Hürriyet yazarı kötü bir rüya gördü: Bizim Musa, FETÖ'nün karikatür imamı mıydı?
Hürriyet Gazetesi yazarı Sedat Ergin, Cumhuriyet davasında verilen kararları köşesinde değerlendirdi.
Cumhuriyet Gazetesi yazar ve yöneticilerinin yargılandığı davada
açıklanan karar köşe yazarlarının gündemindeydi. Onlardan biri de
Sedat Ergin oldu. Ergin, "Ya karikatürist Musa Kart’a ne demeli?
Onun cemaatin gaybubet evlerinden yetişme bir çizer olduğu
ihtimalinin bir saniye için bile olsa zihnimden geçmiş olması beni
fazlasıyla mutsuz etmeye yetti." ifadelerini kullandı.
SEDAT ERGİN'İN YAZISININ TAMAMI ŞÖYLE:
ŞİMDİ geriye dönüp baktığımda her şey yerli yerine oturuyor.
Geçmişte anlam veremediğim boşlukta kalan unsurlar yan yana
gelerek, o gizemli yazbozda birbirini tamamlıyor ve ben karşımda
şekil bulan o büyük fotoğrafa bakarken on yıllarca bu hınzırca
takiyeye maruz kalmanın şaşkınlığı ve kızgınlığının yol açtığı
duygu gelgitlerinin içinde bütün dengemi kaybettiğimi
hissediyorum.
Yaklaşık 40 yıl önce 1 Mart 1979 tarihinde yeniyetme bir diplomasi
muhabiri olarak Cumhuriyet gazetesinin Ankara Bürosu’ndan içeri
adım attığımda, o dönemde yazıişleri müdürümüz olan Orhan Erinç’in
aslında bir FETÖ işbirlikçisi olduğunu nasıl düşünebilirdim ki...
Orhan Ağabey’in kimseyi incitmeyen, dingin, beyefendi kişiliğinin
ardında herhalde cemaatin kendini dışarı hoşgörülü, mutedil
gösterme oyunu vardı... O günlerde bunu bilemezdim, çok toydum.
Hikmet Çetinkaya Cumhuriyet’in İzmir temsilcisiydi. Şimdi aklıma
takıldı mı bir düşünce. O yıllar Fetullah Gülen’in de İzmir’de
yaşadığı yıllar... Bazı solcu, laik kanaat önderlerini daha o
yıllardan sessizce diyaloğa çektiği, hatta devşirmeye çalıştığı
sonradan hep söylenmişti. Kim bilir, belki de Hoca Efendi’nin İzmir
Karabağlar semtindeki evinde birlikte maklube yediği o
gazetecilerden biriydi. Çetinkaya’nın sonradan Gülen aleyhine
kaleme aldığı yüzlerce yazının muhtemelen hedef şaşırtmaya dönük
klasik bir cemaat taktiği olduğunu şimdi tabii daha iyi
değerlendiriyorum.
İtiraf etmeliyim ki, içlerinde beni en çok şaşırtan Kadri Gürsel
oldu. Kendisiyle Milliyet’te yönetici olduğum dönemde birlikte
çalışmıştık. Dış haberler müdürüydü. Cemaate Milliyet’in içinden
birilerinin yardımcı olacağı söylense, bunu en son ondan beklerdim.
Yaşadığım şaşkınlık o nedenle hepsinden daha çok. Kabul edelim,
bizleri oyuna getirme, yanıltma anlamında içlerinde en profesyonel
o çıktı. Kişiliğine, giyim kuşamından konuşma tarzına, bütün
davranışlarına, üslubuna yerleşmiş olan Avrupalı aristokrat
görüntüsünün arkasından ikili oynayan, bir başka FETÖ işbirlikçisi
çıkmasın mı? Küçükdilimi yuttum.
Ya karikatürist Musa Kart’a ne demeli? Onun cemaatin gaybubet
evlerinden yetişme bir çizer olduğu ihtimalinin bir saniye için
bile olsa zihnimden geçmiş olması beni fazlasıyla mutsuz etmeye
yetti. Cemaatin yaratmak istediği toplum tasavvuru içinde hiçbir
alanı boş bırakmadığını bugün tecrübeyle biliyoruz. Karikatürün bir
toplumu etkileme gücünü bilen cemaat, bu alanı herhalde boş
bırakacak değildi. Ve bu işin büyük ustalarını devşireceklerse,
tabii ki Musa’yı kazanmaları gerekirdi. Neyse örgüt üyeliğinden
mahkûmiyet almaması, sadece örgüte yardımdan hüküm giymesi içimi
rahatlattı. Bu durumda o mertebeye gelebilmesi, yani cemaatin
‘karikatür imamı’nın Musa çıkması söz konusu olamaz. İşin bu yönü
benim açımdan küçük bir teselli oldu doğrusu.
Ya Aydın Engin? Sen bu kadar yıl bütün Türkiye’yi komünist olduğuna
inandır; 12 Eylül darbesinden sonra Avrupa’ya, Almanyalara kaç,
yıllarca sürgün yaşa ve sonra gel FETÖ örgütüne yardımdan mahkûm
ol. Yoksa cemaatin komünist hareketin içine sızma faaliyeti
durumları mı? Bir de hâkim Aydın Engin’e “Sizde bir 007 James Bond
ruhu sezdim” demez mi geçenlerde mahkemede. Bu İngiliz ajanlığı
meselesi de işin içine girince, Aydın Engin konusunda kafam iyice
karıştı. Benden pes...
Ahmet Şık’a gelince, her zaman en militan görünenden korkacaksın.
Siz onun Gülen konusunda en sert çıkışları yaptığına, kitaplar
yazdığına bakmayın. Bazen o en sert lafları edenler, şiddetle
mücadele ettikleri düşmanıyla bilinçaltlarında ittifak kurup
geçirdikleri ruhsal başkalaşımdan sonra bilmeden ona yardımcı
olmaya başlayabilirler.
Ve derken kendimi de Hoca Efendi ile maklube yerken bulmayayım mı
Karabağlar’daki evinde...
Uçağın tekerleklerinin piste değmesinin sarsıntısıyla uyandım. Ter
içinde kalmıştım. Hepsi rüyaymış. Uçak Ankara’dan havalanmadan önce
Cumhuriyet mensuplarının terör örgütlerine ve FETÖ’ye yardımcı
olmaktan aldıkları mahkûmiyet kararlarını öğrenmiştim.
Uykumda rüya görürken yazı yazmak gibi bir huy geliştirdim son
günlerde. Çok sık başıma gelmeye başladı. Rüyamda böyle gerçek
ötesi düşüncelerin, durumların peşine takılıp gidiyor, yazıyı bir
çırpıda yazıveriyorum. Sonra uyandığımda yazımın rüya olduğunu
anlıyor, “Hayırdır” diyorum.
Önceki gün Ankara’ya Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş törenine
katılmak üzere gitmiştim. Yargı sisteminin sahip olması gereken
değerler üzerine güzel nutuklar dinlemiştim. Bir daha Ankara’dan
İstanbul’a dönüşümü bu kadar geç saate bırakmasam iyi olacak
galiba...