Hürriyet okur temsilcisinden 3 yazara "hanut" yazı fırçası!
Hürriyet Ombudsmanı Faruk Bildirici, firmalarla 'bedava' geziye gidip onların ürünlerinin reklamını yapan 3 Hürriyet yazarını yerin dibine soktu.
Hürriyet gazetesi Ombudsmanı Faruk Bildirici, bugünkü köşesinde
"hanut" geziye gidip "bu bir hanut gezi yazısıdır!" ibaresi
koymayan ve kendilerini götüren şirketin ya da ürünün reklamını
yapan üç Hürriyet yazarına köşesinden fena ayar verdi.
SANKİ KENDİ ÇABASIYLA YAPMIŞ GİBİ KANDIRMAK!
İlk ayarı, Cristiano Ronaldo söşleşisi nedeniyle Kelebek eki yazarı
Gökhan Kimsesizcan'a veren Faruk Bildirici, hem
röportajın özel olduğu izlenimi verilmesi hem de sponsor haberi
olduğunun belirtilmemesine dikkta çekti ve "Gezinin davet olduğunun
belirtilmesi, okurun doğru bilgilendirilmesi ve yazının niteliğinin
kavranabilmesi açısından önemli" uyarısı yaptı...
GAZETECİ İÇİN ÖNCELİK FİRMALARIN TANITIMI
DEĞİL
Faruk Bildirici ikinci ayarı Hürriyet yazarı Müge
Akgün'e verdi. Akgün'ün “Zıtlıklar ülkesi: Meksika”
başlıklı yazısında bir kahve markasının reklamını yaptığını
hatırlatan Bildirici, 'zöçülebilir kahve'nin kanser riskini
artırdığı gerçeğinin gizlendiğini belirterek "Gazeteci için öncelik
firmaların tanıtımı değil, halkın sağlığıdır. Eğer çözünebilir
kahvenin sağlığa aykırı yönleri olduğuna dair görüşler varsa bu
bilgi de okura aktarılmalıydı" dedi.
GAZETECİLİĞİ TANITIM ARACI ETMEMELİ!
Hürriyet Ombudsmanı'nın ayar verdiği üçüncü isim ise Hürriyet
İnternet yazarı İdil Tatari oldu. Bildirici, "Bir
yazar, iki gün Londra’ya davet edilip “çok güzel ağırlanmasının”
ardından uzman olmadığı bir konuda övgülerle dolu yazı yazıp okuru
yönlendirmemeli; gazeteciliği bir aracın tanıtımına aracı etmemeli"
dedi...
İşte Faruk Bildirici'nin o yazısı:
RONALDO SÖYLEŞİSİ
REAL Madrid’li ünlü futbolcu Cristiano Ronaldo ile yapılan söyleşi,
Kelebek’te “Türkler çok fanatik” başlığıyla yayınlandı. “Türk
Telekom reklamı için İspanya’da ikinci kez kamera karşısına geçen
Ronaldo’nun, Gökhan Kimsesizcan’ın sorularını yanıtladığı”
belirtiliyordu.
Ancak Twitter’dan yazan Cevat Kaptan adlı okur, aynı söyleşinin
Sabah’ın magazin eki Günaydın’da da çıktığına dikkat çekiyor,
“Altına bir de ‘Sponsor haberi’ yazsanız iyi olur” diyordu.
Elektronik posta gönderen Müzeyyen Huş da “Gökhan Kimsesizcan
kendisi mi Ronaldo ile buluşmuş, yoksa Türk Telekom mu oraya
götürmüş? Neden bu konuda bilgi vermiyor?” diye soruyordu.
Günaydın’a baktım, okurun söylediği gibi, Ronaldo söyleşisi orada
da Mevlüt Tezel imzasıyla manşetteydi. Başlık da hemen hemen
aynıydı. “Dünyanın en fanatik taraftarı Türkler.” Mevlüt Tezel de
“Madrid’de Ronaldo ile buluşup röportaj yapma fırsatı buldum” diye
yazmıştı ama Günaydın ve Kelebek’teki soru yanıtlar neredeyse
sözcüğü sözcüğüne aynıydı. Sadece soru-yanıtların sıralaması
değiştirilmişti.
Öncelikle gazetecilikte okura doğru ve eksiksiz bilgi verilmesinin
zorunlu olduğunu hatırlatmalıyım. Ronaldo söyleşisinin bir grup
gazeteciyle birlikte yapıldığı yazılmalı, sadece Kelebek’in
sorularını yanıtladığı gibi yanlış bir izlenim verilmemeliydi.
Ayrıca Doğan Yayın İlkeleri, bu tür gezi haberlerinde “gezinin
davet olduğunun mutlaka belirtilmesini” öngörüyor. Kimsesizcan’ın
bu yazısında ise bu geziye Türk Telekom’un davetiyle gidildiği,
gezinin masraflarını da bu şirketin karşıladığı belirtilmemiş. Bu
da ikinci eksiklik.
