24 Haz 2012 11:10
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:49
HÜRRİYET'İN KADIN YÜZLERİ KONUŞTU; ''PARA İÇİN GAZETECİ OLANA GERİ ZEKÂLI DERİM''
Hürriyet'in yeni yapılanmasında rol alan kadınlar, Ayşe Arman'a çok çarpıcı açıklamalarda bulundular..
Kadınların sesi daha gür çıkacak
Üçü de bileklerinin hakkıyla, alınların teriyle, kendi alanlarında öne çıktılar.
Onları haberlerinden, yazılarından, köşelerinden, manşetlerinden, imzalarından tanıyorsunuz zaten.
Şimdi de Banu Tuna ve Cansu Çamlıbel
Hürriyet’in sıcak haber akışıyla ilgilenecekler.
Melis Alphan ise artık ana gazetede köşe yazacak.
Hürriyet ailesi olarak mutluyuz, gururluyuz.
Medyada, karar merciindeki kadınların artması çok güzel bir gelişme.
Onları tebrik ediyorum, başarılar diliyorum...
Banu Tuna: HİÇBİR İŞİ BU KADAR SEVEREK YAPAMAM
- Küçük bir çocukken, geleceğe dair ne tür hayaller kuruyordunuz?
CANSU: Gezgin olmak istiyordum. Kafamda, ‘Seksen Günde Devri Âlem’ türü hikâyeler yazıyordum. Hafif polisiye. Başrolünde kimin olduğunu söylememe gerek yok herhalde!
MELİS: ‘Bağımsızlık’ hayalleri kuruyordum. Anaokulundaki aklımla da, bunu evden kaçarak yapmayı planlıyordum! Hatta bir-iki arkadaşımı da örgütledim. Yanlış anlama, evle, ailemle hiçbir sorunum yoktu. Sadece o yaştaki fantezim yalnız yaşamaktı. Limon satarak geçinmeyi planlıyordum herhalde!
BANU: Dünyanın her köşesini gezeceğim, maceranın eksik olmadığı, sanatla, kitaplarla iç içe, özgür bir hayat hayali kuruyordum. Indiana Jones gibi geliyor kulağa değil mi?
- O hayaller içinde şu ya da bu şekilde gazetecilik var mıydı?
MELİS: Vardı. Dedem İzmir’de Cumhuriyet gazetesinde çalışıyordu. Beni sık sık gazeteye götürür, daktilonun başına oturturdu. Bizim eve de Hürriyet girerdi, ben de Kelebek’i çekip okurdum…
BANU: Yoktu. Hayat planı açısından biraz Doğuluyum. Plan yapmıyorum, önüme geleni yaşıyorum. Hayatla ya da kaderle diyelim; didişmeyi sevmiyorum. Belki çizdiğim yolun uzağına düşüp hayal kırıklığı yaşamaktan çekiniyorum, bilmiyorum. O yüzden, “Daha küçük bir çocukken bile gazeteci olmak istiyordum!” diyemem. Diplomat olmak istiyordum. O zamanki kafamla, dünyayı böyle gezmeyi hayal ediyordum…
CANSU: Ben de önce psikanalist sonra diplomat olmak istedim. ODTÜ’yü kazanıp siyaset bilimi okumaya başladıktan sonra birden dank etti: Hariciye de olsa, devlet ve bürokrasi bana göre değil! Hiyerarşide belli bir eşiği atlayana kadar yutkun dur, bir kısmına hatta bazen çoğuna hiç inanmadığın politikaları canhıraş bir biçimde savunmak için ömrünü ver… Benim gibi yüksek sesle konuşan bir tip için zor! Diplomasiye meraklıyım ama diplomatik olamıyorum!
İŞTE HÜRRİYET’İN KADIN YÜZLERİ: FOTO GALERİ
- Peki nasıl gazeteci oldunuz? Ne kadarı bilinçli karar, ne kadarı tesadüf?
BANU: Benimki tesadüf! Sağ olsun ÖSYM, tuttu beni İstanbul İletişim’e yerleştirdi. Ama hiç şikâyetçi değilim, hatta bunu bana hayatın geçtiği bir torpil gibi görüyorum. 15 yıldır bu meslekteyim, başka hiçbir işi bu kadar severek yapabileceğimi sanmıyorum.
CANSU: Bilinçli tercih! Üniversitede, Hürriyet’in Ankara Bürosu’na stajyer olarak girdim. O dönemde meslek büyüklerinden, “Çok meşakkatli bir yol, para yok, stres çok, gazetecilik dışında bir sürü şey yapabilirsin” diyen çok oldu. Hatta bunlardan biri de, ilk patronum Sedat Ergin’di. Mezun olup elimde diplomamla, “Artık kadro verir” diye kapısına dayandığım gün, “Diplomat olma fırsatını kaçırma!” şeklinde bir konuşma yapınca, epey bozulmuştum. Ama inat ettiğimi görünce, bu yolda kalmam için beni en çok destekleyenlerden biri de yine o oldu.
