HÜRRİYET'İN KADIN YAZARINA TEHDİT; "SANA BİR KAPORTA BOYA YAPARIM"
Hürriyet Gazetesi yazarı, İstanbul trafiğinde bir kadının yaşadığı tüm zorlukları kaleme aldı..
Hürriyet yazarı Melike Karakartal bizzat yaşadığı trafik magandalığını yazdı.
Lütfen, şu yazacaklarımla gün içinde kaç defa karşılaşıyorsunuz,
bir düşünün:
• Sinyal verip sola sapmak istemeniz, sol şeritteki adamın frene
değil, gaza basmasıyla sonuçlanır. Kaza yapacak bile olsa, yol
vermez.
• Yaya geçidini kullanmak istersiniz ama yaya geçidinin hiçbir
anlamı yoktur sürücü için, seni gördü mü yavaşlamak bir yana, gaza
basar.
• Ters yöne giren araç, sizden yol ister. Vermediğinizde o meşhur
küfrü yersiniz. “Fahişe” derler. Vajinanıza “koyulur”. Gün içinde
kaç kere vajinanıza koyuluyor? Sayın sayabilirseniz... (Erkekler,
size de söylüyorum)
• Motorlar ters yönden ve kaldırımlardan giderler, trafik kuralları
onlar için YOKTUR. Uyarırsınız, küfür yersiniz ya da siz ağzınızı
açana kadar giderler.
• Erkekler, yalnız gördükleri kadına kolayca şiddet gösterir.
Araçlarından iner, inmeseler bile avaz avaz bağırır, tehditler
savururlar. En “hafif” tepki küfürdür.
• Kadın sürücüler, haksız olduklarında, trafik kurallarına
uymadıklarında bile haklı görürler kendilerini. Kurallara uyan
sizsinizdir ama karşınızdaki kadın tarafından hakarete, sözlü
şiddete uğrayan da siz olursunuz.
• Yayalar yolun her noktasında kendini yola atar. Yaya için
de pek yoktur trafik ışığı veya yaya geçidinin bir
fonksiyonu...
Önceki gün Kadıköy’de ters yöne girmiş bir araca yol vermediğim
için aracın içindeki şehir eşkıyası beni “Sana kaporta boya
yaparım” diye tehdit etti.
Polis çağıracağımı söyledim, “Ben zaten polisim” diye cevap
verdi.
İnsanlık yoksunu adamın içinde bulunduğu araç giderken, plakasının
fotoğrafını çektim. 155’i aradım, olanları bildirdim. “Ne
yapacaksınız?” diye sordum ama memur bana sadece “Gereği
yapılacaktır, iyi akşamlar” dedi ve telefonu kapattı.
Eve döndükten sonra, kaç saat bilmem, kendime gelemedim...
Peki bu olayın sonucunda, sinirden titremek, ağlamak ve toplumun geldiği vaziyeti görmek dışında ne geçti?
HİÇBİR ŞEY. Böyle durumlarda acil çözüm sunabilen bir sistemimiz
yok. Şehir eşkiyasını şikayet etmek için sabahı bekleyecek,
savcılığın açılmasını bekleyecek ve suç duyurusunda
bulunacaksın.
Bir başka deyişle “uğraşacaksın”...
Böyle durumlara hızlı çözüm bulamayan sistemin kendisinden güç
alıyor şehir eşkıyaları. Her geçen gün sayıları artıyor.
Peki savcılığa verince ne oluyor?
Okuyun da gülün: Suç duyurusunda bulunuyorsun, taraflara giden
celpte, adın, soyadın, tüm iletişim bilgilerin karşı tarafa teslim
ediliyor.
Yani devletin bir cinayet silahı vermediği kalıyor suç işlemiş
adama.
Birçok kişi, bu sebepten ötürü başına gelenler karşısında susuyor.
Uzatmak istemiyor.
Bu içinden çıkılmaz sistem, Türkiye’yi bir “şehir eşkıyası
cenneti”ne dönüştürüyor.
