Hülya Koçyiğit'ten ilginç 'Adalet Yürüyüşü' açıklaması: Kendi canlarını yakan bir olayın ardından...
Kanser ameliyatı olan ünlü oyuncu Hülya Koçyiğit hastalığından Türkiye gündemine kadar özel açıklamalarda bulundu.
Yeşilçam'ın ünlü sinema oyuncusu Hülya Koçyiğit, doktorlar
tarafından akciğer kanseri tehşisi konulmasının ardından Amerika'da
ameliyat oldu. Ameliyatının nasıl geçtiğini anlatan Koçyiğit, Kemal
Kılıçdaroğlu'nun adalet yürüyüşü ile ilgili olarak "Özellikle kendi
canlarını yakan bir vakanın üzerine yürümeleri beni
heyecanlandırmıyor" dedi. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın açlık
grevlerine ilişkin soruyu cevaplayan Koçyiğit, "Ölüm orucunu
bırakmaları için ikna edilmeliler" ifadesini kullandı.
Hürriyet gazetesi'nden İpek Özbey'in Hülya Koçyiğit ve Selim Soydan
ile yaptığı söyleşi şöyle:
- Hülya Hanım geçmiş olsun. Hepimizi endişelendirdiniz.
Şimdi nasılsınız?
Binlerce kere şükür. Şu anda iyiyim. İyi olmamda ailem çok önemli
ama inanıyorum ki sevenlerimin kalpten ettiği dualar çok etkili
oldu. Türk halkının hâlâ koruduğu çok güzel bir duygusu var. ‘Bir’
olmayı bilen bir tarafı var. Benim hastalığım onlara bir değeri
hatırlattı. Hülya Koçyiğit müşterek bir değerdi onlar için ve zarar
gelmesini istemediler.
- Ağrınız, sızınız var mı?
Çok hafif. Nefes almada sıkıntım var. Sık sık nefes almam
gerekiyor, yetmiyor. Çok çabuk yoruluyorum. Bunların da geçeceğini
düşünüyorum. Temiz hava almaya çalışıyorum.
- Selim Bey ile birlikte Belgrad Ormanı’nda yürüyüşlere
başlamışsınız.
Evet, doktor “Yapabileceğin en iyi şey yürüyüş” dedi.
- Selim Bey, Bu süreç sizin için de zordu. Neler
yaşadınız?
Selim Soydan: İki tane olay var. Birini hiçbir
yerde anlatmadım ama anlatmak istiyorum. Biyopsiye girdiği zaman
üstündeki eşyaları alındı Hülya’nın. O sırada “Benim eşyalarımı
orada unutma sakın, sen teslim al” dedi. Yani o gidiyordu, ölecek
gibi konuştu. Arkamı döndüm ne ağlamak, ne ağlamak. “Bu nasıl
laftır” diyemiyorsun, o kadar zor durumda ki.
- Hülya Koçyiğit: Yaşadığı duyguyu anlıyorum. Ben
o sözü söylerken bir meçhule gidiyorum. “Ciğer sönebilir” diye imza
almışlardı. Ciğer sönmesi ne demek onu da bilmiyorum. İki saat 35
dakika sürdü biyopsi. Selim dışarıda çok endişeli, delirmiş. O
arada beni göremiyor, hemşire geliyor, bir torba içinde benim
eşyalarımı veriyor ona. Kalakalmış, bir daha beni göremeyecek
sanmış.
- İnsan o anda ne düşünüyor?
Selim Soydan: Yok oluyorsun. Ona bir şey olsa,
hepimiz çil yavrusu gibi dağılırız. Bu çok büyük bir ders insana.
Allah hiç kimseyi hastalıkla terbiye etmesin.
- İki olay var dediniz, diğeri neydi?
Selim Soydan: Diğeri de ameliyata girerken “Artık
buraya kadarmış Selim” dedi. O zaman da çok kötü oldum.
Hülya Koçyiğit: Kızım Gülşah hep şöyle der:
“Annecim estetik ameliyat olman lazım, gözkapakların düşüyor. Sen
sanatçısın. Herkes seni iyi görmek istiyor.” ‘Ben ameliyat olamam’
diyordum. Bayılırsam bir daha ayılamam zannediyordum. Bildiğiniz
ameliyat fobim var.
Buraya kadarmış dedim
- Bu hayatınızdaki ilk ameliyatınız mı?
Evet ilk. Selim’in kafasına kazınan da bu: “Ben ameliyat olamam
Selim, olursam ölürüm.” O nedenle de çok etkilendi. Herhangi bir
ameliyat da değil. Neticede bir uzvunuzu alıyorlar. Akciğer bu
yani.
