14 Nis 2012 14:00 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:32

''HÜRRİYET İKTİDARA ŞİRİN GÖZÜKMEK İÇİN... '' RAHMİ TURAN'DAN OLAY AÇIKLAMALAR!

Rahmi Turan Aydınlık'tan Mehmet Bozkurt'a konuştu. Yeni bir gazete kurmanın heyecanını yaşayan Turan, çarpıcı açıklamalarda bulundu.

1957 yılında başladığı gazetecilikte, yeni bir gazete kurmanın heyecanı yaşan Rahmi Turan, Türk basının sadece yüzde sekizinin dik durduğunu geri kalanının ise biat ettiğini söylüyor. Amiral gemisinde yaşananların da değerlendirildiği o röportaj:

İktidar Özkök’ü sevmedi, Berberoğlu ılımlı

Hürriyet gazetesi Rahmi Turan gibi usta bir isimle geçtiğimiz hafta yollarını ayırdı. Yirmi yılı aşkın süredir Doğan grubunda çalışan Turan, çeşitli baskılar altında, ağır ve haksız vergi cezalarıyla Hürriyet’in bugünlere geldiğini belirtti. Turan "veda" yazısında okurlarını nerede buluşacaklarını da söyledi. İsmini vermediği, basın dünyasını tanıyan genç bir patronla el sıkıştıklarını ve baskı makikanalarını kurduklarını, sonbaharda yeni bir gazeteyle okurla buluşacaklarını Aydınlık’a açıkladı.

Eşi Emel Hanım’da söyleşimiz sırsasında Rahmi Bey’i yalnız bırakmadı. Turan çifti Türk basın tarihinin en önemli iki tanığı. Rahmi Turan gazeteciliğe 1957 yılında Necmi Tanyolaç’ın desteğiyle amatör bir spor muhabiri olarak başlıyor. Haydar Paşa Lisesi’nde okuyan Turan yaptığı haberler, attığı başlıklar sayesinde genç yaşta Galatasaray, Fenerbahçe’nin maçlarını izleme ve yazma şansı buluyor. Amatör kulüplerin maçlarını yazmakla gazeteciliğe adım atan Turan, 29 yaşında Günaydın gazetesinin genel yayın yönetmeni oluyor. Haldun Simavi Günaydın’ı kurduğunda Babıali’de alay konusu oluyor; "çoluk çocukla iş yapılır mı" diye. Turan’ın başında bulunduğu o genç ekip 1 milyonu aşan tiraja ulaşıyor.

Türk basın tarihinde 9 gazetenin kuruluşuna imza atmış, onuncu gazeteyi kurmaya hazırlanan bir gazeteci olarak Rahmi Turan’ın gözünden basın dünyasını değerlendirdik.
Spor muhabiri, genel yayın yönetmenliği ve yazarlık dahil olmak üzere üç dönem Hürriyet’te çalışmış bir gazeteci olarak son dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çeşitli baskılar altında müessese zor günler geçirdi. İktidarın ağır ve haksız vergi cezaları bu günlere getirdi. 5 milyar ceza olabilir mi yani! Aydın Bey bütün mal varlığını paraya cevirse ödeyemez. Böyle ceza olmaz. Bu haksız olmasına rağmen ceza indirimi için mahkemeye gidilecek, ya mahkeme aksi bir karar verse. O yüzden iktidarla uzlaşmaya gidildi. Uzlaşmayla birlikte vergi cezası ödenebilir ölçüde indirildi. İşte bu nedenle iktidara karşı olan yazarları temizlediler. Emin Çölaşan’la başladı bu. Ardından Bekir Coşkun, Cüneyt Ülsever, Oktay Ekşi, Tufan Türenç, Özdemir İnce ve ben. Bu isimlerin ortak özellikleri laik, cumhuriyet yanlısı ve Atatürkçü kişiler olmalarıdır. Ne söyleyenebilir başka? Bu durum herşeyi ayna gibi yansıtıyor.
Hürriyet’i amiral gemisi yapan neydi?