İspanya, 2009’dan önce aynen bizim gibi “trafikte vahşi” bir
ülkeydi. Kanunlarda reform yapıldı ve en küçük ihlalde bile bel
büken para cezaları getirdi. Öyle 70 Lira’lardan, 100 Lira’lardan
bahsetmiyorum.
Ve sadece 4 senede inanması güç bir dönüşüm yaşadı İspanya trafiği.
Tüm sürücüler muma döndü.
Benzer bir “muma dönme” meselesini Beşiktaş’tan Kağıthane’ye doğru
giden tünelde görebilirsiniz. Bel büken cezaları yememek için nasıl
da korka korka gider en “atarlı” taksici bile...
Artık trafikteki eşkıyalık konusunda geldiğimiz şu son noktadan sonra, trafikle ilgili kanunlarda reform düzeyinde bir değişim uygulanması şart!
Bir önceki gün Kadıköy’de yaşadığım olayı Kelebek’teki köşeme taşıdıktan sonra benzer olayları yaşamış insanlardan çok sayıda mail aldım. Bakın neler diyorlar:
“Aynı durumda kalmış biri olarak size yazmak istedim. Ben çekilmedim, kontağı kapatıp durdum ve polisi aradım. Karşı araçtaki adam duysun diye de camı çok az açtım, çünkü aynı zamanda da korkuyordum. Polisle yüksek sesle konuştum, plakasını verdiğimi duyunca, tavır değiştirip geri çekildi” F.İ.
“Ters yönden gelen bir araca yol vermedim. Kadın sürücü, bana gözlüklerimden dolayı “dört göz” dedi, arabasından indi, aracını kitledi ve gitti. Polisi aradım, bu esnada kadın geri gelene kadar diğer arabalar (esnaf baskısından ötürü) bana küfür ederek yol verdi. (...) Kadın beni sıkıştırıp takip etmeye başladı. Sonra hırsını almak için dikiz aynamı yamultup gitti.” N.K.
“Sol şeritten sağ şeride geçmeye çalışırken arkamadaki araç bana
yol vermeyerek korna çaldı ve aracımın yanına yaklaşarak, camını
açıp camıma eliyle vurarak hakarette bulundu, önüme geçip yolumu
keserek beni durdurdu ve arabadan inerek arabamın camını
yumruklamaya ve hakaretlerde bulunmaya devam etti. Korktum ve
kendisine herhangi bir karşılık vermedim, polis 155 imdatı arayarak
ihbarda bulundum.
Ardından ihbarımın değerlendirilip değerlendirilmediğini, bu kişiye
herhangi bir cezai işlem uygulanıp uygulanmadığı konusunda yasalara
dayanarak bilgi edinme hakkımı kullanmak istedim ve ilgililere
yazdığım maile cevaben sadece “gereği yapıldı” yanıtını aldım. Ne
yapıldığını kesinlikle öğrenemedim.
Yollar kadın şoför düşmanı eşkıyalarla dolu...” P.K.
***
Ben diyorum ki...
Artık bu sistem değişmeli.
Canımızın tehlikede olmadığı, toplum bireylerinin trafikte
insanlıklarını kaybetmediği bir ülkede yaşamak istiyoruz.
Trafikte kanunsuzluğun normalleştiğini ve yeni orman
kurallarının şehir eşkıyaları tarafından eksiksizce uygulandığını
devlet niçin görmüyor?
Her gün canımızı tehlikeye atıyoruz, yaya olsak da, aracımızı
kullansak da yollarda tesadüfen yaşıyoruz.
Trafikte başımıza bir hal geldiğinde, bunu hızla çözecek, suçluya
bizim iletişim bilgilerimizi ulaştırmadan cezalandıracak bir sistem
içinde yaşamak en doğal hakkımız değil mi?
Gelin burda birlik olalım. Lütfen başınıza gelen olayları yazın.
Güç birliği yapalım, tepkimizi verelim.
Trafikte eşkıyalığın alıp başını yürüdüğü bir ülkeye dönüşmüşken,
neden trafik devriminden bu kadar uzağız, Ulaştırma Bakanlığı’na,
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, Emniyet Müdürlüklerine ve
yöneticilerimize soralım.