HRANT DİNK ÖLDÜRÜLMEDEN ÖNCE AMERİKALILAR'A NE DEDİ?
Taraf gazetesi bugün Türkiye'nin yakın geçmişine yönelik çok ilginç bir belge daha yayınladı.
“WikiLeaks Türkiye Belgeleri”ni yayınlamayı sürdüren Taraf gazetesi bugün Türkiye’nin yakın geçmişine yönelik çok ilginç bir belge daha yayınladı.
"11 bin resmî Amerikan yazışması, sadece ABD’li diplomatların Türkiye’ye nasıl baktıklarını göstermiyor" diyen Taraf, Amerikalı muhataplarla konuşan, onlara görüş açıklayan, sorularını cevaplayan birçok gözlemcinin merceğinden olaylara bakma fırsatı yakalandığının da altını çiziyor. Bugün 30 Ocak 2007 tarihli bir belgeyi manşetine taşıyan Taraf, ABD’nin o dönemki İstanbul Başkonsolosu Deborah K. Jones, öldürülen Agos gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink’in Amerikalı yetkililerle yaptığı son konuşmasını, katledilmesinden on bir gün sonra, Washington’a rapor etmiş.
İşte o telgrafın tam metni:
(1) Ermeni Türk insan hakları savunucusu Hrant Dink’in 19 ocakta trajik bir cinayete kurban gitmesi, Türkiye için muazzam bir kayıptı. Büyükelçilik ve Konsolosluk personeli yıllardır sık sık Dink’le irtibat kurmaktaydı; bu temasların sonuncusu 14 Kasım 2006’da Dink, ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu ile İstanbul’da buluştuğunda gerçekleşti. İlişikteki sözler, Dink’in Komisyon üyelerine verdiği cevaplardan alınmıştır. Dink suikastıyla ilgili olaylar düşünüldüğünde, özellikle son cümlesi yankı yapıyor: “Tarihsel olarak olumsuz anlar, dinden değil, daha ziyade milliyetçilikten kaynaklanmaktadır.”
TÜRKİYE’DE DİNÎ ÖZGÜRLÜĞÜN DURUMU VE AZINLIKLAR ÜZERİNE
(2) “Görünürde, dinî özgürlük var –kiliseler, okullar ve ibadet kısıtlanmış değil; ama bu yanıltıcı bir özgürlük türü. Teoride uçmakta özgür olan bir kuş gibi, lâkin kanatları kırık.”
(3) “Ben azınlık cemaatlerine dinî azınlık olarak bakılmasına biraz karşıyım. Ermeniler bu topraklarda 4 bin yıldır yaşıyor; şimdi, ne yazık ki, dinî bir cemaate ‘indirgenmiş’ durumdalar– bu kabul edilemez. Türkiye laik ve kendi Türk çoğunluğunu bir dinî cemaat olarak tanımıyor ama azınlık gruplarını dinî birer azınlık olarak görüyor; bu, problemler yaratmaktadır. Cumhuriyet’in başlangıcından beri, Lozan Antlaşması’na ve Anayasa’nın vatandaşların eşitliğini koruma altına almasına rağmen, Türkiye, azınlıkları hiçbir zaman kendi vatandaşları gibi görmedi. Altmış bin Ermeni ikinci sınıf vatandaş olmayı sürdürüyor. Devlet onlara hep bir güvenlik tehdidi gibi yaklaştı ama bugün sayıları o kadar az ki, artık bir tehdit olarak değil, bir kalıntı gibi görünebiliyorlar. Türkiye bu durumu kendi yararı için kullanmaya çalışıyor. Bugün bile cemaat gerçek haklardan yoksun.”
