" diyen Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu köşesinde dedi ki: "Bırakın da..."
Sabah gazetesinin Soma'da yaşanan facia sonrasında Maden Ocağı'nın sahibinin Koç ailesi ve Aydın Doğan tarafından desteklendiğini, başta Hürriyet olmak üzere Doğan Grubu gazete ve televizyonlarında maden sahibinin korunduğunu iddia etmesine yanıt gecikmedi.
Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Enis Berberoğlu, gazetesinde Sabah'ın Hürriyet'i hasım seçtiğini, iftira attığını, kendilerinin ise "Okuru aydınlatma yarışında havlu atanları mesleki kıskançlık çukurunda" bırakacaklarını yazdı.
İşte Berberoğlu'nun "son sözüm budur" dediği o yanıt:
SOMA cehennemi bugüne kadar kader sandığımızın, kaçınılmaz saydığımızın aslında bildiğimiz, tanıdığımız ihmalden ibaret olduğunu gösterdi.
Bunu asla unutmayalım, devam edelim.
Medyanın hükümete yeminli muhalif bölümü faturayı Başbakan’a çıkarıyor.
Hükümet medyası ise acılı insanlara ve protesto refleksine karşı tahammülsüz hoyratlığı, eziyeti, hatta zulmü görmezden geliyor.
Bunu da bir tarafa yazalım, konuya girelim.
Sabah gazetesi bu koşullarda bile başkasını değil ve fakat başta Hürriyet, Doğan Grubu’nu hasım seçiyor, iftira atıyor.
Farkındasınız, sadece Türk basını değil, dünya medyası da Soma fotoğrafları ile dolup taşıyor. Ama Sabah gazetesi birinci sayfasına Onursal Başkanımız Aydın Doğan’ın fotoğrafını basarak hangi akla veya mesleğe hizmet ediyor, anlamak zor.
Yine de “Acaba neden?” diye kafa yormaya gerek yok.
Çünkü mesele yayıncılık, çıkan haber ve yorumlar veya ekrana taşınanlar değil.
Sabah gazetesi medya savaşı ile gündemi değiştirmek istiyor.
Tek başına bırakın gündem değiştirmeyi, gündem takibinden bile aciz hale düştüğü için sağa sola sataşıyor, yardım arıyor.
Yardım etmeyeceğiz, bu oyuna gelmeyeceğiz. Medya savaşı tuzağına daha önce de düşmedik, bugün de düşmeyeceğiz.
Okuru aydınlatma yarışında havlu atanları mesleki kıskançlık çukurunda yalnız bırakacağız.
Bunu da bilsinler diyelim, gülünç iddialarına değinelim.
Sabah iddia ediyor ki, “Hürriyet, Soma’daki maden sahibini koruyor”.
“El insaf” diyoruz ey kıymetli okur...
Soma’nın ilk gününde, saatlerinde kıdemli yazar ve muhabirlerini alana yollayan Hürriyet gazetesidir... “Benim madenimde bu kaza yaşansa intihar ederdim” başlığını atan Hürriyet yazarıdır. “Madem teknolojin yüksekti bu ölümler neden?” diye hesap soran bir diğer Hürriyet yazarıdır. Madende neden kaçış odası olmadığını inceleyen, yanmaz denilen kabloların alev aldığını yazan, yanlış havalandırma ve kaçak işçi haberleri ile gündem yaratan yine Hürriyet gazetesidir.
Burada soluklanalım, işin özüne gelelim.
Peki, o zaman, ne istiyorlar bizden de yapmıyoruz?
Polis, savcı, jüri, hâkim ve aynı zamanda cellat olmamızı bekliyorlar.
Peşinen söyleyeyim, olmayacağız. Darağacı kurmayacağız...
Elimizde yağlı ilmik siyasetçinin, bürokratın, işadamının peşinde koşmayacağız.
Ama yine çok açık söylüyor ve yazıyorum.
Söz veriyorum ki bu işin peşini bırakmayacağız.
Ve emin olun ki, gazetecilik heves ve sorumluluğu sınırlarında kalacağız. Halkın doğru bilgi alma hakkına saygılı davranacağız.
