23 Kas 2007 17:48
Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:51
HÜKÜMET-BASIN İLİŞKİLERİ NASIL OLMALI?.."BİZDEN BİR İSTEĞİNİZ VAR MI?" DİYEN TURGUT ÖZAL'A DİNÇ BİLGİN HANGİ CEVABI VERMİŞTİ?..SONRA NELER OLDU?..İŞTE İKİ ANI VE "AH ŞU MEDYA PATRONLARI"!..
Turgut Özal Başbakan idi ve Sabah'ın Mecidiyeköy binasını ziyaret etti. Eşi de yanındaydı. Bina içinde tur bittikten sonra Dinç Bilgin'in odasına geçtik. Kahve faslı filan bitmiş artık ayrılık zamanı gelmişti.
Ah şu medya patronları
Saruhan Ayber'i bu mesleğin kıdemlileri tanır. Yeni Asır'ın İstanbul temsilciliğini yaptı ve elbette Sabah'ın yöneticileri arasındaydı. Dün aradı. Aramışken, "Ne olacak şu medyanın hali" dememek olmaz. Laf lafı açtı ve bir anısını anlattı.
"Tam yılı kestiremiyorum. Turgut Özal Başbakan idi ve Sabah'ın Mecidiyeköy binasını ziyaret etti. Eşi de yanındaydı. Bina içinde tur bittikten sonra Dinç Bilgin'in odasına geçtik. Kahve faslı filan bitmiş artık ayrılık zamanı gelmişti. Turgut Özal, döndü ve "Dinç Bey, bizden bir isteğiniz var mı" diye sordu. Dinç Bilgin de "Evet efendim. Gazete sahiplerine böyle sorular sormayacak başbakanlar istiyoruz..." diye yanıtladı. Odada buz gibi bir hava esti. Kısa bir sessizlikten sonra Özal ayağa kalktı ve kapıya kadar konuşulmadı."
İşte gazeteciler böyle bir basın patronunun arkasında durdu. Sonra devir değişti. Bilgin sınırı aşarak, girdiği borç sarmalından kurtulmak için Ankara'yı etkiledi ve banka sahibi oldu. Bu kez bankası batmasın diye gazetesini manipüle etmeye başladı. Sonra iş patladı...
Bir anı da benden.
Sene 1990. Hürriyet Gazetesi ekonomi servisinde çalışıyorum. Meriç Köyatası Ekonomi Müdürü. Haberi kim yaptı hatırlamıyorum. Büyük bir holdingin bir ithalat düzenlemesiyle kayrıldığına dair haber idi. Kıyamet koptu. Hemen ertesi gün Holding Hürriyet Grubu'na reklam yasağı getirdi. Erol Simavi, Meriç Köyatası'nı aradı. Hepimiz pür dikkat kesildik. Telefon kapandığında müdürümüz yüzü gülüyordu. Simavi, "Meriç, o haber yanlış ise muhabiri kov. Haber doğru ise bugün bir kez daha kullanın" demiş. Muhabir kovulmadı, haberi ise ertesi gün tekrar yayına verdik. Birkaç hafta sonra reklam yasağı bitti.
Şimdi ise hükümet ile basın ilişkilerini tartışıyoruz. Ve ne yazık ki artık ikinci perde başladı. 1990'lardan sonra Ankara'yı kullanan medya vardı. Şimdi medyayı kullanmaya çalışan bir Ankara var. Bu sınır aşımlarının kimseye faydası olmadığını anladık. Umarım Ankara'dan medet umanlar veya medyayı kullanarak iktidar olmak isteyenler de anlar...
Yavuz Semerci/Akşam
Saruhan Ayber'i bu mesleğin kıdemlileri tanır. Yeni Asır'ın İstanbul temsilciliğini yaptı ve elbette Sabah'ın yöneticileri arasındaydı. Dün aradı. Aramışken, "Ne olacak şu medyanın hali" dememek olmaz. Laf lafı açtı ve bir anısını anlattı.
"Tam yılı kestiremiyorum. Turgut Özal Başbakan idi ve Sabah'ın Mecidiyeköy binasını ziyaret etti. Eşi de yanındaydı. Bina içinde tur bittikten sonra Dinç Bilgin'in odasına geçtik. Kahve faslı filan bitmiş artık ayrılık zamanı gelmişti. Turgut Özal, döndü ve "Dinç Bey, bizden bir isteğiniz var mı" diye sordu. Dinç Bilgin de "Evet efendim. Gazete sahiplerine böyle sorular sormayacak başbakanlar istiyoruz..." diye yanıtladı. Odada buz gibi bir hava esti. Kısa bir sessizlikten sonra Özal ayağa kalktı ve kapıya kadar konuşulmadı."
İşte gazeteciler böyle bir basın patronunun arkasında durdu. Sonra devir değişti. Bilgin sınırı aşarak, girdiği borç sarmalından kurtulmak için Ankara'yı etkiledi ve banka sahibi oldu. Bu kez bankası batmasın diye gazetesini manipüle etmeye başladı. Sonra iş patladı...
Bir anı da benden.
Sene 1990. Hürriyet Gazetesi ekonomi servisinde çalışıyorum. Meriç Köyatası Ekonomi Müdürü. Haberi kim yaptı hatırlamıyorum. Büyük bir holdingin bir ithalat düzenlemesiyle kayrıldığına dair haber idi. Kıyamet koptu. Hemen ertesi gün Holding Hürriyet Grubu'na reklam yasağı getirdi. Erol Simavi, Meriç Köyatası'nı aradı. Hepimiz pür dikkat kesildik. Telefon kapandığında müdürümüz yüzü gülüyordu. Simavi, "Meriç, o haber yanlış ise muhabiri kov. Haber doğru ise bugün bir kez daha kullanın" demiş. Muhabir kovulmadı, haberi ise ertesi gün tekrar yayına verdik. Birkaç hafta sonra reklam yasağı bitti.
Şimdi ise hükümet ile basın ilişkilerini tartışıyoruz. Ve ne yazık ki artık ikinci perde başladı. 1990'lardan sonra Ankara'yı kullanan medya vardı. Şimdi medyayı kullanmaya çalışan bir Ankara var. Bu sınır aşımlarının kimseye faydası olmadığını anladık. Umarım Ankara'dan medet umanlar veya medyayı kullanarak iktidar olmak isteyenler de anlar...
Yavuz Semerci/Akşam