YENİ VAKIFLAR YASASI VE AB’YE KATILIM KONUSUNDA
(4) “Devletin, (azınlık vakıflarına) mallarını iade etmesi yönünde bir tartışma var. Muhalefet, bunun Sevr’e (Sevres Antlaşması’na) geri dönmekle aynı şey olacağını söyledi. Devlet, geçimimizi bağladığımız malları elimizden alarak, kuşlarımızın kanatlarını kırdı. Yeni yasada azınlık gruplarına yabancı muamelesi yapılıyor. Türkiye’de sorun, yasaların niteliği değil ama daha ziyade bu yasaların nasıl uygulandığı. AB’ye katılım sürecinin temelinde isteklilik yok, korku var; bu da niye bu kadar yavaş ilerlendiğini açıklıyor.”
İSLAMÎ AŞIRICILIK, İSLAM YÖNELİMLİ DEMOKRASİ VE KEMALİZM
(5) “Aşırıcılığın her çeşidi ‘derin devlet’ tarafından kontrol edilebilir. Otuz yıl öncesinin Türkiyesi ile şimdinin Türkiyesi arasında büyük fark var. Otuz yıl önce, (eski Başbakan) Erbakan, Hıristiyanlığı düşman, Batılıları kâfir olarak tanımlayan baş aktördü ama bugün kökleri İslam’da olan bir parti var ve Batı’yla bağlarımızı güçlendiriyor. Bununla birlikte, bazı aşırıcılar da var ama küçük bir rol oynuyorlar.”
(6) “Tarih boyunca, laikliğin dini kendi çıkarları için kullanmasına tanık olduk. İslam yönelimli özgürlüğün/demokrasinin yükselmesi dinî azınlıklar için bir fırsattır. Türkiye’de gerçek laiklik, muhtelif dinlerin özgürlüklüklerini kullanmalarıyla sağlanabilir. Biz, demokratikleşme yoluyla gerçek laikliğe doğru ilerliyoruz. Kemalistler hâlâ korkuyor. Türkiye komşuları için iyi bir model olabilir.”
(7) “Türkiye’de hangi siyasi partinin ‘gerçek laikliği’ temsil ettiği sorulduğunda, Dink “AKP” cevabını verdi. Bir dinî azınlık mensubu olarak, İslam eğilimli bir partinin gücünü artırmasından korkup korkmadığı sorulduğunda ise “Hayır” dedi.
(8) Kemalizmden vazgeçmenin Şeriat düzenine yol açmayacağından neden bu kadar emin olduğu sorulunca, Dink’in cevabı, “Bunun bizi Şeriat düzenine değil ama demokrasiye götüreceğine inanıyorum” oldu. Buna niye inandığı sorulduğunda ise, Dink, “Kemalistler demokratik değil. Ben Ermeni olduğumu söylediğim için Kemalist bir devlet tarafından yargılandım. İslamî bir yönetimle böyle bir tecrübem hiç olmadı” dedi.
(9) Siyasi İslam’ın dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi Türkiye’yi de Şeriat Düzeni’ne götüreceğine neden inanmadığı sorulunca, Dink şu cevabı verdi: “Batı dünyası çok-kültürlü birarada yaşamı daha yeni anlamaya başlıyor. Farklı kültürlerin birarada varolması, Batı için yeni bir gelişme. ABD’de 80 yıl önce başladı bu; AB’de 40 yıl önce başladı. Batı dünyası bunun zorluğunu yaşıyor. Ben dürüstlükle şunu söyleyebilirim ki, Müslüman dünyada yaşayan bir Hıristiyan olarak nispeten çok şanslıyım. Tarihsel olarak, olumsuz anların temelinde, din değil, milliyetçilik var.”
(10) YORUM: Türk dinî azınlıklarının karmaşık ve değişken yapısını teyid eden bir şekilde, Ermeni Patrikhanesi yetkililerinden öğrendik ki, Dink ve cenaze kortejinin başında, dokunaklı bir barışma çağrısı yapan karısı Rakel, Ermeni Ortodoks değil, Protestan mezhebine mensup Hıristiyanlarmış –Patrikhane’deki cenaze töreni buna rağmen yapılmış. Patrikhane yetkilileri, Rakel’in belagatini de, ruhani sınıftan olmaksızın “evinde vaizlik” yapmasına bağladılar ve kadın yandaşlardan müteşekkil geniş bir cemaati olduğunu da eklediler.