MELİS: Tamamen tesadüf! Moda tasarımı okudum; tasarımcı olma konusunda sebat göstermek yerine bir şekilde iş ararken daldığım medya sektörü daha eğlenceli geldi. İlerleyen yıllarda eğlencesi azalsa da, başka tarafları tatmin etti.
Melis: İDEALİZM’İ 16 YAŞINDA TERK ETTİM
Banu: BEN HÂLÂ İDEALİSTİM
Cansu: İDEALİST OLMAK ÜRKÜTMÜYOR DEĞİL
- Örnek aldığınız, kendinize rol model seçtiğiniz biri ya da birileri var mıydı?
CANSU: Oriana Fallaci’den ruh olarak epey etkilenmişim. İşe merak sardığımdan beri sevdiğim isimlerin başındaysa Robert Fisk ve John Pilger var.
MELİS: Yok valla. Benim rol modellerim genelde yüz yıl önce yaşamış kişiler. Ama onlar da rol modelden çok, hayranlık duyduğum insanlar. Ve genelde edebiyatçılar. Hayran olduğum da kendilerinden çok, yazdıkları…
- Mesleğe başlarken kafanızdaki gazetecilik tanımıyla şimdiki arasında bir fark var mı?
BANU: Ben gazeteciliğin sadece istihbarat servisindeki şekliyle yapıldığını sanırdım. Bol cepli yelek ve kargo pantolonla tüm gün dışarıda haber kovalarsın. Bugün televizyon dizilerindeki gazeteci prototipi yani. Ki bu, en meşakkatli halidir mesleğin. Bu imaj okulun sizi mesleğe hazırlayamamasının da sonucu…
CANSU: Mesleğe başladıktan kısa süre sonra kulvar değiştirdim. NTV’de çalışmaya başladım. Televizyon haberciliği, teknoloji ve hız açısından klasik gazeteciliği ilk zorlayan mecra. Bu süreci içeriden yaşadım. Canlı yayınlanan toplantılar, daha toplantılar devam ederken ‘son dakika’ logosuyla ekrana taşınan kulis bilgileri, gazetelerde çalışan meslektaşlarımızın hiç hoşuna gitmezdi. Ertesi güne sakladıkları malzeme bir gün önceden ortaya döküldüğü için, ana hikâyenin gözden kaçan bir tarafını yakalama eğilimine yöneldiler. 15 yıl geçti, gazetedekiler televizyonlarla yaşamaya alıştı. Bugünse hem gazetede hem televizyonda çalışanları zorlayan başka bir süreç yaşanıyor. Bilginin televizyondan da daha hızlı yayıldığı mecra, sosyal medya gündemde. Hem de bu kitlesel yayına katılmanız için profesyonel gazeteci olmanız da gerekmiyor. 20 küsur yıldır konuşulan ‘vatandaş gazeteci’ artık gerçekten aramızda. Pek çok anlamda bizim gibi profesyonel gazetecilerin işini kolaylaştırdıklarını düşünüyorum. Düşünsenize, doğru takip etmeyi bilirseniz yüzlerce, binlerce gözünüz, kulağınız, muhabiriniz var. Hatta normal şartlarda bir konuda görüş almak için arayıp peşine düşeceğimiz yerli-yabancı siyasetçiler bile daha biz sormadan sosyal medyada şakımaya başlıyor. “Arkadaşlar! Biraz sessiz olalım Cumhurbaşkanı klavye başında temaslarını anlatıyor” durumu...
MELİS: Gazeteciliğin öldüğünün söylendiği bir zamanda bunu söylemek komik kaçacak ama ben gazeteciliği giderek daha fazla ciddiye alıyorum.
- Mesleğe adım atarkenki kadar idealist misiniz, yoksa gerçekler sizi değiştirdi mi?
CANSU: Ben kişisel olarak idealizmimi koruyorum da, bunun ana akımda karşılığı olduğunu söylemek zor. Türkiye’deki medya sektörünün kendi dinamikleri de, siyaset de, gazeteciliği rahat bırakmıyor. Bugüne kadar sadece kendi yazdığımdan mesuldüm ama hayatın gerçekleri o masaya oturunca bir başka görünüyor. Kendi güvenli bölgemden çıkıyorum ya şimdi, idealist yanımın başına gelebilecekler beni ürkütmüyor değil!
BANU: Ben hâlâ idealistim! Başka türlüsü elimden gelmez, o zaman mesleği bırakmak lazım.
MELİS: İdealizmi 16 yaşımda terk ettim! Ama bu teslim olduğum anlamına gelmiyor. Son dönemde, çevre sorunlarıyla çok ilgiliyim. ‘Mahallenin delisi’ gibi görenler olabilir ama gerçekliğin tam da burada yattığına inanıyorum. Ve bütün samimiyetimle inanıyorum.