- Ölmekten korktunuz mu?
Çok! O zaman dedim işte, “Buraya kadarmış” diye.
Selim Soydan: 50 gün değil, 50 senedir beraberiz.
Hülya Koçyiğit’i taşımak da kolay değil...
- Neden?
Selim Soydan: Ona zarar gelmesin, yanlış bir şey
yapmayalım. Herkesin sevdiği, çok güzel bir kadınla evleniyorsun.
Bunun faturası ağır, zor. Allah’a çok şükür ki, Hülya dik duran bir
insan.
Hülya Koçyiğit: Evet, biz güzel bir aileyiz. Ve
insanlara da ‘aile güzel bir şeydir’i gösterdik, iyi örnek olduk
diye düşünüyorum. Selim’in dediği zorluk, zedelenmekten
korkmak.
Söz verdim, Kumar oynamadım
Birbiriniz için fedakârlık ettiğiniz şeyler var mı?
Selim Soydan: Evlendiğim seneler kumar oynardım.
Kötü bir alışkanlık. Hülya ağzını açmıyor. Bir gece eve üçü çeyrek
geçe geldim. Anahtarı çıkardım, kapıyı açacağım. İçeriden açıldı.
“Uyumamışsın” dedim. “Seni bekledim, çorba yaptım, birlikte çorba
içeriz diye düşündüm” dedi. Oturduk çorbamızı içtik. Hiçbir şey
söylemiyor. Kendi kendime, “Ne biçim kadın bu arkadaş, hiçbir şey
söylemiyor” diyorum. Ama ben suç işliyorum. Çay da içtik.
“Gel bakalım” dedim: “Sen ne biçim kadınsın. İnsan hakaret eder,
bir şey söyler.” Ben kavga etmek istiyorum çünkü. Bir tek laf etti,
“Bir gün hatanı anlayacaksın!” dedi. O gün söz verdim ve bir daha
kumar oynamadım.
- Amerika’dan yolladığınız fotoğraflarda akciğer kanseri
gibi ciddi bir hastalığı yaşarken bile gülümsüyorsunuz, hiç isyan
etmediniz mi?
Hülya Koçyiğit: Bir kere ettim. Allah inşallah
beni affeder, ona karşı geldim. Kızımın kanser olduğunu öğrendiğim
anda “Neden ben değil, neden benim çocuğum, neden beni yapmadın,
onu yaptın” diye isyan ettim.
Selim Soydan: Ben de ona dedim ki, “Yapma Hülya,
isteme sen. İsteme, gelir, bulur…”
Hülya Koçyiğit: Ciğerim yanıyordu. İnsanın kendi
kanserini duyması çocuğunun kanser olduğunu duymasının yanında
hiçbir şey değil. Başıma gelen belki bundan, lafıma geldim.
Ben toplumsal barışa inanan bir insanım
- Buraya gelmeden sosyal medyada bir tarama
yaptım.Hastalığınıza çok üzülenler olduğu gibi, siyasi
tercihinizden dolayı üzülmeyeceğini söyleyenler de oldu. Ne
düşünüyorsunuz bununla ilgili?
Selim Soydan: Hülya Hanım akil olduğu zaman
kıyamet koptu.
Hülya Koçyiğit: Ben toplumsal barışa inanan bir
insanım. Aynı kökenden gelmiyor olabiliriz, aynı kültürü, aynı
havayı paylaşıyoruz. Müşterek bir vatanımız var. Beraber
yaşayacağız. Oradan da buradan da hep ölüm haberleri geliyordu.
Barış olabilir mi fikri çıktı. İnsanlar birbirlerini affedebilir
mi, barışabilir mi, dünyada örnekleri var. Ben bir anneyim, her
defasında evlat acısı çekiyorum. Böyle bir görevi tabii yaparım.
Ben buna hâlâ inanıyorum. Ama bugün ‘acaba’larım var.
- Nedir o ‘acaba’lar?
Bu terörün sadece içeriden kaynaklanmadığını biliyorum artık.
Sadece benim ülkemde yaşayan Kürt vatandaşlarımın taleplerinden
olmuyor bu terör. Bu, yurtdışından ülkeme saldırı.
- Bugün yine bir barış süreci olsa ve size akil insan olma
teklifi gelse kabul eder misiniz?
Bugün yutkunuyorum. Daha dün gece şehit haberleri geldi. Silahlar
sussun, barış konuşmaları başlasın. İnsanlar tekrar barışa
yaklaşsınlar çok isterim. Ama şu an çok acı bir an.
- Bugün Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz?
