18 Oca 2013 18:26 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:39

HÜRRİYET'İN KADIN YAZARINA TEHDİT; "SANA BİR KAPORTA BOYA YAPARIM"

Hürriyet Gazetesi yazarı, İstanbul trafiğinde bir kadının yaşadığı tüm zorlukları kaleme aldı..

Hürriyet yazarı Melike Karakartal bizzat yaşadığı trafik magandalığını yazdı.

Lütfen, şu yazacaklarımla gün içinde kaç defa karşılaşıyorsunuz, bir düşünün:

• Sinyal verip sola sapmak istemeniz, sol şeritteki adamın frene değil, gaza basmasıyla sonuçlanır. Kaza yapacak bile olsa, yol vermez.
• Yaya geçidini kullanmak istersiniz ama yaya geçidinin hiçbir anlamı yoktur sürücü için, seni gördü mü yavaşlamak bir yana, gaza basar.
• Ters yöne giren araç, sizden yol ister. Vermediğinizde o meşhur küfrü yersiniz. “Fahişe” derler. Vajinanıza “koyulur”. Gün içinde kaç kere vajinanıza koyuluyor? Sayın sayabilirseniz... (Erkekler, size de söylüyorum)
• Motorlar ters yönden ve kaldırımlardan giderler, trafik kuralları onlar için YOKTUR. Uyarırsınız, küfür yersiniz ya da siz ağzınızı açana kadar giderler.
• Erkekler, yalnız gördükleri kadına kolayca şiddet gösterir. Araçlarından iner, inmeseler bile avaz avaz bağırır, tehditler savururlar. En “hafif” tepki küfürdür.
• Kadın sürücüler, haksız olduklarında, trafik kurallarına uymadıklarında bile haklı görürler kendilerini. Kurallara uyan sizsinizdir ama karşınızdaki kadın tarafından hakarete, sözlü şiddete uğrayan da siz olursunuz.
• Yayalar yolun her noktasında kendini yola atar. Yaya için de pek yoktur trafik ışığı veya yaya geçidinin bir fonksiyonu...

Önceki gün Kadıköy’de ters yöne girmiş bir araca yol vermediğim için aracın içindeki şehir eşkıyası beni “Sana kaporta boya yaparım” diye tehdit etti.
Polis çağıracağımı söyledim, “Ben zaten polisim” diye cevap verdi.
İnsanlık yoksunu adamın içinde bulunduğu araç giderken, plakasının fotoğrafını çektim. 155’i aradım, olanları bildirdim. “Ne yapacaksınız?” diye sordum ama memur bana sadece “Gereği yapılacaktır, iyi akşamlar” dedi ve telefonu kapattı.
Eve döndükten sonra, kaç saat bilmem, kendime gelemedim...

Peki bu olayın sonucunda, sinirden titremek, ağlamak ve toplumun geldiği vaziyeti görmek dışında ne geçti?

HİÇBİR ŞEY. Böyle durumlarda acil çözüm sunabilen bir sistemimiz yok. Şehir eşkiyasını şikayet etmek için sabahı bekleyecek, savcılığın açılmasını bekleyecek ve suç duyurusunda bulunacaksın.
Bir başka deyişle “uğraşacaksın”...
Böyle durumlara hızlı çözüm bulamayan sistemin kendisinden güç alıyor şehir eşkıyaları. Her geçen gün sayıları artıyor.
Peki savcılığa verince ne oluyor?
Okuyun da gülün: Suç duyurusunda bulunuyorsun, taraflara giden celpte, adın, soyadın, tüm iletişim bilgilerin karşı tarafa teslim ediliyor.
Yani devletin bir cinayet silahı vermediği kalıyor suç işlemiş adama.
Birçok kişi, bu sebepten ötürü başına gelenler karşısında susuyor. Uzatmak istemiyor.
Bu içinden çıkılmaz sistem, Türkiye’yi bir “şehir eşkıyası cenneti”ne dönüştürüyor.

