Hidayet Karaca’dan Can Dündar ve Erdem Gül'e mektup!
Silivri Cezaevi'ndeki Karaca, aynı cezaevinde tutuklu bulunan Dündar ve Gül'e mektup yazdı.
Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, tutuklu bulunduğu
Silivri Cezaevi'nden, MİT TIR'larıyla ilgili fotoğraf ve haberleri
yayınladıkları için tutuklanan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni Can Dündar ve gazetenin Ankara temsilcisi Erdem Gül'e
mektup yazdı.
Zaman'da yer alan habere göre; Karaca, meslektaşları Can Dündar ve
Erdem Gül'e hitaben "Size bir ‘merhaba' mektubu yazayım dedim aynı
çatı altına girdiğimiz ilk günlerde. Ama bekledim. Avukatlarınızın
itirazını bekledim. Çok kalmazsınız belki diye" ifadelerini
kullandığı mektubunda şunları yazdı:
Sevgili Can ve Erdem
1yıl önce soğuk bir kış gününde Silivri zindanına konuldum. Tam da
bugünlerde... Hak, hukuk ve adaletin, olduğu yerden alınıp
rafa konulduğu günlerdi.
Soğuktu. İlk defa karşılaştığım yüzler, yürüdüğüm koridorlar, demir
parmaklıklı kapılar, tel örgüler, yüksek duvarlar, kameralar ve
koğuşun demir kapısı. Burası dışardan da soğuktu.
Hapishane müdürü “Bundan böyle burada bir aileniz var, beraber
yaşayacağımız yer burası.'' diyordu. Demesi kolay. Yeni aile de ne
demek? Ailemin yerini kim alabilir ki!
İlk gece uyumadım. Zeki Müren'in şarkısını mırıldanarak. “Üşüdüm
üstümü örtsene anne. Şefkatli kollarını aç bana anne…” Geçenlerde
Nedim Şener soğuktan korunmak için tavsiyelerde bulunuyordu. Onun
gibi bir şey.
Tutuklandığınız gece annenizin, eşinizin, çocuklarınızın
hissiyatını gözünüzün önünden geçirdikçe duygulanıyorsunuz. Ve bu
böylece her gün her saat devam ediyor…
Değerli meslektaşlarım, hapishane arkadaşlarım
Çağlayan Adliyesi'nde savcılıkta ifade verip hakimlerin karşısına
çıktığınızda kendimi sizin yerinizde hissettim yeniden. O
günü yaşadım.
Adliyede hasta hasta beklerken ilaçlarımı içmek istediğimde -7.
katta görevli polisin “Su yok, burası kantin mi?'' cevabıyla
irkilişimi hatırladım…
Tutuklandığınız haberini televizyondan öğrendim. Birkaç dakika
sonra avukat görüşüne çıktığımda koridordaki hareketlilik gözüme
çarptı. Anladım ki; siz de buraya getiriliyorsunuz.
Size bir ‘merhaba' mektubu yazayım dedim aynı çatı altına
girdiğimiz ilk günlerde. Ama bekledim. Avukatlarınızın itirazını
bekledim. Çok kalmazsınız belki diye.
1 yıl önce burada başlayan günlerime “Demokrasi Nöbeti'' demiştim.
Bu nöbete Mehmet Baransu, Gültekin Avcı, Cevheri Güven, Murat Çapan
ile devam ederken şimdi siz de katıldınız.
Sevgili Can ve Erdem. Mapushaneye düşene hoş geldin denir mi?
İnanın cevabını bilmiyorum. Ama her sabah ve akşam yoklama
görevlilerinin “Allah kurtarsın'' sözünü seviyorum. Sizlerin ve
buradaki meslektaşlarımızın en kısa sürede özgürlüklerine
kavuşmasını Rabb'imden diliyorum. Bugün dört duvar arasındaki
bizler tarihe not düşüyoruz.
Özgür dünyadaki dostlarımız da hapishane önünde dayanışma nöbeti
tutuyorlar. Onlara da yürekten teşekkür ediyorum.
Daha önce hiç karşılaşmadık, konuşmadık ama şimdi merhaba diyecek
kadar yakın mesafedeyiz.
İlk günlerde sabah ve akşamları içiniz hafiften burkulur,
duygulanırsınız. Takmayın. Bir süre sonra geçiyor. Anormallikler,
normal oluveriyor.
Demir elbise dolabındaki 3-5 eşyanızın yerlerini değiştirmek bile
rutini bozuveriyor. İçinizdeki renkleri soldurmayın. Nasılsa
bugünler geçecek, o zaman o renklere çok ihtiyacınız olacak.
Kıymetli Can ve Erdem
Gazetecilik kendi risklerini de üzerinde taşır. Bunu bile bile bu
mesleği yapıyor değil miyiz? Her riskin de zaman içinde bir
maliyeti çıkabilir.
İyiler, kötüler, haklılar, haksızlar, işini yapanlar, başkasına
yaranma çabasında olanlar hep vardı, bundan sonra da olacaktır.
Bizlerin ise işimizi yapmaktan başka bir derdimiz olmadı.
Rahatız.
Her yeni güne ümitle uyanıyorum. Gelecek günlerin çok güzel
olacağına inancım tam.
İnşallah en kısa sürede ailemize, mesleğimize döner; bu
yaşadıklarımıza da Hey Gidi Günler der, selam çakar geçeriz…
Samanyolu Yayın Grubu Başkanı, Silivri Cezaevi