O yüzden başka tartışmaların zamanı şimdi değil.
Bırakın acımızı yaşayalım, gürültü etmeyin.
Son sözüm budur!
Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Enis Berberoğlu, gazetesinde Sabah'ın Hürriyet'i hasım seçtiğini, iftira attığını, kendilerinin ise "Okuru aydınlatma yarışında havlu atanları mesleki kıskançlık çukurunda" bırakacaklarını yazdı.
İşte Berberoğlu'nun "son sözüm budur" dediği o yanıt:
SOMA cehennemi bugüne kadar kader sandığımızın, kaçınılmaz saydığımızın aslında bildiğimiz, tanıdığımız ihmalden ibaret olduğunu gösterdi.
Bunu asla unutmayalım, devam edelim.
Medyanın hükümete yeminli muhalif bölümü faturayı Başbakan’a çıkarıyor.
Hükümet medyası ise acılı insanlara ve protesto refleksine karşı tahammülsüz hoyratlığı, eziyeti, hatta zulmü görmezden geliyor.
Bunu da bir tarafa yazalım, konuya girelim.
Sabah gazetesi bu koşullarda bile başkasını değil ve fakat başta Hürriyet, Doğan Grubu’nu hasım seçiyor, iftira atıyor.
Farkındasınız, sadece Türk basını değil, dünya medyası da Soma fotoğrafları ile dolup taşıyor. Ama Sabah gazetesi birinci sayfasına Onursal Başkanımız Aydın Doğan’ın fotoğrafını basarak hangi akla veya mesleğe hizmet ediyor, anlamak zor.
Yine de “Acaba neden?” diye kafa yormaya gerek yok.
Çünkü mesele yayıncılık, çıkan haber ve yorumlar veya ekrana taşınanlar değil.
Sabah gazetesi medya savaşı ile gündemi değiştirmek istiyor.
Tek başına bırakın gündem değiştirmeyi, gündem takibinden bile aciz hale düştüğü için sağa sola sataşıyor, yardım arıyor.
Yardım etmeyeceğiz, bu oyuna gelmeyeceğiz. Medya savaşı tuzağına daha önce de düşmedik, bugün de düşmeyeceğiz.
Okuru aydınlatma yarışında havlu atanları mesleki kıskançlık çukurunda yalnız bırakacağız.
Bunu da bilsinler diyelim, gülünç iddialarına değinelim.
Sabah iddia ediyor ki, “Hürriyet, Soma’daki maden sahibini koruyor”.
“El insaf” diyoruz ey kıymetli okur...
Soma’nın ilk gününde, saatlerinde kıdemli yazar ve muhabirlerini alana yollayan Hürriyet gazetesidir... “Benim madenimde bu kaza yaşansa intihar ederdim” başlığını atan Hürriyet yazarıdır. “Madem teknolojin yüksekti bu ölümler neden?” diye hesap soran bir diğer Hürriyet yazarıdır. Madende neden kaçış odası olmadığını inceleyen, yanmaz denilen kabloların alev aldığını yazan, yanlış havalandırma ve kaçak işçi haberleri ile gündem yaratan yine Hürriyet gazetesidir.
Burada soluklanalım, işin özüne gelelim.
Peki, o zaman, ne istiyorlar bizden de yapmıyoruz?
Polis, savcı, jüri, hâkim ve aynı zamanda cellat olmamızı bekliyorlar.
Peşinen söyleyeyim, olmayacağız. Darağacı kurmayacağız...
Elimizde yağlı ilmik siyasetçinin, bürokratın, işadamının peşinde koşmayacağız.
Ama yine çok açık söylüyor ve yazıyorum.
Söz veriyorum ki bu işin peşini bırakmayacağız.
Ve emin olun ki, gazetecilik heves ve sorumluluğu sınırlarında kalacağız. Halkın doğru bilgi alma hakkına saygılı davranacağız.
O yüzden başka tartışmaların zamanı şimdi değil.
Bırakın acımızı yaşayalım, gürültü etmeyin.
Son sözüm budur!