28 Tem 2017 11:14
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 23:01
Hıncal Uluç sert çıktı: Merakınız yok.. Heyecanınız yok.. Nasıl gazetecisiniz siz?
Sabah yazarı Hıncal Uluç, gazeteciliğin bittiğini ilan edip, bunun nedeninin de "ucuz ajans haberciliği" ve "PR haberciliği" olduğunu yazdı.
"Ajans haberciliği ucuz.. Ucuz olunca da, her yeri sardı ve
gazetecilik bitti.." diyen Hıncal Uluç, "Ajans yarım yamalak bir
haber veriyor.. Ülkenin en büyük gazeteleri o haberi içindeki
eksikler ve yanlışlarla aynen veriyorlar.. Vermeye de devam
ediyorlar. Çünkü kimse umursamıyor.. Kimse hesap sormuyor.. O zaman
gazeteci(!) niye uğraşsın.." ifadelerini kullandı.
"Bir de PR haberciliği var ki, o iyice bedava.." diyen Hıncal Uluç, gazeteciliğin nasıl bittiğini üç örnek üzerinden anlattı.
Sabah yazarı Hıncal Uluç’un yazısının ilgili bölümü şöyle:
Ajans haberciliği ucuz.. Ucuz olunca da, her yeri sardı ve gazetecilik bitti..
Ajans yarım yamalak bir haber veriyor.. Ülkenin en büyük gazeteleri o haberi içindeki eksikler ve yanlışlarla aynen veriyorlar.. Vermeye de devam ediyorlar. Çünkü kimse umursamıyor.. Kimse hesap sormuyor.. O zaman gazeteci(!) niye uğraşsın..
Bir de PR haberciliği var ki, o iyice bedava..
Örnekler vermek istiyorum son günlerden ki, ne dediğim iyi anlaşılsın..
Hande Yener, son klibini, Sezen Aksu'nun onu tezgahtarlık yaparken keşfettiği dükkanda çekmiş. Her gazetede ayni resim ayni haber..
Okurken merak ediyor insan.. Etmez mi?. "Hangi mağaza imiş acaba bu?."
Hiçbirinde yok. Çünkü haber resmiyle beraber ellerine verilmiş. Onlar da aynen basmış.. Hepsi ayni..
Yahu haberden belli ki, dükkan duruyor. Cep telefonunu aç, Hande'ye ya da o haberi eline veren PR'cıya sor, "Neresi" diye.. Ama adam kendi merak etmiyor ki?. Merak etmeyen adamdan gazeteci olur mu?.
Haa.. O dükkanın adını yazmak da reklam olmaz.. Haberin unsurunu yazmak reklam olur mu?. Hele günümüzde, neler, hem de nasıl yazılıyor, reklam olsun diye.. Ama bizde düşen uçağın ıcığı cıcığı yazılır, kaza yapan otobüsün adı resimde bile buzlanır, nedense(!).
İki gurup silahlı kavga etmiş Çarşamba'da.. Üç ölü var. Ajans haberi.. Peki ölenler hangi guruptan.. Polis kentte önlem almış, kan davasına dönmesin diye.. Bu durumda bu haber eksik değil mi?. Gene bir telefon yeter, bedava yahu.. Beş dakika.. Ama fark yaratırsın ertesi sabah.. Peki kimin umurunda..
Adam bıçaklanmış. Taksi tutup hastaneye gitmiş. Acile girerken fotoğrafı haber.. Üzerinde kan lekesi bile yok. Ama içerde ölmüş.. Niye?. Hiçbirinde yok.. Yahu o hastaneye bir telefon yeter.. Yeter ama, önce merak edeceksin. Sonra "Gazetecilik nedir" bileceksin.. Sonra "Haberin vazgeçilmez unsurları"nı bileceksin.. Sonra da "Meslek heyecanı" denen şey sende olacak..
Hiç biri yok.. Hiç birinde yok.. Niye?. Çünkü kimsenin ama kimsenin umurunda değil..
"Gazetecilik fark yaratma sanatıdır, hanımlar, beyler.. O fark da cep telefonunuzda var.. İki tıkla.."
Merakınız yok.. Heyecanınız yok.. Nasıl gazetecisiniz siz?.
"Bir de PR haberciliği var ki, o iyice bedava.." diyen Hıncal Uluç, gazeteciliğin nasıl bittiğini üç örnek üzerinden anlattı.
Sabah yazarı Hıncal Uluç’un yazısının ilgili bölümü şöyle:
Ajans haberciliği ucuz.. Ucuz olunca da, her yeri sardı ve gazetecilik bitti..
Ajans yarım yamalak bir haber veriyor.. Ülkenin en büyük gazeteleri o haberi içindeki eksikler ve yanlışlarla aynen veriyorlar.. Vermeye de devam ediyorlar. Çünkü kimse umursamıyor.. Kimse hesap sormuyor.. O zaman gazeteci(!) niye uğraşsın..
Bir de PR haberciliği var ki, o iyice bedava..
Örnekler vermek istiyorum son günlerden ki, ne dediğim iyi anlaşılsın..
Hande Yener, son klibini, Sezen Aksu'nun onu tezgahtarlık yaparken keşfettiği dükkanda çekmiş. Her gazetede ayni resim ayni haber..
Okurken merak ediyor insan.. Etmez mi?. "Hangi mağaza imiş acaba bu?."
Hiçbirinde yok. Çünkü haber resmiyle beraber ellerine verilmiş. Onlar da aynen basmış.. Hepsi ayni..
Yahu haberden belli ki, dükkan duruyor. Cep telefonunu aç, Hande'ye ya da o haberi eline veren PR'cıya sor, "Neresi" diye.. Ama adam kendi merak etmiyor ki?. Merak etmeyen adamdan gazeteci olur mu?.
Haa.. O dükkanın adını yazmak da reklam olmaz.. Haberin unsurunu yazmak reklam olur mu?. Hele günümüzde, neler, hem de nasıl yazılıyor, reklam olsun diye.. Ama bizde düşen uçağın ıcığı cıcığı yazılır, kaza yapan otobüsün adı resimde bile buzlanır, nedense(!).
İki gurup silahlı kavga etmiş Çarşamba'da.. Üç ölü var. Ajans haberi.. Peki ölenler hangi guruptan.. Polis kentte önlem almış, kan davasına dönmesin diye.. Bu durumda bu haber eksik değil mi?. Gene bir telefon yeter, bedava yahu.. Beş dakika.. Ama fark yaratırsın ertesi sabah.. Peki kimin umurunda..
Adam bıçaklanmış. Taksi tutup hastaneye gitmiş. Acile girerken fotoğrafı haber.. Üzerinde kan lekesi bile yok. Ama içerde ölmüş.. Niye?. Hiçbirinde yok.. Yahu o hastaneye bir telefon yeter.. Yeter ama, önce merak edeceksin. Sonra "Gazetecilik nedir" bileceksin.. Sonra "Haberin vazgeçilmez unsurları"nı bileceksin.. Sonra da "Meslek heyecanı" denen şey sende olacak..
Hiç biri yok.. Hiç birinde yok.. Niye?. Çünkü kimsenin ama kimsenin umurunda değil..
"Gazetecilik fark yaratma sanatıdır, hanımlar, beyler.. O fark da cep telefonunuzda var.. İki tıkla.."
Merakınız yok.. Heyecanınız yok.. Nasıl gazetecisiniz siz?.