Hürriyet Okur Temsilcisi: 'Şehit haberleri geniş, sivil ölümü haberleri küçük görülüyor'
Faruk Bildirici, gazetesinin Güneydoğu'daki operasyonlarla ilgili kullandığı haberleri bugünkü köşesine taşıdı.
Gazetesinin Güneydoğu'daki operasyonlarla ilgili kullandığı
haberleri bugünkü köşesine taşıyan Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk
Bildirici, "Şehit ve şehit cenazeleriyle ilgili haberlere, gazetede
geniş biçimde yer veriliyor. Bu haberlerde genellikle duygusal
başlıklar kullanılıyor ve yarıda kalan hayatların çarpıcı yanları
aktarılıyor" yazdı.
Faruk Bildirici, "Sivillerin ölüm haberleri, çoğunlukla küçük
görülüyor. Ama arada 'Torun ve dedeyi terör vurdu' (27 Aralık),
'İki ateş arasında iki kardeş öldü' (16 Ocak) haberleri gibi sivil
ölümlerinin ilk sayfaya çıkarıldığı örneklere de rastlanıyor"
tespitinde bulundu.
Faruk Bildirici'nin Hürriyet gazetesindeki Okur Temsilcisi
köşesinde yayımlanan "Operasyon haberlerine dair gözlemler"
başlıklı yazısı şöyle:
SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI UYGULANAN BÖLGEDE GAZETECİLİK ÇOK
ZOR
Güneydoğu'da sokağa çıkma yasağı uygulanan bölgelerde gazetecilik
çok zor.
Gazeteciler, barikat ve hendeklerin ne ön tarafında serbestçe
çalışma izni alabiliyor ne de arka tarafa geçme imkânı
bulabiliyor.
Ablukayı aşamayınca sorgulama, araştırma ve gözleme dayalı temel
gazetecilik bilgisinin yerini yalnızca resmi açıklamalar ve
güvenlik birimlerinin gayriresmi bilgilendirmeleri alıyor. Tek
haber kaynağına bağlı kalmak ise kuşkusuz gazeteci için her zaman
riskli.
GAZETECİLİĞİN MUHASEBESİNİ ÇIKARMAKTA FAYDA
VAR
Beş aydır süren bu operasyonlar ve yasaklar daha ne kadar devam
edecek bilmiyoruz. Pusulayı doğru tutmak için bugüne kadar yapılan
gazeteciliğin bir muhasebesini çıkarmakta yarar var. Bu düşünceyle
Hürriyet’in bu dönemdeki haberlerini taradım; gözlemlerimi
başlıklar halinde topladım.
Operasyonların başarısı: Genelkurmay, ortak operasyonlarda “etkisiz
hale getirilen PKK’lı teröristler”in sayısını düzenli olarak
açıklıyor. “Operasyonların başarısı” bu sayılar ve “barikatların
temizlenen yüzdesi” üzerinden anlatılıyor. Ancak bu sayılar
konusunda zaman zaman karmaşa yaşanıyor.
Örneğin İçişleri Bakanı Efkan Ala, “Üç bin terörist öldürüldü” (16
Aralık) derken, Genelkurmay’ın açıkladığı sayılar yüzler düzeyinde.
6 Ocak’taki Genelkurmay açıklamasında verilen toplam sayı 296’ydı.
Üstelik resmi açıklamalarda verilen sayılar ile “askeri kaynaklar”
ve kaynağı belirsiz haberlerdeki sayılar da birbirini tutmuyor.
PKK’lıların bu kadar çok cenaze töreni olmaması da dikkat çekici.
Örneğin Cizre’de öldürülen PKK’lı sayısı resmi açıklamalara göre
114’ün üzerinde ama sadece bir cenaze töreni haberi çıkmış.
Öldürülen PKK’lı sayısı daha mı az, yoksa gizlice mi gömülüyor?
Orası belirsiz.
Ortak acılar: Operasyonlar ve sokağa çıkma yasağı
sırasında sivil halkın yaşadığı sıkıntılar, bazen ilk sayfada yer
alıyor. “Cizre kilitlendi” (11 Eylül), “Sur’da 500 dükkân kapandı”
(5 Aralık), “Mahalleden kaçış” (7 Aralık), “Mesaj geldi evlerine
dönüyorlar” (14 Aralık), “Doktorlardan imdat telefonu” (19 Aralık),
“Sur bu halde” (22 Aralık), “Nusaybin’e nefes” (25 Aralık), “Sur
duman altında” (4 Ocak). Bunlar, oradaki sivil halkın yaşadığı
zorlukları içeren haberler. Ama operasyonları askeri yönüyle ilgili
haberlerle kıyaslarsam, siviller hakkındaki haberlerin yeterli
olduğunu söyleyemem. Özellikle de insanların darmadağın olan
yaşamlarına ilişkin haberler yetersiz. Oysa duygusal kırılmalara
yol açmamak için ortak acılara odaklanmak gerekiyor.
Bu bakımdan Kırşehir ve batıdaki başka kentlerde yaşanan Kürt
işçilere ve onların işyerlerine saldırılar konusundaki haberlerde
kullanılan yatıştırıcı dil ve şiddete karşı duruşun övgüye değer
olduğunu da kayda geçirmeliyim.
Sivil kayıplar: Şehit ve şehit cenazeleriyle
ilgili haberlere, gazetede geniş biçimde yer veriliyor. Bu
haberlerde genellikle duygusal başlıklar kullanılıyor ve yarıda
kalan hayatların çarpıcı yanları aktarılıyor. “Güle güle ablasının
gülü” (3 Aralık), “Yüzüğün parmağımda” (23 Aralık), “Babaya son
bakış” (8 Ocak), “3 Oğlum kaldı vatan sağ olsun” (6 Ocak), “Acı
haber portakal toplarken geldi” (11 Ocak), “Tabut küçük acı büyük”
(16 Ocak). Sivillerin kaybında ise daha soğuk bir dil kullanılıyor.