- Gazeteci olmaktan dolayı ne kadar gururlusunuz?
CANSU: İşimi çok seviyorum ama bir onur ya da gurur vesilesi olarak görmüyorum.
BANU: Bahsettiğin, bir mesleği öbürüne üstün tutmaksa, gururlu değilim. Bu çok kibirli geliyor kulağıma.
MELİS: Milyonlarca kişinin sevmediği işleri yaptığı bir dünyada, çalıştığımı bile hissetmeyecek kadar çok sevdiğim bir işi yaptığım için gururluyum.
- Meslekte bir kademe daha yükselmekten ne kadar gururlusunuz?
CANSU: Daha ziyade düşünceliyim…
MELİS: Önce o kademeyi hakkıyla yapayım, gurur ondan sonra gelir.
BİR ERKEĞE GÖRE İKİ KAT SORUMLULUK HİSSEDİYORUM
- Peki kadın gazeteci olarak mesleğinizde yükseldiğiniz için ne kadar gururlusunuz?
BANU: Kendimle gurur duyup duymadığımı sorarsan, duyuyorum. Ama bir erkeğe göre, iki kat sorumluluk da hissediyorum. Erkekler her gün kaza yapar ama, ‘Kadın şoför mağazaya daldı!’ olur. Bu yüzden işin hakkını vermek iki kat daha önemli.
CANSU: Bu soru aslında kanıma dokunuyor! Hiçbir erkek gazeteciye bu soru sorulmaz! Ama maalesef sektörün kilit noktaları öyle bir erkek egemenliğinde ki, bizim gazete iki kadını o masaya davet edince umutlanıyoruz...…
MELİS: Ben kendimi çoğunlukla cinsiyetsiz hissediyorum. Belki kadın-erkek ayrımının bariz olduğu bir çevreden gelseydim bu gururu yaşardım ama bir erkek kadar özgür yetiştim. Kadın gazeteci olarak da hiç zorluk yaşamadım. Aksine kadın olduğum için erkek baskın medyada öne çıkma fırsatı
bile bulmuş olabilirim.
Cansu Çamlıbel: KADIN YA DA ERKEK BİRİSİNİN TERFİSİ SORUN YARATIYOR GALİBA
- Başarılı gazeteci olmanın kriterleri neler sizce?
BANU: Merak etmeyi sürdürmek, kendinden dahi şüphe etmek, vazgeçmemek, öğrenmeyi hiç bırakmamak…
MELİS: Ahlaklı olmak. Doğru bildiğini söylemekten çekinmemek. İnandırıldığın değil, inandığın doğruları savunmak. Güç odaklarının etkisinde kalmamak, yani yönlendirilmemek.
CANSU: Sana verilen yanıtlardan tatmin olmamak.
- Başarı için koyduğunuz hedefler, ölçüler neler? Ne zaman kendinizi başarmış addedersiniz?
MELİS: Hiçbir zaman kendimi başarmış addetmem. Hele de bu yaşta!
- 12 Eylül öncesi terör olaylarında her gün 20 kişi ölüyordu. Şimdiyse bu ülkede her gün beş kadın öldürülüyor. Bu vahim tablonun değişmesi sizce nasıl mümkün?
MELİS: Askeri müdahaleyle değil herhalde! 4+4+4’le olmayacağı da kesin. Kadını mülk gibi gören zihniyetin değişmesi lazım.
BANU: Kesinlikle Kenan Evren yöntemiyle mümkün olmayacak! 2012’nin ilk dört ayında 71 kadın öldürüldü. Sadece mayıs ayında öldürülen kadın sayısı ise 15. Çoğu, kocaları tarafından katledildi. Aslında 12 Eylül öncesinde de kadınlar öldürülüyordu ama çok farkında değildik… Basına bu kadar yansımıyor, toplumsal kabuller nedeniyle dikkati çekmiyor, bir kısmı kaza, bir kısmı intihar adı altında kayıtlara geçiyordu… STK’lar, yeni yasalar ve kampanyalar sayesinde duyarlılık arttı ama ortadan kalkması için zihniyetin değişmesi gerekiyor. Bu, bugünden yarına olacak bir şey değil. En az bir nesil beklememiz gerekiyor korkarım.
CANSU: Bu cinayetleri çaktırmadığını sanarak belki de kendisine bile itiraf etmeden bilinçaltında onaylayan o erkek kafasını değiştirebilecek tek şey, devrimsel bir eğitim olabilir. Bu zihniyetin en baştan önünü kesebilmek için erkek çocukları daha ilkokulda özel derslere tabi tutulmalı belki de. Eğitim sistemimiz madem endoktrine etmek konusunda başarılı, bu alanda kullansınlar maharetlerini.
- Kadın gazeteci olarak terfiniz gazete içinde sorun yarattı mı?
MELİS: Hiç sanmıyorum.
