12 Eyl 2006 13:05 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:46

HINCAL ULUÇ'TAN "YAVUZ'A DA, SABAH'A DA ALKIŞ!.."

Okur Temsilcisi Yavuz Baydar'ın "Doğan PO'yu bastı mı" başlıklı yazısını gururla okudum.. Bu yazıyı ve bu tür tüm yazıları harfine dokunmadan yayınlayan gazetemle de gurur duydum.Yavuz bir habercilik dersi veriyor.. Bu derse hepimizin ihtiyacı var.

Yavuz'a da, Sabah'a da alkış!..

Okur Temsilcisi Yavuz Baydar'ın "Doğan PO'yu bastı mı" başlıklı yazısını gururla okudum.. Bu yazıyı ve bu tür tüm yazıları harfine dokunmadan yayınlayan gazetemle de gurur duydum.
Yavuz bir habercilik dersi veriyor.. Bu derse hepimizin ihtiyacı var.
Geçen hafta saçma sapan bir söylentiyi manşete çıkaran Hürriyet Spor'u yerin dibine sokmuşken, bu defa benim gazetem bir kulis söylentisini manşet yaptı.
Sabah ile Hürriyet'in asıl farkı da işte burada ortaya çıktı. Sabah Okur Temsilcisi gazetesini eleştirdi ve dedi ki..
1-Kulis denen kaynaklara bağlı söylentiler sıkı bir denetime tabi tutulmadan haberleştirilmez. Çünkü söylenti tehlikeli bir haber unsurudur.
2-İçinde adı geçen kişiye söz hakkı tanımayan haber eksiktir.
Yavuz bu yazıyı hazırlarken, bizzat kendisi örnek bir gazetecilik yaptı. Bakın nasıl?..
1-Haberi yazan Hacer Gemici ile konuştu onun görüşlerine yer verdi.
2-Haberi manşete taşıyan Genel Yayın Müdürü Fatih Altaylı ile konuştu. Onun görüşlerine yer verdi.
3-Haberi bir de kendisi araştırdı ve güvenilir kaynaklarına ulaşıp " Ortada hiçbir sitem ve azar yok" sonucuna ulaştı.
Teşekkürler Yavuz!..
Fatih Altaylı bu ülkenin cevap hakkına en saygılı gazetecilerinden biridir. Aydın Doğan'dan gelen cevabı bir cümlesi dışında aynen yayınladığını açıkladı. Yayınlanmayan cümlede Aydın Doğan "Bu olayda PO'nun hatasının bulunduğuna inanmıyorum" diyordu. Fatih bu cümleyi bir hukuki argüman olduğu için yayınlamadığını söylüyordu.
Peki ama o zaman, Sabah'ın manşeti yani "Doğan PO'yu bastı" manşetinin kendisi bir hukuki argüman değil miydi?.
Aydın Doğan kendi şirketini bastı ve azarladıysa, bu PO'nun suçluluğunun bizzat patronu tarafından kabulü ve ilanı olmuyor muydu?.

Kulis dedikoduları, yazması ve okuması kolay ve hoş yazılardır. İnsanların hemen hepsi böyle dedikoduları dinlemekten ve anlatmaktan hoşlanırlar. Kulis ve dedikodu bir ihtiyaçtır bir bakıma.. Ne var ki, bu ihtiyacın tatmin yeri haber değildir, olamaz.
Haber kutsaldır. Haber gerçek olmalıdır. Tümüyle gerçek.. Gerçekten başka hiçbir şey değil!..
Gazeteye inancı bu sağlar.
Haa!.. Kulis mi?..
Ayrı bir köşe açarsın.. Adını kulis koyarsın.. Orada tatlı tatlı anlatırsın.. Okur da bilir ki, bunlar kulis, bunlar söylentidir..
Ya da bir köşe yazarı, sorumluluğu artık kendi üzerine alarak, kendi köşesinde "Bana dediler ki.." ya da "Duydum ki.." diye yazar..
Okur gene yazılanın bir haber değil, duyum olduğunu bilir.. Üstelik o duyum, gazeteyi değil, sadece imzası ile yazanı bağlar..

Haber mutlak temel sorulara yanıt içermelidir..
Kim?.. Ne zaman?.. Nerde?.. Nasıl?.. Niçin?.
Bunlardan biri eksikse haber içinde neden eksik olduğu açıkça yazılır.
Ve Yavuz'un altını çizdiği gibi.. Haberde adı geçenlere söz hakkı tanınması şarttır. Bütün yollardan arayıp ulaşamazsanız, haberin sonuna not düşerek okura bildirmeniz gerekir.. Örnek olayda şöyle mesela..
"Haberle ilgili Aydın Doğan aranmış, ama kendisine ulaşmak mümkün olmamıştır."
Ya da..
"Haber çok geç saatte alındığı için Aydın Doğan'a ulaşmak fırsatı olmamıştır."