Hükümet medyasında işler karıştı! “Karşıtlar”dan değil, “Yandaşlar”dan kork!
Medyaradar medya analisti Atilla Akar, son günlerde “Yandaş medya” cenahında birbirlerine yapılan sert suçlamaları analiz etti…
Efendim; uzunca bir süredir “yandaş medya” diye tabir edilen
cenahta bazı huzursuzluklar, sürtüşmeler olduğu zaten belli idi.
Zaman zaman böylesi tartışmalar en sert şekilde su yüzüne
çıkabiliyordu. Lakin şimdi birdenbire yeni bir “kapışma dalgası”
başlamış görünüyor. Hemen her gün biri bir diğerine bir taş
atıyor ya da bir suçlamada bulunuyor. Frenler patladı!..
Bilhassa en son “Reis dönemi bitti, hoca dönemi başladı” diye
özetlenen tartışmada geçen geçmişe yönelik iddialar, Etyen
Mahçupyan’ın hedefe oturtulması, Yıldıray Oğur (Ağabeyi Turgay
Oğur’un 15 Temmuz sonrası kaçak durumuna dayanarak ve “Taraf”çılığı
hatırlatılarak ) ve Ceren Kenar’a yönelik suçlamalar, Hakan
Albayrak’ın daha önceki “tutuklanmaktan” çekinen ifadeleri, Trump
bahaneli suçlamalar, Ahmet Taşgetiren’in uyarıları,vb. Aslında daha
çok isim ve olay var ama hafızamda bunlar kalmış…
“REİSÇİ OLMAYANLAR”IN DURUŞU HİZA BOZUCU!
Hiç şüphesiz bunun temel nedeni içine girdiğimiz “Referandum
süreci”dir. İyi ama hepsi “Yandaş” ise “Kapışma niye?” diye
sorabilirsiniz haklı olarak. Buradaki asıl mesele “AKP’lilik”
değil, “Reisçilik”tir. Diğer bir deyişle Erdoğan’ın başkanlık
yetkileriyle donatılmasından yana olanlarla “karşı çıkanlar” yahut
“fazla istekli olmayanlar” arasındadır. Erdoğan’ın hem
devlet-hükümet yetkilerini hem parti lideri yetkilerini ele
almasını bir “kurtuluş” olarak görenler olduğu kadar bir “felaket”
olarak da tanımlayanlar vardır.
Üzerinde anlaştıkları tek nokta –şimdilik- “AKP iktidarının devam
etmesi”dir. Bu yüzden durum “Referandum’a alınacak tutum” konusuna
da yansımaktadır. Birinci gruba yani “Reisçiler”e kalırsa AKP ve
“Reis” aynı şeydir. AKP’yi AKP yapan reistir. Reissiz bir AKP
iktidarı mümkün değildir. Şayet AKP iktidarının devamı isteniyorsa
Erdoğan’ın yetkileri ve pozisyonu güçlendirilmelidir. AKP iktidarı
ancak onun eliyle geleceğe taşınabilir. Onlar için “Reis”ten ayrı
bir AKP söz konusu dahi olamaz. Reisin otoritesi ve gözetimi
olmadan AKP yolunu kaybeder. Pratikte pek de yanlış sayılmaz. AKP
şu ana kadar Erdoğan’ı aşabilen bir lider çıkaramamıştır.
İkincilere kalırsa önemli olan parti ve kadrolardır. Erdoğan’ı
fiilen “yok” sayamasalar bile onu bu kadar merkeze koyan bir
anlayıştan rahatsızdırlar. Hatta onlara göre bu durum partinin
olgunlaşmasını ve demokratikleşmesini engelleyen bir tür “vesayet”e
dönüşmüştür. O yüzden referandumda kaybedilmesini AKP’nin
kaybetmesi olarak değil “Reisin kaybetmesi” olarak okumaktadırlar.
Hatta bunun “AKP’nin özgürleşmesi” olarak görebilecekler,
isteyebilecekler dahi vardır. Bunlara göre AKP “Erdoğan’ın kişisel
malı” değildir. Bu çuvalın içine her türden “küskün” ve “kızgın”ı
atabiliriz!
Hatta AKP’nin ilk kurucularına kadar uzanan bu farklı adresler
(Gülcü, Hocacı, Arınççı, vb) açıkça telaffuz edemeseler de
referandumdan “Evet” sonucunun çıkmamasını, çıksa bile daha düşük
oranda çıkmasını istemektedirler. Onlar böylesi bir engelin
Erdoğan’ı frenleteceğini, zora sokacağını ve “tek adam” olma
arayışına, “körlemesine reisçiliğe” bir son vereceğini hesap
etmektedirler. Böylelikle doğabilecek yeni konjonktürde AKP’ye
yeniden çeki düzen verebileceklerini ummaktadırlar. Onlar aslında
“Başkanlık sistemi”ne değil, Erdoğan’ın başkan olduğu sisteme
karşıdırlar. Bu yüzden Erdoğan’ın (“Cumhurbaşkanı” sıfatlı da olsa)
başkanlığını “riskli” bulmaktadırlar.
Sanırım bu durumu bir süre önce Star gazetesi yazarı Hüseyin
Gülerce en uygun şekilde özetlemişti: “Sayın Erdoğan’ı seven,
bugüne kadar AK Parti’yi destekleyen bazı insanlarda, şöyle
yürekten ‘evet’ diyememe gibi bir hal var…Bunlar, ‘hayır’
demiyorlar ama ‘evet çıkmasa galiba daha iyi olacak’ gibi bir
haleti ruhiye içindeler”
NİYE BU KADAR SERTLER?