Ben dışarıdaki insanlar gibi bakamıyorum. Dışarıda Türkiye’nin
algısı çok kötü. Kendimizi iyi ifade edemediğimizi sanıyorum. Son
senelerde akıl almaz, hiç hak etmediğimiz saldırılara uğruyoruz.
Böyle olduğu halde yurtdışından çok olumsuz, çok kötü görünüyoruz.
Özellikle “Başımızda bir diktatör var” söylemine katılmıyorum.
- Peki insan hakları noktasında eksikliklerimiz olduğunu
düşünüyor musunuz?
İnsan hakları noktasında yıllarca eksikliklerimiz vardı ve ne mutlu
ki AKP hükümeti bu konuda önemli adımlar attı. İfade özgürlüğü diye
bir şeyle tanıştık. İnsanlar fikirlerini söylemekten daha çok
korkardı.
- Bugün Türkiye’de 150’nin üzerinde gazeteci cezaevinde
yatıyor.
Hayır, ben kabul etmiyorum. Siz gazetecisiniz, bu soruyu bana haklı
olarak sorabilirsiniz. Ama gazetecilik yaptıkları için bu
insanların suçlu olduklarına inanmıyorum ben. Teröre hizmet eden
insanlar var. Her eline kalemi alan, her gazeteye yazı yazan
gazeteci değildir. Bugün de her telefonu olan insan kendi filmini
çekiyor, bu onun yönetmen olduğunu mu gösteriyor?
- Tavrınızı net olarak ortaya koyuyorsunuz. Sanatçı
arkadaşlarınız arasında da eleştirildiniz mi?
Sanat, kurulu düzene muhalefet eder. Yaşamı daha güzelleştirmek
için yapar bunu. Sanatın görevi bu. İnsanlığın mükemmele ulaşmasını
istiyor. Yaptığı işi buna yoruyor. Onun için düzenin yanında değil,
düzenin karşısında. Bu değişmez bir kural.
- Ama siz öyle değilsiniz…
Burada benim vatanseverlik noktam öne çıkıyor. Son günlerde bir laf
var ya, “Vatan söz konusuysa gerisi teferruattır.” Önce vatanım,
önce milletim. Haysiyetiyle, onuruyla, gururuyla, gücüyle birbirine
kenetlenmek… Ben bunu istiyorum. Dışarıdan talimatlarla yönetilen,
bağımlı kılınan bir ülke olmak istemiyorum. Bana bunun işaretlerini
Cumhurbaşkanım veriyor. Bir ecnebi, ülkeme hakaret ettiğinde, ben
de onun gibi dimdik durmak istiyorum. O zaman istedikleri gibi bize
tokat atamayacaklarını düşünüyorum.
- Selim Bey, Hülya Hanım bu süreçte çok eleştirildi, siz de
etkilendiniz mi?
Selim Soydan: Ben siyasetle uğraşmam. Hülya çok
okur, çok düşünür, dinler. Amerika’dayken de iki kütüphaneye girdi,
sabah girdi akşam çıktı. Bu işleri benden daha iyi bilir.
Hülya Koçyiğit: Er ya da geç bugün bana kızanlar,
her şey yoluna girip, barış geldiğinde mutlaka “Ya vaktiyle bir
Hülya Koçyiğit vardı, elini taşın altına koymuştu, o insanlar o gün
iyi ki bu adımları attılar” diyecekler.
CHP'nin yürüyüşü beni heyecanlandırmıyor
- CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Enis Berberoğlu’nun
tutuklanmasının ardından bir ‘adalet’ yürüyüşü başlattı. Ne
düşünüyorsunuz?
Hülya Koçyiğit: Özellikle kendi canlarını yakan
bir vakanın üzerine yürümeleri beni heyecanlandırmıyor. Ama ülke
adına yaşadığımız bir olaydan sonra Yenikapı buluşması gibi bir
toplanma olsaydı, koşturarak oraya giderdim. Ama bugün sadece Enis
Berberoğlu için yürüyüp adalet istiyoruz demek eksik geliyor
bana.
- Bu da bir demokratik hak değil mi ama?
Kesinlikle, çok haklılar. Demokratik haklarıdır, yürüyecekler,
adalet isteyecekler. Ona bir şey demiyorum. Ülke adına yaşadığımız
bir acının, korkunun ya da dışarıdan bir baskının ardından böyle
bir şey yapılmasını isterdim.
Selim Soydan: Çünkü bugün o yapılan yürüyüş
ötekilerin ekmeğine yağ sürüyor.
- Mesela siz haber bülteni izlediğinizde art arda gelen
kötü haberlerden nasıl etkileniyorsunuz?
