30 Oca 2011 09:00
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:00
HÜRRİYET'İN İKİ YAZARI BİRBİRİNE DÜŞECEK; ''MEHMET ABİ BUNU SEDAT ERGİN'E YAPMAYACAKTI?''
Hürriyet'in genç bir yazarı, iki usta kalemi birbirine düşürecek bir yazıya imza attı...
Mehmet Y. Yılmaz Sedat Ergin’e bunu yapmayacaktı
ŞURADA kırk yılın başı bir fitne imkânı bulmuşum, hayatta kaçırmam!
Büyük ihtimal ilk karşılaşmamızda ikisi bir olup bana girişecekler aslında ama neyse...
Kısa keseyim sevgili okur, az sonra Hürriyet’in iki yazarını birbirine düşüreceğim, işimiz var.
* * *
Kıymetli Hürriyet okuru...
Cumartesi sabahı esef verici bir durumla karşılaştım gazetemizde.
Medyanın ufuk çizgisinde dev bir polemik belirdi.
Mehmet Y. Yılmaz’ın dünkü köşesindeki yazılardan birinin başlığı şöyleydi: “Bas gitarda Recep Tayyip Erdoğan!”
Gitmiş İzmir’de kafayı Erdoğan’a takarken bas gitaristlere girişmiş Mehmet Abi.
Hem de öyle böyle değil; bildiğin “gider yapmış...”
Okuyalım:
“Bir orkestranın en mutsuz insanının hep basçılar olduğunu düşünürüm...
...Bir orkestrada bir basçı demek şudur: Yalnız bir adam, boynunda bir gitar ya da önünde koca bir kontrbas, o kalın telleri çekmekten parmaklar nasır tutmuş.
Orkestradaki herkes neredeyse göbek atma raddesine gelir ama o dik duruşunu hiç bozmaz.
Gözlerini sabit bir noktaya diker; dım, dım, dım telleri çekiştirip durur.
Bu nedenle de orkestranın en mutsuzu gibi görünür, sinirli bir izlenim verirler...”
* * *
Yok kızlar bunlara bakmazmış da, yok neşe nedir bilmez tiplermiş de...
Ağır konuşmuş Mehmet Abi, daha da söylemiş zaten.
Basçılar hakkında -nedense!- pek çok acımasız şaka vardır müzik âleminde.
Önce onlardan örnek vereyim sonra basçıların hakkını savunacağım.
Mesela, soruyoruz: “İki akor bilen basçıya ne denir?”
Cevap veriyoruz: “Müzik eleştirmeni...”
Mesela, soruyoruz: “Basçının kolundaki güzel kıza ne denir?”
Cevap veriyoruz: “Dövmedir o, dövme!”
Mesela, soruyoruz: “Bir soğanla bir bas gitar arasında ne fark vardır?”
Cevap veriyoruz: “Bas gitarı doğrarsan kimse ağlamaz...”
* * *
Basçının biri uçağa atlamış ve Afrika’ya gitmiş. Uçak inince davul sesleri (tamtam da diyebilirsiniz) duymuş ve sormuş “Hayrola karyola? Ayin, tören filan mı var acaba?”
Hostes cevap vermiş: “Davullar iyidir!”
Otele gitmek için taksiye binmiş, davullar susmuyor, taksiciye de aynı soruyu yöneltmiş.
Şoför cevap vermiş: “Davullar iyidir!”
Otele girmiş, davullar devam... Tam resepsiyon görevlisine de aynı soruyu yöneltecekken birden davullar susmuş.
Bu kez “Sabahtan beri davullar çalıyordu, birden duruverdi. Bunun anlamı nedir?” diye sormuş elemanımız.
Resepsiyondaki vatandaş öfkeyle ve panikle cevap vermiş: “Davullar sustu... Bu kötüye işaret... Şimdi bas solosu başlayacak demektir...”
* * *
Oysa ne şahane basçılar vardır. Paul McCartney mesela bas gitaristtir.
Veya Red Hot Chili Peppers’ın ‘Flea’ yani “Pire” lakaplı basçısını yerinde dururken gören var mı?