Peki o halde bu kesimler niye birbirlerine karşı bu kadar sertler?
Bilhassa “Reisçiler” daha çok “Hocacı” olarak tanımladıkları
isimlere karşı neden yer yer saldırgan bir dil kullanabiliyorlar?
Bana kalırsa bunun temel nedeni AKP’deki “karşıt”, “muhalif” ya da
“dışlanmış” her türden isimlerin referandumu etkileme olasılığıdır.
Çünkü bu kesim ve isimler AKP kitlesine klasik karşıtlardan daha
kolay ulaşabilirler. Ne de olsa aynı dili konuşuyorlar!
Normal AKP-Erdoğan karşıtları (CHP gibi) zaten bellidir. Onlardan
nasıl olsa Erdoğan’a “Evet” çıkmaz. Tek başlarına sonucu
etkilemeleri de mümkün değildir. Ancak AKP’nin kendi içindeki bir”
kafa karışıklığı”nın maliyeti ağır olabilir. O bakımdan önemli olan
AKP-Erdoğan’a şu veya bu nedenle oy verebilecek kesimlerdir. Bu
kesimlerde en ufak bir tereddüt, olumsuz etkilenme durumu zora
sokabilir. Hele de bu “damar”ların fiilen birleşmesi farklı bir
“sinerji alanı” yaratabilir.
O yüzden karşıtlardan değil “yandaşlar”dan ya da “yandaş
görünenler”den korkuluyor. Çünkü oy verecek kitleyi asıl
etkileyebilecek olan onlar. “Doğal Hayırcılar”ı ekarte etmede fazla
bir problem yaşanacağını sanmıyorlar. Asıl belanın “AKP’li olup,
Erdoğancı olmayanlar”dan geleceğini düşünüyorlar. Ki kendi
açılarından yanlış bir düşünce de sayılmaz. Bu bir “Altını oyma”
yahut “arkadan hançerleme” operasyonuna dönüşür mü bilinmez.
Lakin tedbiri elden bırakmamak gerek!..
DİPTEN GELEN DALGA OLUŞUR MU?
Aynı nedenle muhtelif huzursuzlukların, birikmiş tepkilerin “Dipten
gelen dalga”ya dönüşmeden engellenmesi gerekmektedir. Bunun
“ihtimali” dahi bu kritik dönemeçte göze alınamaz. O yüzden bu
kesimlerin daha fazla aktive olmadan, sıradan kitle ile buluşmadan
önünün kesilmesi gerekmektedir. Aksi durumda bir “destek çatlağı”
oluşabilir.
Erdoğancı cenaha göre bu kesimler aslında referandumdan “Hayır”
çıkmasına yönelik çalışma veya etkileme girişimleri
içindedirler. Erdoğan’ı sıkıntıya sokacak, çelmeleyecek
manevralar peşindedirler. Şayet başarılı olurlarsa şu anki
cumhurbaşkanlığı bile “tartışmalı” duruma gelebilir. Bunun için AKP
içinde pusuda bekleyen kesim ve isimler vardır. Bunların önü
alınmalıdır.
“GİZLİ HAYIRCILAR”IN TEDİRGİN EDİCİ ÇIKIŞLARI!
O bakımdan “Reisçiler”i “Normal hayırcılar” (Ne demekse!) değil bu
gibi “Gizli hayırcılar” veya “İkili oynama” ihtimali gösterenler
daha çok ürkütmektedir. Çünkü birinciler sadece kendi seslendikleri
ve zaten “Hayır” oyu verme eğilimdeki kitleyi etkilerken
diğerlerinin “Evet” deme ihtimali yüksek kesimleri etkileyerek
“Hayır”a çekme imkânları vardır.
Ancak yandaş cenahtaki (Karar Gazetesi çevresi daha hedefte
görünüyor) medyadan “Hayırcı” seslerin kaba yöntemlerle
susturulması (“Kripto FETÖ’cü” gibi isnatlarla), içeri alınması şu
an hoş bir görüntü oluşturmayacağı için dolaylı, psikolojik
stratejiler güdülmesi, kişilik yıpratıcı suçlamalar yolu izlenmesi
daha muhtemeldir. Sırf bu durum bile aslında çelişkinin ne kadar
“keskinleştiği”ni göstermektedir. (O yüzden bir tür “Hain” gözüyle
bakılmaktadırlar) Buradan süreçte daha sert uygulamalar doğar mı
bilinmez!
REFERANDUM KATALİZÖRÜ!
Dediğim gibi bu kesim ve isimlerin birbirlerine girmeleri hiç
“tesadüfi” değildir. Yahut birdenbire düşmanlaşmamışlardır.
Temelinde referandum konusundaki “tutum farklılığı” vardır. Asıl
sorun hükümet, AKP cenahında dışa karşı “evet” diye gösterip, içten
içe “hayır”ın propagandasını yapan kesimlerin olduğunun
düşünülmesidir.
Bu gibi isimler belki şu an açıkça “Hayır” propagandası yürütmese
de, ilerleyen zamanlarda bu yönde beyanda da bulunabilirler. (Yahut
geri adımda atabilirler) Ne kadar kesim etkilenir hatta etkilenir
mi bilemem. Sadece etkilenme ihtimali olduğunu söyleyebilirim. O
yüzden bilhassa olayı “hayır”a çekme ihtimali olan isimler
“rahatsız edici” konuma yükselmişlerdir.
Referanduma kadar “Yandaş medya”da daha ilginç ve sert kapışmaların
yaşanabileceğini söylemek sanırım kehanet olmaz!...
06.02.2016.
[email protected]