Askerlerimiz zehirleniyor, şehit haberleri geliyor. Kadın şiddeti
başlı başına bir felaket. Trafik kazaları. Haberler kötü. Ama
sadece bunlar olmuyor. Doğru dürüst şeyler de oluyor. Hiçbirini
görmüyorsunuz. Ben yurtdışında ödül kazanıyorum mesela, basında
küçücük bir yer buluyor. ‘Torunu boşandı’ haberi manşet oluyor.
Olumsuzluklar büyük yer buluyor, olumlular yer bulmuyor.
- Açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için pek
çok sanatçı yorum yaptı. Siz ne düşünüyorsunuz?
Geçen gün Sezen de bir mesaj verdi, haklı. Her şeyin bir çaresi
vardır diye bakarım ben. Ölüm orucunu bırakmaları için ikna
edilmeliler. Canları gittikten sonra vah gidene. İnsan
hassaslaşıyor tabii.
Selim Soydan: Türkiye, zor bir süreçten
geçiyor.
Hülya Koçyiğit: Bu kadar zorken, bunu körüklememek
lazım. Hastalandıktan sonra kafam değişsin diye spiritüel kitaplar
okumaya başladım. Ve anladım ki, sen ne kadar karanlık düşünürsen
dünya o kadar karanlık oluyor. Ama sen iyiyi, güzeli düşünürsen
daha güzelini görmeye, daha iyisini aramaya başlıyorsun. İçindeki
güzel enerji karşındakine de geçiyor. Her şey kötü olamaz ki.
- Hakkınızda yazılan çizilen olumsuz şeylere kızıyor
musunuz?
Hoşgörüyle bakıyorum. Etrafımdaki insanlar da, bazen kızım kızıyor,
damadım bir şey söylüyor. İnsanlar özgürce fikirlerini söylesinler
ki deşarj olsunlar. Onlar peşin yargıyla yapıyor bunu. Tarih onlara
gerçeği gösterirse mutlaka yumuşayacaklar. Elbette aynı düşünmemiz
mümkün değil.
Hep kendimi kabul ettirmek için yaşamışım
- Hastalıktan sonra hayata bakışınızda bir şey değişti
mi?
Kendimi bildim bileli, insanlar beni sevsinler, beğensinler, takdir
etsinler, alkışlasınlar, hep bana değer versinler, hep doğru şeyler
yapayım, hep örnek olayım istedim. Hep kendimi birilerine kabul
ettirmek için yaşamışım adeta.
- Bu siz değil misiniz?
Zaten karakterim olmasa bu elbiseyi giyemezdim. Ben Türk milletine
minnet doluyum. Eminim sevmiyorum diyenler bile içlerinden dua
etmiştir benim için. Artık insanları mutlu etmek istiyorum.
İyilikler yapmak istiyorum. Zaten yapıyorum, kendimi bildim bileli
sosyal sorumluluk projelerinin içindeyim. Ama daha fazla yer almak
istiyorum. İnsanlara hep sevgiyi anımsatmak istiyorum. Başımıza
gelen her şeyin nedeni sevgisizlik.
Cumhurbaşkanı: Tüm dualarımız sizinle
“Aylar önce sayın Başbakanımızdan başlatmayı düşündüğümüz bir
iyilik hareketiyle ilgili randevu istemiştim. Kendisi
“Referandumdan sonra görüşürüz” dedi. Sonra hastalık oldu.
Amerika’ya gittik. Telefon çaldı. Sayın Başbakan arıyor. “Pazartesi
görüşelim” dedi. New York’ta olduğumu, ameliyat olacağımı anlattım.
15 dakika sonra sayın Cumhurbaşkanımız aradı. Binali Bey’den
öğrenmiş. “Bir şeye ihtiyacınız var mı” diye sordu. Dualarını
istedim. O kadar içten “Tüm dualarımız sizinle” dedi ki, insan
etkileniyor. “
Kadınlar iktidarsızlık yüzünden öldürülüyor
- Siz birçok kadın filminde rol aldınız. Bugün Türkiye’de kadınlar
şiddete uğruyor. Otobüslerde mini etek giydiği için kadınlara
saldırılıyor. Ne düşünüyorsunuz?
İzin verirsen bu konuda hakaret edeceğim erkeklere. Sadece
sevgisizlik değil bunun adı kudretsizlik. İktidarsızlık nedeniyle
kadınlar bu kadar öldürülüyor, işkence görüyorlar, hayatı zindan
ediliyor. Karşısındakiler kendiyle barışık adamlar olsa
meselelerini halledebilir. Kendiyle kavgası var.