Hıncal Uluç'tan Ertuğrul Özkök'e taş: Özkök'ten medet ummayın! O Tarkancı
Türk basınının duayen iki yazarı Hıncal Uluç ile Ertuğrul Özkök arasındaki polemik devam ediyor.
Tarkan benim için bitti" diyen Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök'ün "Hıncal Abi, biz köşe yazarlarının ne zamandan beri kendi duygularımızı, öfkelerimizi zorla başka insanlara da kabul ettirmek ve açıklatmak gibi bir görevimiz var..." sözlerine yanıt verirken, "Ey, tutuklu ve hükümlü meslektaşlar... Halinizi anlatmak, duyurmak için sakın ama sakın Ertuğrul Özkök'ten medet ummayın! O Tarkancı... Omuz silker, geçer!" dedi.
İşte Uluç'un bugünkü yazısından "Kendi yazdığını kendin oku ve anla, Özkök!.." başlıklı o bölüm:
"Müzisyenler aç" çığlığını tüm ülke içine yaymak için düzenlenmiş bir "challenge"a katılmaya Yıldız Tilbe tarafından, hem de Yıldız'ın o şarkısını plak yapan Tarkan davet edilmişti. Megastar, "Ne işe yarar ki" gibisinden çok, anlamsız ama umursamazlık ifade eden bir gerekçe ile daveti geri çevirdi. Fazlasıyla hak ettiği o Megastar unvanına, her konserinde, kaydında kendisine eşlik eden, nerdeyse 20'yi bulan saz ve bir o kadar vokal takımı ile işbirliği yaparak ulaşan Tarkan'ın onu omuzlayan müzik emekçilerinin çığlığına iki dakikalık bir zahmetle katılmayı reddetmesine çok ama çok üzüldüm. Bir o kadar da öfkelendim.
Dört kelime ile ifade ettim, duygularımı..
"Tarkan benim için bitti."
Yazılarını sosyal medya tepkilerine göre yazan takım da bana saldırdı. Amaçlarını, içyüzlerini bildiğim için aldırmadım bile..
Ama, Spotify özel yazarı (Hürriyet yazarlarının, reklam şubesinin teklifi ile paralı yazı yazdıklarını ve röportaj yaptıklarını bizzat gazetenin Genel Yayın Müdürü açıklamış ve bu yazılara "proje" dendiğini de söylemişti. "Bu sistem bütün dünyada var" demişti, üstelik.. Ben de "Var ama, bütün dünyanın onurlu gazeteleri böyle yazıları, tepesine koydukları 'Advertorial' sözcüğü ile ilan ediyor, yani 'Ey okur, bu yazı, sipariş edilmiştir' diyorlar. Şimdi ben Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan'ın her yazısından, en masum olanından bile şüphe ediyorum" demiştim.
Çünkü reklam şubesi o yazı karşılığında firmadan alınan paranın belli bir yüzdesini de yazara veriyordu. Bunu da aynen açıklamıştı, Hürriyet Genel Yayın Müdürü..) yani Projeci Ertuğrul Özkök kardeşim, bu ülkenin en çok "hukuk" yazan köşe yazarı Hıncal Uluç'a "Anayasa" dersi vermeye kalkmış.
Spotify ısmarlamaları arasına sıkıştırıp, "Hıncal Abi bak Anayasa'nın 24'üncü maddesi ne diyor" başlığı altında hem de..
Diyor ki..
"Bu hafta en garibime giden yazı Hıncal Uluç'un Tarkan'a çok ağır sözlerle yüklendiği yazısı oldu.
Neymiş Tarkan, Yıldız Tilbe'nin müzisyenler için attığı topu reddetmiş.
Hıncal Abi, biz köşe yazarlarının ne zamandan beri kendi duygularımızı, öfkelerimizi zorla başka insanlara da kabul ettirmek ve açıklatmak gibi bir görevimiz var...
Hıncal Abi bak Anayasa'nın 24'üncü maddesi ne diyor:
'Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, dini inanç veya kanaatlerinden kınanamaz ve suçlanamaz.' Aynı şey bütün düşüncelerimiz için de geçerli değil mi..." Ertuğrul..
