"HÜRRİYET YAZARI HABERİMİ ÇALDI!.." AKŞAM YAZARI TUĞÇE TATARİ'DEN ŞOK SUÇLAMA!..
'Ben gazeteciyim diyorsan eğer mesleğini hakkıyla yap. Sadece beni dört ay geriden takip ettiğin gerçeğiyle değil, haber hırsızlığının racona ters düştüğüyle de yüzleş' diye de ekliyorum.
Akşam yazarı Tuğçe Tatari, Hürriyet'ten Onur Baştürk'ü haberini çalmakla suçladı! İşte Tatari'nin yazısı...
Onur Baştürk hırsız mı?
İnsanın hırsız olması için illa bir eşya veya para çalması gerekmiyor. Bana göre fikir ve haber hırsızları da en az yankesiciler kadar suç işlemiş sayılıyor.
Başıma sık gelen bir olay, haberlerimin çalınması. Her çalanı da buradan ifşa etmek istiyorum ki yazardan yazara fark olduğunu sizler de anlayın.
Tüm bu sözleri Onur Baştürk'ün haberimi çalması üzerine sarf etmiş bulunuyorum. Hem kendi hem de benim okurumdan özür dilemesini ve bir daha böylesi bir suç işlememesini öğütlüyorum. 'Ben gazeteciyim diyorsan eğer mesleğini hakkıyla yap. Sadece beni dört ay geriden takip ettiğin gerçeğiyle değil, haber hırsızlığının racona ters düştüğüyle de yüzleş' diye de ekliyorum.
- Buyrun efendim size çalınan haberi karşılaştırma fırsatı; 7 ŞUBAT 2009 Cumartesi günü yayınlanan yazımdan bir bölüm:
AMSTERDAM KOMÜNİST BİR ÜLKE
Şimdi size yazacaklarım bir fıkra, şaka filan değil. Bire bir yaşanmış ve istenmeden kulak misafiri olduğum gerçek bir olay. Bu diyaloğun kahramanlarının adını açık açık yazmak istemiyorum. Neden diye sorarsanız bence hakaret etsem, küfürler yağdırsam şimdi yazacaklarımla eşdeğer kabul edilebilir de ondan. Kıyafetleriyle, giyim tarzıyla ün yapmış olan D. ve Hint felsefesine gönül vermiş, yüzünde her gün farklı renkte iki kaşın arasına yapıştırılan 'bindhi' adı verilen o Hint zımbırtısıyla gördüğümüz R. Sosyetenin 2 ünlü kadını bunlar.
Olay şöyle yaşanıyor: Bir yerde sıra beklemekteyim. Arkamda bu 2 kadın oturuyor. Sohbet ediyorlar. İster istemez konuştuklarını duyuyorum. Bir süre önce D. Amsterdam'a gitmiş. Bir grup kadın arkadaşının bu seyahatteki 'hatalı' hareketlerinden yakınıyor. Ve diyor ki; 'E.B. uzun bir kürk giymişti. Yerlere kadar. O kadar utandım o kadar utandım ki önden yürüdüm, sanki onu tanımıyormuşum gibi. Yoldaki herkes ona bakıyor. Tabii Amsterdam komünist bir ülke, orada kürk giyilir mi hiç'... R. hayretle ve kınayarak arkadaşını düzeltiyor; 'Yok onlar komünist değil hayvansever...'
- 8 MAYIS 2009 Cuma günü Kelebek'te yayınlanan Onur Baştürk'ün yazısından bir bölüm:
İKİ SOSYETİK KADININ MUHTEŞEM GAFLARI
Şimdi anlatacaklarım dedikodu değil, tamamen gerçek. Epeydir şehrin çeşitli kafelerinde, sohbetlerde konuşuluyor, bir tür şehir efsanesi gibi oldu, orası ayrı. Ama bizzat o gün olaya kulak misafiri olanlardan dinledim. Bundan üç-dört ay önce. Yer, Nişantaşı Brasserie. Olayın kahramanı iki tanınmış sosyetik kadın. Bu iki kadın, beraber
Amsterdam'a gittikleri-masada o an bulunmayan- kadın arkadaşları hakkında dedikodu yapıyorlar.
Biri diyor ki; 'Ay ben onunla bir daha bir yere gitmem. Amsterdam gibi komünist bir ülkede kürküyle dolaştı sokaklarda. Özellikle onu tanımıyormuş gibi, uzağında yürüdüm sokakta!' Diğeri, ne diyor peki? 'Nolcak canım, onlar hayvansever bir ülke, kürkle dolaşsa da bir şey olmaz!' İşte bu diyaloğu o gün Brasserie'de duyanlar hala şehrin dört bir yanında bu muhteşem gafları, daha doğrusu cehaleti konuşuyor.
Tuğçe Tatari/Akşam