BANU: Benim bildiğim bir sorun yok.
CANSU: Umut ederim yaratmamıştır. Ama genelde kadın ya da erkek birisinin terfisi sorun yaratıyor galiba!
Melis Alphan: PARA İÇİN GAZETECİ OLANA GERİ ZEKÂLI DERİM
- Gazeteci olduğunuz için maddi ya da manevi gerekçelerle hiç pişmanlık yaşadınız mı?
CANSU: Hayır. Ama tabii ki yabancı meslektaşlarımın özellikle maddi ve fiziki şartlarına imreniyorum. Gazetecinin, bağımsız bir bakış geliştirebilmesi için bağımsız bir hayatı olabilmeli. Bizim meslek dışarıdan çok şatafatlı görünüyor ama ‘basın emekçisi’ gerçekten ‘emekçi’. Bu anlamda Türkiye’deki gazeteciler, koşullarıyla ters orantılı bir performans ortaya koyuyor.
BANU: Söylendiğim zamanlar oldu ama pişmanlık hiç yaşamadım.
MELİS: Ben de yaşamadım. Bu mesleğe başlarken koşulların farkındaydım. Zaten para için gazeteci olana, geri zekâlı derim.
- Gazeteci olmasaydınız sizin için en uygun meslek hangisiydi?
BANU: Sinema ya da tiyatro yapardım.
MELİS: Sanatçı olmak. Bir sanatçının yaşadığı tüm buhranları yaşayıp onun üretkenliğini sergileyemiyorum. Bu da beni mutsuz ediyor. Yazı yazmak bir üretim olsa da, yaptığımdan biliyorum, üretkenlikte sanatçılığın yakınından bile geçemez. Ama bu iş, benim için bittiği an, B planımı devreye sokacağım, ikinci hayalimi, resim yapacağım!
- Türkiye’de kadın olmak ne demek? Ne kadar sorunlu bir olgu?
CANSU: “Yalnız bir kadının yapacağı iş mi...” diye başlayan hikâyelerin anlatıldığı bir ülke burası. Kadın, aile içi bir figür olarak her şeye rağmen kıymetli de; maraz, birey olmak istediğinde çıkıyor. Kadının bireysel tercihleri, ya kocanın, babanın, amcanın, erkek çocuğun onur sorununa ya da kocaman siyasal toplumsal bir soruna dönüşüyor.
MELİS: Meclis’teki 550 milletvekilinden sadece 78’i kadın. Gerisini sen düşün. Hayatta hiçbir şey öğrenmediysem şunu öğrendim: Erkek kadını korumaz. Kadın, kadını korur. Ve gerçekçi olursak: Güçlü, zayıfı korumaz; yer! Türkiye’de güçlü olan erkekler. Kadınlar güçlenmedikçe bu işin çıkışı yok.
BANU: Türkiye’de kadın olmak demek, rakamsal açıdan çoğunluk olmana rağmen her zaman azınlık kalmak demek. Türkiye’de azınlık olmak ne demek sanırım hepimiz çok iyi biliyoruz.
- Kadın olduğunuz için, gelecek hakkında erkeklerden daha çok korkuyor musunuz?
CANSU: Tam tersine, kadın olduğum için pek çok konuda daha cesurum.
MELİS: Erkeklerin gelecek korkusunu daha şiddetli yaşadığını düşünüyorum. Onlar, hayatları boyunca ‘erkek’ olmaya, erkekler arasında kabul görmeye, kadınlar tarafından ‘erkek’ olarak görülmeye çalışıyorlar. Bunun stresini hayal bile edemem.
BANU: Kastettiğin Türkiye’nin gidişatıysa, evet, endişelerim var. Fakat bu gidişten sadece kadınların değil, erkeklerin de endişe etmesi gerekir. Bir toplumun yarısının gelmesinden korktuğu, diğer yarısının umutla beklediği bir gelecek, gelecek olamaz.
- Medyada kadın gazetecilerin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
CANSU: Diplomasi muhabirliğinden geliyorum. Diplomasi muhabirlerinin çoğu kadındır. Aslında genel olarak kadın muhabir ve yazar çok bizim sektörde. Zorluk; yönetici kadrolara, karar alıcılar arasına girmekte. Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın yurtdışı seyahatlerine genelde gazetelerin en tepesindeki isimler davet edilir. Bakın o uçak fotoğraflarına,
silme kravatlıdır poz verenler.
Çünkü hiç kadın genel yayın yönetmeni yok…
MELİS: Toplumun her kesiminde olduğu gibi medyada da hak ettikleri yeri bulamadıklarını düşünüyorum kadınların…
BANU: Rakamlarla konuşayım: Medyada yöneticilerin yüzde 15’i kadın, yüzde 85’i erkek.
