Hıncal Uluç sinema dünyasını ikiye bölen filmi yazdı!
Hıncal Uluç bugünkü köşesinde sinema dünyasını ikiye bölen La La Land filmini yazdı.
Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç bugünkü köşesinde sinema
dünyasını ikiye bölen La La Land filmini yazdı. Yazısına, “Filmi
izleme niyetinde olanlar lütfen seyrettikten sonra okusunlar”
uyarısıyla başlayan Hıncal Uluç, “Land sinemaseverleri ikiye böldü.
Bayılanlar ve nefret edenler..” diye yazdı. Kendisinin bayılanlar
safından yer aldığını ifade eden Uluç, “Başta Oray Eğin ve Ahmet
Hakan kardeşlerim gibi lafa ‘Ben müzikalden nefret ederim’ diye
başlayanlar da nefret edenler safını oluşturdular.” ifadelerini
kullandı.
Uluç’un yazısı şöyle:
“(Filmi izleme niyetinde olanlar lütfen seyrettikten sonra
okusunlar.) 14 Oscar adaylığı kazanan La La Land sinemaseverleri
ikiye böldü..
Bayılanlar ve nefret edenler.. Benim gibi müzikal izlemek için bir
yıl para biriktirip New York'a giden, Londra'da Opera'daki
Hayalet'i izlemek için, cebindeki bir hafta için yeme içme parası
diye ayırdığı 250 İngiliz lirasının 175'ini gözünü kırpmadan
karaborsacıya verenleri hadi saymayalım, ama genelde müzikal
sevenler, bayılanlar sınıfındaydı. Başta Oray Eğin ve Ahmet Hakan
kardeşlerim gibi lafa "Ben müzikalden nefret ederim" diye
başlayanlar da nefret edenler safını oluşturdular.
Zevkleri tartışmıyorum bile..
La La Land'e bayılanları, alkışlayanları konuşacağız bugün..
Yerli yabancı gazetelerde yazılanları okuyorum.
Bazı gazeteler sosyal medyayı da yansıtıyorlar Genel kanı şu..
"Kız da oğlan da birbirlerine müthiş âşıklar ama ikisinin de kendi
hayatları için vazgeçilmez hayalleri var. Sonunda "Hırs ve ihtiras
aşkın önüne geçiyor." Ve işte orda fena halde yanılıyorlar..
Çünkü aşkı, gerçek aşkı bilmiyorlar..
Yaşamamışlar..
Yıllardan beri yazarım..
Herkes birini sever.. Seni de biri sever..
Sevenler ikiye ayrılır..
Seni, "Senin için" sevenler. Seni "Kendisi için" sevenler..
Bu fark o kadar önemli ki..
İkisinde de "Ama beni çok seviyor" dersiniz. Haklı da olursunuz.
Çok seviyordur gerçekten. Ama kim için..
Sizin için mi, kendisi için mi?.
İşte bu ayrımı yapabilirseniz, o zaman aşkı çözümlersiniz..
Aşk sevmek, sevilmek değildir.
Gerçek aşk, asıl aşkın tarifi çok değişiktir..
Nasıl mı?.
Sevmek fedakârlık gerektirir değil mi?. Onun için feda
edecekleriniz ne kadar büyükse, o kadar seviyorsunuz demektir,
değil mi?.
Maddi, manevi, nelerden vazgeçebilirsiniz yani?.
Bir örnek vermiştim, yıllar yıllar önce..
Küçük ama önemli..
Sevgili dostum, kardeşim Duygu Asena ile AKM'de bir galaya
gitmiştik. Ziller çaldı. Girdik oturduk.. "Telefonlarınızı kapayın"
anonsu yapılırken Duygu'nun, o ünlü feministin cebi çaldı. Açtı..
İki kelime konuştu. Bana döndü.
"Erkek arkadaşım beni özlemiş, gidiyorum" dedi ve perdenin
açılmasına saniyeler kala fırladı gitti.
Niye gitti?. Özleyen sevgilisini mutlu etmek için.. "Şimdi
AKM'deyim, perde açılıyor. Bitince gelirim" dahi demeden anında
karar, anında eylem.
"İşte aşk bu" dedim arkasından..
Siz şimdi düşünün neler feda edebilirsiniz aşkınız için?.
La La Land'de birbirlerine delice âşık genç kızla delikanlı,
sevgilileri için hayatlarındaki en önemli şeyi, aşklarını feda
ediyorlar..
Genç kızın tüm hayalleri ünlü bir oyuncu olmak üzerine.. "Bu müzik
yozlaştı" diyen delikanlı ise, cazı kendi istediği gibi çalacak bir
kulüp açmak için çırpınıyor.. Film boyu, ikisi de birbirlerini
hayalleri yolunda fena halde teşvik ediyor, destek oluyorlar. Ve
sonunda ikisine de kapılar açılıyor.. Ama açılan kapıların ardında
ayrı yollar var..
İşte tam burda, sevgili "Aşk, hırslara ve ihtiraslara mağlup
oluyor" diyen sevgili dostlar, işte tam da burada yanılıyor. Çünkü
tam da burada Aşk zafer kazanıyor..
Çünkü..
Çünkü..
"Sevmek, sevdiğini mutlu etmektir.." Delikanlı biliyor ki, kız onu
mutlu edecek yolda.. Kız biliyor ki, oğlan mutluluğun
kapısında..
İşte aşkın istediği en pahalı fedakârlık..
"Yeter ki o mutlu olsun.. Ben çekiliyorum" diyor ikisi de ayni
anda..
Ve ikisinin de hâlâ ve sonuna dek nasıl sırılsıklam âşık
olduklarını beş sene sonraki bir sahnede tesadüfen karşılaşıp,
ayrılırken kızın geri dönmesi, delikanlının piyanodan kalkıp
arkasından bakması (Geri dönme ve arkadan bakma da sevginin önemli
ifadeleridir) ve ikisinin insanı ağlatan bakışmaları, yaşanan ne
olursa olsun, aşkın ölümsüzlüğünü yazıyor..
Tıpkı Kazablanka finalinde ayrılan Humphrey Bogart ve Ingrid
Bergman'ın ayrılırken bakışmaları gibi..
Hele de Bogart'ın bir daha göremeyeceği aşkını götüren uçağın
arkasından bakışı ile zamanın bütün kadınlarını kendisine âşık
edişi gibi..
Ne diyor Attila İlhan?.
"Ayrılıklar da sevmeye dahil!."”