Bu yazarlardaki ortak özelliklerdir Hürriyet’i amiral gemisi yapan. Sedat Simavi’nin prensipleriyle çıktı son zamanlara kadar, Türkiye’nin gazetesinin olmasının sebebi de buydu. Zaten gazetenin üzerinde "Türkiye Türklerindir" yazar. Bu Sedat Simavi’nin zamanında beri vardır. Gazete zaten her zaman Atatürkçü çizgide, laik ve demokrat olmuştur. Çeşitli baskılar sonucu, son dönemlerde bu özelliklerin azaldığını görüyoruz. Tamamen kalkmadı ama eskiye göre bir hayli azaladı. Herkes gibi bende bu özelliklerin baskılar sonucu azaldığını görebiliyorum.

Ertuğrul Özkök ile Enis Berberoğlu’nun genel yayın yönetmenliği arasındaki fark nedir?
Ertuğrul Özkök bu gazeteyi yirmi yıl idare etti. Özkök’ten önce genel yayın yönetmeni bendim. Onu köşe yazarı yapan benim. Sonra genel yayın yönetmeni oldu ve yazmaya da devam etti. Yine o dönemde Enis Berberoğlu’nun Ankara bürosuna alınması da benim kararımla oldu.

Geleceği olan isimleri seçmişsiniz.

Her ikisi de yetenekli arkadaşlar. Zaman içinde gelişip iyi yerlere geldiler. Özkök ve Berberoğlu arasındaki önemli fark: Özkök iktidarın sevmediği bir kişi haline geldi. 20 yıl uzun bir süre. O süre içinde Hürriyet’te atılan başlıklar iktidarı rahatsız ediyordu. Ertuğrul Özkök laik, cumhuriyetçi çizgide, ülkesini seven, Atatürkçü bir arkadaş. Bu onları rahatsız etti. Rahatsız edince yönetim onu değiştirme lüzumu hissetti. Neden bu lüzumu hissetti? İktidara şirin görünmek, arayı biraz yumuşatmak başka bir ifadesi yok. Bu görev Enis Berberoğlu’na verildi. Berberoğlu ılımlı bir arkadaş. AKP’yle diyoloğu genellikle sıcak tutuyor. Havayı yumuşatarak müessese üzerindeki baskıyı azaltmaya çalışıyor. Bütün görevi bu. Bunu da şu ana kadar başardığı görülüyor. Gazeteyle AKP barışmış görülüyor.

Siz de çok uzun yıllar genel yayın yönetmenliği görevi yaptınız. Her genel yayın yönetmeninin böyle bir görevi var mıdır?

Hayır! Böyle bir görevi yok. Bu patron tarafından verilen özel bir görev. İşte üzerlerindeki bu ağır baskıyı hafifletmek. Zaman içinde baskıyı ortadan kaldırmak. Genel yayın yönetmeninin görevi; haklıdan, iyiden, doğrudan, halktan yana yayın yapmak. Doğruları savunmak. İktidarın yanlışlarını eleştirmek. Bu bir gazetenin temel görevi. Bir gazete bunu yapmıyorsa o gazete, gazete olarak vasıflandırılamaz. Ama içinde bulunduğumuz siyasi şartlar bazı gazeteleri bu yöne itti. Ben kaba bir hesap yaptım. Şu anda Türk basının yüzde doksan ikisi iktidara biat etmiş durumda. Geri kalan yüzde sekiz dik durmaya çalışıyor. Haysiyetli bir mücadele yapıyor. İkitadarın yanlışlarını cesurca yüzüne vuruyor. Bu yüzde sekiz de ortadan kalkarsa, muhalefet sıfıra inecek. Böyle bir ülkede demokrasi var diyebilir miyiz? Bütün gazeteler iktidar parelelinde olursa bu nasıl demokrasi? Karşıt fikir yok. Ben demokrasinin geleceğini pek parlak görmüyorum bu açıdan. Yargı baskı altında, devlet kurumları altında, gazetelerde böyle bir baskı altına girirse, ki yüzde doksan ikisi girmiş durumda. O zaman biz bu ülkede demokrasi var nasıl diyeceğiz? Demokrasi karşı görüşlerin de olduğu bir idare sistemidir. Ama karşı görüş ileri süren kim olursa olsun düşmanca görülüyor. Farklı görüşte olan insanların bir kısmı Silivri’de yargılanıyor. Böyle uzun tutukluluk hali uygar ülkelerde olmayan birşey. Otoriter rejimlerde olabilir. Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın cezaevinde olmalarının nedeni ne hala öğrenemedim.