Köşe yazarlarının yüzde 12’si kadın, yüzde 88’i erkek. Televizyonlarda, siyasi tartışma programlarına katılanlardan yüzde 11’i kadın, yüzde 89’u erkek. Ulusal yayınların genel yayın yönetmeni koltuğunda tek bir kadın yok.
Ayşe ARMAN / HÜRRİYET
Üçü de bileklerinin hakkıyla, alınların teriyle, kendi alanlarında öne çıktılar.
Onları haberlerinden, yazılarından, köşelerinden, manşetlerinden, imzalarından tanıyorsunuz zaten.
Şimdi de Banu Tuna ve Cansu Çamlıbel
Hürriyet’in sıcak haber akışıyla ilgilenecekler.
Melis Alphan ise artık ana gazetede köşe yazacak.
Hürriyet ailesi olarak mutluyuz, gururluyuz.
Medyada, karar merciindeki kadınların artması çok güzel bir gelişme.
Onları tebrik ediyorum, başarılar diliyorum...
Banu Tuna: HİÇBİR İŞİ BU KADAR SEVEREK YAPAMAM
- Küçük bir çocukken, geleceğe dair ne tür hayaller kuruyordunuz?
CANSU: Gezgin olmak istiyordum. Kafamda, ‘Seksen Günde Devri Âlem’ türü hikâyeler yazıyordum. Hafif polisiye. Başrolünde kimin olduğunu söylememe gerek yok herhalde!
MELİS: ‘Bağımsızlık’ hayalleri kuruyordum. Anaokulundaki aklımla da, bunu evden kaçarak yapmayı planlıyordum! Hatta bir-iki arkadaşımı da örgütledim. Yanlış anlama, evle, ailemle hiçbir sorunum yoktu. Sadece o yaştaki fantezim yalnız yaşamaktı. Limon satarak geçinmeyi planlıyordum herhalde!
BANU: Dünyanın her köşesini gezeceğim, maceranın eksik olmadığı, sanatla, kitaplarla iç içe, özgür bir hayat hayali kuruyordum. Indiana Jones gibi geliyor kulağa değil mi?
- O hayaller içinde şu ya da bu şekilde gazetecilik var mıydı?
MELİS: Vardı. Dedem İzmir’de Cumhuriyet gazetesinde çalışıyordu. Beni sık sık gazeteye götürür, daktilonun başına oturturdu. Bizim eve de Hürriyet girerdi, ben de Kelebek’i çekip okurdum…
BANU: Yoktu. Hayat planı açısından biraz Doğuluyum. Plan yapmıyorum, önüme geleni yaşıyorum. Hayatla ya da kaderle diyelim; didişmeyi sevmiyorum. Belki çizdiğim yolun uzağına düşüp hayal kırıklığı yaşamaktan çekiniyorum, bilmiyorum. O yüzden, “Daha küçük bir çocukken bile gazeteci olmak istiyordum!” diyemem. Diplomat olmak istiyordum. O zamanki kafamla, dünyayı böyle gezmeyi hayal ediyordum…
CANSU: Ben de önce psikanalist sonra diplomat olmak istedim. ODTÜ’yü kazanıp siyaset bilimi okumaya başladıktan sonra birden dank etti: Hariciye de olsa, devlet ve bürokrasi bana göre değil! Hiyerarşide belli bir eşiği atlayana kadar yutkun dur, bir kısmına hatta bazen çoğuna hiç inanmadığın politikaları canhıraş bir biçimde savunmak için ömrünü ver… Benim gibi yüksek sesle konuşan bir tip için zor! Diplomasiye meraklıyım ama diplomatik olamıyorum!
İŞTE HÜRRİYET’İN KADIN YÜZLERİ: FOTO GALERİ
- Peki nasıl gazeteci oldunuz? Ne kadarı bilinçli karar, ne kadarı tesadüf?
BANU: Benimki tesadüf! Sağ olsun ÖSYM, tuttu beni İstanbul İletişim’e yerleştirdi. Ama hiç şikâyetçi değilim, hatta bunu bana hayatın geçtiği bir torpil gibi görüyorum. 15 yıldır bu meslekteyim, başka hiçbir işi bu kadar severek yapabileceğimi sanmıyorum.
CANSU: Bilinçli tercih! Üniversitede, Hürriyet’in Ankara Bürosu’na stajyer olarak girdim. O dönemde meslek büyüklerinden, “Çok meşakkatli bir yol, para yok, stres çok, gazetecilik dışında bir sürü şey yapabilirsin” diyen çok oldu. Hatta bunlardan biri de, ilk patronum Sedat Ergin’di. Mezun olup elimde diplomamla, “Artık kadro verir” diye kapısına dayandığım gün, “Diplomat olma fırsatını kaçırma!” şeklinde bir konuşma yapınca, epey bozulmuştum. Ama inat ettiğimi görünce, bu yolda kalmam için beni en çok destekleyenlerden biri de yine o oldu.