Jaco Pastorius veya Charles Mingus deha değildir de nedir?
Mötley Crüe elemanlarının 1980’lerde yaptıklarına “parti” değil, “insanlık suçu” demek, öyle anmak gerekir.
Grubun “rezillik manzumesi” şeklindeki tarihini konu alan “The Dirt/Pislik” adlı kitapta basçı Nikki Sixx’in yaptıklarını okurken “Hayvanlıkta sınır yok!” demişimdir.
24 yaşın altına önermem “baba”nın yaşadıklarını ve yazdıklarını! 24 üstüne de pek önermem ya, neyse...
* * *
(Şimdi çarşıyı karıştırma kısmına geldik işin...)
Amaaa gel gör ki, orkestranın belkemiği pozisyonunda, “sarkık libero” mevkiinde oynayan basçıya yeterli saygı gösterilmiyor.
Dım, dım ha Mehmet Abi? Dım, dım ha?
Aşkolsun vallahi hiç bunca yıllık arkadaşına, bu mesleğin gördüğü en beyefendi insana nasıl bunu dersin Mehmet Abi?
Kimdir bu gazetenin, bu medya ve diplomasi âleminin 1 numaralı bas gitaristi?
Tabii ki Sedat Ergin.
Hoş son yıllarda ud’a yüklendi, bir “multi-instrumentalist” yani “birden fazla enstrüman çalar”a bağladı ama müzik âleminde bas gitarist olarak nam salmıştır.
Mehmet Y. Yılmaz’ın bu beklenmedik saldırısına Sedat Ergin nasıl bir karşılık verecek?
Artık işin bu kısmı önemli.
Sedat Ergin artık 47 yazıya yayılacak bir “bas savunması” mı hazırlar, Mehmet Y. Yılmaz’ı
odasında kıstırıp Fender Jazz Bass’ıyla bas manyağı mı yapar, orasını ben bilemem.
Ama endişeliyim...
Doğan Hızlan müziksever büyüğümüz olarak olaya el koysun, barıştırsın.
Veya ben bu “dev polemiğin” taraflarını bir akşam 45’lik’e götüreyim, konuyu Erkin Baba dinleyerek çözelim.
Yoksa fena kapışır bunlar...
Kanat AKKAYA / HÜRRİYET
ŞURADA kırk yılın başı bir fitne imkânı bulmuşum, hayatta kaçırmam!
Büyük ihtimal ilk karşılaşmamızda ikisi bir olup bana girişecekler aslında ama neyse...
Kısa keseyim sevgili okur, az sonra Hürriyet’in iki yazarını birbirine düşüreceğim, işimiz var.
* * *
Kıymetli Hürriyet okuru...
Cumartesi sabahı esef verici bir durumla karşılaştım gazetemizde.
Medyanın ufuk çizgisinde dev bir polemik belirdi.
Mehmet Y. Yılmaz’ın dünkü köşesindeki yazılardan birinin başlığı şöyleydi: “Bas gitarda Recep Tayyip Erdoğan!”
Gitmiş İzmir’de kafayı Erdoğan’a takarken bas gitaristlere girişmiş Mehmet Abi.
Hem de öyle böyle değil; bildiğin “gider yapmış...”
Okuyalım:
“Bir orkestranın en mutsuz insanının hep basçılar olduğunu düşünürüm...
...Bir orkestrada bir basçı demek şudur: Yalnız bir adam, boynunda bir gitar ya da önünde koca bir kontrbas, o kalın telleri çekmekten parmaklar nasır tutmuş.
Orkestradaki herkes neredeyse göbek atma raddesine gelir ama o dik duruşunu hiç bozmaz.
Gözlerini sabit bir noktaya diker; dım, dım, dım telleri çekiştirip durur.
Bu nedenle de orkestranın en mutsuzu gibi görünür, sinirli bir izlenim verirler...”
* * *
Yok kızlar bunlara bakmazmış da, yok neşe nedir bilmez tiplermiş de...
Ağır konuşmuş Mehmet Abi, daha da söylemiş zaten.
