Hıncal Uluç dayısı Necati Bilgiç'e böyle veda etti! İkinci babamızı kaybettik!
Hıncal Uluç bugün köşesinde "dayı"sının hayatındaki yerini, spor yazarı olmasını nasıl sağladığını anlattı.
Usta gazeteci Necati Bilgiç dün 87 yaşında yaşama veda etti. Spor
yazarı ve hakem olan Bilgiç uzun yıllar Sabah ve Fotomaç
gazetelerinde yorumculuk yapmıştı.
Hıncal Uluç'un dayısı, spor yazarı Gürcan Bilgiç'in babası
olan Bilgiç, 60 yılı aşkın bir süre gazetecilik yapmıştı.
Uluç bugün köşesinde "dayı"sının hayatındaki yerini, spor yazarı
olmasını nasıl sağladığını, kendisini 80'li yaşlarında bile bir
istihbarat şefi gibi görüp yetiştirdiği gazetecilere direktif
verdiğini anlattı.
İşte Hıncal Uluç'un o yazısından dikkat çeken bölümler:
Necati Bilgiç!..
Türk Spor Basınının son "Hoca" gazetecilerindendi. O zaman
gazeteler, gazeteydi. Ustalar da Usta!.. Ustaların iki işi vardı..
Gazeteyi yapmak ve çırak yetiştirmek.. O zamanlar meslek okulları
yoktu. Gazeteci önce çırak olurdu, sonra kalfa, sonra usta.. Bab-ı
Ali'de hala onun yetiştirdiği Ustalar var..
Beni, ağbim Öcal'ı mesleğe başlatan, ilk dersleri veren oydu ya..
Sonuna dek de dersleri kesmedi.
O seksenlerde, ben yetmişlerde olduğum halde, hala arar, hala
eleştiriler yapar, hala görevler verirdi.
Gazetecilik ruhuna işlemişti çünkü.. Emekli olup evine çekildiği
halde, kafası hala bir "İstihbarat Şefi" gibi çalışır, "Şunu ara!..
Bunu soruştur" diye öğütler verirdi. Kaç spor yazımın kaynağında
onun fikirleri vardı bilseniz..
Necati Dayımın, Uluç ailesinde çok çok özel bir yeri vardı.
O bizim "Adeta" falan değil, "Resmen" İkinci Babamızdı..
Çocukluğumun tüm anılarında o vardır.. Mutlu günlerimizde o vardı..
Acı günlerimizde o.. Zor günlerimizde o.. Bayramlarımızda o!..
Onun varlığı öyle bir güvendi ki, bizim için..
Doğduğumda, Alman Tankları, Trakya sınırlarında dolaşıyormuş. Her
an bize saldırabilirler.. Babamın tayini Kırklareli'ne çıkınca,
muhtemel savaş alanına beni götürmeyip Kilis'te bırakmışlar. Üç yıl
onlarla kalmışım.. Dayım başımda.. Onları hatırlamam tabii..
Çaldıran'a çıkınca tayin beni almışlar. Çaldıran, Van, hayal
meyal.. Sonra Bandırma'ya geldik. Dayım İstanbul'da Hukuk
Fakültesine girince hele, sık sık bize gelmeye başladı.. Biz
çocuklar için nasıl bir mutluluk olurdu onun gelişleri.. Oyun yok..
Oyuncak yok, kıtlık devirleri.. Necati Dayım çocukla nasıl çocuk
olunur bilir, bizimle ne oyunlar oynardı oturup.. Nasıl eğlenirdik,
o aileye katıldığı zaman..
Yaz geldi mi, beni Kilis'e tatile götürmeye gelirdi. Bandırma'dan
binerdik trene.. Üç gün üç gece o zaman kara tren.. Son durak
Maraş'ın kasabası Narlı.. Ordan saatlerce otobüs.. Bitmez tükenmez
değil mi?. Ama dayımla, o yolculuk bir heyecanlı serüven olurdu.
Bitmesini istemezdim. Yol boyu her geçtiğimiz yeri öyle tatlı
anlatırdı ki..
Kilis'te o zaman ortaokul ötesi okul yok.. Yazları tatile gelen
öğrenciler Kilis Gençlik Kulübünde futbol oynarlardı. Tek rakip de
Gaziantep Şehreküstü..
"Bu iş böyle olmaz" dedi Dayım.. rekabet olsun, mücadele olsun, maç
olsun diye, ikinci kulübü, Karataş'ı kurdu, genç yaşında.. O
sıralar babamın da tayini Kilis'e çıkmış. Gümrük Tabur Komutanı..
(Gümrükler askerdeydi o zaman..) Babam da destek oldu Dayıma..
Askere gelen yeteneklilerin Karataş'ta oynamasına izin verdi..
Kilis futbolu hızla gelişti..
O Şehreküstü'nün üzerine kurulan Gaziantep şimdi Süper Ligde..
Dayımın hayata gözlerini yumduğu dakikalarda Fenerbahçe ile
berabere kaldı. Kilisspor ne oldu peki?. Var mı, yok mu, onu bile
bilen yok.. "Kilis'in sahibi yok" diye yazdım, bu yaz gidip
döndükten sonra.. Kızdılar.. Var mı peki?.
