19 Tem 2017 11:48 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 23:00

Hıncal Uluç'tan Hürriyet'e kritik soru: "Tuba Büyüküstün olayı"nda neden geri adım atıldı?

Hıncal Uluç, Haziran ayında Hürriyet muhabirinin uğradığı gasp olayını hatırlatarak, gazeteyi eleştirdi.

Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç bugünkü köşesinde, Hürriyet ve Takvim muhabirlerinin silah zoruyla fotoğraf makinelerinin gasp edilmesi olayını hatırlatarak Hürriyet gazetesini eleştirdi.

Olay Haziran ayında gerçekleşti. İlişki yaşadıkları iddia edilen oyuncu Tuba Büyüküstün ile Emirgan’daki “La Boom” ve “Gizli Kalsın” adlı mekanların işletmecisi Umut Evirgen’in fotoğrafları Hürriyet ve Takvim muhabirleri tarafından çekildi. Sonrasında ise Evirgen’in korumaları, fotoğraflarını çeken Hürriyet gazetesi muhabiri İsmail Bayrak ile Takvim gazetesi muhabiri Aydın Hamza’ın araçlarının yolunu keserek silah zoruyla fotoğraf makinelerine el koydu. Muhabirler şikayetçi oldular ve hukuki süreç başladı.

Bu olayı takip eden Hıncal Uluç, Hürriyet muhabirinin şikayetini geri çekmesine tepki gösterdi. Daha önce olayın hemen ertesinde muhabirin şikayetinden vazgeçeceğine yazdığını hatırlatan Uluç, “Şimdi ben, Hürriyet muhabirinin davadan vazgeçeceğini nerden bildim?. Bu işleri bilirim de ondan..” ifadelerini kullandı.

Uluç muhabirin şikayetinden vazgeçmesiyle ilgili, “O Emirgan mekânı, hemen tüm magazin yazarlarının gözdesi.. Hemen meslektaşlarını değil, o mekânın sahibini savunmaya başlayacaklar. Gazete yönetiminden foto muhabirine büyük baskı gelecek. Adamcağız ekmek parasını kaybetmemek için boyun eğecek.. Aynen öyle oldu.” diye yazarak Hürriyet’e sert çıktı. Uluç yazısının son bölümünde, “Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök ve akil adam Faruk Bildirici kardeşlerim ne diyecekler çok merak ediyorum..” şeklinde yazdı.

Sabah yazarı Hıncal Uluç’un yazısının ilgili bölümü şöyle:

“Olayı herkes biliyor.. Hürriyet ve Takvim muhabirleri Emirgan'da bir kafede patronun resmini çektiler diye tabancalı korumalar tarafından kovalandı ve yakalandılar. Makineleri gasp edildi.

Birden fazla kişiyle silahlı gasp, 5 yıldan 15 yıla kadar ağır hapsi gerektiren çok ciddi bir suçtur..

Hemen ertesi gün yazdım.. "Bu gazeteciler yarın davalarından vazgeçerler.. Savcılık bugün, hemen kamu davası açmalı.."

Açtı da kamu davasını savcı..

Dün sabah okudum. Hürriyet muhabiri davasından vazgeçmiş.. Geçerken de "Makinemi gasp etmediler. 'Makinemi alın' diye ben teklif ettim" deyip, gasp suçunu bile ortadan kaldırmış. Mahkemenin yapacağı bir şey yok. Tutuklu yargılamaya son vermiş.

Sabah'taki haberde, Takvim muhabirinden satır yok..

Şimdi ben, Hürriyet muhabirinin davadan vazgeçeceğini nerden bildim?.

Bu işleri bilirim de ondan..

O Emirgan mekânı, hemen tüm magazin yazarlarının gözdesi.. Hemen meslektaşlarını değil, o mekânın sahibini savunmaya başlayacaklar. Gazete yönetiminden foto muhabirine büyük baskı gelecek. Adamcağız ekmek parasını kaybetmemek için boyun eğecek..

Aynen öyle oldu. Adamın sıcağı sıcağına karakolda, bir de şimdi mahkemede verdiği iki ifadeyi karşılaştırın.. Mahkemedekini Emirgan patronunun avukatları yazdırsa, ancak o cümle kurulurdu.. "Ben kendim teklif ettim.."

Bu cümle sadece tutukluluk halini kaldırmaz. gasp suçunu da ortadan kaldırıp "Beraat"i de sağlar çünkü..

Sinan Çetin'i oğlu için yazmadık şey bırakmayan, hâlâ delikanlının peşinde koşan (Üç gün önce "Taksiyle dolaşıyor" diye resimli haber yaptılar, sıkılmadan.. Nasıl Sinan kiniyse artık), polisin ailesi davadan vazgeçti diye kıyameti koparan Hürriyet'in kendisi bunu yapar mı?. Yaparsa saygınlığı kalır mı?.

Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök ve akil adam Faruk Bildirici kardeşlerim ne diyecekler çok merak ediyorum..”