MELİS: Tamamen tesadüf! Moda tasarımı okudum; tasarımcı olma konusunda sebat göstermek yerine bir şekilde iş ararken daldığım medya sektörü daha eğlenceli geldi. İlerleyen yıllarda eğlencesi azalsa da, başka tarafları tatmin etti.
Melis: İDEALİZM’İ 16 YAŞINDA TERK ETTİM
Banu: BEN HÂLÂ İDEALİSTİM
Cansu: İDEALİST OLMAK ÜRKÜTMÜYOR DEĞİL
- Örnek aldığınız, kendinize rol model seçtiğiniz biri ya da birileri var mıydı?
CANSU: Oriana Fallaci’den ruh olarak epey etkilenmişim. İşe merak sardığımdan beri sevdiğim isimlerin başındaysa Robert Fisk ve John Pilger var.
MELİS: Yok valla. Benim rol modellerim genelde yüz yıl önce yaşamış kişiler. Ama onlar da rol modelden çok, hayranlık duyduğum insanlar. Ve genelde edebiyatçılar. Hayran olduğum da kendilerinden çok, yazdıkları…
- Mesleğe başlarken kafanızdaki gazetecilik tanımıyla şimdiki arasında bir fark var mı?
BANU: Ben gazeteciliğin sadece istihbarat servisindeki şekliyle yapıldığını sanırdım. Bol cepli yelek ve kargo pantolonla tüm gün dışarıda haber kovalarsın. Bugün televizyon dizilerindeki gazeteci prototipi yani. Ki bu, en meşakkatli halidir mesleğin. Bu imaj okulun sizi mesleğe hazırlayamamasının da sonucu…
CANSU: Mesleğe başladıktan kısa süre sonra kulvar değiştirdim. NTV’de çalışmaya başladım. Televizyon haberciliği, teknoloji ve hız açısından klasik gazeteciliği ilk zorlayan mecra. Bu süreci içeriden yaşadım. Canlı yayınlanan toplantılar, daha toplantılar devam ederken ‘son dakika’ logosuyla ekrana taşınan kulis bilgileri, gazetelerde çalışan meslektaşlarımızın hiç hoşuna gitmezdi. Ertesi güne sakladıkları malzeme bir gün önceden ortaya döküldüğü için, ana hikâyenin gözden kaçan bir tarafını yakalama eğilimine yöneldiler. 15 yıl geçti, gazetedekiler televizyonlarla yaşamaya alıştı. Bugünse hem gazetede hem televizyonda çalışanları zorlayan başka bir süreç yaşanıyor. Bilginin televizyondan da daha hızlı yayıldığı mecra, sosyal medya gündemde. Hem de bu kitlesel yayına katılmanız için profesyonel gazeteci olmanız da gerekmiyor. 20 küsur yıldır konuşulan ‘vatandaş gazeteci’ artık gerçekten aramızda. Pek çok anlamda bizim gibi profesyonel gazetecilerin işini kolaylaştırdıklarını düşünüyorum. Düşünsenize, doğru takip etmeyi bilirseniz yüzlerce, binlerce gözünüz, kulağınız, muhabiriniz var. Hatta normal şartlarda bir konuda görüş almak için arayıp peşine düşeceğimiz yerli-yabancı siyasetçiler bile daha biz sormadan sosyal medyada şakımaya başlıyor. “Arkadaşlar! Biraz sessiz olalım Cumhurbaşkanı klavye başında temaslarını anlatıyor” durumu...
MELİS: Gazeteciliğin öldüğünün söylendiği bir zamanda bunu söylemek komik kaçacak ama ben gazeteciliği giderek daha fazla ciddiye alıyorum.
- Mesleğe adım atarkenki kadar idealist misiniz, yoksa gerçekler sizi değiştirdi mi?
CANSU: Ben kişisel olarak idealizmimi koruyorum da, bunun ana akımda karşılığı olduğunu söylemek zor. Türkiye’deki medya sektörünün kendi dinamikleri de, siyaset de, gazeteciliği rahat bırakmıyor. Bugüne kadar sadece kendi yazdığımdan mesuldüm ama hayatın gerçekleri o masaya oturunca bir başka görünüyor. Kendi güvenli bölgemden çıkıyorum ya şimdi, idealist yanımın başına gelebilecekler beni ürkütmüyor değil!
BANU: Ben hâlâ idealistim! Başka türlüsü elimden gelmez, o zaman mesleği bırakmak lazım.
MELİS: İdealizmi 16 yaşımda terk ettim! Ama bu teslim olduğum anlamına gelmiyor. Son dönemde, çevre sorunlarıyla çok ilgiliyim. ‘Mahallenin delisi’ gibi görenler olabilir ama gerçekliğin tam da burada yattığına inanıyorum. Ve bütün samimiyetimle inanıyorum.
- Gazeteci olmaktan dolayı ne kadar gururlusunuz?
CANSU: İşimi çok seviyorum ama bir onur ya da gurur vesilesi olarak görmüyorum.