İspanya, 2009’dan önce aynen bizim gibi “trafikte vahşi” bir ülkeydi. Kanunlarda reform yapıldı ve en küçük ihlalde bile bel büken para cezaları getirdi. Öyle 70 Lira’lardan, 100 Lira’lardan bahsetmiyorum.
Ve sadece 4 senede inanması güç bir dönüşüm yaşadı İspanya trafiği. Tüm sürücüler muma döndü.
Benzer bir “muma dönme” meselesini Beşiktaş’tan Kağıthane’ye doğru giden tünelde görebilirsiniz. Bel büken cezaları yememek için nasıl da korka korka gider en “atarlı” taksici bile...

Artık trafikteki eşkıyalık konusunda geldiğimiz şu son noktadan sonra, trafikle ilgili kanunlarda reform düzeyinde bir değişim uygulanması şart!

Bir önceki gün Kadıköy’de yaşadığım olayı Kelebek’teki köşeme taşıdıktan sonra benzer olayları yaşamış insanlardan çok sayıda mail aldım. Bakın neler diyorlar:

“Aynı durumda kalmış biri olarak size yazmak istedim. Ben çekilmedim, kontağı kapatıp durdum ve polisi aradım. Karşı araçtaki adam duysun diye de camı çok az açtım, çünkü aynı zamanda da korkuyordum. Polisle yüksek sesle konuştum, plakasını verdiğimi duyunca, tavır değiştirip geri çekildi” F.İ.

“Ters yönden gelen bir araca yol vermedim. Kadın sürücü, bana gözlüklerimden dolayı “dört göz” dedi, arabasından indi, aracını kitledi ve gitti. Polisi aradım, bu esnada kadın geri gelene kadar diğer arabalar (esnaf baskısından ötürü) bana küfür ederek yol verdi. (...) Kadın beni sıkıştırıp takip etmeye başladı. Sonra hırsını almak için dikiz aynamı yamultup gitti.” N.K.

“Sol şeritten sağ şeride geçmeye çalışırken arkamadaki araç bana yol vermeyerek korna çaldı ve aracımın yanına yaklaşarak, camını açıp camıma eliyle vurarak hakarette bulundu, önüme geçip yolumu keserek beni durdurdu ve arabadan inerek arabamın camını yumruklamaya ve hakaretlerde bulunmaya devam etti. Korktum ve kendisine herhangi bir karşılık vermedim, polis 155 imdatı arayarak ihbarda bulundum.
Ardından ihbarımın değerlendirilip değerlendirilmediğini, bu kişiye herhangi bir cezai işlem uygulanıp uygulanmadığı konusunda yasalara dayanarak bilgi edinme hakkımı kullanmak istedim ve ilgililere yazdığım maile cevaben sadece “gereği yapıldı” yanıtını aldım. Ne yapıldığını kesinlikle öğrenemedim.
Yollar kadın şoför düşmanı eşkıyalarla dolu...” P.K.

***

Ben diyorum ki...
Artık bu sistem değişmeli.
Canımızın tehlikede olmadığı, toplum bireylerinin trafikte insanlıklarını kaybetmediği bir ülkede yaşamak istiyoruz.
Trafikte kanunsuzluğun normalleştiğini ve yeni orman kurallarının şehir eşkıyaları tarafından eksiksizce uygulandığını devlet niçin görmüyor?
Her gün canımızı tehlikeye atıyoruz, yaya olsak da, aracımızı kullansak da yollarda tesadüfen yaşıyoruz.
Trafikte başımıza bir hal geldiğinde, bunu hızla çözecek, suçluya bizim iletişim bilgilerimizi ulaştırmadan cezalandıracak bir sistem içinde yaşamak en doğal hakkımız değil mi?

Gelin burda birlik olalım. Lütfen başınıza gelen olayları yazın. Güç birliği yapalım, tepkimizi verelim.
Trafikte eşkıyalığın alıp başını yürüdüğü bir ülkeye dönüşmüşken, neden trafik devriminden bu kadar uzağız, Ulaştırma Bakanlığı’na, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, Emniyet Müdürlüklerine ve yöneticilerimize soralım.