Bizim Mülkiye Mektebi'ne bağlı "Basın Yayın Okulu"nda okudun. Orda hukuk da okudun.
Belli Anayasa'yı da okumuşsun ama, mektepte "okuduğunu anlama" diye bir ders olmadığından, belli kendi yazdığının bile ne anlama geldiğinin farkına varmamışsın..
O dediğin 24'üncü madde fikir özgürlüğü'nü belirler. Kişinin "fikrini açıklamak kadar, açıklamamakta da özgür" olduğunu..
Şimdi, bir senedir işsiz müzisyenlerin, enstrüman çalanlar, vokal yapanlar, besteci ve söz yazarlarının işsiz ve parasız olduklarını ülke insanına duyurmak, hatırlatmak için yapılan bir "challenge" eylemine katılmaya davet etmek, ne zamandır "zorlamak" oluyor. Seni yemeğe davet etsem, bu zorlamak mı olur?.
Ya da "Benim bahçede önemli köşe yazarları toplanıp, hapishanelerdeki gazetecilerin, meslektaşların durumlarını konuşacağız, gel" desem, bunun adı zorlamak olur mu?.
Ama sen "Bu toplantı bir işe yaramaz.
Ben Zoom'la bile katılmam" dersen bunun adı ne olur, Ertuğrul Özkök Efendi..
"Challange/Meydan Okuma, 2014 yılında, tedavisi olmayan ALS hastalığına dikkat çekmek üzere, "Başından aşağı bir kova buz dökme" olarak icat edildi. Kampanyaya her türlü ünlü başta 2 milyon 400 bin kişi katıldı. Tüm dünyada bir ilgi yaratıldı. Bu ilgiye bağlı yardım kampanyaları yapıldı. Dünya zenginleri büyük bağışlarla desteklediler, ALS araştırmalarını..
Şimdi Tarkan, cep telefonunun başına geçip, plak yaptığı Yıldız Tilbe şarkısı "Kış Güneşi"ni iki dakika mırıldanıp tıklarsa, taş atıp da kolu mu yorulacaktı, yoksa ona milyon kere milyon kazandırırken, kendileri iş bulamadıkları zaman aç kalan meslektaşlarına, kalben, gönülden yanlarına olduğunu ifade etmiş, "Hadi sizin için bir şey yapalım" mı demiş olacaktı..
"Tok, açın halinden anlamaz" demiş eskiler.. Onu söyledim.
Bankada milyonları olan Megastar'ın umurunda mıydı, bugün aç olan gitarist, vokalist?.
Yıldız "Okur musun" demişti. Davet etmişti, sadece.. Tepesinde baltayla dikilmemişti.
Tarkan "Okumam" dedi. Ben de "Ayıp ettin" dedim..
Ey Anayasa'yı yazan ama o maddenin ne dediğini anlamayan, anlamadığı için beni suçlayan Ertuğrul..
O madde "Kimse fikirlerini açıklamaya zorlanamaz" diye başlıyor. Peki nasıl bitiyor..
"Kimse kanaatlerini açıkladığı için suçlanamaz!."
Benim kanaatim zengin ses sanatçısı Tarkan'ın, fakir ve aç müzisyeni zerre umursamadığı..
Şimdi sen, hem de o Anayasa maddesini başlık yapan sen, kanaatimi açıkladım diye beni nasıl suçluyorsun, hele bi söyle.. Anladın mı o yazdığın maddeyi.. Yoksa istediğin kadarını mı anladın, Projeci kardeşim?.
Yazının son cümlesi senin üstelik..
"Aynı şey bütün düşüncelerimiz için de geçerli değil mi..."
Senin bana Anayasa öğretmeye hakkın var, ama benim o Anayasa'nın sağladığı hakla, düşüncemi açıklamam suç öyle mi?
Ey, tutuklu ve hükümlü meslektaşlar..
Halinizi anlatmak, duyurmak için sakın ama sakın Ertuğrul Özkök'ten medet ummayın!. O Tarkancı.. Omuz silker, geçer!.