BANU: Bahsettiğin, bir mesleği öbürüne üstün tutmaksa, gururlu değilim. Bu çok kibirli geliyor kulağıma.
MELİS: Milyonlarca kişinin sevmediği işleri yaptığı bir dünyada, çalıştığımı bile hissetmeyecek kadar çok sevdiğim bir işi yaptığım için gururluyum.
- Meslekte bir kademe daha yükselmekten ne kadar gururlusunuz?
CANSU: Daha ziyade düşünceliyim…
MELİS: Önce o kademeyi hakkıyla yapayım, gurur ondan sonra gelir.
BİR ERKEĞE GÖRE İKİ KAT SORUMLULUK HİSSEDİYORUM
- Peki kadın gazeteci olarak mesleğinizde yükseldiğiniz için ne kadar gururlusunuz?
BANU: Kendimle gurur duyup duymadığımı sorarsan, duyuyorum. Ama bir erkeğe göre, iki kat sorumluluk da hissediyorum. Erkekler her gün kaza yapar ama, ‘Kadın şoför mağazaya daldı!’ olur. Bu yüzden işin hakkını vermek iki kat daha önemli.
CANSU: Bu soru aslında kanıma dokunuyor! Hiçbir erkek gazeteciye bu soru sorulmaz! Ama maalesef sektörün kilit noktaları öyle bir erkek egemenliğinde ki, bizim gazete iki kadını o masaya davet edince umutlanıyoruz...…
MELİS: Ben kendimi çoğunlukla cinsiyetsiz hissediyorum. Belki kadın-erkek ayrımının bariz olduğu bir çevreden gelseydim bu gururu yaşardım ama bir erkek kadar özgür yetiştim. Kadın gazeteci olarak da hiç zorluk yaşamadım. Aksine kadın olduğum için erkek baskın medyada öne çıkma fırsatı
bile bulmuş olabilirim.
Cansu Çamlıbel: KADIN YA DA ERKEK BİRİSİNİN TERFİSİ SORUN YARATIYOR GALİBA
- Başarılı gazeteci olmanın kriterleri neler sizce?
BANU: Merak etmeyi sürdürmek, kendinden dahi şüphe etmek, vazgeçmemek, öğrenmeyi hiç bırakmamak…
MELİS: Ahlaklı olmak. Doğru bildiğini söylemekten çekinmemek. İnandırıldığın değil, inandığın doğruları savunmak. Güç odaklarının etkisinde kalmamak, yani yönlendirilmemek.
CANSU: Sana verilen yanıtlardan tatmin olmamak.
- Başarı için koyduğunuz hedefler, ölçüler neler? Ne zaman kendinizi başarmış addedersiniz?
MELİS: Hiçbir zaman kendimi başarmış addetmem. Hele de bu yaşta!
- 12 Eylül öncesi terör olaylarında her gün 20 kişi ölüyordu. Şimdiyse bu ülkede her gün beş kadın öldürülüyor. Bu vahim tablonun değişmesi sizce nasıl mümkün?
MELİS: Askeri müdahaleyle değil herhalde! 4+4+4’le olmayacağı da kesin. Kadını mülk gibi gören zihniyetin değişmesi lazım.
BANU: Kesinlikle Kenan Evren yöntemiyle mümkün olmayacak! 2012’nin ilk dört ayında 71 kadın öldürüldü. Sadece mayıs ayında öldürülen kadın sayısı ise 15. Çoğu, kocaları tarafından katledildi. Aslında 12 Eylül öncesinde de kadınlar öldürülüyordu ama çok farkında değildik… Basına bu kadar yansımıyor, toplumsal kabuller nedeniyle dikkati çekmiyor, bir kısmı kaza, bir kısmı intihar adı altında kayıtlara geçiyordu… STK’lar, yeni yasalar ve kampanyalar sayesinde duyarlılık arttı ama ortadan kalkması için zihniyetin değişmesi gerekiyor. Bu, bugünden yarına olacak bir şey değil. En az bir nesil beklememiz gerekiyor korkarım.
CANSU: Bu cinayetleri çaktırmadığını sanarak belki de kendisine bile itiraf etmeden bilinçaltında onaylayan o erkek kafasını değiştirebilecek tek şey, devrimsel bir eğitim olabilir. Bu zihniyetin en baştan önünü kesebilmek için erkek çocukları daha ilkokulda özel derslere tabi tutulmalı belki de. Eğitim sistemimiz madem endoktrine etmek konusunda başarılı, bu alanda kullansınlar maharetlerini.
- Kadın gazeteci olarak terfiniz gazete içinde sorun yarattı mı?
MELİS: Hiç sanmıyorum.
BANU: Benim bildiğim bir sorun yok.
CANSU: Umut ederim yaratmamıştır. Ama genelde kadın ya da erkek birisinin terfisi sorun yaratıyor galiba!