Türkiye’de son yıllarda "demokrasi" ve "hesaplaşma" en çok telaffuz edilen sözcükler. Şimdi 12 Eylül’le yüzleştiğimiz söyleniyor. O günleri yaşamış bir gazeteci olarak, dönüp baktığınızda Türkiye gerçekten bir şeylerle hesaplaşıyor mu?

Askeri darbeleri tasvip etmek mümkün değil. 12 Eylül öncesinde sokaklarda insanlar ölüyordu. Bu ölüm haberleri gazetelerde tek sütuna düşmüştü. 12 Eylül oldu bu bitti. Bu olayların bitmesi vatandaşların arzu ettiği bir durumdu. Olaylar bitti ama ondan sonra kötülüklerini görmeye başladık. Sonra partiler dağıtıldı. Liderleri Zincirbozan’a atıldı. O dağılan siyaset bir daha birleşemedi. Adalet Partisi, CHP bölündü. Erbakan’ın partisi aradan çıktı. 12 Eylül olmasaydı, siyaset dağılmasıydı Türkiye bugünleri yaşamazdı. 12 Eylül işçi haklarını da budadı. İşçilerin kıdem tazminatları ellerinden alındı, patronların işine yaradı.

Bugün hala kıdem tazminatından doğan hakların verilmesini tartışıyoruz.
12 Eylül’ü yargılayanlara bunları niye değiştirmiyor hala? Hala Yüksek Öğrenim Kurumu diye birşey var. 12 Eylül’ün kurduğu kurumlardan faydalanmaya devam ediyorsun, sonra 12 Eylül’ü yargılıyorum diyorsun. Bu nasıl bir şey? 12 Eylül’ü iki kişi mi yaptı yani? 12 Eylül yüzde on barajını getirdi. Niye onu kaldırmıyorlar? Baraj da 12 Eylül ürünü. Barajı kaldırmıyor çünkü işlerine geliyor.

"ABD bizim dayımız mı"

Suriye’ye yapılması olasi bir askeri harekat için basının bu kadar istekli olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Başımızı dert açıyoruz. Dış politika yazarlarından okuduğum kadarıyla ABD’nin isteğiyle bunu yapıyoruz. Ne çıkarımız var ki savaşıyoruz? Suriye’de hiç bir menfaatimiz yok. Yaşadığımız sürece Suriye ile komşu olmalıyız. Dünyanın Don Kişot’u biz miyiz? ABD bizim dayımız mı? Onlar bizim kafamıza çuval geçirmedi mi? Devletler arasında dostluk değil menfaat olur. Suriye biz muhtaç, biz Suriye’ye. Sıfır sorun politikasından savaşın eşiğine geldik. Savaşa girmemek lazım.

"Gazete fikir düzeyinde"

Gazeteyi ne zaman çıkaracaksınız?


Hazırlıklar fikir düzeyinde. Basını seven bir grupla prensip anlaşması yaptık. Yazılı bir şey henüz yok. Büyük makinalar getirttik. Saatte 80 bin baskı yapacak, 60-70 sayfa basabilecek büyük makinalar. Ankara, İzmir ve Adana’da da matbaalar kurulacak. Sonbaharda çıkarmayı düşünüyoruz. Hedefim genç bir ekiple çalışmak.

Sizin gazeteniz yüzde 8’in mi 92’nin mi içinde olacak?
Yüzde sekizi, onsekize yükseltmeyi hedefliyoruz.