“Diyarbakır’da iki ölü” (15 Aralık), “4 çocuk annesi öldü” (18
Aralık), “Sokağa çıkma yasağı protestosunda 2 ölü” (23 Aralık),
“Nusaybin ve Cizre’de 4 ölü” (9 Ocak). Sivillerin ölüm haberleri,
çoğunlukla küçük görülüyor. Ama arada “Torun ve dedeyi terör vurdu”
(27 Aralık), “İki ateş arasında iki kardeş öldü” (16 Ocak)
haberleri gibi sivil ölümlerinin ilk sayfaya çıkarıldığı örneklere
de rastlanıyor.
Ölümlerin nedeni: Bir başka sorun, sivillerin
hangi taraftan gelen ateşle öldüğünün çoğu kez belirlenememesi.
Nitekim 4 Ocak’ta, Sur’da, evinde kahvaltı yapan kadının ölümüne
yol açan “havan” mermisinin hangi taraftan atıldığı bilinemiyordu;
bu nedenle haberde de net bir ifade kullanılmamıştı. Ancak 27
Aralık’ta 3 aylık Miray bebek ve dedesinin ölümüyle ilgili “Torun
ve dedeyi terör vurdu” haberinde “AA, teröristlerin açtığı ateşle
vurulduğunu bildirdi” denilerek, bir iddia, doğrulanmış bilgi gibi
sunulmuştu. Zaten sivil ölümleriyle ilgili toplu bir bilgi
verilmiyor. Oysa İHD’ye göre bu operasyonlar sırasında 170 sivil
ölmüş. Bu sivillerin 29’u çocuk, 39’u kadın, 102’si erkek.
Kanlı fotoğraflar: Terörün dehşet etkisini yayacak
nitelikte kanlı görüntüler yayınlanmıyor. Bu yerinde bir tutum.
Ceset fotoğraflarında bazen sapmalar yaşanıyor. Örneğin, 3 Aralık
2015’teki “Polise ateş açtı öldürüldü” haberinde, uzak plan da
olsa, ölen kadın PKK’lının fotoğrafı kullanılmıştı.
Askeri yöntemler ve silahlar: Haberlerde bazen
askeri yöntemler ve silahlar öne çıkarılıyor. 17 Aralık’taki “2
generalli operasyon” da böyle bir haber. Operasyonlara ordunun
katılım düzeyini gösteren bir gelişme bu. Fakat bölgede terör ve
Kürt sorunu iç içe geçmiş durumda. Ayrıca silah ve askeri
malzemelere övgüde bazen ölçü kaçıyor. Örneğin 21 Aralık’taki
“Hendek canavarı” haberi. Sur’da hendekleri kapatmakta kullanılan
aracın “dünyada yüzebilen tek zırhlı” olduğu ve “iki jet yardımıyla
suda hareket edebildiği” yazılmış. Ama Sur’daki hendeklerde su
yoktu ki.
Dağıtılan fotoğraflar: Güvenlik güçlerinin
dağıttığı fotoğraflar gazetede kullanılırken kaynağın da
belirtilmesi gerekli. Bazen bu notun düşülmesi unutuluyor. Ayrıca
asker ve polislerin sivillere ekmek, yiyecek dağıtımıyla ilgili
fotoğraflar kullanılırken, bu fotoğraflar bilgi ile desteklenmiyor.
Örneğin o bölgede ne kadar insan yaşıyor, ne kadar ekmek dağıtıldı?
Bu bilgiler olmayınca o fotoğraflar gerçeği anlatmakta yetersiz
kalıyor.
Nesnel habercilik: HDP’li siyasetçilerin
açıklamalarına gazetede nesnel bir dille yer veriliyor. Fakat bazen
“Dereyi geçti Cizre’ye giremedi” (11 Eylül) gibi alaysı bir başlık,
“Demirtaş’a soruşturma” (10 Eylül) haberindeki fotoğrafın üzerine
“D.Bakır’da Öcalan’lı açıklama” gibi suçlayıcı bir yaklaşım da göze
çarpıyor. 28 Aralık’ta “Hendekli bildirge” manşeti altına yazılan
“... Özyönetim ilanlarına ve hendekler kazıp kentleri birer savaş
alanına çeviren PKK’lı teröristlere açık destek” spotu, yorum
içeriyor. Böyle örneklere rağmen HDP’lilerin ortaya attığı kimi
iddialar da okura aktarılıyor. Silopi’de 6 Ocak’ta öldürülen üç
kadınla ilgili olarak valiliğin açıklaması ile yetinilmeden,
HDP’nin infaz edildikleri iddiası ve otopsi raporu birinci sayfadan
yayınlandı.
Özel izinli gazetecilik: İsmet Berkan ve Sebati
Karakurt’un “Diyarbakır Valiliği’nin özel izni” ile Sur ilçesine
girmesi önemli bir gazetecilik fırsatıydı. Yasaklı bölgeyi emniyet
güçlerinin penceresinden görmeyi sağladı. İyi de oldu. Fakat o
pencereden görünenlerle yetinilmemeliydi. Barikatların öbür
tarafında yaşananlar, özellikle sivil halkın yaşam koşulları da
irdelenerek madalyonun öbür yüzü de yansıtılmalıydı. O insanların
trajik öykülerinin yerini, “Diclekent’teki huzur” almıştı yazıda.
Polisin söyledikleri, örneğin “sivillerin zarar görmemesi için
nelere dikkat edildiği” de sorgulanmamıştı.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN
TIKLAYINIZ