Gezinin davet olduğunun belirtilmesi, okurun doğru
bilgilendirilmesi ve yazının niteliğinin kavranabilmesi açısından
önemli.
ÇÖZÜNEBİLİR KAHVENİN RİSKİ
MÜGE Akgün, “Zıtlıklar ülkesi: Meksika” başlıklı yazısında “N...
firmasının davetlisi olarak gittiğini”belirttiği geziyle ilgili
izlenimlerini kaleme almıştı. Kelebek’te yayınlanan yazıda bu
firmanın ürettiği “çözünebilir kahve” de anlatılıyordu.
Bir gıda şirketi sahibi Mustafa Kahramanoğlu, Akgün’ün 25 Şubat’ta
yayınlanan bu yazısını “tek yanlı, örtülü N... firması reklamı ve
çözünebilir kahve aklama mecrası” diye eleştirdi. Kahramanoğlu’nun
eleştirisi özetle şöyle:
“Çözünebilir kahvelerin sağlıksızlığından hiç söz etmemeniz
yadırganacak bir durum. Çözünebilir kahvelerin toksik ‘Acrylamide’
içerdiğinden habersiz bir şekilde saf kahve özünden söz etmeniz
büyük bir aldatmaca. Bir marka olan N... adı kullanılarak ‘N...
nasıl üretilir’ denmesi de ayrıca eleştirilecek bir konu.”
Gerçekten piyasada onlarca “çözünebilir kahve” markası varken,
sadece birinin nasıl üretildiğini ve ne kadar saf bir ürün olduğunu
yazmak, adil ve dengeli bir yaklaşım olarak kabul edilemez.
Gazeteci için öncelik firmaların tanıtımı değil, halkın sağlığıdır.
Eğer çözünebilir kahvenin sağlığa aykırı yönleri olduğuna dair
görüşler varsa bu bilgi de okura aktarılmalıydı.
Kaldı ki, Prof. Dr. Osman Müftüoğluda çözünebilir kahvelerin kanser
riski taşıdığı görüşünde. Müftüoğlu, 8 Mart’ta Kelebek’te
yayınlanan yazısında tam da bu soruna dikkat çekiyordu:
“Hazır kahvenin tehlikeli bir maddeyi içerme ihtimali var. O
maddenin adı akrilamit. Akrilamit kahve çekirdeklerinin yüksek
ısıda kavrulması esnasında oluşan potansiyel bir sağlık tehdidi.
Bedeninize fazlaca akrilamit yüklerseniz sinir sisteminiz rahatsız
oluyor, kanser riski de yükselebiliyor.”
Çözünebilir kahvenin bu tehlikesini okurdan gizlemeye hiç hakkımız
yok. Hele Meksika’ya davet etmiş olmaları bunun mazereti
olamaz.
UZMANLIK ALANINIZ DEĞİLSE
HÜRRİYET internet yazarlarından İdil Tatari’nin uzmanlık alanı
mutfak ve yemekler. Hürriyet internetteki yazılarının da çoğu
mutfak, yemekler ve beslenme kültürü hakkında. 5 Şubat tarihli
yazısı ise farklı. “Sürreal bir gece” başlığını taşıyan yazıda bir
otomobil firmasının Londra’da düzenlediği tanıtım gecesini
anlatıyordu. Tatari, “lansman” gecesini “harika” bulmuştu: “...
Pazarlama ekibini ve ajansını ayakta alkışlamak lazım. Genç,
dinamik ve etkileyici bir iş çıkararak davet edilen herkesi
kalplerinden vurdular. Aynı zamanda ...’ı müthiş bir yere
konumladılar; yaşayan, hisseden ve cesur bir araba!” Tatari, sadece
organizasyonu “alkışlamak”la kalmayıp o gece tanıtılan yeni model
aracı da övüyordu: “Arabayı şarj etmiyorsunuz, benzinli motor,
elektrikli motor ile uyumlu çalışarak düşük yakıt tüketimi
sağlıyor. Ben özellikleri kadar tasarımını da çok beğendim.” Oysa
otomobiller, İdil Tatari’nin uzmanlık alanı değil. Bir otomobil
modelinin düşük yakıt tüketimi konusundaki değerlendirmesi de
beğendiğini ifade etmesi de kişisel görüşü olabilir. Ama bir yazar,
iki gün Londra’ya davet edilip “çok güzel ağırlanmasının” ardından
uzman olmadığı bir konuda övgülerle dolu yazı yazıp okuru
yönlendirmemeli; gazeteciliği bir aracın tanıtımına aracı etmemeli.
Kaldı ki, bu aracın tanıtım gecesiyle ilgili haber Hürriyet’te yer
aldı.