Hürriyet yazarı İsviçreli Blick gazetesine sert çıktı: Aptalca; ya kasti faul yapıyorlar, ya da cahiller
Hürriyet yazarı Murat Yetkin,Erdoğan'ın diktatörlüğüne 'hayır' oyu kullanın manşetiyle çıkan İsviçreli Blick gazetesine tepki gösterdi.
Hürriyet yazarı Murat Yetkin, 16 Nisan'da halk oylamasına sunulacak
anayasa değişikliği teklifini birinci sayfasına Türkçe manşetle
taşıyan ve İsviçre'de yayınlanan Blick gazetesine tepki gösterdi.
Yetkin, "Eğer Blick editörleri bir tek Türk seçmenin bile bir
İsviçre gazetesinde bu kışkırtıcı manşeti ve mektubu okuyup 'Evet'
olan oyunu 'Hayır'a çevireceğini düşünüyorsa, ya hayal görüyorlar,
ya birlerinin dolduruşuyla kasti faul yapıyorlar, ya da Türk
siyaseti konusunda tam kara cahiller demektir" diye yazdı.
Blick'in "Erdoğan'ın diktatörlüğüne 'Hayır' oyu kullanın"
başlığıyla yayımlanan haberinde, "Biz İsviçreliler için kabul
edilemez olan; buradaki özgürlük ve hukuk devletinden faydalanıp,
bunların kendi ülkesinde kaldırılmasını istemektir. Bu kabul
edilemez" ifadesine de yer verilmişti.
Murat Yetkin'in "Akıllı düşman aptal dosttan evladır"
başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Hemen hemen bütün dillerde benzerleri var, Türkçemizde "Akıllı
düşman, aptal dosttan evladır" diye kullanılıyor.
İsviçre Gazetesi Blick'in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Rabia
işareti yaparken fotoğrafı eşliğinde Türkçe olarak "diktatörlüğe
karşı" referandumda "hayır" demeye çağırması biraz buna
benziyor.
Biraz demimin nedeni şu: aptalca olması konusunda tereddüdüm yok
ama, dostça da değil.
Eğer Blick editörleri bir tek Türk seçmenin bile bir İsviçre
gazetesinde bu kışkırtıcı manşeti ve mektubu okuyup "Evet" olan
oyunu "Hayır"a çevireceğini düşünüyorsa, ya hayal görüyorlar, ya
birlerinin dolduruşuyla kasti faul yapıyorlar, ya da Türk siyaseti
konusunda tam kara cahiller demektir.
Ama tersi doğru olabilir. Yani sırf bu tür oryantalist
küstahlıklara tepki olarak oyunu evet'e çevirecek hayır'cılar
olabilir.
Nitekim AK Parti İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık, Almanya ve
Hollanda ile son gerilimin 16 Nisan referandumunda evet cephesine
belki de iki puan katmış olabileceğini söyledi; "O kadar da
kızmayalım" diye espri bile yaptı.
Aslında sadece Türk siyaseti için de geçerli değil bu.
Mesela acaba bir Türk gazetesi kendi dilinde, görüşüne katılsın
katılmasın ülkesinin cumhurbaşkanına böyle belden aşağı vuran bir
başlık okuyup onun lehinden aleyhine dönecek bir İsviçreli
olacağını düşünür mü Blick editörleri?
Ne akıllılar, ne de dost.
Çünkü mesela Türkiye ile Hollanda aradında olmanın ötesine geçip
Türk vatandaşların yaşadığı bütün Avrupa ülkelerine sıçrayan
gerilime de, hem Avrupa hem de Türkiye'de yayılan nefret söylemine
hem de felaket bir katkıda bulunmuş oldular.
Üstelik bu yayın bir İsviçre gazetesinin istisnası da değil.
Bizdeki bazı gazete ve televizyonları -haklı olarak- nefret
söylemini köpürtmekle suçlayanlar bence polis coplarıyla yere
yıkılıp polis köpeklerine ısırtılan insanlarla dalga geçen
Hollandalı gazeteleri de görmeli; bir şeye bir yerde karşıysak, her
yerde karşı durmalıyız.
Tabii bir de şu var.
Şu soruyu akla takılıyor: Türk siyasetçiler Türkiye'deki
referandumu, yani bir iç meseleyi Avrupa siyaset arenasına
taşımasalardı, Türkiye, Türk halkı bu muameleyle muhatap kalır
mıydı?
Bu belki farazi bir soru, belki her halükarda olurdu.
Ama Türk siyasetçilerin, özellikle de partileri değil Türkiye
Cumhuriyeti adına Avrupa ülkelerinin egemenlik alanlarına taşırken,
belli sonuçları olabileceğini, misillemelere yol açabileceğini de
hesaba katmaları gerekirdi.
Gelinen aşamada Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki uçurum
giderek büyüyor.
Dışişleri Bakanlığı AB'nin Türkiye'nin "hak ve demokratik değerler
ihlali" şikayetine karşı -AB üyesi olan- Hollanda'nın yanında yer
almasını sert bir dille kınadı. Bu daha önce yüzlerce örneğini
gördüğümüz kınamalardan biri gibi durmuyor; Cumhurbaşkanı Erdoğan
giderek Avrupa'da kendisine karşı, şahsına karşı yükseltilen
dalgadan daha çok rahatsız oluyor.
Öte yandan Erdoğan ve Yıldırım'ın "AB hayırcı" söylemine karşı, CHP
lideri Kemal Kılıçdaroğlu son gelişmelere bakarak AB'nin
referandumda "evet" çıkması için çalıştığını öne sürüyor; CHP'liler
Avrupa sağının bu gerilimi Türkiye ile arayı açma bahanesi yapmaya
çalıştığına inanıyor.
Yolları ayırmak ne Türkiye'nin, ne AB'nin faydasına.
Ekonomik bütünleşme bu çıkarlar bütününün yalnızca bir parçası.
Daha çok strateji, güvenlik, barış ve demokratik değerlerin,
dünyanın bu kavramlara en muhtaç bölgesinde güçlenip yayılması
açısından da.
Türkiye-AB ilişkilerinin sağ siyasetin sığlıklarında kopmasına izin
verilmemeli, haklar ve değerlere karşılıklı saygı temelinde,
gerekirse yeniden tanımlanarak geliştirilmeli.
Diplomasinin mutlaka bir an önce, bu amaçlar çerçevesinde saygın ve
sürdürülebilir bir çıkış için devreye girmesi gerekiyor.