Hıncal Uluç ünlü cenazelerine neden gitmiyor?
Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, ünlü dostlarının cenazelerine gitmeme gerekçesi olarak, cami avlularının reklam yeri olmasını gösterdi.
İşte Uluç’un “Cami avlularını reklam ve gösteri alanlarına
çevirmek” başlıklı yazısı:
“Uzun zamandır, ünlü dostlarımın cenazelerine gitmiyorum.. Anlamı
yok da ondan..
İnsan cenaze için camiye niye gider?. Bir sevgili dosta, yakınına
son görevini yapmak, ailesine baş sağlığı dilemek ve en
sevdiklerine veda ettikleri günde onlara bir nebzecik moral destek
olmak için..
Ama mümkün mü?.
Ölen ünlü olduğu zaman, cami avluları namazdan bir, hatta bir buçuk
saat önce doluyor.. Sebep?.
Orda televizyon kameraları kuruluyor çünkü canlı yayın için.. Bir
takım ufak insanlar var, ekranda göründükleri zaman, boylarının
uzadığını sanan.. Bunlar erkenden gelip, tam kamera karşısında yer
alıyorlar.
Kayahan'ın cenazesini NTV 1.5 saat öncesinden canlı yayına başladı
mesela.. Ben de ekranın başındaydım. Adamın biri geldi, tabutun
ayak ucunda durdu.. Tam 1.5 saat durdu, kıpırdamadan.. Reji ne
zaman tabuta kesse, herif orda.. Başkaları da tabii.. Ailenin, en
yakınlarının, hadi bir de ne bileyim cenazeye o gün olduğu gibi
Cumhurbaşkanı falan gelmiş ona ayrılması gereken o ilk sıra,
saatler öncesinden bu "Görünme" meraklıları tarafından kapılıyor.
İkinci, üçüncü sıralar da öyle.. Aradan kafa uzatacaklar kameraya
ve görüntüye girecekler..
Bir nöbet yeri de, cenazeye gelen ünlüleri canlı yayına alan öteki
kameranın tam karşısı.. Biri konuşuyor, arkada adamlar.. Başka biri
geliyor konuşuyor. Arkada ayni adamlar.. Üçüncü, dördüncü, onuncu
konuşuyor, arkada ayni adamlar.. Ekranda görünüyorlar ya..
Bu rezilliği bildiğim için, erken gitmeyi denedim.. Mümkün değil..
Musalla taşına kondu mu tabut, görünme meraklısı güruh orda.. Ama
nispeten tenha avlu.. Musalla taşına yaklaşıyorum.. Çok sevdiğim
dostumu tabutun üzerinden son bir defa okşayacağım. Bir Fatiha
okuyup veda edeceğim. Mümkün mü?. Bu defa da "Cenaze Paparazzileri"
orda.. Ne yapsınlar görevleri.. On fotoğraf makinesinde ayni anda
deklanşöre basılıyor..
Yahu oraya, sırf o canlı yayında konuşmak, sırf o fotoğrafları
çektirmek için gelen tonla reklam meraklısı var. Ölüyü kullanıp
reklamlarını yaptırmak peşinde olanlar.. Ben onlardan değilim
ki?.
Ağır mı konuştum.. O zaman anlatayım.
Kayahan öldü. Anında hastane önünde canlı yayın başladı. Koşup
gelen ünlülerle canlı yayın..
Ertesi sabah CRR'de tören.. Koşup gelen ünlülerle canlı yayın..
Ayni isimler, ayni laflar.. Ardından Teşvikiye Camisi'nden canlı
yayın.. Üçüncü defa ayni isimler canlı yayında, ayni laflarla..
Bunun adı tesadüf mü?. Olabilir mi?.
Artık hastanelere de, cenazelere de gitmez oldum, ölen ünlü
biriyse..
Bu görünme meraklıları ile doldurulmuş avlulardan nefret ettiğim
için.. Cenazeyi kişisel reklamları için kullananlar tüylerimi
ürperttiği için.. Bir de kompleks oluştu bende.. Ya canlı yayında
izleyenler, ya da ertesi gün gazetelerde resimlerimi görenler beni
de onlardan biri sanarlarsa..
Görünmeden gidip gelmenin de imkanı yok..
Kayahan'a gidemedim. Onunla ayni saatte, ayni camide uğurlanan 35
yıllık can arkadaşım Kamil Şükûn'a da gidemedim, tabii. Ali Gümüş'ü
benim vefasız alemim unuttuğu için ona gittim. Cami avlusunun
yarısından fazlası boştu ve etrafta tek kamera yoktu. Tabutunu
okşadım rahatça.. Fatihamı okudum.. Tabutun arkasından cenaze
arabasına yürüdüm. Araba kaybolana kadar el salladım
arkasından..
Yaşar Kemal dostumun, üstadımın, ağabeyimin cenaze namazı için
camiye ayni sebeple gitmedim. Aklımca uyanıklık yaptım. Cami yerine
mezarlığa gittim. Orada bekleyip uğurlayacağım ya.. Nerde?..
Oraya da yığınla kamera gelmiş. Orada da canlı yayın var ya..
Yüzlerce insan dolmuş, kameralara göre yer kapmak için, daha
sabahtan.. Bir saat sonra cenaze arabası geldi.. Tabutu güç bela
mezara indirdiler.. Bir kürek toprak atamadım Yaşar Ağabeyime, bir
saat önce orda olduğum halde.. Ahmet Güneştekin geldi koluma girdi
de, çamurlu toprağa el sürebildim, ite kaka..
Şimdi bu rezillikler artık son bulmalı..
Nasıl?.
İş Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'e düşüyor.
Cenaze törenleri, bir ölüyü Ulu Tanrı'nın rahmetine teslim etmek
için yapılır. İlahi, tanrısal bir olaydır. Böyle bir törenin, huzur
içinde, sakin, her türlü gösteriş ve gösteriden uzak yapılması
gerekir.
Bunun da bir tek yolu var, Sayın Görmez..
Televizyon kameraları ve fotoğrafçıların musalla taşının bulunduğu
avluya ve mezarlığa girmelerini yasaklamak..
Herkesin elinde akıllı telefon var. Aile isterse kendisi için çeker
nasılsa..
Televizyonlar canlı yayınlarını varsa, caminin yan veya arka
avlusunda yaparlar. Gelen, gidenden istediklerini kapıdan alır,
arkada konuştururlar. Ama musalla taşının önünde, arkasında,
sağında, solunda tek ama tek kamera olmaz.. Oraya sadece vedaya
gelenler bir an için uğrar, giderler o zaman. Saatlerce görüntü
nöbeti tutmazlar.
Mezarlıklarda canlı yayına ise hiç gerek yok. O görüntülerin haber
değeri de yok zaten..
Yakınlar hiç değilse mezarlıkta, yakınları ile baş başa
kalmalı..
Sevgili Ahmet'i (Kışlalı) gömerken, o anı bile kendi on para etmez
gurupları için kullanmak isteyenler sloganlar atarak kazılan
çukurun etrafını çevirip, tabuta da el atınca, Öcal Ağabeyimin
haykırışı hala kulaklarımda..
"Yeter artık.. Yeter be.. Cenazemizi bize bırakın artık!.."
Utandılar da, Ahmedimizi gömebildik.
Sayın Başkan,
Lütfen ama lütfen, kişisel şovları için Tanrı'nın evini bir reklam
çekimi, bir miting alanına çevirenlere engel olun..
Fetva mı?. Yönetmelik mi?. Bilemem.. Ama bir çözüm
bulmalısınız..
Acil!..
Lütfen!..”