Melis Alphan: PARA İÇİN GAZETECİ OLANA GERİ ZEKÂLI DERİM
- Gazeteci olduğunuz için maddi ya da manevi gerekçelerle hiç pişmanlık yaşadınız mı?
CANSU: Hayır. Ama tabii ki yabancı meslektaşlarımın özellikle maddi ve fiziki şartlarına imreniyorum. Gazetecinin, bağımsız bir bakış geliştirebilmesi için bağımsız bir hayatı olabilmeli. Bizim meslek dışarıdan çok şatafatlı görünüyor ama ‘basın emekçisi’ gerçekten ‘emekçi’. Bu anlamda Türkiye’deki gazeteciler, koşullarıyla ters orantılı bir performans ortaya koyuyor.
BANU: Söylendiğim zamanlar oldu ama pişmanlık hiç yaşamadım.
MELİS: Ben de yaşamadım. Bu mesleğe başlarken koşulların farkındaydım. Zaten para için gazeteci olana, geri zekâlı derim.
- Gazeteci olmasaydınız sizin için en uygun meslek hangisiydi?
BANU: Sinema ya da tiyatro yapardım.
MELİS: Sanatçı olmak. Bir sanatçının yaşadığı tüm buhranları yaşayıp onun üretkenliğini sergileyemiyorum. Bu da beni mutsuz ediyor. Yazı yazmak bir üretim olsa da, yaptığımdan biliyorum, üretkenlikte sanatçılığın yakınından bile geçemez. Ama bu iş, benim için bittiği an, B planımı devreye sokacağım, ikinci hayalimi, resim yapacağım!
- Türkiye’de kadın olmak ne demek? Ne kadar sorunlu bir olgu?
CANSU: “Yalnız bir kadının yapacağı iş mi...” diye başlayan hikâyelerin anlatıldığı bir ülke burası. Kadın, aile içi bir figür olarak her şeye rağmen kıymetli de; maraz, birey olmak istediğinde çıkıyor. Kadının bireysel tercihleri, ya kocanın, babanın, amcanın, erkek çocuğun onur sorununa ya da kocaman siyasal toplumsal bir soruna dönüşüyor.
MELİS: Meclis’teki 550 milletvekilinden sadece 78’i kadın. Gerisini sen düşün. Hayatta hiçbir şey öğrenmediysem şunu öğrendim: Erkek kadını korumaz. Kadın, kadını korur. Ve gerçekçi olursak: Güçlü, zayıfı korumaz; yer! Türkiye’de güçlü olan erkekler. Kadınlar güçlenmedikçe bu işin çıkışı yok.
BANU: Türkiye’de kadın olmak demek, rakamsal açıdan çoğunluk olmana rağmen her zaman azınlık kalmak demek. Türkiye’de azınlık olmak ne demek sanırım hepimiz çok iyi biliyoruz.
- Kadın olduğunuz için, gelecek hakkında erkeklerden daha çok korkuyor musunuz?
CANSU: Tam tersine, kadın olduğum için pek çok konuda daha cesurum.
MELİS: Erkeklerin gelecek korkusunu daha şiddetli yaşadığını düşünüyorum. Onlar, hayatları boyunca ‘erkek’ olmaya, erkekler arasında kabul görmeye, kadınlar tarafından ‘erkek’ olarak görülmeye çalışıyorlar. Bunun stresini hayal bile edemem.
BANU: Kastettiğin Türkiye’nin gidişatıysa, evet, endişelerim var. Fakat bu gidişten sadece kadınların değil, erkeklerin de endişe etmesi gerekir. Bir toplumun yarısının gelmesinden korktuğu, diğer yarısının umutla beklediği bir gelecek, gelecek olamaz.
- Medyada kadın gazetecilerin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
CANSU: Diplomasi muhabirliğinden geliyorum. Diplomasi muhabirlerinin çoğu kadındır. Aslında genel olarak kadın muhabir ve yazar çok bizim sektörde. Zorluk; yönetici kadrolara, karar alıcılar arasına girmekte. Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın yurtdışı seyahatlerine genelde gazetelerin en tepesindeki isimler davet edilir. Bakın o uçak fotoğraflarına,
silme kravatlıdır poz verenler.
Çünkü hiç kadın genel yayın yönetmeni yok…
MELİS: Toplumun her kesiminde olduğu gibi medyada da hak ettikleri yeri bulamadıklarını düşünüyorum kadınların…
BANU: Rakamlarla konuşayım: Medyada yöneticilerin yüzde 15’i kadın, yüzde 85’i erkek.
Köşe yazarlarının yüzde 12’si kadın, yüzde 88’i erkek. Televizyonlarda, siyasi tartışma programlarına katılanlardan yüzde 11’i kadın, yüzde 89’u erkek. Ulusal yayınların genel yayın yönetmeni koltuğunda tek bir kadın yok.
Ayşe ARMAN / HÜRRİYET