Basçılar hakkında -nedense!- pek çok acımasız şaka vardır müzik âleminde.
Önce onlardan örnek vereyim sonra basçıların hakkını savunacağım.
Mesela, soruyoruz: “İki akor bilen basçıya ne denir?”
Cevap veriyoruz: “Müzik eleştirmeni...”
Mesela, soruyoruz: “Basçının kolundaki güzel kıza ne denir?”
Cevap veriyoruz: “Dövmedir o, dövme!”
Mesela, soruyoruz: “Bir soğanla bir bas gitar arasında ne fark vardır?”
Cevap veriyoruz: “Bas gitarı doğrarsan kimse ağlamaz...”
* * *
Basçının biri uçağa atlamış ve Afrika’ya gitmiş. Uçak inince davul sesleri (tamtam da diyebilirsiniz) duymuş ve sormuş “Hayrola karyola? Ayin, tören filan mı var acaba?”
Hostes cevap vermiş: “Davullar iyidir!”
Otele gitmek için taksiye binmiş, davullar susmuyor, taksiciye de aynı soruyu yöneltmiş.
Şoför cevap vermiş: “Davullar iyidir!”
Otele girmiş, davullar devam... Tam resepsiyon görevlisine de aynı soruyu yöneltecekken birden davullar susmuş.
Bu kez “Sabahtan beri davullar çalıyordu, birden duruverdi. Bunun anlamı nedir?” diye sormuş elemanımız.
Resepsiyondaki vatandaş öfkeyle ve panikle cevap vermiş: “Davullar sustu... Bu kötüye işaret... Şimdi bas solosu başlayacak demektir...”
* * *
Oysa ne şahane basçılar vardır. Paul McCartney mesela bas gitaristtir.
Veya Red Hot Chili Peppers’ın ‘Flea’ yani “Pire” lakaplı basçısını yerinde dururken gören var mı?
Jaco Pastorius veya Charles Mingus deha değildir de nedir?
Mötley Crüe elemanlarının 1980’lerde yaptıklarına “parti” değil, “insanlık suçu” demek, öyle anmak gerekir.
Grubun “rezillik manzumesi” şeklindeki tarihini konu alan “The Dirt/Pislik” adlı kitapta basçı Nikki Sixx’in yaptıklarını okurken “Hayvanlıkta sınır yok!” demişimdir.
24 yaşın altına önermem “baba”nın yaşadıklarını ve yazdıklarını! 24 üstüne de pek önermem ya, neyse...
* * *
(Şimdi çarşıyı karıştırma kısmına geldik işin...)
Amaaa gel gör ki, orkestranın belkemiği pozisyonunda, “sarkık libero” mevkiinde oynayan basçıya yeterli saygı gösterilmiyor.
Dım, dım ha Mehmet Abi? Dım, dım ha?
Aşkolsun vallahi hiç bunca yıllık arkadaşına, bu mesleğin gördüğü en beyefendi insana nasıl bunu dersin Mehmet Abi?
Kimdir bu gazetenin, bu medya ve diplomasi âleminin 1 numaralı bas gitaristi?
Tabii ki Sedat Ergin.
Hoş son yıllarda ud’a yüklendi, bir “multi-instrumentalist” yani “birden fazla enstrüman çalar”a bağladı ama müzik âleminde bas gitarist olarak nam salmıştır.
Mehmet Y. Yılmaz’ın bu beklenmedik saldırısına Sedat Ergin nasıl bir karşılık verecek?
Artık işin bu kısmı önemli.
Sedat Ergin artık 47 yazıya yayılacak bir “bas savunması” mı hazırlar, Mehmet Y. Yılmaz’ı
odasında kıstırıp Fender Jazz Bass’ıyla bas manyağı mı yapar, orasını ben bilemem.
Ama endişeliyim...
Doğan Hızlan müziksever büyüğümüz olarak olaya el koysun, barıştırsın.
Veya ben bu “dev polemiğin” taraflarını bir akşam 45’lik’e götüreyim, konuyu Erkin Baba dinleyerek çözelim.
Yoksa fena kapışır bunlar...
Kanat AKKAYA / HÜRRİYET