19 Haz 2019 11:50 Son Güncelleme: 19 Haz 2019 12:00

Hıncal Uluç Sabah'ın haberini topa tuttu: “İsmail bu kadar gerzek mi?"

Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç bugünkü köşe yazısında dünden bu yana gündemden düşmeyen Ekrem İmamoğlu- İsmail Küçükkaya görüşmesine değindi.

Yazısında “İsmail Küçükkaya soruları verecek olsa İmamoğlu’nun basın toplantısı, ortalığın gazeteci kaynadığı, kendisini otelin önündeki boyacının bile tanıdığı bir yerde gizlice yapacağını sanacak kadar gerzek mi” ifadelerine yer vererek kendi gazetesindeki haberi eleştiren Hıncal Uluç, usta gazeteci Uğur Dündar için de “Hayır” derken yerden göğe haklıymış, meğer!” dedi.

Hıncal Uluç yazısında ayrıca İmamoğlu ve Yıldırım’ın açık oturumda buluşması için ilk çağrıyı yapan Didem Arslan Yılmaz’ın, İsmail Küçükkaya’ya karşı hırslı olduğunu ve Küçükkaya’nın İmamoğlu ile görüşmesine dair açıklama yapmak için yayına bağlandığı sırada kendisine müdahale ederek yalan söylüyor konumuna düşürmeye çalıştığını ifade etti.

Hıncal Uluç’un yazısı şu şekilde:

lkenin 17 yıldır hasretle beklediği yayını yönetmeyi, iki tarafın ortak adayı olduğu halde reddeden Uğur’un (Dündar) ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı. Hem sosyal hem gerçek medyada İsmail Küçükkaya nasıl linç ediliyor, görüyoruz.
Bunlar aynen, hatta fazlasıyla Uğur’un başına gelecekti.
Çünkü yaşadığımız bu çok acı kutuplaşma içinde, bırakın kutuplardakilere, tarafsızlara bile yaranmak mümkün olmayacaktı.
Tabii, bu kadar önemli, bu kadar özlemle beklenen bir olayı yönetenin, doğruları, yanlışları, eksikleri, fazlaları olacak, tabii ki bunlar eleştirilecek..
Ben de eleştirdim dün.. Yavuz (Donat) ve Yüksel (Aytuğ) de eleştirmiş.
Aklın yolu bir, temelde ayni eleştirileri yapmışız..
Ama “eleştiri” ile, sosyal medya icadı “linç” ayrı şeyler..

