25 Mar 2011 11:10 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:10

HOŞGELDİN ABDÜLHAMİT HAN! ALTAN ÖYMEN'DEN BAŞBAKAN ERDOĞAN'A SERT TEPKİ!

Yayımlanmamış kitabı önleme gayreti, II. Abdülhamit Han'ın sansürlü basın rejimini hatırlatıyor. Ama bugünküler o yetkiyi nereden alıyor? Hangi kanundan?

Hoş geldin Abdülhamit Han

İş artık şu noktaya vardı: Önceki akşam bir grup polis, Kadıköy’deki İthaki Yayınevi’ne girdi. Arama yaptı. Bilgisayarları elden geçirdi. Ve henüz basılmamış bir kitabın elektronik kaydını kopyaladı. Bununla da kalmadı. Kopyasını aldığı kaydın aslını bilgisayardan sildi. Yani yok etti.
Kitabı, Ergenekon soruşturmasının son ‘dalga’larından birinde tutuklanan gazeteci Ahmet Şık yazmıştı. Bir kopyasının Odatv’de yapılan polis araması sırasında ele geçirildiği haberleri, bazı gazetelere sızmıştı. Adı ‘İmamın Ordusu’ydu. O haberlerden anlaşılıyordu ki, Ergenekon’un o dalgaları sırasında aranan ‘şüpheli’lerden biri (belki de en önemlisi), o kitaptı.
Daha doğrusu, kitap değil, kitabın eski deyişle ‘müsvedde’siydi. Kitabın, malûm, ‘kitap’ sayılması için basılması gerekli... Hatta o da yetmez, basıldıktan sonra ‘dağıtılma’sı (veya zamanımızda okurlara ‘elektronik ortam’da sunulması) gerekli.
İçindeki bazı cümlelerle devlete veya birilerine hakaret edilerek ‘suç’ işlendiği öne sürülecekse, o suçun oluşmasının hukuki şartı da öyle... Kitap okurlara sunulacak... Onu herkes gibi savcılar da ancak ondan sonra görecek. İçinde bir suç unsuru olduğu iddiası ortaya çıkarsa, onun soruşturması ancak ondan sonra başlayacak. Yoksa basılmamış kitabın müsveddesini nasıl suçlayabilirsiniz? Müsveddesinde ister devlete veryansın edin, ister başkalarına... Hakkınızda, ne 301’inci maddeye göre dava açılabilir ne de kişilere hakaretle ilgili diğer maddelere göre...
Bütün o maddeler, kitap ve gazete yoluyla işlenecek suçlar için ‘aleniyet’ şartı ararlar. Yani, yazılan şeyin başkalarının da görebileceği, okuyabileceği şekilde ortaya konulması şartını... (TCK Md. 301’den: “TBMM’yi ‘alenen’ aşağılayan kişi...”, “TC hükümetini ‘alenen’ aşağılayan kişi...”, “Devletin emniyet teşkilatını ‘alenen’ aşağılayan kişi...”)
O yayınlanmamış, dağıtılmamış, internet sitelerine konulmamış müsveddeyi kimler okuyabilmiş ki, ‘aleniyet’ şartı oluşmuş olsun?
Yayımlanmamış yazı veya kitabı önceden okuyup suç aramak, II. Abdülhamit Han zamanındaki ‘sansür sistemi’nde vardı. Onda bile yazarları bu yüzden tutuklama usulü yoktu. Sansürcü, sakıncalı gördüğü yayının veya onun belirli bölümlerinin yayımlanmasını önlemekle yetinirdi.
Sansürün resmen kalkışından beri 100 küsur yıl geçti. Şimdiki kurallar, çok başka... TCK ile CMK’da, ayrıntılarıyla yazılmış... Bunlara hiç aldırış etmeden hâlâ, II. Abdülhamit dönemindeki gibi davranmak neyle izah edilir? Ve bir başka soru: 2002 yılı sansürcülüğünün ‘Ergenekon soruşturması’yla ne ilgisi vardır?
* * *
Ergenekon soruşturmasının ilan edilen amacı şuydu:
Devletin içinde yasadışı işler yapan bir örgüt var. Buna başka katılanlar da var. Bunlar, birçok ‘faili meçhul cinayet’ de işlemişler. Silahlanmışlar. O silahlarla ‘cebir ve şiddet kullanarak Meclis’i ve hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçunu işlemişler (TCK 311 ve 312). Bunlar tespit edilip haklarındaki suç iddialarının delilleri bulunacak ve mahkeme önüne çıkarılacaklar.
Evet, amaç buydu.
Bir de şimdiye kadar bu amaçla tutuklananlara bakın... Soruşturmalarında ortaya çıkan dinleme kayıtlarına... Sorgu sırasında muhatap oldukları sorulara... Ve haklarındaki iddianamelere... Birçoğunun, basına yansıtılan iddialarla ilgisini bulmanız kolay değildir. Asıl üzerine gidilmesi gereken ‘faili meçhul cinayetler’le ilgili soruşturma ne aşamadadır? Eski Özel Harekâtçıların tanıklığına başvurmak, ancak Radikal’in Ayhan Çarkın’la yaptığı söyleşiden sonra akla gelmiştir. Yeraltında bulunan silahların sırrı hâlâ ortaya çıkarılamamıştır.
Ve gazetelere ‘Ergenekon’ başlığı altında sızdırılan bilgiler arasında hâlâ şunlar vardır:
- Bir gazeteci hanımın Deniz Baykal’ı ziyaretiyle ilgili olarak dinlemeye takılan ve gazetelere yansıtılan iddialar... Ergenekon savcısının başka tüm işlerinden öncelikli olarak, Baykal’ı mağdur, Gürsel Tekin’i tanık olarak dinlemeye çağırması... Hanefi Avcı’nın kitabına kimin yardım ettiğinin soruşturulması... Ahmet Şık’ın yazılmamış kitabının bulunduğu yerlerden alınması ve oradaki kayıtlarının silinmesi...
Bunların, Ergenekon soruşturmasının başlangıçta ilan edilen hedeflerine varmayı kolaylaştıracak bir yanı var mıdır?
Yoksa, bunlar sadece, seçim öncesinde muhalefet partileri hakkında dedikodular yaymak, iktidar partisine ve destekçilerine karşı yayınları önlemek, onlarla ilgili yazarları ve yayıncıları sindirmek gibi gayretleri mi kolaylaştıracaktır?

Altan Öymen/Radikal