Babam, kaçakçıların peşinde dolaşırdı günlerce.. Takibe çıktılar
mı, dört, beş gün, gece gündüz eve uğramadığı olurdu. Öyle
zamanlarda Dayım hep başımızdaydı.
Babam kaçakçı peşindeydi biz sünnet olurken.. Dayım yönetti her
şeyi.. Tayin Antakya'ya çıkınca, babam görevi devralmak için erken
gitti.. Bizim evi, bizi toplayan, bir kamyona yükleyen ve
Antakya'ya götüren dayım oldu. Yerleştiren de..
O sıralar gazeteciliğe başladığını duyduk.. Öz Fenerbahçe dergisi
vardı, Cihat Arman'ın çıkardığı.. Orda.. O dergi, ağabeyimi de beni
de mesleğe başlatan dergi oldu iyi mi?.
Babam tayin olup, Ankara'ya yerleşince, ağbim dergiye Ankara
mektupları yazmaya başladı. Öyle hatırlıyorum. Sonra ondan görevi
ben devraldım..
Yazları, dayımın evi, bizim tatil köyümüz. Kadıköy Altı Yol'da
otururlardı, anneannem ve teyzemle..
Giderdim okullar tatil olunca.. Sabah, dayımla tramvaya binerdik.
Beni Fenerbahçe plajına bırakır, sonra çalıştığı Yeni Sabah
gazetesine giderdi. Akşam da gelir alırdı, öylesi..
Yaz sporlarının hepsine götürürdü beni. Yüzme, kürek, yelken,
tramplen / kule atlama, atletizm, tenis yarışmalarının hemen
hepsine birlikte gittik. Hepsini öğretti bana.. Spor yazarlığımın
temel bilgileri oldu, o orta okul ve lise tatillerinde
öğrendiklerim.
Liseyi bitirdikten sonra bir sömestr İstanbul Üniversitesi'nde
okudum. İngiliz Filolojisi.. Altı ay, dayımda yaşadım.. O sırada
Nezih Ağabey'in (Demirkent) şeflik yaptığı Yeni Sabah Spor
Servisinde istihbarat şefiydi. Her sabah birlikte vapurla geçerdik
Karaköy'e.. O Cağaloğlu'na gazeteye giderdi, ben Laleli'ye okula..
Dönüşte gazeteye uğrardım. Dayımın işi gece yarısına doğru biterdi.
Birlikte eve dönerdik. O Yeni Sabah günleri de staj oldu bana..
Bu arada Dayım evlendi.. Perihan Abla.. Muhteşem bir kadındı..
Dayıma ve onun yakınlarına, nasıl sahiplendi, nasıl kucak açtı,
anlatamam..
Bir gazeteciler kooperatifi ile Florya'nın ötesi Menekşe, Basın
Köy'de ev sahibi olduklarında, gene benim yazlığım oldu Dayımın
evi.. Sabah ailecek plaja inerdik. Öğleden sonra, dayımın harika
bir kitaplığı vardı, salonda.. Ordan seçerdim en güzel romanları
okurdum.. Ve tabii, Perihan Abla'nın harika, parmak yediren
yemekleri.. Kilis yemeklerini de olağanüstü yapardı..
Sonra, bizim aile erken gelen acıları yaşamaya başladı.. 44 yaşında
öldü annem.. Dayım başımızdaydı.. 56 yaşında öldü babam.. Dayım
başımızdaydı. İki eli kanda olsa gelirdi. Geldi hep..
Sonra ben İstanbul'a taşındım.. Devasa İstanbul.. Günden güne
kanser uru gibi büyüyen İstanbul..
Ankara'dayken her gelişimde uğradığım, kaldığım İstanbul'da,
dayımlara gidemez oldum.. O da bize gelemez oldu..
"Bugün.. Yarın.." dedik durmadan.. Durmadan erteledik..
Kilometreler.. Yürümeyen yollar..
İstanbul ayırdı bizi..
Hastanede ziyaretine gidişim ve dönüşüm, üstelik öyle yoğun falan
değil, en uygun saate 5.5 saat sürdü, anlayın.. Sevgili dayım, o
hayat, o heyecan, o mutluluk aşısı dayım, kordonlar, şeritler,
serumlar arasında, yüzünde kocaman bir oksijen maskesiyle öyle
uyuyordu..
Fenerbahçe'nin lider olduğu geçen hafta bir ara kendine gelmiş.
Liderliği öğrenmiş, mutlu olmuş.. Kuzen Gürcan, "Galatasaray'ın
Kasımpaşa ile berabere kaldığını söyledim. Gülümsedi" diye mesaj
attı. Hemen cevap yazdım.. "O zaman bu hafta Bursa'ya da
yenilelim!. Yeter ki dayım gülsün.."
Ama bir daha kendine gelmedi. Doktorları bizi habere hazırladılar,
bir hafta önce..
Fenerbahçe'nin liderliği Gaziantep'te bıraktığı gece, tanıdığım en
büyük, en müthiş Fenerli dayım, takımını lider bilerek aramızdan
ayrıldı..
Sana teşekkür.. Sana minnet.. Sana şükran Necati Dayım!.
Mekanın cennettir, inanıyorum, Kilis Müftüsü Muharrem Efendi'nin
oğlu!.
Başın sağ olsun Perihan Ablam..
Başınız sağ olsun kuzenler..
Başın sağ olsun, Kilis!.