Tıklarken HaberTürk’e geldim ki, ekranın yarısında İsmail’in (Küçükkaya) resmi..
Yayından önce, neden Binali Yıldırım, Ekrem İmamoğlu ve ekipleri ile neden ve ne görüştüğünü anlatıyor, programa telefonla bağlanmış.
Lafı uzattı ama, iyi de anlattı.
Efendim, “tartışma” programını, Cumhur ve Millet İttifakları adına Mahir Ünal (Ki sevdiğim yakın ahbabımdır.
Kültür Bakanı iken harikaydı. Parti sözcüsü olunca havaya uydu, sertleşti ki, ona yakışmıyor bu üslup) ve Engin Altay planlamışlar. Oturup yayının tüm akışını yapmışlar. “İki tarafa da ayni soru, 3 dakika cevap süresi” falan filan. Fikir birliğiyle İsmail’i sunucu seçmişler.
Sonra üçü buluşmuş. Taraflar İsmail’e, tartışmanın nasıl yapılacağını tüm ayrıntıları ile anlatıp “Şimdi git bu ortak planladığımız yayın düzeni ve protokolünü, iki adaya ve danışmanlarına tüm ayrıntıları ile anlat” demişler.
O da gitmiş anlatmış..
Nagehan Alçı’nın sosyal medyada yer alan (Yani ben öyle anladım) “İsmail Küçükkaya’nın yayın öncesi İmamoğlu ile buluştuğunu duydum” iddiasının iç yüzü buymuş.
Nagehan da, Didem Arslan’ın yönettiği yayında, yorumcu.. Cevaptan tatmin oldu.. “Keşke bu yayını, tartışma programına götüren yolu açan Didemyönetseydi” dedi.
“En azından İsmail, Didem’i de yanına alıp eş sunuculuk yapsaydı. Kadın- Erkek eşitliği adına” deyince Didem şiddetle isyan etti. “Kadın olarak değil, bunca yıllık bir televizyoncu ve gazeteci olarak” diye adeta tersledi Nagehan’ı.
Araya bitmez tükenmez reklamlar girip, yayın piç olunca, kapattım, bıraktım..
Ama süreç içinde sezdiğim, Didem, işin İsmail’e verilmesinden üzgün sanki.
Bilmem biraz da kıskançlık mı var?.
Lafa “Ben olsam, öyle koşullu, protokollü yayını yönetmeyi kabul etmezdim” diye başlaması ne algısı yarattı acaba izleyenlerde..
Ardından yayına olayı izah etmek için bağlanan İsmail’i adeta zor durumda bırakmak için müdahalelerde bulundu sanki Didem.. Programdaki konuşmacılara değil, İsmail’e cevap vermek, onu yalanlamak için, cevapçının cevapçısını bağlattı, bakar mısınız?. Reklamlar da dahil olunca, oturuma katılan konuklar nerdeyse bir saat konuşmadan beklediler. Bekletti Didem ve bu aradaki tüm konuşmalar “İsmail yalan söylüyor” algısı yarattı.
O konuklar o ekranda görünmek uğruna o zilleti nasıl kabul ettiler, bilmem.
Dedim ya, ben ekran başında bile tahammül edemedim.
Seyircili programlarda, para ile toplanmış profesyonel seyirciler olur hani, bunlar da profesyonel yorumcu herhalde..
Neyse, tatsız tutsuz bir yayındı ama, İsmail olayın iç yüzünü anlattı hiç değilse..
Ama dinleyen kim?. Bu ülkede herkes istediğine, tuttuğu tarafa göre inanıyor hale gelmiş..
Şimdi dün sabah bizde Mahmut Övür kardeşimin yazısı vardı. Bomba haber olduğu için birinci sayfadan verilmiş..
Öyle bomba ki, fotoğraflarla belgelenmiş. İsmail Küçükkaya yayından önce Taksim’deki o ünlü gökdelen otele giriyor. İmamoğlu ile konuşuyor ve çıkıyor, görüyorsunuz.
Mahmut’un yazısının manşeti “O otelde ne konuştunuz?.” O otele, ne zaman, niçin gittiğini de, ne konuştuğunu da İsmail bir gece evvel televizyonda anlattı ve bastıra bastıra, on kez tekrar ederek “İki tarafla da konuşmamı tarafların sözcüleri Mahir Ünal ve Engin Altay benden istediler. ‘Yaptığımız protokolü ve yayın akışını anlat‘ dediler.
Ben de görüştüm, dedi” Mahmut!. Ve ne Ünal’dan ne de Altay’dan tekzip de gelmedi.
Sevgili Mahmut..
Şimdi diyelim sen, Ekrem İmamoğlu’na gizli bir soru kağıdı vermek istiyorsun. Bunun için adamın basın toplantısı yaptığı, yani ortalığın gazeteci, televizyoncu ve kameraman kaynadığı otele mi dalarsın, Malkoçoğlu gibi.. Yoksa o soru kağıdını kimsenin ruhunun duymayacağı bir şekilde iletme yolunu mu bulursun?.
Bunca yıllık gazeteci (Ki beş yılı Genel Yayın Müdürlüğüdür) bunca yıldır en çok izlenen haber bültenlerinden birinin sunucusu, yani o otelin yanında oturan boyacının bile tanıdığı biri olarak, bu işi gazeteci kaynayan yerde “Gizleyeceğini sanarak” yapacak kadar gerzek mi, meslektaşımız, Sevgili Mahmut?.
Baştan ben de kızmıştım, sunuculuk teklifini geri çeviren Uğur’a.. Ama dedim ya!. “Hayır” derken yerden göğe haklıymış, meğer!.